THEODOR HERZL VE SİYONİZM…

İBRAHİM HALİL SİPAHİ

Yahudi Devleti’ni ortaya süren, Siyonizm’in kurucusu olarak kabul edilen Theodor Herzl, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak 1860’da Budapeşte’de doğar. Burada Yahudi ilkokuluna yazılır. Çocukluğunda ailesinden aldığı eğitimler neticesinde aydınlıkçı ve liberal eğilimlere yönelir. Lise sonrası Viyana’da Hukuk Fakültesine yazılarak hukuk eğitimi alır.

‘Yahudilere Ölüm!’ Diyenlere Karşı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) Kitabını Yazar

1881 yılında Alman öğrenci birliğine katılır ama bazı üyelerinin Anti-Semitist fikirleri üzerine 1883’te bu birlikten ayrılır, 1884’te hukuk doktorasını tamamlar ve Viyana, Salzburg mahkemelerinde çalışmaya başlar. Bu sırada yazı yazmaya merak sarar ve kendini felsefi hikâyeler yazmaya verir. Bu dönemde Avusturya ve Almanya sahnelerinde oynanan birçok oyuna imza atar.

1891’den 1895’e kadar Herzl Viyana Neue Freie Presse Gazetesinin Paris muhabiri olarak çalışır ve Dreyfus Davasında muhabir olarak bulunur. Kendi iddiasına göre Herzl, dava boyunca Paris halkının sokaklarda “Yahudilere ölüm!” çığlıklarıyla dolaşmasından çok etkilenerek, 1896’da, politik Siyonizm’in manifestosu olan Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabını yazar.

Yahudi meselesinin ancak anavatanında Yahudi bir ülkenin kurulmasıyla çözülebileceğine inanır ve Herzl, bu projesini tartışmak üzere Baron Maurice de Hirsch ile görüşmek ister. Görüşmede Baron’u ikna edemez. Baron’u ikna edemediği için düşündüklerini altmış beş sayfalık bir makalede açıklar ve bunu Rothschildlere gönderir. Bu çalışma 1896 yılının Şubat ayında yayımlanan Yahudi Devlet kitabının taslağını oluşturur.

Bu eserini, 1902’de yayımlanan ütopya çalışması Altneuland ( Eski-Yeni Toprak) takip eder. Biri Yahudi devletinin kurulmasını, diğeri de Filistin’deki Yahudi hayatını anlatan bu iki kitap laik Siyonizm davasını güçlendirmiştir. Herzl’in modern Yahudi yaşamı tartışmaları özgün değildir, fikirlerinin birçoğu Moses Hess ve Leon Pinsker gibi daha önceki Siyonist düşünürler tarafından öne sürülmüştür. Ancak Herzl’in Yahudi devleti konusundaki başarısı, bu konuyu en üst düzeydeki diplomatik ve politik çevrelere taşıması olmuştur.

“Ülkü uğruna cömertçe, bencillikten uzak bir şekilde kendisini kavganın ortasına atanlar için ne de büyük bir zafer ve nam var!” diyen Herzl, Yahudi toplumuna Siyonizm’i benimsetmek ve Siyonist mücadele içerisine sokmak üzere;

“Yahudilerin, varlığın kaynağından fışkıracak harikulade nesline inanıyorum!”

“Maccabiler tekrar yükselişe geçecek!”

“Yahudiler, istedikleri Devlete kavuşacak!”

“Yahudiler en azından özgür birer insan olarak topraklarında yaşayacak ve kendi vatanlarında huzur içinde ölebilecek!”

“Dünya bizim özgürlüğümüzle hürriyetine kavuşacak, servetimizle zenginleşecek, yüceliğimizle büyüyecek!”

“Orada, mutluluğumuzu kazanmak için girişimimiz ne olursa olsun, insanlığın güçlenmesine ve yararına olacak.” çağrısında bulunuyordu.

