EĞİTİM, GERÇEKLER VE ÇÖZÜM

Ali Rıza 

Eğitimin tarihi süreç içerisinde birçok tanımı yapılmıştır. Genel geçerliliği olan tanımlardan bir tanesi şöyledir. Eğitim bireyin bedeni zihni, ruhi, ahlaki ve sosyal kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve düzenli bir şekilde işler haline getirilmesi çabasıdır.     

Eğitim bir süreçtir ve anne rahminden başlayarak insan hayatının sonuna kadar devam eder. İnsan yavrusu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren bilinçsizde olsa etrafını tanıma arzusu içindedir. Zamanla bu arzu ve istek bilinçli bir öğrenme haline dönüşür. Çocuk ilk bilgileri ailesinden edinmeye çalışır. Burada öğretmen konumunda anne-baba ya da aile büyükleridir. Bu sebeple eğitim evde başlar diyebiliriz. Daha sonraki dönemlerde bireye ihtiyacı olan bilgileri planlı ve programlı bir şekilde verecek bir rehbere ihtiyaç vardır. Öğretmen bireylere öğrenmesi gereken bilgileri planlı, programlı bir şekilde belli bir ortamda belirli araç gereçlerle öğreten kişidir.  Eğitim insan hayatının sonuna kadar da devam ettiği için ısrar ve büyük bir sabır gerektiren bir çabadır. Çin Bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir.

Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye baslar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Burada akla gelen ilk soru sudur: Çin bambu ağacı, 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır? Bu sorunun cevabı tabi ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edemezdik.

Eğitim sistemli bir şekilde eğitim kurumları olan okullarda devam ettiği için eğitim sistemine, eğitimcilere/öğretmenlere eğitim çabası içerisinde büyük görevler düşmektedir.

ABD’de bir lise müdürünün her yıl okulun açılışında öğretmenlere hitaben yaptığı konuşması oldukça düşündürücüdür.

-Bir toplama kampından sağ olarak kurtulabilen insanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gerekenleri gördü.

-İşini iyi yapan mühendislerin inşa ettiği gaz odaları…

-İşini iyi yapan doktorların zehirlediği insanlar…

-İşini iyi bilen hemşirelerin öldürdüğü bebekler!

-Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerimizin iyi bir insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar üretmesin. Okuma, yazma, matematik, fen ve diğer dersler çocuklarımızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa yalnızca o zaman önem taşır.

Yaratıcısını tanıyan, anne babasına hürmeti olan, insanlara saygılı olan, içinde yaşadığı toplumun değerlerini bilen ve bu değerlere hürmeti olan insan yetiştirmek dünyanın en değerli işidir. Milletine düşman halkına zalim ve değerlerine yabancı fertler değil,  “iyi bir insan”  yetiştirmek özelliklede zamanımızda çok önemlidir.

 

Geride bıraktığımız yüzyılda insanoğlunun başına gelen büyük felaketler şunu göstermiştir ki dengeli bir insan olabilmek için akıl ve kazanılan bilgiler yeterli değildir. Mutlaka duyguların eğitilmeye, aklın da beslenmeye ihtiyacı vardır. İyi eğitilmemiş duygular ve maneviyatla beslenmemiş akıl, bazen insan için en tehlikeli potansiyeller haline gelebilmektedir. “Eğitimin ilk hedefi bilimsellik değil, insanlıktır.” görüşünde olan Ernest Seton, kanaatimizce insanın her şeyden önce “iyi bir insan olmanın erdemini” elde etmesi gerektiğini, vurgulamak istemişti. Onu haklı çıkaran nice gelişmeler, tarih sahnesinde acı birer hatıra olarak duruyor. Ahlaki değerlerden mahrum kişilerin bilgi birikimlerinin, insanoğlunun başına ne dertler açtığını biliyor ve günümüzde de yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Nitekim bir zamanlar toplumlarındaki tehlikeli gelişmelere dikkat çeken Roosevelt, “Bir insanı akıl yönünden eğitip ahlak yönünden eğitmemek, toplumun başına bela yetiştirmek demektir.” görüşündeydi.

