Kriz Var Diyenlere BAKAN BEDDUASI

Son dönemlerde bir beddua yapma modasıdır aldı başını gidiyor.  17- 25 Aralık operasyonları sonrası Fettullah Gülen, cemaate karşı yapılan suçlamalar ile ilgili olarak “ocaklarına ateş düşsün” diyerek beddua etmişti. Zaman zaman siyasiler tarafından değişik olaylar için farklı şekillerde bedduaların yapıldığı görülmektedir.

Yazar: Hüseyin TOPTAŞ

Bayrak Dergisi 1275. Sayı

Son olarak Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ekonomik gelişmeleri değerlendirirken, kriz senaryosu yazanlara “Krizlerde kalasın e mi? Kendi kendinin krizinde kalasın da kefen parasını bulamayasın” diyerek beddua ederek: “Doların artışıyla ilgili bir gerekçe yok. Bana televizyon ekranlarında konuşan kriz tellalları bir tane gerekçe söylesinler. İlla ‘kriz çıkacak’ diyor. Krizlerde kalasın e mi? Kendi kendinin krizinde kalasın da kefen parasını bulamayasın” demesi dikkatleri çekmişti.

Kriz var mı yok mu? bunu masa başında yapılan açıklamalarla değil de esnafın, işçinin, işverenin durumlarına bakarak ve ekonomik verileri göz önüne alarak değerlendirmek en sağlıklı olanıdır.

Türk Lirası Döviz Karşısında Değer Kaybediyor

Dünyada yaşanan ekonomik dalgalanmalara son dönemde ülkemizdeki siyasi belirsizlik ve terör olayları da eklenince yılbaşından bu yana Türk Lirası Dolar karşısında yüzde 25, Euro karşısında ise yüzde 16 değer kaybetmiştir. Dövizdeki dalgalanmalar ve değer kaybı önlenemez ise, ister istemez sanayicilerimizi zor günler beklemektedir.

Borçlu Sayısı 11 Yılda 52 Kat Arttı

Borçlanma oranlarına baktığımız zaman, insanımızın her geçen gün daha da borçlanarak hayatına devam ettiği gözlenmektedir. 2002’de 6,5 milyar lira olan tüketici kredisi ve kredi kartı borç tutarı, 11 yılda 52 kat artarak 2013’te 330 milyar TL’ye yükselmiştir.

2002 yılında bankalara 1 milyon 655 bin kişinin kredi borcu bulunurken 2014 sonu itibarıyla bankalara tüketici kredisi borcu bulunanların sayısı 15 milyon kişiye çıkmıştır. Tüketicilerin zamanında ödeyemedikleri için bankalar tarafından takibe alınan borçlarının tutarı 2002 yılında 278 milyon lira düzeyinde bulunuyordu. Bu rakam 2014 sonunda 12,5 milyar liraya kadar yükselerek rekor kırdı. Karşılıksız çek oranı da 2011 yılında 580 bin adetken, 2014 yılında 800 bini aştı. 2002 yılında krizden çıkan Türkiye’de icra müdürlüklerine 10 milyon icra dosyası gelirken, 2014 yılında bu oran 21 milyonu geçti.”

Türkiye’nin brüt dış borç stoku, bu yılın ilk çeyreğinde 392,8 milyar dolar

Hazine Müsteşarlığı, 2015 yılı birinci çeyrek dönemine ilişkin açıkladığı geçici brüt dış borç stoku verilerine göre;

Türkiye’nin brüt dış borç stoku, bu yılın ilk çeyreğinde 392,8 milyar dolar oldu. Özel sektör borçlarının toplam dış borç stoku içindeki payı 277,4 milyar dolar ile yüzde 70,6’ya, kamu kesimi borçlarının payı 113,3 milyar dolar ile yüzde 28,8’e karşılık geldi. Merkez Bankası borçlarının, toplam dış borç stoku içindeki payı ise 2,1 milyar dolar ile yüzde 0,5 olarak gerçekleşti. Özel sektörün kısa vadeli dış borcu 111,1 milyar dolar, uzun vadeli dış borçları ise 166,3 milyar dolardır.

Türkiye’nin net dış borç stoku da 2015 Mart ayı sonu itibarıyla 234,3 milyar dolar olarak hesaplandı.

İhracat Yüzde 13 Geriledi

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, 2015 Temmuz ayında ihracat, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 13 gerileyerek 10 milyar 857,5 milyon dolar oldu.

Buna göre, temmuz ayında ihracat bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 13 azalarak 10 milyar 857 milyon 507 bin dolar düzeyinde gerçekleşti. Böylece Türkiye’nin bu yılın yedi ayında ihracatı yıllık bazda yüzde 8,8 düşüşle 84 milyar 369 milyon 679 bin dolara indi. İhracat, 2014’ün ocak-temmuz döneminde 92 milyar 540 milyon 392 bin dolar düzeyindeydi.

Son 12 aylık ihracat ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,9 azalarak 148 milyar 567 milyon 878 bin dolar oldu.

İcra Daireleri Doldu Taştı

Yine, 2004’te 7 milyon 220 bin 845 olan icra dairesi aracılığıyla takip edilen (ilamsız takip) dosya sayısı 2014 sonunda 20 milyon 126 bin 123’e yükseldi.