 

44 Yaşında 1904’te Öldü 1949’da Cesedi Filistin’e Getirildi

Yüz yıl öncesinden Siyonizm’i hayata geçirerek Filistin halkı başta olmak üzere Yahudi toplumu dışında tüm insanlığa zulüm getiren Herzl, genç yaşta 31 Temmuz 1904’te vefat eder. Ölümünden 45 sene sonra 17 Ağustos 1949’da, cenazesi İsrail Devleti’nin bayrağıyla örtülü bir şekilde gömülmek üzere uçakla, üzerinde bir Yahudi devleti kurmayı düşlediği topraklara getirilir.

Yahudi halkının Filistin topraklarına dönme umudu düşüncesini ifade eden, dinsel bağlamda Yahudilerin Erets Yisrael’e (Siyon veya Yeruşalayim’in eş anlamı olarak tüm ülkeye uygulanan tanımlama) dönme arzusudur. Özellikle 1881’den sonra Rusya’da Yahudi kıyımının artması, Harkov’daki Yahudi öğrencilerin Filistin’de öncü köyler kurmalarını sağladı.

Siyonizm, Viyanalı gazeteci Theodor Herzl (1860-1904) tarafından ortaya çıkarıldı. Herzl’in ‘Der Judenstaat / Yahudi Devleti’ adlı kitabıyla, ‘Die Welt’ adlı gazetesi, Basel’de toplanan 1. Siyonist Kongresine (1897) düşünce kaynağı yaratmıştı.

 

Bak Hele Bak!.. Hitler’le Para Karşılığı Yahudileri Öldürme Anlaşmasına Bak!..

Geleneksel Yahudileri ve bulundukları topluma entegre olmak isteyenleri Siyonizm’e çekmek zor olmuştu; bu felsefeyi dünyevi amaçlı bir tehlike olarak bile görmüşlerdi. Ancak 2. Dünya Savaşı ve Holokost(1), Siyonizm’e dönüşü hızlandırdı. Yahudi asıllı Amerikalı işadamı David Rockfeller BBC’ye verdiği bir röportajda Avrupa’daki Yahudilerin bütün ısrarlara rağmen bir türlü Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerine gitmediğini, bunun da İsrail devletinin kurulmasını geciktirdiğini, bu nedenle İkinci Dünya savaşı sırasında Hitler ile işgali altındaki yerlerde Yahudilerin öldürülmesi için para karşılığında anlaşma yaptıklarını; ancak söylenilen rakamın abartılı olduğunu bir buçuk milyon değil iki yüz elli bin Yahudi’nin öldürüldüğünü, bunun üzerine Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’deki İsrail topraklarına gitmek zorunda kaldıklarını anlatıyor.

 

Politik Siyonizm’in Doğuşu

Fransız Devrimi ile politik alana girmekle beraber Yahudiler, birlikteliklerini yitirmeye ve geleneksel Yahudilikten ayrılmaya başlayarak Avrupalı uluslara entegre olmaya yani onlar içinde eriyerek kaybolmaya Siyonist hedeflerden uzaklaşmaya -asimilasyona- uğramaya başlamışlardı. Siyonizm, Yahudi halkını yok oluşa götüren “özgürleşme” mantığının geçersizliğini ortaya koymuştur.

Asimilasyon ile Yahudilerin “özgürleşmeyi” hak etmek için Yahudiliğin kendine has özgürlüklerini silmesi, başka ülkelere dağıtılmaları, Tanrı’nın arzusu idi ve Yisrael ülkesine dönme fikrini Yahudilerin reddetmesi gerekiyordu. Buna karşılık Yahudi toplumunda Aydınlanma hareketi “Askala”, Yahudiliğin modernizasyonuna ve rasyonalist akımlara açılım sağlamaya çalışıyordu.