RAKAMLAR VE GERÇEKLERLE ÜLKEMİZİN DURUMU

Geride kalan yılların muhasebesini yaptığımızda şunu görmekteyiz: Türkiye, Uluslararası Eğitim Sınavı (PISA) 2015 sonuçlarına göre Türkiye listede bu yıl da aşağılarda yer aldı.

OECD üyesi 35 ülke ile beraber üye olmayan 37 ülkenin katıldığı programda Türkiye bu yıl da son sıralardaki yerini korurken Singapur üç alanda lider oldu.

Açıklanan sonuçlara göre Türkiye, fen bilimleri alanında OECD ortalamasının 493 puan olduğu çalışmada Türkiye 425 puanla 72 ülke arasında 53. oldu.

Türkiye’nin bir önceki çalışmaya göre okuma becerileri alanındaki puanının düşüşü çarpıcıdır. Türkiye, okuma becerilerinde 2012 yılında yapılan çalışmadaki ortalama puanının 18 puan altında kalarak okuma becerileri alanında 428 puanla 51. oldu.

Matematik alanında yapılan çalışmada ise Türkiye, OECD ortalaması olan 490 puanın 70 puan altında kalarak, 420 puanla 50. sırada yer aldı.

Türkiye her üç alanda da Lübnan, Dominik Cumhuriyeti, Katar, Gürcistan, Trinidad Tobago gibi ülkeleri geçmeyi başarabildi.

Türkiye 2015 Pisa Sıralaması

Fen Bilimleri: 425 puanla 72 ülke arasında 53.

Okuma Becerileri: 428 puanla 72 ülke arasında 51.

Matematik: 420 puanla 72 ülke arasında 50.

PISA 2012 sonuçlarında Türkiye okuma becerilerinde 65 ülke arasında 41’inci sırada olmuştu. Fen ve matematik çalışmalarında ise Matematikte 44, fende 43’üncü sırada daha net bir başarısızlık elde etmişti. Türkiye’nin üç alanda da puan ortalamaları 2003’ten beri OECD ülkelerinin altında kaldı.

PISA nasıl uygulanıyor?

PISA kapsamında 15 yaş grubundaki öğrencilere çoktan seçmeli, karmaşık çoktan seçmeli, açık uçlu, kapalı uçlu gibi değişik soru türleri uygulanıyor. PISA Projesi’ne katılacak olan okul ve öğrencilerin seçim işlemi, OECD tarafından tesadüfi yöntemle belirleniyor. Diğer ülkelerde olduğu gibi, 15 yaş grubu öğrencilerin bulunduğu tüm okul türlerinden (Anadolu lisesi, Fen lisesi, Meslek lisesi öğrenciler PISA’ya katılıyor. PISA’ya Türkiye’den yaklaşık 5 bin öğrenci giriyor.

Günümüz gençliğini bazı eğitimciler “yılgın, aciz, rahatını düşünen, ürkek, çekingen, nemelazımcı, yorum yapamayan, şıkçı” bir nesil olarak nitelendirirken, şahsi gözlemlerimiz de bu eğitim sistemi içinde onların sürekli “test çözen, tost yiyen”, sadece bir noktaya odaklanmış, sosyal ilişkileri zayıf, sağlıklı beslenemeyen ve sağlıklı düşünemeyen nesiller olduğudur. Öte yandan yine bu sistem içinde yer alan sınavlar maratonu, onları bir “yarış atı” durumuna düşürmüştür. Sadece anne babaları değil, öğretmenleri de dâhil, neredeyse herkes, kendilerinden beklenen başarıyı mutlaka göstermelerini beklemektedirler. Etüt merkezleri, özel dersler, kurslar, sınav tarihleri, vs. unsurlar, şu anda çocuk yaştan itibaren tüm gençlerimizi ve bu arada ailelerini neredeyse hayattan bezdirmiş durumdadır. Çocuklarımıza daha ilkokul çağlarında yardımlaşma ve paylaşma gibi duyguları öğreteceğimiz yerde rekabeti öğretiyoruz. Çünkü çocuğumuzun yanındaki sıra arkadaşı rakibi durumundadır. Ailede ve okulda verilecek/ kazandırılacak değerlerin eğitiminden ve hayata yansımalarından mahrum kalan bu nesil, maalesef sosyal uyuşturucu özelliği olan programları ile medyanın da olumsuz etkisiyle gelecek açısından hiç de parlak bir istikbal vaat etmiyor.

