DALET VE MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞI ÖNEMLİDİR, HAYATİDİR MİLLETÇE KORUNMALIDIR!

 

Bayrak Dergisi 1247

Siyasi iktidar, hakkında açılmış kapatma davasına karşı soğukkanlı ve sağlıklı bir yol takip etmek yerine her halde kapatma davasının aleyhine sonuçlanacağı şaşkınlık, korku ve endişesi ile garip bir yol takip etmekte…

Dünya kamuoyu ve Türkiye kamuoyunu, mahkeme heyeti üzerine baskı yapmağa davet etmekte, tahrik etmekte, kışkırtmakta ve tehdit etmekte…

AKP iktidarının, partisi hakkında açılmış bulunan kapatma davası karşısında hukuk yerine siyaset ve diplomasi silahını kullanma yoluna sapması, bir yığın rahatsızlığa sebep oldu. Önce kapatma davasında raportör üyenin, Ankara sokaklarında bir resmi devlet aracı ile takip ve taciz edilmesi, Türkiye’yi ayağa kaldıracak bir skandaldı ama bu skandal geçiştirildi, üzerinde durulmadı. İktidar ben ne yapıyorum demedi.

Daha sonra Yargıtay Başkanları, ardından Danıştay, basın bildirileri ile halka seslenmek ihtiyacını duydular. Yargıtay Başkanlarının bildirisi çok önemli ve herkes tarafından unutulmaması ve uyulması gereken gerçekleri ortaya koyuyor:

Her şeyi tartışabiliriz, ama tartışamayacağımız bir hakikat var ki, o da adaletin bağımsızlığıdır! Yargıtay Başkanları Türkiye’de son gelişmelerin adaletin bağımsızlığının iktidar tarafından tehdit edildiğini ve iktidara yandaş ve iktidarın denetiminde bir yargı oluşturmak için çaba sarf edildiğini ortaya koymakta…

NE DEMİŞTİK?

Mayıs ayının son günlerinde 23 Mayıs 2008 tarihli “Egemen Milletin Sesi” gazetesindeki makalemizde durumu analiz etmiştik ve demiştik ki:

“Uzunca bir süreden beri AKP hakkında açılan kapatma davası ülkenin gündeminde ağırlıklı yerini koruyor! Neredeyse her konu kapatma davasına endeksli… Öyle bir noktaya getirdiler ki Türkiye’yi, nereden bakarsan bak acizlik, akıl almazlık… Kuyuya öyle bir taş atılmıştır ki 9 akıllı değil 99 akıllı bu deli saçması kördüğümü çözemez hale getirilmiştir.

Türkiye’de anayasayı değiştirecek bir oy çoğunluğuna sahip edilmiş bir iktidar var, aradan geçen koskoca beş seneye rağmen elini kıpırdatıp, aklını başına alıp, uygun, makul bir anayasa çıkarmamış, bir adil ve dürüst seçim kanunu çıkarmamış, yatmış, uyumuş, kavga etmiş sağla solla… Aynen ağustos böceği gibi seneler boyunca yapması gerekeni yapmamış…

Partisinin kapatılması için gerekebilecek bütün müeyyideler, cezalar, anayasada ve ceza kanununda değişmeden durmasına rağmen AKP iktidarı kendisine uygulanacak bütün müeyyidelere dokunmuyor, ilişmiyor! Bunu anlamak mümkün değil!

Yıllardan beri yargının baskı altında olduğundan dem vurarak, halkın acıma duygularını kaşıdınız durdunuz. Halk da sizi iktidar yaptı, çarpık ve adaletsiz seçim kanunu ve mevzuatının garabeti sonucunda eşitsizlik ve adaletsizlik abidesi olarak Meclis’te sandalye sahibi oldunuz. Siyasi partilerin kapatılmasını engelleyecek kanun maddeleri ve kurumlar oluşturmak için Türkiye şartlarına uygun bir demokrasiden parti kapatmayı zorlaştıracak düzenlemeleri de alabilir ve kanunlaştırabilirdiniz. Seneler geçmiş olmasına rağmen yapmadınız. Siz mayınlı bir arazide sürat koşusu yapmak sevdasına tutulmuş şaşkın koşucular gibi, mayınlı olduğundan şikayet edegeldiğiniz arazide koşuşturdunuz, zıpladınız, tepindiniz.

