Son yıllarda anne babaların çocuklarını korumakla ilgili endişelerinin arttığını gözlüyoruz. Pek çok ebeveyn, eskisinden daha tehlikeli bir dünyada yaşadığımızı düşünüyor. Çocuklarını bu tehlikeli dünyadan nasıl koruyacaklarını bilemeyen ve bundan dolayı endişe duyan anne babaların sayısı oldukça fazla. Maalesef çocuklarımızı bütün tehlikelerden koruyabilmek mümkün değil. Hem çocuklar hem yetişkinler için tehlikeler ve riskler hayatın kaçınılmaz bir parçası. Ancak yine de risklere karşı bilinçli olmak ve çocuklarımızı bilgilendirmek büyük ölçüde koruyuculuk sağlayabilir. Nelerin tehlike oluşturacağını öngörebilir ve nasıl yaklaşacağımızı bilirsek önleyici, koruyucu tedbirler alabiliriz.
Öncelikle çocukları korumanın sadece ebeveynlerin değil çocukların kendilerinin de sorumluluğu olduğunu unutmamalıyız. Bu nedenle onları korumak için ebeveynlerin alacağı tedbirler kadar çocuklara öğretilecek bilgiler de önem taşıyor. Trafik kuralları, güvenlik kuralları, sağlığını koruma, güvenli internet kullanımı, istismardan korunma gibi bilgiler, aileler tarafından yaşına uygun şekilde çocuklara öğretilmelidir. Neyi, ne zaman, nasıl anlatacağımız konusunda kararsızsak, bu konularda pek çok başvuru ve bilgi kaynağına hem basılı yayın olarak hem de internet ortamında ulaşabilmemiz mümkün.
Çocuklarımızı korumaktan bahsedince genellikle beden sağlıklarını ve bütünlüklerini korumayı düşünüyoruz. Önce; kazalar, yaralanmalar, hastalıklar gibi en sık rastlanan bedensel risklere ilişkin tedbir almak geliyor aklımıza. Bu tür fiziksel tehlikeler konusunda hemen hepimiz dikkatli ve bilgiliyiz. Mesela; Kesici aletleri küçük çocukların ulaşamayacağı yerlere koymanın, kullanması gerekiyorsa ebeveynin gözetiminde ve yaşına uygun olanları kullandırmanın, çocukları bu tür yaralanmalardan korumak için alınması gerekli olduğunu biliyoruz. Benzer birçok ihtimale karşı neler yapabileceğimiz konusunda fikir sahibiyiz. Sağlıklı gelişimleri için uykularından beslenmelerine, hasta olduklarında verilecek ilaçlara kadar birçok konuda hassasiyet gösteriyoruz. Bunlarla birlikte hemen her aile; okula gidip gelirken kullanacağı güvenli yol, zararlı gıdalar, hastalıkların bulaşma yolları gibi fiziksel risklere ilişkin konularda çocuklarına bilgi veriyor. Sağlık ve kişisel bakımla ilgili alışkanlıkları kazanması için çaba harcıyor.
Sağlığı; “bedenen ve ruhen iyi olma hali” olarak tanımladığımıza göre sadece fiziksel gelişime ve risklere ilişkin tedbir almak yeterli mi? Aslında ruh sağlığının beden sağlığı kadar önemli olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Ancak pek çok anne baba çocuğunun bedensel gelişimini takip ettiği kadar ruhsal gelişimini takip edemiyor. Halbuki sağlıklı bir psikolojik gelişim diğer tüm risklerden korunmak için en önemli etken. Acaba çocuklarımızın psikolojik sağlıklarına ve ruhsal gelişimlerine yönelik ne tür tedbirler alabiliriz? Kalabalık şehir hayatının, sosyal kültürel değişimlerin ve kontrolsüz gelişen kitle iletişim araçlarının sürekli yeni tehlikeler ürettiği günümüzde, çocuk gelişimi, psikolojisi ve riskler konusunda daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyoruz. Ne yapsak da çocuklarımız yönlendirmelere çabuk kapılmasa? “Hayır” demeye hakkı olduğunu bilse? Nasıl davransak da kendi değerinin farkında olsa? Arkadaş ortamında kabul görmek için her şeyi göze almasa? gibi pek çok soru anne babaların kafasını kurcalıyor.