“Bireylerin akademik kariyer yapmaya şartlandığı; eğitim kurumlarında verilen eğitim-öğretimin insanı insan yapan, toplumu kaynaştıran, toplumsal ve kişisel beceri ve değerlere yer verilmediği bir gerçektir. Kitle iletişim araçlarının yayınları toplumsal değerlerimizi destekleyici nitelikte değildir. Televizyon ve internet ortamındaki olumsuz örnekler, öğrencilerin bilinçaltına yerleşmektedir. Televizyonlardaki dizilerin toplumsal değerlerle uyuşmaması, öğrencilerde değer çatışmasına sebep olmaktadır. Toplumda şiddet, güvensizlik, kötü alışkanlıklar, saygı-sevgi eksikliği, hoşgörüsüzlük gibi davranışlarda artış gözlenmektedir. Toplumsal yapıdaki insanî değerlerin azalması, gelecek nesiller için önemli tehdit oluşturmaktadır.

ÇÖZÜM İÇİN NELER YAPILABİLİR?

Yukarıdaki bilgiler ülkemizin ve eğitim sistemimizin acı gerçeklerinden sadece bir kısmıdır. Çözüm konusunda;

1-Günümüzde ahlakî değerlerin insanlara ırsî olarak geçmediği, bunların mutlaka öğretilmesi ve öğrenilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Ailede kazanılmaya başlanan bu değerlerin, okulda da devam ettirilmesi ve Milli Eğitim Sisteminin, bunu önemseyen ve hedefleyen çalışmalar içinde bulunması gerekmektedir.

2-“Yaygın eğitim ve oluşturulacak bir medya etiği ile okul dışında da değerler davranışlara dönüştürülmeli, değerler eğitiminde iletişim araçlarından yeterince yararlanılmalı, millî ve manevî değerler bu yolla verilmelidir.

3-Sosyal derslerin program içeriklerinde değerler eğitimine önem verilmeli, bu bağlamda aile bireylerine her yaş grubunda eğitim verilmelidir.

4-Olumsuzluk üreten kitle iletişim araçları ile ürünleri filtre edilmelidir.

5-Değerler eğitimi açısından medya üzerine düşen görevi yerine getirerek her türlü olumsuz program (cinsellik, şiddet, magazin v.b.) ve yayınlar RTÜK tarafından daha dikkatli incelenmeli, gereği yapılmalıdır.

6-Her türlü kutlama ve sosyal etkinlikler, değerler eğitiminde bir fırsat olarak değerlendirilmeli, millî ve manevi değerlerin öne çıktığı ulusal ve yerel kutlama törenlerine halkın daha etkin katılımını sağlayacak özendirici düzenlemeler yapılmalıdır. Millî manevî değerler eğitimin her kademesinde eğitim ortamlarında özellikle işlenmelidir.

7-Eğitimde sığ bilgi alanının sözde bir eğitim olduğu inancındayız. Eğitim sistemimizi, gereksiz hayatta hiçbir faydası bulunmayan ansiklopedik bilgi birikiminin yükünden kurtarmak gerekmektedir. Milli ve manevi, ahlâki düşünce bazında insan aklının terbiyesi ve düşüncenin geliştirilmesi gerekir. Çünkü insan aklı bilinenlerden hareketle bilinmeyenlerin bilgisini kazanır. Bu yüzden ahlaki, manevi terbiye kadar, zihin terbiyesine de önem verilmelidir. Çünkü eğitim genel ve toplumsal bir ihtiyaçtır. Eğitimi hayat boyu bir faaliyet olduğu için herhangi bir yaş grubu sınırlandırılması yapmadan okul öncesi eğitimi, aile eğitimi, meslek eğitimi, halk eğitimi; okul eğitimi gibi önemle ele alınmalıdır. Basın, TV, yayıncılık, film vb. kitle haberleşme araçları bu esasa göre değerlendirilmelidir.

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate