HASTA SİYASET, MİLLET VE DEVLET BOZULMASININ TEK SORUMLUSUDUR-1

 

İnsan topluluklarının varlık arzusu, ihtiyaçlarını karşılamak ve güven içinde hayatta kalabilmektir.

Temel ihtiyaçlar, insanlar için zaruridir. Hayatî olan hak ve ihtiyacın temini için ilk şart, insanın kendi çabasıdır. Devamında da vatandaşı olunan devlet tarafından haklar ve sorumluluklar esasa bağlanarak garanti altına alınması gelir. Yeme, içme, barınma, sağlık, güvenlik gibi ihtiyaçlarının öncesi için ‘sorumluluğu’ ete kemiğe büründüren hukuku unutmamalıyız. Çünkü hak kavramı sadece hukukla tanımlanır ve adaletle koruması sağlanır. Hukuk olmadan; haklar korunamaz, haklar, adalet içinde tesis edilemez.    

Sorumsuzluk, keyfilik ve zorbalığın yollarını hukuk tıkar. İnsanların bu temel ihtiyaçlarını memnuniyet ve tatmin düzeyinde sağlamayan yönetimler, adı ne olursa olsun tahrip olur, yıkılmaya mahkûm kalır. Neden mi diyeceksiniz? Çünkü temel ihtiyaçları karşılanmayan insan bunalıma adaydır. Bilim, bunalım durumunu, toplumsal kargaşanın korku veren nedeni olarak tanımlar. Tatminsizlik arttıkça, hem insanın, hem de toplumun iç düzeni bozulur. Kaosun fırsatçıları, tetikçileriyle iş gözleyenler, ‘dönüşümcü darbeciler, kan içiciler, can düşmanları’, vaktini kolladığı anı yakalar, Allah korusun!

Buhran içinde olan çözümsüz insan; hem kendisiyle, hem de toplumu birleştiren ve mesulü bulunduğu devletin yapısıyla didişir, onu tahrip etmek isteyenlerin avı haline gelebilir. Bu noktada tarih, insanların bu dramlarının yönetenlerce unutulmuş veya unutturulmuş dersleriyle doludur.

 

SEÇİLMİŞLERİ DEVLETİ TAHRİPTEN SAKINDIRAN

 DENETİM YOKSA YANLIŞLAR MEŞRULAŞIR

Fert, aileyi; aile, toplumu; toplum, milleti; millet ise devleti teşekkül ettirir. Devlet; milletin seçilmişleri ve tayin edilmişleriyle işlerini yürütür. Devlet; siyasî bir kurumdur ve toplumun diğer kurumlarının bütünlüğünü sağlar. Devleti yönetenler, siyasi mekanizmalarla yönettiği milletin bütün ihtiyaçlarını karşılama mükellefiyetindedir. Siyaset yapanlar, derman olan hali bulmak, tatbik etmek zorundadır. İlerisini görmediğiniz bir hayatın açmazı içindeyseniz, derdiniz siyasidir. Çözümünüz de siyasetle olacaktır. Basiret ve ehliyet, siyaset için ilk gerekliliktir: Anları doğru kollama, doğruyla muhafaza ve ileriyi görebilme meziyeti siyaseti değerli kılar.

Bilimsel çözüm, seçilen ve atanan insanın ideali, hedefi olmalıdır. Hedefi olmayan insan, imkânları heder eder, ne için yaşadığını ve ne yapacağını da bilmez. Yükü azaltmaz, yük olur sırtımıza.

Siyaset, millet ve devletin bekâsı içindir. Oluşmuş probleme çare üretir, oluşabilecek probleme de tedbir alır. Özü değişmez fakat vasıta ve imkânları geliştirilebilir şekilde, ‘varlığımızı devam ettirmenin temel amacı içinde’ kalınarak siyaset yapılır. Siyaset; millî ve insanî değerleri içeren bir faaliyettir. Siyaset; doğrulanmış, tecrübelerle test edilmiş fikrin millet hayatına tatbikidir. Bir anlamıyla, çözümün hayat içinde yer bulmasıdır. Temel meselelerin kurumsal çözümlerini tesis etmek ve bunun takibini/kontrolünü kolaylaştırmaktır.

Siyaset; ehliyeti olanlarla yapılır ve derde tabipçe müdahale için yapılır. Yoksa bünyeyi parçalama kasaplığına dönüşür! Siyaset, ‘On defa düşünülen, bir defa yapılan’ işin adıdır! Siyaset; irade ve idare organizasyonudur. Hazırlıktır, programdır, mesuliyettir ve hesap sorulabilirliğe razı olunan icra iradesine adanmaktır! Başkalarını esir kılmak üzere, akla geleni yapmanın keyfiliğiyle sahte özgürlükleri hortlatma değildir. Tam tersine, tarihin büyük akıllarla biriktirdiğini, merhem haline getirip edeple uygulama kararlılığıdır, cesaretidir, saygı bilincidir.