Size ‘mayınlı arazide dolaşmayın, madem dolaşacaksınız mayınları bari temizleyin’ diyen sağ duyu sesine itibar etmediniz, ne diyelim kardeşim; kendi düşen ağlamaz desen olmaz, çünkü nereden baksan ülke kaybedecek, halk sıkıntıya düşecek.

KAPATMA DAVASINDA BASKI İÇİN KARIŞAN KARIŞANA

Kapatma davası artık aynen 9 Kocalı Hürmüz’ün davasına döndü. Artık herkes bu davaya karışma konusunda kendisini etkili sayıyor. ABD’li dostlarımız, İngiltere ve AB dava konusunda akıl almaz bir etkilemenin ve baskılamanın peşinde görünüyorlar! Çarşaf çarşaf beyanatlar, yazılar, sözler baştan aşağı yüksek yargıyı etkilemeye yönelmiş durumda. Artık Anayasa Mahkemesi yargıçları üzerinde akıl almaz baskı ve gözü dönmüş etkileme çabaları sürüp gidiyor!

Belki de bunlardan en garip ve düşündürücü olanı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili olan Osman Paksüt’ün başına gelenler. Kapatma davasının görüleceği Yüce Mahkeme’nin başkanvekilinin arabasını şüpheli bir aracın takip ettiği ve bundan rahatsız olan hakimin şikayeti ve ısrarlı takibi sonucunda bir başka rezalet ortaya çıkıyor. Anayasa Mahkemesi Başkanvekilinin arabasını takip eden aracın İç İşleri Bakanlığına bağlı resmi bir araç olduğu ortaya çıkıyor? Sayın Osman Paksüt’ün arabasını takip eden şüpheli aracın, “Kaçakçılık ve İstihbarat Dairesine” bağlı bir araç olduğu anlaşılıyor?

Ankara’nın göbeğinde, Türkiye’nin en önemli davasını görmesi beklenen Anayasa Mahkemesi Başkanvekiline yapılan bu ısrarlı taciz baskı değil de nedir?.. Mahkeme’yi baskı altına alma teşebbüsü iktidar partisinin bakanlığı tarafından gerçekleştirildiğine göre Sayın Cumhurbaşkanı, CHP ve MHP ne yapmayı düşünüyorlar? Görüşülmekte olan kapatma davasını etkileme ve mahkemeyi baskı altına almağa yönelik bu davranışı sebebiyle, mesul bakan hakkında ne zaman teşebbüse geçeceklerdir, merakla bekliyoruz!” demiştik.

Hemen ertesi günü bu yoğun baskı karşısında rahatsız olan Yargıtay Başkanları Kurulu, bir basın açıklaması yapmaya karar veriyor ve açıklama yayınlanıyor! İktidar tarafından, bu bildiriyi okumak, bildiriyi yayınlamak durumunda kalmış kurula, “hayır efendim, bildiri yayınlamak hakkın değildir” deniyor ve Yargıtay siyaset yapmakla ve kapatma davasında tarafsızlığını kaybetmekle, hatta daha ileri gidilerek hasım olmakla suçlanıyor!

Öyle görünüyor ki AKP kapatma davasını başlangıçtan itibaren kendisine yönelen siyasi bir mücadelenin, polemiğin parçası olarak görmüştür. Hiçbir şekilde hakka inanarak, saygı duyarak ve hukukun içinde kalarak haklılığını ortaya koymak, savunmak gibi tüm vatandaşların ve insanların uyduğu kuralları boş vermiş, maalesef suçluların telaşı içinde hukukun dışına çıkmış, hukuk dışı yollarla hukuku baskı altına alma, yönlendirme yoluna gitmiştir. Bu yanlıştır! AKP bu yoldan dönmelidir! Ayrıca böyle bir davranışın ne devlet adamlığı ile ne iktidar sorumluluğu ile alakası yoktur.

NEYİ NEDEN TARTIŞACAK MIŞIZKİ… İKTİDARIN İŞİ NE?

Bazılarımıza, üzerinden bir seneyi çoktan aşmış 27 Nisan Genel Kurmay e- bildirisini hatırlatan bu bildiri konusunda vatandaşlarımız taraf olmaya, hakem olmaya itilmişlerdir!

