İslam düşmanlığının batıda yeni adı: İslamofobi

 

İslamofobi, Müslümanlara karşı korku, önyargı, ayrımcılık ve nefret söylemlerini niteleyen bir kavramdır. En genel anlamıyla ‘İslâm’dan, Müslümanlardan ve onlara atfedilen niteliklerden duyulan kaygı ya da korku’ diye tanımlanabilecek olan bu kavram, kullanımı itibarıyla günümüze özgü bir kavram olmakla birlikte, kökleri çok daha eskilere uzanan bir içeriğe sahiptir. (1) İslamofobi, İslam korkusunun değil İslam düşmanlığının batıdaki modern adıdır.

İlk kez 1990’lı yıllarda kullanılmaya başlanan bu kelime, 11 Eylül saldırılarından sonra daha sık kullanılır olmuştur. Medyadan sanat dünyasına, spordan siyasete kadar her alanda ırkçı söylemleri ile ön planda olmak, prim yapmak isteyenler içlerindeki İslam düşmanlığını islamofobi kavramı altında yaymaya çalışmışlardır.       

Batı medeniyeti sahip olduğu değerler itibari ile insan fıtratına aykırı temeller üzerine kurulmuştur. Gayri insani ve gayri ahlaki bir ideolojiye sahip olduğundan, insanına huzur ve barış ortamı sağlayamadığı, maddi gelişmişliği maneviyatla destekleyemediği için insanları bir arayışın içerisindedir. Bu arayışta; insan bünyesine uygun, insana dünya ve ahiret saadeti vadeden İslam’a büyük bir yöneliş olmuştur. Kendi değerlerinden ve inanç sistemlerinden kopuş, ister istemez mevcut yapıdan nemalanan kiliseden küresel sermayeye kadar birçok kesimi rahatsız etmiştir. İslam’a yönelişin önüne geçmek için İslam hakkında kara propaganda ve olumsuz İslam algısının insanların zihinlerine yerleştirilmesi gerekirdi. Bunun için ferdi tepkiler sınırlı kalacağından teşkilatlı ve programlı bir çalışmaya ihtiyaç duyanlar kilise ve devletten aldıkları destekle çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. İslam düşmanlığının batıdaki modern adı olan İslamofobi kısa zamanda büyük bir endüstri haline gelmiştir.      

11 Eylül sonrası Müslümanlara nefret yüzde 1.600 arttı

islamophobia-islamofobi“2001’deki Pew araştırma Merkezi anketleri İkizi Kulelerin yıkılışından sadece iki ay sonra Amerikalıların yüzde 59’unun Müslümanlar hakkındaki görüşünün olumlu olduğunu göstermektedir. Aynı senenin martında gasıp pilot Muhammed Atta ve onun antipatik terörist arkadaşlarının ülke insanlarının toplumsal psikolojisine etki etmesinden önce, Amerikalıların yüzde 45’inin Müslümanlar hakkındaki görüşlerinin genel olarak olumlu olduğunu bildiriyordu.

Ancak, Müslümanlar tarafından işlenen şiddet eylemleri düşük düzeyde olmasına karşın işler tersine dönmeye başladı. 2002’de FBI tarafından yayımlanan yıllık raporda Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının —insanı hayrete düşüren— yüzde 1.600 oranında arttığını göstermiştir; 2000’de 28 olay rapor edilmişken iki sene sonra bu sayı 481 ‘e çıkmıştır. 2004’te Amerikalıların sadece dörtte biri İslam hakkında olumlu görüş bildirmiştir. Pew araştırma anketine göre ise Amerikalıların yüzde 46’sı, İslam’ın diğer dinlerden daha fazla şiddeti teşvik ettiğine inanmaktadır.

İslamofobinin yükseliş eğilimini fark eden tek organizasyon Pew değildir. Takip eden sene ABC Haber, Amerikalıların yüzde 43’ünün hâlâ Müslümanların diğer din mensuplarına saygısının düşük olduğuna inandığını göstermiştir. 2005 itibariyle yaklaşık on Amerikalıdan altısı İslam’ın şiddete eğilimli olduğunu düşünmektedir ve katılımcıların yarısının gözünde Müslümanların düşük bir itibarı vardır. Beş sene içinde sayılar tamamen tersine dönmüş; daha önce İslam’la ilgili olumlu görüşleri olan Amerikalılar, şimdi tam tersi görüş taşımaktadır. (2)

İslam hakkındaki kara propaganda İslamofobi endüstrisini ortaya çıkardı

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkçeye çevrilen Nathan Lean’in “İslamofobi Endüstrisi” isimli kitabında; İslam karşıtı tutumları, İslam hakkında yürütülen kara propagandaları, İslamofobinin nasıl bir endüstri haline geldiğini örnekler ve farklı boyutlarıyla ele almaktadır.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez kitabın sunuş yazısında, İslamofobi adına üç farklı olgudan; “İslam kaygısı”, “İslam karşıtlığı”, “İslam korkusu üretimi” bahsetmektedir.