Özgürleşme, aslında politik Siyonizm’in gelişmesi için bir evreydi de. Zira bireysel ve politik düzeyde kendi kaderlerini belirleyebilmeleri için, Yahudilerin gettolardan çıkmaları ve modern dünyayla yüz yüze gelmesi icap etmekteydi.

Ne var ki Doğu Avrupa Yahudileri ise, Batı’nın asimile olmuş, hatta dışlanmış Yahudilere yönelik antisemitizmin yükselişine, asimilasyon ideolojilerinin iflasına ve kimlik bunalımına tanık olmuşlardı.

Yahudi entelektüeller, Ortodoks gelenekleri aşmak istiyordu ve Yahudiliğin vaat edilmiş bir doğma olduğunu kanıtlamaya çalışan, Moses Mendelssohn’un düşünsel çizgisini izlediklerine inanıyorlardı. Fakat kentleşme ve sanayi devrimi ile birlikte oluşan ekonomik ve toplumsal beşeri gelişime paralel olarak Filistin’in değerlendirilmesi ve çölün dönüştürülmesi fikri de oluşmaya başlamıştı, hatta “Yahudilik Bilimi” hareketi doğmuştu.

Yahudi ulusal düşüncesinin somutlaşması ise, 1860’lar, Yahudilerin orta sınıflara entegre olduğu dönemlerdi. Bunun en güzel örneği kurduğu öğretim ağı ile Akdeniz’e yayılan Alliance Israélite Universelle’dir.(2)

Milliyetçiliğe ve romantizme bağlı ırkçılık, çok sayıda Yahudi’yi ortak bir kimlik arayışına itiyordu. Asimilasyonu reddedip sürgün fikrini reddeden Siyonizm, yok olmak istemeyen bir halkın enerjisinden doğacaktı.

 

Siyonizm’e Dinsel Bakış

Bu konu özellikle Tevrat’daki şu ayetle dayandırılır: “Efendin olan Tanrı’n sizi sürgünden toplayacak ve diğer bütün halklardan sıyıracak ve sen ona (ülkeye) sahipleneceksin.” (3)

Bu tema, sürgünde Yahudilerin geri dönme vaadini dile getiren “aliya/yukarı çıkmak” (İsrail’e göç) olarak dile getirilmesini; Yeruşalayim yönüne dönmek ve günde üç kez yapılan ibadette Tanrı‘ya Siyon’a dönüş için yakarmak bu konudaki dinsel tutkuyu gösteriyordu. Mesianik inanç, İsrailoğulları’nın, Peygamberlerin ideallerine uygun olarak “uluslara bir ışık olarak görev yapabilecek” bir ulusal devlet kurma doğrultusunda aralıksız ve özgün görevlerini tamamlamalarıdır. Siyon’a dönmek, Yahudi dininde Yahudi bireyinin bir dinsel yükümlülüğü şeklinde de yorumlanmaktadır.

 

Siyonizm’in Kaynakları

– Yahudi halkının dağılma içindeki sürekliliği: MS 70’de İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra da Yahudilerin ulusal varlığı bitmedi ve dinsel ibadette Siyon’a bağlılığını korudu.

– Töre: Yahudi halkını birleştiren öğedir. Mesih umudu ve Siyon’a bağlılık önemlidir.

– Yahudi halkının İsrail toprakları ile bağlılığının sürekliliği: Tapınağın yıkılışından 19. yüzyıla dek Yahudi varlığı çeşitli oranlarda İsrail topraklarında devamlılığını sürdürmüştü. 1. yüzyılda Yavne Yeşivası, 3. yüzyılda Mişna dönemi, Osmanlılarda 16. yüzyılda Safed’de Kabalist oluşumlar gibi…

1850 yılında Kudüs nüfusunun yarısı Yahudilerden oluşuyordu ve henüz bir siyasi teşkilatlanma yoktu.

