Çoğaldıkça Azalan, Yalnızlaşan İNSAN

Çağımız insanı ne büyük yalnızlıklar yaşıyor. Gökdelenler, akıllı evler, rezidanslar derken, her türlü lüksün bulunduğu, beş yıldızlı otel konforunda hayatların yaşandığı, her şeyin olduğu ama huzurun bulunmadığı bir çağdayız…

Yazar: Hayrettin Durmuş

Bayrak Dergisi 1275. Sayı

Köylü, taşralı diye dudak büküp küçümsediğimiz insanların o  büyük ailesindeki neşeyi, her günün şenlik havasında yaşandığı mutlu günleri bulmak zor artık…

Her apartman bir köy büyüklüğünde ama kimse kimseyi tanımıyor. Kapı komşunuzla bile selamlaşmak neredeyse merasime tabii.

Kimse helvadan putlar yapmıyor artık. Kimsenin koynunda taşıdığı heykelcik yok. Putlarla dolu mekan kalmadı neredeyse. Oysa ne çok putumuz oldu. Akıllı telefonlar, tabletler, bize hizmet etmesi gerekirken esiri olduğumuz teknoloji bizi insanlığımızdan çıkarmıyor mu?

Sabah uyanır uyanmaz ilk işimiz Facebook, twitter hesabımızı kontrol etmek. Akıllı telefonla oynamak, oyalanmak. Yatağa girmeden önceki son işimiz de bu. Neredeyse uykularımızı böleceğiz bunlar için. Tabii ki gece uyuyanlar için bu durum söz konusu. Bir de tüm gece ekranın kölesi,  bilgisayarın tutsağı olanlarımız var.

“Katip arzuhalim yaz yâre böyle” diyordu türkümüz. Hal böyle böyle… Birçoklarımız farkında olmasak da bize dayatılan bu hayat tarzı her geçen gün bizi yok ediyor, birbirimize yabancılaştırıyor. Kimse kimseyi tanımıyor. Birimizin derdi hepimizin derdi değil artık. İnsan kendi yalnızlığında kayboluyor. Bunalıyoruz, içimiz daralıyor, hafakanlar basıyor hepimizi…

Bir derdin varsa kimseye söyleyemiyorsun. Anton Çehov’un hikâyelerindeki at arabacısı gibiyiz. Bizim konuşacak atımız da yok. Borcun mu var kimseden para isteyemiyorsun. Hoş istesen de kimse umursamıyor. Çocuğun askere mi gidiyor yalnız, başka şehirde okul mu kazandı yalnız, düğün dernek mi kuruyorsun sınırlı sayıda davetli, cenaze mi kaldırıyorsun bir avuç insan… Mutluluğu paylaşamıyor, acıyı bölüşemiyorsun. Gözümüzün önündeki ölümler, yangınlar uyandırmıyor bizi…

Sosyalleşiyoruz, daha doğrusu sosyalleştiğimizi zannediyoruz, asosyalleşirken. Listemizde yüzlerce, binlerce arkadaşımız var. Sözler güzel, mesajlar etkili ama yapmacık. Kalabalıklar arasında kayboluyorsun. Kimi, niçin listene eklediğin bile belli değil. Çoğaldıkça azalıyor, kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz.  Tebessümün bile insanlara iyilik olduğunu anlatan yüceliklere sahipken, kalbimiz zayıfladı, köreldi imanımız, salih ameli kaybettik…

Dursun Gürlek, “Çınaraltında Doyumsuz Sohbetler” kitabında Bir sahafın kendisine “Efendi, siz de Sahih-i Müslim var mı?” diye soran müşteriye “Kırk yıldır bu çarşıdayım. Şimdiye kadar sahih (doğru) Müslim (Müslüman)e rastlamadım” diye cevap verdiğini nakleder bize. Halimizi resmeden acı ama zarif bir cevap değil mi?

Sizin olsun verdiğiniz ne varsa. Ölmesin insanlık, kaybolmasın gülen yüzler…

insan2

1 Comment

  1. Tuncay Şentürk Reply

    İnsanlığın içine düştüğü acıklı durumu ne güzel anlatmışsınız. Sayın yazarımız Hayrettin Durmuş’a teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Yorum Yapın

Navigate