“Çarpık üretilmiş İslam imajının” ‘İslam’ diye tanımlandığını ve bu resimdeki kaymaların Müslümanlara mal edildiğine işaret eden Görmez, İslam’ı yanlış yorumlayanların da İslam karşıtı söylemlere bol malzeme sunduğunu belirtmektedir.

DAİŞ ve El Kaide İslamofobi endüstrisine malzeme üretmektedirler

DAİŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri de maalesef eylemleri ve söylemleri ile İslamofobi endüstrisine malzeme üretmektedirler.

“Mesela baktığınız zaman DAİŞ’i örnek alacak olursanız, DAİŞ bugüne kadar daha fazla Müslüman öldürdü. Şii, Sünni ayrımı yapmadan, Arap, Türk, Kürt ayrımı yapmadan daha fazla Müslüman öldürdü. Bu şiddeti Müslümanlara, Müslümanların tarihine, birikimine, tarihi kentlerine uyguladı, uygulamaya da devam ediyor. Ama bunu veri alan İslamofobik çevreler, ‘Bakın gördünüz mü, biz İslam’ın şiddetle aynı şey olduğunu söylüyorduk, işte dünyadaki bütün şiddet olayları bir şekilde İslam dünyasından çıkıyor, Müslümanlar arasından çıkıyor’ söylemi ile ne yapıyorlar, İslamofobi algısını daha da güçlendiriyorlar. Bu da gene bir kısır döngü, bir şekilde gene bu sefer bu terör örgütlerinin işine yarayan bir malzeme haline geliyor.” (3)

İslamofobi üreten düşünce kuruluşlarına 40 milyon dolar akıtıldı

“İslamofobi büyük bir sektör. Fear Inc. (Korku A.Ş.) başlıklı 2011 tarihli bir çalışmada da belgelendiği gibi, Müslümanları şeytanlaştırmak çok kazançlı bir iş. 2001-2009 yılları arasında İslamofobi üreten düşünce kuruluşlarına 40 milyon dolar akıtıldı. Bu fonlar, Stop Islamization of America (Amerika’nın İslamlaşmasını Durdurun) gibi organizasyonlarca yürütülen nefret kampanyalarını oluşturmak ve ayrıca konuşma özgürlüğünü baskı altına almak için kullanıldı. Middle East Forum’un bir kolu olan Campus Watch, Neo-muhafazakar bir siyasi ideolojiyi tasvip ve takip etmeyen herkesi işten attırmak amacıyla üniversite profesörlerini sıkı takibe aldı.” (4)

“Amerikan İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) ile California Üniversitesi-Berkeley Irk ve Cinsiyet Merkezi tarafından yapılan ve ABD’de yükselen İslamofobinin boyutlarını ortaya koyan “Korkuyla Yüzleşmek” başlıklı araştırmaya göre, 2008-2013 yılları arasında 33 İslamofobik gruba toplam 205 milyon dolarlık kaynak aktarıldı.” (5)

İslamofobi’nin ABD seçimlerinde propaganda malzemesi yapılması da batıda Müslümanlara karşı yönelen düşmanlığa siyasi bir destek bulmuştur.  Donald Trump Müslümanları hedef alarak, Müslümanların Amerika’ya girmesini yasaklamayı, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeleri halı bombardımanıyla bombalamayı ve yabancı teröristlerin savaşmayan akrabalarını öldürmeyi vaat etmesi gelinen noktanın boyutlarını ortaya koymaktadır.

Müslümanlara ve camilere yapılan baskınlarda ve İslamofobiyle ilgili söylemlerde özellikle Charlie Hebdo ve Bataclan saldırılarının ardından bir artış görüldü. Bunun diğer ülkelerde de etkisi büyük oldu. Paris saldırılarıyla hiç ilişkisi olmayan ülkelerde bile İslamofobide bir artış oldu. Örneğin, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti’nde Müslümanlar sokaklarda tacizlere maruz kaldı.

İslam dünyasındaki çatışmalar olumsuz İslam algısı için kullanılıyor

Bryan Fischer, ‘Nahoş örnekli çok ve delili az’ yazısında şu mukayeseyi yapar:

“Karınızın kafasını testere ile kesmek sizi iyi bir Müslüman ama kötü bir Hristiyan yapar. Arabanızla kızınızı ezip öldürmek sizi iyi bir Müslüman ama kötü bir Hristiyan yapar. “Allahu Ekber” diye bağırdıktan sonra bir oda dolusu kendi askerini vurmak sizi iyi bir Müslüman ama aynı şeyi İsa adına yapmak sizi kötü bir Hristiyan yapar. Uçaklarla binalara çarparak binlerce masum insanı öldürmek sizi iyi bir Müslüman ama kötü bir Hristiyan yapar.