 

Siyonizm ve Siyonizm’i Küfür Sayan Hahamlar

Theodor Herzl’in “Siyonizm” projesi “Siyon”, eski Kudüs’ün duvarlarının dışındaki kutsal bir tepenin adından gelir. “Siyon” Yahudi tarihi boyunca Kudüs’le eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Dahası binlerce yıl önce yurtlarından kovulmuş Yahudi halkının, “Vaadedilen Topraklar”a (Arzı Mevud) yani, Filistin’e dönme arzu ve özlemini sembolize etmektedir.

Projesindeki dinsel referanslara rağmen, Herzl’in Siyonizmi, dinsel değil, seküler, siyasi bir projeydi. Siyonist hareketin Herzl’den sonraki ikinci adamı olan Max Nordau da Torah (Yahudi) inancını gençliğinde terk etmiş, Protestan bir Almanla evlenmiş, Alman kültürünü benimsemiş (asimilasyoncu) bir şahsiyetti. Herzl, Nordau ve diğer tüm Siyonist önderler, Yahudiliği bir inanç birliği olarak değil, bir ırkın ismi olarak kabul ediyorlardı. Onlara göre Yahudi dini ve Mesih inancı, Yahudilerin rehavete kapılmalarına neden oluyor, devletlerini kurmak için çaba göstermelerini engelliyordu.

Nitekim Siyonistlere iki gruptan tepki geldi. Asimilasyoncu Yahudiler, Siyonizm’in boş yere düşman kazanıp rahatlarını bozmaktan başka bir işe yaramayacağını savunuyorlardı. Pek çok haham ise Yahudiliğin kutsal sembollerinden olan İsrail topraklarını kutsallıktan çıkaracağını (seküler hale getirileceğini) ileri sürerek, Siyonizm’i adeta bir küfür sayıyorlardı. Onlara göre Siyon’a ancak, Mesih’in gelmesinden sonra dönmek mümkündü.

 

29 Ağustos 1897 Birinci Siyonist Kongresi Toplandı

Herzl İstanbul’dan 2 Abdülhamit’le görüşmesinden eli boş olarak ayrılıp Londra’ya giderken Sofya’dan başlayarak Yahudiler istasyonlarda onu “Gelecek yıl İsrail’de!” diyerek selamlar. Adeta “Yeni Musa” mertebesine çıkan Herzl, bu coşkuyla Londra ve Paris’te etkili şahsiyetlerle bir dizi görüşmeler yaptı. Amacı emekli Alman Şansölyesi Bismark’ı, Ermeni komitacılar ve İngiliz gazetecilerle (bunlardan biri de Abdülhamid’in hizmetinde olan Sidnay Withman’ı) buluşturmak ve Ermenilerle Abdülhamid’in arasını bulmaktır. Ancak Bismark Herzl’in mektubuna cevap bile vermez. Daha önce görüştüğü Baron Rothschild, bir kitlesel göçe uygun şartların ortaya çıkacağını inanmadığını, dahası Filistin’e böylesi bir göçün mevcut ticari kazanımları tehlikeye atabileceğini söyler. Herzl bu yaşananları günlüğüne “Ben iyi niyetimi gösteriyorum. Fakat onlar reddediyorlar!” diye yazar.

Ancak buna rağmen Herzl’in projesi için Yahudi cemaati içinde olumlu gelişmeler vardı. Bazı din adamları, Filistin’de kurulacak bir devletin, Mesih’i beklerken Yahudilik ruhunun ayakta kalması için iyi bir durak olacağını düşünerek Siyonizm’e destek verince, Birinci Dünya Siyonist Kongresi 29 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde toplanır. Dünyanın dört bir yanından 200’ü aşkın delegenin buluştuğu Stadt Casino’nun konser salonu yarım yüzyıl sonra İsrail Devleti’nin bayrağını oluşturacak, Davud kalkanının merkeze yerleştiği mavi beyaz çizgili flamalarla donatılmıştı. Herzl, kongre programını ve gayesini “Türk Sultanı”na selam ve saygı gönderen açılış konuşmasında kısaca şöyle özetler: “Yahudi ulusunu omuzlayacak evimizin taşlarını üst üste koymak üzere buradayız!” Kongrede Theodor Herzl, Max Nordou ve David Wolffsohn’dan oluşan yetkili üç kişilik bir de komite seçilir.