Neyi tartışacağız: Yargıtay başkanları bildirisi mi haklı, yoksa iktidarın karşı bildirisi ve tavrı mı haklı diye… Yargıtay’ın bildiri yayınlanması anti demokratik midir, iktidarın söylediği gibi hukuk dışı mıdır? Bu doğru mudur?

Ne yazık ki Türk Milleti olarak hiç de hakketmediğimiz, gereksiz bir hakemliğe zorlanıyoruz! Bu bir garabettir! Ana çizgileri ile Yargıtay ile iktidarın bildiriler savaşına itilmesi her şeyden önce hoş değil, devlet yönetiminden beklenen zarafet, anlayış ve basiret yokluğunu gösteren bir vahamete sürüklenmiş durumdayız.

Evet AKP iktidarı, sadece ismen iktidar olmuş ama muktedir olamamıştır Sayın Erdoğan’ın dediği gibi. Doğru söze ne denir, ‘haklısın’ demekten başka. Peki bir demokratik ülkede iktidardan beklenen sık sık devlet kurumlarıyla uyum içinde çalışmak, onları en yüksek randımanla çalıştırmak ve onları yönetmek değil midir? Bir siyasi heyetten beklenen, mevcut siyasi kurumları yönetmektir, onlarla kavga etmek ve zırt pırt şikayet etmek değildir. Peki bir iktidardan beklenen bu temel görevin yapılmasında kendisine devlet gücünün kullanılması emanet edilmiş meşru olarak aldığı kabul edilen yetkilerini nasıl kullanacaktır? Önemli olan budur ve AKP politikacılarının anlamamakta ısrar ettikleri husus, kendilerine sunulmuş bulunan bu devlet gücünü kullanma hakkının ancak şarta muallak ve geçici olduğunu ve bu yetkilerin sorumluk içinde kullanılacak olduğunu unutmalarıdır. Ve işin kötüsü bu iktidara vücut veren seçim sonuçları yorumunun ahlaki ve vicdani meşruiyetten mahrum olduğunu unutmalarıdır!

BİR İKTİDAR NASIL MUKTEDİR OLUR?

Türkiye’de bir siyasi iktidar var, muhalefet var, yargı var bir de anayasa var… Türkiye Cumhuriyeti, halen yürürlükte olan anayasaya ve bu anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilmez maddelerine göre “… laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Ve “bu maddelerin değiştirilmesi teklif dahi edilemez.” denir. Ama geçerli olan anayasamızın 2. maddesinin bütünü okumak ve hatırlamak, ne hikmetse zaman zaman unutulmakta. Aynen Kur’an’ı Kerim’de “… içkili iken namaza yaklaşmayınız” ayetinin bütününü okumak ve anlamak yerine bazılarının şart kipinde verilmiş, alkollü içkilerin sebep olabileceği tehlikelere bir örnek olarak açıklanmış, yani alkollü içkilerden sakının, çünkü o sizi pek çok hayırlı ve yararlı işten uzaklaştırır ve size zarar verir, öyle ki sizi Allah’ın huzuruna bile çıkmaktan, ibadet etmekten uzaklaştırır, alıkoyar diye anlamak gerekirken onu bağlamından kopararak, sadece “… namaza yaklaşmayınız” cümleciğini tek başına almak ne kadar abesse, Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir diye almak ve anlamak işin ruhunu ve manasını yok eden bir inkar haline dönüşür. Bu kanunu anlamak değil, kanuna karşı hile yolunu açmaktır, doğru ve dürüst bir yol tutuş değildir.

ANAYASAYI CİDİYE ALMAK VE GÜVEN SAĞLAMAK NEDEN GEREKİR?

Yeri gelmişken belirtelim alkollü içkiler konusu bazı batinî tarikatlarda ve cemaat ritüelinde çok önemli yer tutar. Bu yüzden Kur’an’da zikredilen içki yasağını aşmak veya delmek yoluna gidildiğini hatırlamamız gerekir. İçki yasağının katı uygulamalarını aşmak veya hafife almak için dem erbabının başvurduğu ve toplumda tebessüm uyandıran gariplikler mizahımızın da konusu olmuştur. Mizah deyince aklımıza Nasreddin Hoca’nın hikayeleri ve fıkraları gelir, ama Alevi, Bektaşi erenlerinin de fıkraları da mizah kültürümüz da bir o kadar yer tutar desek abartmış olmayız.