Müslümanların korkunç bir şekilde tarif edilmesi Fischer ve 2010 yılındaki net serveti yaklaşık 37 milyon dolar olan AFA’daki yandaşlarının çalışma tarzıydı. Özel bağışlardan gelen yıllık 18 milyon dolar vasıtasıyla onların Hristiyan ajandaları topluma yayılıyordu ve gerçeklere uygunluğuna hiç bakılmaksızın, kendi oluşturdukları dinî şemaya uygun hiddetli “iyi Müslüman” tasvirlerini müjdeliyorlardı.  (6)

 

Batı medyasında İslâm, Batı medeniyetinin varoluşsal tehdidi olarak takdim ediliyor

“Müslüman ülkelerdeki çatışma kapsamı, algının gerçeği nasıl şekillendirdiğine ilişkin iyi bir örnektir. Bütün dünyada şiddetli birçok çatışma yaşanmasına rağmen, en fazla medyanın ilgisini çeken çatışmalar İslâm dünyasında yaşananlardır. Bunun sebebi kısmen, Batılıların çoğunun ilgisini celp etmiş olmasıdır. Ancak bunda derin bir kültürel taraflılığın izleri de görülebilir. Afrika, Latin Amerika ve Asya’da binlerce kişinin acıklı ve kesinlikle karşı çıkılması gereken çatışmalarda zalimce ve trajik bir şekilde öldürülmesine rağmen, genel kanı en kanlı çatışmaların İslâm topraklarında yaşadığı yönündedir. 2007 yılında 24 ülkede yapılan büyük bir medya araştırması, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerdeki siyasi çatışma ve toplumsal şiddetin Batı medyasındaki yer alma oranının eğitim, kültür, ekonomik gelişme, vatandaşlık, din ve etnik kökenler ile ilgili yer alan haberlerin on katından daha fazla olduğunu göstermiştir. İslâm dünyasındaki siyasi ve militan gruplar üzerinde yoğunlaşmak, “(Müslümanları) siyasi militan ve aşırı faaliyetler içinde yer alanlar olarak göstermektedir. Bunun aksine Hıristiyanlara ve Yahudilere en fazla dini faaliyetleri bağlamında yer verilmektedir.”

Ortadoğu ve İslâm dünyasındaki siyasi çatışmaların özellikle seçilmesi, Batıdaki sıradan bir okur üzerinde olayların sadece İslâm ülkelerinde yaşandığı izlenimini vermektedir. Medyanın bakış açısından, barış ve huzura nazaran çatışmalara daha öncelik verilmektedir. Dünyadaki hemen hemen bütün medya organları tarafından paylaşılan bu görüş, siyasi ve ahlaki açından eleştirilebilir. Ancak yapısal problem, İslâm ülkelerindeki çatışma ve “normallik” kapsamının asimetrik olmasıdır. Örneğin, Avrupa ve ABD’nın ana medya organlarında birçok İslâm ülkesindeki kültürel ve sanatsal yaşam çok az yer alırken, aynısı Britanya ve Fransa için söylenemez. İngiltere ve Fransa’da şiddet haberleri verilirken, sosyali, dini, kültürel ve sanatsal olayların (örneğin normallik ve istikrar duygusunun oluşmasını sağlayan olaylar) kapsam alanı ile bir denge kuruluyor. Fakat Müslüman ülkelerle ilgili baş döndürücü çoğunlukta haber çatışma ve şiddetle hakkında olmasına rağmen, günlük hayat ve normallik duygusuna yer verilmiyor. Bu algısal taraftarlığın daha tehlikeli olanı bazı akademisyenlerin “İslâm’ın Sekülerleştirilmesi” dedikleri şeydir ki, burada İslâm’a sadece güvenlik açısından yaklaşılıyor ve İslâm Batı medeniyetinin varoluşsal tehdidi olarak takdim edilmektedir.” (7)

Çarpık üretilmiş bir İslam imajı ne yazık ki İslam diye tanıtılmakta

“Çarpık üretilmiş bir İslam imajı ne yazık ki İslam diye tanıtılmakta ve bu resimdeki kaymalar, Müslümanlara mal edilmektedir. Müslümanların haklı tavırları ise yine bu çarpık nazarla değerlendirilmektedir. Bu arada İslam’ı yanlış anlayıp yanlış yorumlayan kimi anlayış sahipleri de bilerek ya da bilmeyerek İslam karşıtı söylemlere bol bol malzeme sunmaktadır. Bütün bunlar ise İslam karşıtı eylemlere bir meşruiyet zemini oluşturmaktadır.