Ruh sağlığı ve psikoloji alanında yapılan araştırmalar risklere en açık çocukların “temel ihtiyaçları” karşılanmayanlar olduğunu gösteriyor. Öyleyse şu sorunun cevabını bulmalıyız; Çocukların temel ihtiyaçları nelerdir? Cevap basit değil mi? “Yeme, içme, giyinme, barınma, uyku. Daha ne olsun?” Diyenlerden misiniz? Eminim değilsiniz. Bedensel gelişimleri için fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması çok önemli fakat psikolojik açıdan güçlü, kendini koruyabilen çocuklar yetiştirmek istiyorsak duygusal gereksinimlerin de “temel ihtiyaçlar” listesinde yer aldığını bilmeliyiz. Koşulsuz sevilme, kabul edilme, bağlanma, güvende hissetme, kendine ait sınırların bulunması gibi duygusal gereksinimlerin giderilmesi sağlam bir psikolojik gelişim için şart. Duygusal ihtiyaçları karşılanmış, ruhsal açıdan sağlıklı bir çocuk tehlikeleri, riskleri fark etme, onlarla baş etme gücü ve becerisi kazanıyor. Ailesinin sevgisinden emin olan bir çocuğun hatalarını saklama ve karşılaştığı riskleri anne babasından gizleme ihtimali azalıyor mesela. Ailesiyle güçlü bir bağa sahip olan çocuğun, dışarıda kim olduğuna bakmadan bağ kurma riski çok düşük.
Duygusal ihtiyaçlar konusunda doğru anlaşılması gereken en önemli husus; koşulsuz sevgi ve sınırlar arasındaki dengenin gözetilmesidir. Koşulsuz sevgi her istediğinin yerine getirilmesi ve ne yaparsa yapsın onaylanması değil, sevginin; başarılı olursa, uslu durursa, söz dinlerse gibi koşullara bağlanmamasıdır. Elbette çocuğun sınırlara, kurallara ve başkalarının da sınırları olduğunu bilmeye ihtiyacı var. Sınırları olan bir ailede büyüyen çocuk toplumsal kurallara uymakta zorlanmaz. Hangi davranışların onay göreceğini, hangilerinin görmeyeceğini fark eder. Yanlış davranışları durdurulan çocuk kendisiyle ilgilenildiğini, işlerin kontrolden çıkmasına izin verilmeyeceğini bilir, kendini güvende hisseder. Yani; belirlenen sınırlar, kurallar ve yaptırımlar “acaba sevilmiyor muyum?” kaygısı yaratmayacak, gösterilen sevgi ise “ istediğim her şeyi yaparım” algısı oluşturmayacak şekilde dengelenmelidir. Bu denge içinde aile bireyleri arasında oluşan bağlılık, sevgi, kabul, güven duyguları sadece çocuğun değil ailenin tüm fertlerinin sorunlarla baş etme ve ruhsal dayanıklılık güçleri açısından yeri doldurulamayacak bir öneme sahiptir.
Amacımız çocuklarımızın beden ve ruh sağlıklarını korumaksa; çok sayıda bilimsel araştırma çocuklar için en koruyucu faktörün olumlu bir aile ortamında büyümek olduğunu göstermektedir. Bu nedenle çocuklarımızı dışarıdaki risklere karşı korumak istiyorsak aile ortamımızdaki riskleri de gözetmemiz gerekir. Tehlikeler karşısında en değerli sığınağımız ailemizdir. Kendimizi değerli ve güvende hissedebileceğimiz, sağlam bağların olduğu bir aile ortamı bize sağlıklı düşünebilmek, kendimizi yenilemek, geliştirmek fırsatı sağlar. Bu sığınağı güvensizlikle, tehditlerle, duygusal yoksunluklarla, hiçbir amaca hizmet etmeyen kurallarla doldurursak çocuğumuz da biz de dış dünyadan gelebilecek tüm tehlikelere karşı savunmasız kalırız. Çocuklarının beden ve ruh sağlığını önemseyen, hayatın kaçınılmaz bir parçası olan risklerden korumak isteyen ebeveynlerin en öncelikli görevi; iletişime açık, duygusal açıdan besleyici, çatışmanın olumlu biçimde yönetilebildiği, sınırların açık ve net olduğu bir aile ortamı yaratmaktır.