AKP’nin anayasa anlayışı ve devlet hizmetini algılayış biçimi, ne yazık ki anayasada özellikleri belirtilen devlet anlayışı ile uyumlu değildir. Gerçekten ülkenin şu veya bu surette kabul ettiği bir anayasal nizam vardır, bu nizamın değiştirilebilmesi de, gene anayasada belirtilmiş esaslara ve usullere uygun olarak yapılır, ama temellerinin ve esaslarının ve karakterinin değiştirilmesine de izin verilemez.

Siz şimdi ne yapıyorsunuz? Türkiye’de önemli bir insan kesimi Türkiye’nin iktidar imkanları ile komşumuz İran’da olduğu gibi bir molla rejimine kayılmasından endişe ediyor! Bu endişe boşuna mıdır, yersiz midir?

İKTİDAR KAPATMA DAVASINDAKİ SAVUNMA HAKKINI KULLANMAYARAK VE YARGIYI HIRPALAYARAK ŞÜPHELERİ ARTIRIYOR!

‘Evet! Yersizdir, böyle bir endişeye mahal yoktur’ diyorsanız, siz bu endişelerin boşluğunu, gereksizliğini, hakkınızda açılmış mahkemede ortadan kaldırabilirdiniz. Böyle bir tehdidin veya tehlikenin parçası veya öncüsü olmak yerine, çaresi, panzehiri ve şifası olduğunuzu cümle alemi inandırabilirdiniz, eğer samimi olsaydınız! Mesele budur: Mesele Türkiye’nin önüne kurtuluş reçetesi olarak 1900’lü yıllarda sürülen, son derece de cazip ve hayal halinde kalan tehlikeli fantezilerin etkisinde olmadığınızı çok inandırıcı bir biçimde ortaya koymak ve şüpheleri ortadan kaldırmak mevkiindesiniz…

Hakkınızda açılmış kapatma davasını yiğitçe, dürüstçe karşılayın! Sizi yargılayacak mahkeme heyetini, dışardan ve içerden devşirdiğiniz devşirmelerle baskı altına almaya kalkmayın! Bu yol yanlıştır! Bu tutulan yanlış yol ilk kötü sonucunu verdi. Bir raportör üyeyi manevi baskı altına almak isteği, tüm yargıyı nefsi müdafaaya itti. Ama Yargıtay’ın bir bildiri ile kendini riske etmesinin ve basın açıklaması yapmasının gerekçeleri de var. Bunlar aynı zamanda Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun neden bir açıklama yapma ihtiyacında olduğunu da gösteriyor.

Herkesin bu gerekçeler üzerinde düşünmesi de gerekiyor! Ve muhatabı da Türk Milleti ve ona hizmet etmekle görevli iktidardır! İktidar, niye bu bildiriyi yayınlıyorlar diye kızıp köpüreceğine, oturup anlamalı, konuşmalı ve endişeleri gidermeli. Suçlu ilan etmek, baskılamak, daha büyük problemlerin ortaya çıkmasına sebep olur unutmamalı.

Sayın Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in, Yargıtay Başkanlar Kurulu olarak yaptığı açıklamalara bakalım. Ne diyor Sayın Başkan;

1- Adalet Bakanı Sayın Şahin’in yargı reformu strateji taslağını, yargı organlarının görüşünü almadan AB komiseri Olli Rehn’e sunmasına tepkide bulunmak amacıyla kaleme alınan şu sert ifadeler yer alıyor.

 2- İKTİDAR TARAFINDAN DENETLENEN YARGI İSTENMEKTE

Son gelişmeler iktidarın yürütmeye yandaş ve onun tarafından denetlenen bir yargı oluşturulmasının amaçlandığını gösteriyor.

Bu tespit yeterlidir, bir başka delile de gerek yoktur.

Bir iktidarın kendisine yandaş bir adalet kurumu oluşturma peşinde olduğu, ülkenin en yüksek yargı kurumunun tüm yargıçları tarafından millete ancak bir bildiri ile duyurulma zorunda kalınmışsa çok geç kalınıyor demektir!

Halkımız ne diyor: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!”

Hiçbir iktidar, kapanma telaşı içinde iktidarın kulu bir hakimler heyeti oluşturma konusunda Avrupa komiserlerine bu kadar kulluk arz etmemişti.

Nerede kaldı adalet!

Nerede kaldı adaletin, devletin ve milletin bağımsızlığı!..

BAYRAK

 

Yorum Yapın

Navigate