 

Birinci Yahudi Kongresi Kararları

1- Filistin’deki Yahudi çiftçi ve zanaatkâr kolonizasyonu teşvik edilecekti.

2- Bulundukları ülkelerde Yahudiler yasal olarak örgütleneceklerdi.

3- Yahudi kimliği ve bilinci güçlendirilecekti.

4- Hükümetler nezdinde Siyonizm’in amaçlarının gerçekleşmesi için anlaşmalar elde edilecekti.

5- Siyonist Kongresi, Filistin’de toprak almak için bir fon kuracaktı.

 

‘Bir Yahudi Devleti Kurduğumu Söylesem Bütün Dünya Bana Güler’

Kongre sonrasını Herzl hatıralarında şöyle yazar;

“Basel’de ben bir Yahudi devleti kurdum. Eğer bunu yüksek sesle söylersem bana bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde veya kesin olarak elli sene sonra garantili olarak herkes bunu böyle bilecektir. Bir devletin kurulması, o devleti kurmak isteyenlerin iradelerine bağlıdır.”

Herzl mutluydu ancak, Kongre’de alınan kararlardan yine de hoşnut olmayan Yahudiler hâlâ vardı. Osmanlı Yahudileri adına “Alliance İsraelite İdaresi”(2) ve Paris Alliance İsraelite İdaresi Fransa Musevileri olarak kongre kararlarını reddettiklerini açıkladılar.

Buna rağmen Basel’deki Kongre, genelde tüm Yahudiler arasında hatta Doğu Avrupalı Yahudi kitlelerinde büyük umutlara yol açmıştı. Ancak Yahudi olmayan çevreler, Basel Kongresi’nin çalışmalarını endişe ile izliyorlardı. Nitekim Çarlık Polisi, ‘Siyon Protokolleri’ adlı düzmece belgeler ile bu işin bir Yahudi komplosu olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bu da antisemitlere bol bol malzeme sağlamıştı. Bununla beraber hareket giderek gelişiyordu. 1897’de örgütün 177 şubesi varken, ertesi yıl sayı 913’e çıkmıştı; ikinci kongrede de delege sayısı iki katına çıkar.

 

Siyonizm’den Ulusal Harekete Geçiş

Theodor Herzl, 1897’de Basel’de gelecekteki Yahudi devletinin temellerini atmıştı. Yahudi halkının Filistin’e yerleşme hedefini ilan eden program ile ideolojik temelleri; bir uluslararası Yahudi örgütü ile de kurumsal temelleri atılmıştı. Yahudiler, biyolojik ölçütlere dayalı Germen kavramı ile dışlanmaktaydılar. O nedenle Siyonizm, Yahudi halkı için ulus-devletin güvencelerini talep etmekteydi. Batı Avrupa’daki birçok Yahudi için Yahudilik, önlerini tıkayan bir mirastı. Nihayet Herzl, Hess ve Leo Pinsker, eserlerinde Yahudi sorununa çağdaş bir açıklama getirmeye çalışıyorlardı. Bununla beraber asimilasyon taraftarları, hâlâ Paris ve Berlin’in kendi başkentleri olduğunu savunuyordu. ABD’dekiler de Yahudilik ile Amerikanlaşmayı harmanlayabilmişti. Ancak Sovyetlerde Yahudilerin geçirdiği acı deneyimler ve daha sonra Nazizm ve Holokost, asimilasyon teorilerinin iflasının tesciliydi.