İlamsız takip sayısı 2008 yılında 10 milyon sınırını aştı ve 11 milyon 460 bin 551’e yükseldi. Toplam ilamsız takip 2013 sonunda da 18 milyon 645 bin 320 idi.

İflasta Artış Yüzde 10

Öte yandan 2013’te 2 bin 577 adet olan iflas dosyası sayısı ise 2014’te yüzde 10,2 artışla 2 bin 839’a yükseldi.

Rakamlar ekonomimizin bugün içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermektedir. Bu verilere göre, kriz var mı yok mu? Ticari hayatımız çok mu rahat? Değerlendirmelerini emeklilere, işçilere, işverenlere sormak gerekir. Değerlendirme sonunda kriz var diyen de yok diyen de çıkabilir. Tavsiyemiz atalarımızın “ayağını yorgana göre uzat” temkinli tavsiyesini, “ayağınızı yorgandan yarım metre içerde kalacak şekilde uzatın” olacaktır.

Sahtekârlar İş Başında

Sahtecilik aldı başını gidiyor. Hayatımızın her alanında, ihtiyaç duyduğumuz her şeyde sahtekârlıkla karşılaşınca midemiz bulanıyor, insanlığımızdan utanıyoruz.

Sahtekârlık o kadar yaygınlaşmış ki yapanların yüzü kızarıp toplum içine çıkamaz hale gelmeleri lazımken gözü açık olarak taltif edildiklerinden çok rahat ortalıkta gezebilmektedirler.

Arının yaptığı balı insanlar imal etmeye başlamış. Yani baldaki sahtekârlık iki ayaklı arıları meydana getirmiş. İki ayaklının ürettiği bal da yapay ve sahte olunca sağlıklı beslenmek hayal olmuş.

Sahtecilerin en yoğun görüldükleri bir diğer yer de süt ve süt ürünleri. Genç yaşlı herkesin tükettiği süt, peynir, tereyağı, kaymak gibi ürünlerde kullanılan sahtekârlık yöntemleri dudak uçuklatıyor.  ‘süt kullanmadan’ dahi peynir yapabiliyorlar. İşte araştırmaların ortaya çıkardığı yöntemler: Biraz kazein, bir bardak soya yağı, biraz soya proteini, değişik gam ürünleri, bir miktar karoten boya ve bir kaşık da margarin. Yöntemler bununla sınırlı değil. Peynir altı suyundan süt elde edenlerin yanı sıra bir miktar süte süt tozu karıştırıp daha fazla ürün elde ediyorlar.  Kısaca sahtekârların maddi refahını yükseltmek uğruna sağlığımızı kaybediyoruz.

Beyaz önlük giyip bir iki de tıp terimi öğrenenlerin cahil insanları doktorum diye kandırdıkları dönemler olmuştur. Tıp tahsili olmadığı halde doktorların yanında ameliyatlara giren sahte doktor haberleri ile irkilmiştik. Hatta o sahtekâr bir hastane ile yetinmemiş bir kaç değişik hastanede de uzun dönem çalışma fırsatı bulmuştu. Demek ki sahtekâr uzmanları da kandırabilecek kadar sahasında ihtisas yapmış.

Halkımızın askere ve şehitlere olan zaafını bilen gözü açıklar da şehitlerimiz için diyerek uydurdukları askeri rütbeleri ile yardım toplayarak bir başka sahtekârlık yöntemini kullanmışlardır. Maliyenin keseceği ceza endişesinden korkan sanayici ve iş adamlarının bu zaafın değerlendiren bir başka grup da değişik isimler altında rahatlıkla para toplayabilmişlerdir.

Sahtekârların yeni yöntemi de terör bahanesi ile insanlara yaklaşmak olmuştur. Son yıllarda ülkemizde insanları en çok rahatsızlık konulardan bir tanesi terör eylemleridir. İnsanları emniyet telsizi eşliğinde arayan bu sahtekârlar, vatandaşlara kimliğiniz terör örgütünün eline geçmiş sizi bunların elinden kurtarmak için şu kadar parayı verdiğimiz adrese getirmeniz gerekir diyerek, terör suçu korkusu ile meydana getirdikleri panik havasında emellerini gerçekleştirmişlerdir. Memurundan profesörüne, emniyet mensubundan hukukçusuna varıncaya kadar yüzlerce kişiyi dolandırmışlardır.

En son duyulan sahtekârlığı da Milli Eğitim Bakanı açıkladı. Bakan yaptığı açıklamada sahte öğretmenlerin atamasının yapıldığını bunlardan 60 kadarının tespit edildiğini belirtti. Daha önce Tübitak’a da sahte diploma ile uzman alındığı ortaya çıkmıştı. Anlaşılan gıdada başlayan sahtecilik geliştirilen yöntemlerle her alanda kendini yenileyerek ve geliştirerek devam ettiriyor. Yakında sahte milletvekilleri, sahte bakanlar çıkarsa ve vatandaşta onlara itibar ederse hiç şaşırmayalım.

Kısaca insanların iyi niyetleri hep suistimal edile edile sahtekârlar her tarafta rahatlıkla cirit atabilmişlerdir. Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlayacak kurumların yeterli denetimleri yapmaması, caydırıcı cezaların olmaması sahtekârların yaptıklarının yanına kâr olarak kalmasını sağlamaktadır.

Yorum Yapın

Navigate