Bizde, dünyada, insan ve toplumlarının meşru ihtiyaçlarını karşılamanın, kabul edilmiş kuralları vardır. Kuralların olması demek; geçmişten gelen değerlerin var olması ve kabul görmüş prensiplerin hukuk haline gelmesi demektir. Hukuk, haklardan gelir, hâk iradesini oluşturmak demektir. Halkın hayatının düzeni için devleti amir kılmak, amiri tanımaktır. Bundan dolayıdır ki; bütün hür ve medeni ülkelerde ‘Hukuk Sistemi’ vardır. Hukuk bu sistemle yürütülür. Bu sistem, hakkı temine ve adaleti sağlamaya yöneliktir. Hukuk sistemi; ‘insan ve hayatı’ odaklı olup, insanların mallarını, canlarını, aklını, namusunu, şerefini, hak ve hürriyetlerini tesis ve temin eder. Kurumlarıyla hakkı korur. Sistemin düzenleyicisi ve hâkimi olan devlet, kendi vatandaşını, bunların haklarını koruma esası üzerine temellendirir. Birilerinin haksız davranışlarının meydana getirdiği kayıplar, zararlar, bu sistemin yazılı prensibi olan hukukla, bu hukukun takipçisi olan müesseselerle sağlanır.

Demokrasinin, adaletin, eğitimin, güvenliğin, sağlığın, diyanetin, hülasa devletin bütün kurumlarının dejenerasyonu, halktan kaynaklanmaz. Üst seçkinlerden, seçilmişlerden, onların siyaset ve idaresinden kaynaklanır! Her türlü dejenerasyon ancak siyasi gözetim altında gerçekleşebilir! Çünkü hükmeden irade, siyasidir ve iktidar siyasetidir. Onun bilgisi, müsamahası olmadan olumlu veya olumsuz hiçbir gelişme olamaz!

 

HER DERDİN TEDAVİSİ İÇİN İLK GEREKEN: ADALET SAĞLAYAN HUKUKUN İCRASIDIR!

Doğru bir ‘Hukuk Sistemi’; grup, sınıf, sahte seçkin imtiyazını ve istisnasını reddeder. Kendini haklardaki eşitlik ilkesine göre var kılar. Bu sistem; donmuş bir sistem olmamalı, hayat boyu, adaleti, iyiliği, güzelliği, faydalı olanı aramalı, onunla gelişmenin sebeplerini hazırlamalı.

Buna mecburdur, yoksa hukuk eskir, ihtiyacı karşılayamaz.

Vücuda canlılık veren kandır, kanın sıhhatli dolaşımıdır. Bu kanı taşıyan damarların işlevi neyse, toplumsal işleyişte kurum çarkının hukuki işleyişi de odur. Millet varlığı için adil bir devlet siyasetini sürdürmek, devam ettirmek millet denilen canı diri tutmak da aynı şeydir!

Siyasetin görevi; akledilen, en çok tatmin sağlayan büyük iyiliği takip ve icra etmektir. İnsan ve toplumun ihtiyaçlarını, mutluluğunu, huzurunu sağlayıp dinamik bir seviyeye eriştirmektir. Bu büyük iyiliğin insanı olmak için; arınmak ve hazırlanmak gereklidir. Hükmedenlerce siyasi erkin tehdit unsuru olarak kullanılması, mağduriyetlere sebep olması, hukuksuzluktur, zulümdür. Direnç göstermemizi gerektirir.

İnsanlık meseleleri ve iyi insan olmak için donanmış olmak, hakikate adanmış olmak sürdürülebilir bir idealdir. Bu ideal içinde salih amel, en zor olanıdır. Kötüyü, korkuyu, imkân ve ikbal sevgisini kendi nefsimizde yok etmezsek, kötü niyetlilerin karşısında korkuyla durup, yarın için iyiliği koruyamayız. Hele varlığınızı sürdürürken görünmeden sizi kontrol ve idare etmek isteyen gizli ellere sıkıştıysanız, diyet borçlu olduklarınız varsa, niyetiniz iyi de olsa çamura bandırılmışsınızdır. Görünmeyen hâkimler, kritik anlarda üstünüze korku saldıysa ve size hükmeder hale geldiyse, işiniz bitmiştir. Size de hâkim olmak isteyen bu zalim irade, muhalif olan sizi kullanır, esaretinizi oluşturur. Üstünüzdeki baskılarla, iyilik daha da güçsüz kalır. Kötülükler sosyalleşir, hâkimiyet kazanır. İşte bunun içindir ki; Millet ufkunun en yüksek rakımını oluşturan siyaset ve iktidar unsurları, her zaman, ikbâl hesabı olanlarla çıkmaza girer, kirlenir. Ama istikbal hesabı olanlarla değer kazanır, şenlenir!

 

DEVLET; SİYASETLE, SİYASET; ADALETLE, ADALET; CESARETLEDİR.

VE HEPSİNİN TAMİRİ DE BÜYÜK AKILLARLA OLUR!