 

Osmanlıda Siyonizm’in Etkileri

Osmanlı döneminde Siyonistlerle ilişkiler ve Siyonizm’in etkilerini konuyu daha fazla dağıtmamak üzere sadece Herzl’in Abdülhamid görüşmesi ve Filistin’i istemesi konusunu ele almak istiyorum.

 

Herzl-Abdülhamid Görüşmesi ve Filistin’i İstemesi

Herzl ve Nevlinski 15 Haziran 1896’da Şark Ekspresi’yle Viyana’dan İstanbul’a doğru yola çıktılar. Yol boyunca ihtiyaç duyacaklarını hesapladıkları 20 milyon poundu (2 milyonu Filistin’i satın almak için, 18 milyonu da Osmanlı idaresini Düyun-u Umumiye’den kurtarmak için) nereden bulacaklarını konuştular. Theodor Herzl, 17 Mayıs 1901 tarihinde Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid ile görüşmüştür. Herzl, bu görüşmede Filistin’i ister ve karşılığında Osmanlı’nın borçlarını ödemeyi teklif eder.

Bu görüşmede Herzl’e bir Mecidiye nişanı verilir. Görüşmelerinden sonra konu hakkında Daily Mail gazetesine konuşan (aslen kendisi de gazeteci olan) Herzl görüşmeden duyduğu memnuniyeti vurgulamış ve Yahudilerin Abdülhamid’den daha iyi bir dost ve seveni olmadığını ifade etmiştir.

  1. Abdülhamid belirli bir yerde toplu halde olmamak koşuluyla Yahudilerin Osmanlı ülkesine gelmelerine izin verir, ancak Filistin’i vermez.
  2. Abdülhamid, Yahudilere dağınık bir şekilde Mezopotamya’ya yerleşmelerini önerir. Herzl bunu da kabul etmez. Bunun üzerine Theodor Herzl, İngiliz Sömürgeler Bakanı Chamberlein ile görüşür. Kısa bir süre Londra’da ağırlanır. Bu görüşmede “Yahudi yurdu” olarak kendisine Uganda teklif edilir. Theodor Herzl, kitabında “vaadedilmiş topraklar” olarak not düştüğü Filistin ve Kudüs için Sultan II. Abdülhamid Han’ın kapısını bir kez daha çalar. Uzun müddet İstanbul’da oyalanır ama huzura kabul edilmez.

 

  1. Cihan Savaşı ve Siyonizm’in Amacına Ulaşması

Yahudi devletinin kurulmasına giden zorlu yolda Siyonistlerin önünü açan gelişme Birinci Dünya Savaşı sonunda, 2 Kasım 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un girişimi oldu. Siyonist hareketin liderlerini devlet kurulması konusunda İngiltere hükümetinin destekleyeceği sözünü veren Balfour Deklarasyonu kabul edildi. Osmanlı Türk Cihan Devletinin toprakları parçalandı, paylaşıldı ve Milletler Cemiyeti tarafından 1920 yılında, Filistin üzerinde İngiliz mandası tanındı. Bundan sonra kurulan bir Yahudi bürosu İngiltere nezdinde Yahudi haklarını temsil etmeye başladı. Sonraki yıllarda Siyonistler dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan Yahudi topluluklarını devlet kurabilmek için etkili bir nüfus oluşturmak gayesiyle Filistin’e göçmeleri için ikna etme çabalarına girişti.

İngiliz mandasındaki Filistin topraklarında Yahudi yönetimi kurulduğu sırada, Yahudiler Araplara yönelik tecrit hareketlerinin içerisine girmişti. Siyonist işçi hareketi liderliğinde, Yahudi göçmenler, ortaklık esasına dayanan yerleşim bölgelerine (Kibbutz denilen bölgeler), Arapları sokmuyor, onlara iş vermiyordu.

 

Yahudiler Filistin’i Terkedip Geldikleri Yerlere Dönüyor!..