Son yıllarda İslam dünyasında meydana gelen şiddet hadiseleri, bizatihi İslam’dan kaynaklanmamaktadır. Gerek çağımızdaki pozitivist eğitim anlayışı gerekse modern zamanlarda gelişen kimi ideolojilerden etkilenme hâli; sömürgeler, istilâlar, işgaller ve istibdatların gölgesinde şekillenen ‘yaralı bilinç’ler, bu hadiselerin başlıca etmenleri arasındadır.

Bugün, Islamofobi adı altında esasında üç farklı durumla muhatabız. Bunlarla baş etmenin yöntemleri de ayrı ayrı düşünülmelidir. Kaygıların bertarafı tanışmakla tanımakla mümkündür. Söylem alanında yapılması gereken ise İslam’ın sahih bilgisini çağımız insanına ulaştırmaktır. O hâlde hepimize düşen görev, İslam’ın hak ve adalet anlayışını, Hz. Peygamberin (sav) çağlar üstü örnekliğini ve üstün ahlaki vasıflarını insanlık ailesinin her bir ferdine güzel bir dille, hikmetli bir üslupla sunmak için var gücümüzle çalışmaktır. Ayrıca Müslümanlar olarak başka dünyalardaki kaygıları ve korkuları ortadan kaldırabilmek için kendi aramızda silmi, barışı, adaleti, merhamet ve şefkati sağlamak durumundayız.

Sistematik ve bilinçli İslam karşıtlığının ise kendi içindeki tutarsızlığı görülmek durumundadır. Doğu-Batı çatışması çıkartmak isteyen, medeniyetler, dinler ve kültürler arasında çatışma bekleyen çevrelerin İslam karşıtlığı üzerine yürüttükleri karalama kampanyaları ile yabancı düşmanlığı, ırkçılık, ayrımcılık, ötekileştirme, asimilasyon, izolasyon ve entegrasyon politikalarının esasında İnsanlık adına bir yığın kusurun mündemiç olduğunu görmek gerekmektedir. Görmenin yolu ise ilim ve hikmetten geçmektedir. Esasında Müslümanlar olarak bu konuda da örneklik teşkil etmek vazifelerimiz arasındadır. Çünkü İslam’ın yolu, ilim ve irfan yoludur. Hak, hukuk, adalet, erdem ve faziletlere bağlılıktır. Sahih bilgiye dayalı eylemdir. Her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutmaktır. Sevgili Peygamberimizin (sav) çağlar üstü örneklik ve rehberliğidir. Kısacası islamî çizginin dışına çıkmadan, sünnet-i seniyyeye bağlı, çağı anlayan, ahlaka dayalı Müslümanlıktır.” (8)

 

Müslümanlar akidesini düzeltmeli

Rabbimiz Kur’anda, “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.”  (Nisa 136) buyurarak iman edenler hitabının ardından iman edin diye buyurarak adeta imanımızı gözden geçirmemizi istemektedir. Müslümanalar imanlarını yeniden gözden geçirmeli, akidelerini düzeltmeli, Rabbimizin bildirdiği şekilde imanlarını tazelemelidirler.

Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin İslamı yaşayışı ve Nebevi mücadele metodu örnek alınarak aile hayatımızdan ticarete, komşularımızdan yabancılarla olan münasebetlerimize kadar her alanda beşeri ve sosyal hayatımızı yeniden tanzim etmeliyiz.

Kolonizatör Türk dervişlerin balkanların fethinden önce balkanlara giderek kalpleri feth ettikleri gibi Müslümanlar yaşantıları, ticaretleri ve sosyal münasebetleri ile insanların nefretini değil kalplerini feth etmelidirler. İslam ile hiç alakası olmayan Müslümanlar hakkında olumsuz algı oluşturmaya çalışılan çarpıtılmış düşünce ve eylemlerden uzak durmaya çalışılmalı, olumsuz algı oluşturacaklara da imkanlar ölçüsünde engel olunmalıdır.

  • Ahmet Kızılkaya, ‘Geçmişten Günümüze İslâmofobi: Kökeni, Tarihsel Gelişimi ve Bugünü’, Orta Asya’da İslam C.1, S.623
  • Nathan Lean, İslamofobi Endüstrisi, DİB yay. S. 31
  • Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, “2015 Avrupa İslamofobi Raporu Paneli” , 21.3.2016 haberler.com
  • İslamofobi ve nefretin ticaret metaı haline getirilmesi, 30.5.2016 aa.com.tr.
  • 6.2016, trt haber.com
  • Nathan Lean, İslamofobi Endüstrisi, DİB yay. S. 174
  • Doç. Dr. İbrahim Kalın, İslâmofobi ve Çok Kültürlülüğün Sınırları, Orta Asya’da İslam C.1, S. 197- 198
  • Dr. Mehmet Görmez, İslamofobi Endüstrisi, DİB yay. S.9

Yorum Yapın

Navigate