Toplumsal hastalığın nedeni idaredir ve idareyi de idare edemeyen siyasetlerdir. Dünden bu güne siyasetimiz hastadır. Güvenliğiyle, eğitimiyle, maliyesiyle, şehirciliğiyle, hastanesiyle, seçim kanunuyla, parlamentosuyla, tayiniyle, rüşvetiyle, torpiliyle, trafiğiyle, mahkemesiyle, ihalesiyle, diyanetiyle hastadır. Nedeni; partizanlıktır, adil davranmamaktır, İşleri bilmemektir, ehliyetleri devreye sokmamaktır.

Aklı büyük olanın değil, cebi büyük olanın arkaladığı-arakladığı siyasette problemler ve ayrışmalar devamlı artar. Ortak akıl değil, ilkeler değil, grup çıkarları için adeta çökertmeye destek savaşı veriliyor. Ülke ciddi badireler geçirince, ‘İstiklal Savaşı‘ şartlarının yaşandığı itiraf ediliyor. Be kardeşim ülkeyi bu duruma kim getirdi? Sizden evvelkilerle beraber siz getirdiniz, siz!

Üniversitedeyken bir hoca arkadaşım vardı. Bir gün arabayla bizi bir yere götürmek istedi. Bindik arabasına gidiyoruz. Durup dururken, önümüzdeki aracı sıkıştırıyor, onu geçmek istiyordu. Olmayacak yerlerde ve tam karşıdan tır görünürken de öndekini solladı. İtirazlarımızı duymadan-dinlemeden, sollayıp can havliyle geçince de ‘sizi nasıl tehlikeye attım’ demeden ‘nasıl kurtardım ama’ diyordu!

“Be kardeşim: Aracı yanlış sürdün, kendini-bizi-öndekini-arkadakini mal ve canlarla beraber tehlikeye attın! Hem başkalarını, hem de bizi hayati bir sıkıntıyla karşı karşıya getirdin! Bu aracı yollarda sürmenin bilindik usulü, kuralı varken, bu yanlışları niye yaptın? Küçük bir sabır ve ihtimal hesabını doğru yaparak, vicdan ile ahlâk muhasebesiyle daha güvende gitmek çok mu zordu?” dedik.

Bir maceraydı sergilenen vesselam… Allah bizi hesapsız-kitapsız kaprisin, bir maceranın şahidi yaparak, bedeli can olan sınavın ardından ‘fiil-mesul’ ilişkisini daha iyi tanıma imkânı verdi.

Anlamak zor değildir, belki, anlamamışa anlatmak zordur!

Bugün yaşadıklarımız, böyle bir bilmezliğin, maceracılığın eseri olmuş olaylarla örtüşüyor diye bu örneği verdim. İstenen; maceradan uzak, akla ve tecrübeye uygun davranışları sükûnetle uygulamak olmalı, değil mi?

Evet! Hayat aracımızı kullananların aracı devraldığı günle sonrasını bir mukayese ediniz. Bir sürü lüzumsuzluklar, maceralar, riskler, moral kayıpları ve zararlarla karşılaşırsınız. Bu zararlar ülkeyi bir çöküşün, iç savaşın, bölge savaşının, bütün komşularla kavga vaziyeti almanın eşiğine getirdi, içine soktu!

Bir tarafta kutuplaşmış, kinlenmiş, kirlenmiş, çıkar savaşlarında kirli safları tutmuş insanlar… Bir tarafta; üzgün, bezgin, ne olduğunu anlamamış haliyle şaşkın ve kırgın insanlar…

Tam istiklâli, barış içinde sağlamak istikbâl erbabıyla mümkün. Davası bu olanlar ancak milletin ekseriyetine değerli vasıflar kazandırabilir. Adalet ve öncelenmiş ehliyetle herkes, lâyık oldukları konuma taşınır, orada da kollanır. Kurumlar, makamlar, insanlar; devletle ve onun hukukuyla korunur! Korunma; mafyalaşmış yapılarla, onlara ihale etmeyle olmaz! Hak ve halk, sadece hukukla korunabilir ve korunur. Hukuk, devletin ruhudur! Devlet, siyasetle; siyaset de büyük akılla insanları şerden, varlık tehlikesinden uzak tutabilir. Doğru siyaset bir toplumun varlığı, geleceği, huzuru için mecburiyettir.

Siyasi misyonu bitmişlerin, adı sağ veya sol olmuş birbirinden farksız partilerin, sahte formülleriyle huzur, gelişme, saadet ve “Milli Hâkimiyetin” hayali bile kurulamaz! Yabancı proje ve sermayelerle, fikirlerle kalkınma hayali, gümlemiş bizi bir müstemleke ülkesi haline getirmiştir. Bağımsız, tam bağımsız olmak, barış içinde gelişmek, millet varlığımızın Kurtuluş Savaşından kalma şartıdır, emanetidir.

 

Yorum Yapın

Navigate