1925’ten sonra Filistin’e Yahudi göçlerinde düşüş yaşandı. 1926-1931 yıllarında yılda ortalama 3.200 Yahudi Filistin’i terk ediyordu. 1932 yılında Filistin’de 770 bin Arap nüfusa karşılık 181 bin Yahudi nüfusu vardı. Tam bu sırada Almanya’da Yahudilere yönelik Nazi soykırımının başlaması üzerine Filistin’e göç yeniden başladı. Yahudi nüfusu 1939’da 446 bin ve 1946’da 630 bine çıktı. Nazi Almanyası’nın 1930’lardan 1940’ların ortalarına kadar Yahudilere soykırım uygulamaya başlamasıyla Filistin’e büyük bir Yahudi göçü başladı.

 

Yasa Dışı Yollarla Filistin’e Yahudi Göçü ve Korsan İsrail Devletinin İlanı

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, halen varlığını sürdüren Antisemitizm dalgasının da etkisiyle 10 milyon Yahudi, dünyanın çeşitli bölgelerinden Fransa ve İtalya’ya gelerek buradan yasa dışı yollarla Filistin’e göç etti.

28 Nisan 1947’de New York’ta toplanan BM Genel Kurulu, BM Filistin Özel Komitesi’ni kurdu (UNSCOP) 1947 yılının Ağustos ayında UNSCOP, Filistin’de manda yönetiminin sona ermesi ve bölgenin Yahudi ve Araplar arasında taksim edilmesine dair karar çıkardı.

Arap ülkeleri ve Filistinli Araplar karara karşı çıkarak savaş ilan ettiler. Savaş 1949’un ortasına kadar sürdü. Bu sırada 14 Mayıs 1948’de David Ben Gurion Tel Aviv Müzesinde İsrail devletinin kurulduğunu ilan etti. Barış anlaşmasının sonunda Knesset adı verilen meclis kuruldu. İlk Cumhurbaşkanı Haim Weizmann oldu. 10 yıl içinde 74 ülkeden 950 bin göçmen İsrail’e geldi.

İsrail devletine en büyük yardımı diasporadaki ve ABD’deki Yahudi cemaatlerinin maddi yardımları ve Holokost kurbanlarına Batı Almanya’nın ödediği tazminatlar oluşturdu.

Türkiye, 1949’dan önce İsrail’in bağımsızlığına karşı çıkan ülkeler arasında yer almıştı. Fakat komisyona dâhil oluşundan itibaren giderek Arapları desteklemekten uzaklaştı ve daha Batıcı bir çizgiye yöneldi. Bu politika değişikliğinin ardından 28 Mart 1949’da İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.

 

—————-

Kaynak ve Açıklamalar

– Yahudilik Ansiklopedisi, Cilt III, Gözlem, 2002

– Buheiry, Marwan R. “Theodor Herzl and the Armenian Question”, Journal of Palestine Studies, cilt 7,

– Mim Kemal Öke. İngiliz Casusu Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983.

– Siyonizm ve Filistin Sorunu (1880-1914), Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1982.

– Siyonizmin Kökenleri, Alain Boyer, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992

– Ahmad, Feroz. İttihat ve Terakki, çev. Nuran Yavuz, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1986.

– Batmaz, Kezban. “II. Meşrutiyet Döneminde İttihat Terakki ve Yahudi İlişkisi (1909-1918), 2012 yılında Nevşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde kabul edilmiş yüksek lisans tezi.

 

  1. (Holokost) 2. Dünya savaşında Nazilerin etnik soykırımı.
  2. 1860’ta Fransa’da kurulan Alliance Israélite Universelle, Yakındoğu’daki Yahudileri aydınlanmaya ulaştırma amacıyla Evrensel Yahudi Birliği tarafından kurulmuş, Fransızca eğitim veren okullar açan bir örgüt idi.
  3. Tevrat, Tesniye, 30: 1-5

Yorum Yapın

Navigate