SEN NE YAPTIN BE OSMANLI!

28 Mayıs – 4 Haziran 2018 tarihleri arasında yaptığımız Balkan turu ile ilgili anı ve düşüncelerimi yazmak şimdi bir görev haline geldi.

Çoktan beridir Balkanları görmeyi arzu ediyordum. Bir türlü gidememiştim. Nihayet nasip oldu. Aslen Priştina’nın Düzköy adlı bir köyünden gelme değerli bir arkadaşımın teşviki ile tura katıldım. Kendisine teşekkür ediyorum.

İyi ki de gitmişim. Gençliğimden beri hayal ettiğim yerlerdi. Belgrat, Saraybosna, Mostar, Trebinje (Trebinye), Kotor, Budva, İşkodra, Tiran, Ohrid, Ohrid Gölü, St Naum Kilisesi, Resne, Kalkandelen (şimdi Teteva diyorlar) ve Üsküp! 7. gün Üsküp’ten uçakla döndük.

 

Tur Şirketi ve Rehberi Dediğimiz Şey…

Tur şirketi, şu gezdiğimiz yerlerin tümündeki tarihi alanlara bizi götürdü. Çok iyi bir rehberimiz vardı. Arnavut asıllıydı. Hiçbir ayrıntıyı atlamadan, zaman zaman felsefe de yaparak, uğradığımız her yerdeki turistik değeri olan yerleri bize tanıttı, anlattı. Ancak, kendi kültürünün ağır bastığı yerleri daha çok tanıttı. Bizim tarihi geçmişimizle ilgili, mesela; Osmanlı’nın buralara nasıl geldiği, yaklaşık olarak 500 yıl oralardaki milletleri nasıl idare ettiği, neler yaptığı, ya da; örnek olarak Belgrat’ın, Manastır’ın nasıl alındığı, Türklerin Balkanları nasıl vatan yaptıkları ile ilgili tek kelime etmedi. Belki de haklıydı. Belki de görevi o idi. Bilemezdik…

Şunu anladım ki, devletin bu konuda büyük politik hatası var, denetimsizliği var! Bu tur şirketlerini kimin kurduğunu, bu sektörün kimlerin elinde olduğunu, rehber olarak kimleri çalıştırdıklarını devletin kesinlikle kontrol etmesi lazım! Bu konu ile ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bir uyarı yazısı yazacağım.

Hatta umre organizasyonları yapan şirketlerin sahiplerinin bile kimler olduğunu devletin tespit etmesinde büyük fayda var. Çünkü devletin geleceği üzerinde projeler yürüten emperyalist ülkeler, bu şirketler aracılığı ile halkı kasıtlı olarak belli yerlere yönlendiriyor ve halkın tarihini, geçmişini öğrenmesini engellemiş oluyor. Türk Milleti’nin derin bağlarının olduğu bölgelere gitmesi, oralarda 500 küsur yıllık tarihi bağları olan milletlerle temasını bir şekilde engellemiş oluyor. Halkın dini duygularını tatmin ederek, devletin yeniden tarihi bağ kurması gereken yerlere doğru yönelmesini engellemiş oluyor. Bu sebeple, bana göre, umre organizasyonu yapan şirketlerin sahiplerinin de kimler olduğunu tespit etmek ve buna göre tedbir almak gerekiyor.

Balkanlar’ın tarihi geçmişini bilenler, Türk Milleti’nin Balkanlar’ı tutmadan Anadolu’da tutunamayacağını bilenler, hele de sadece şu yukarıda saydığım yerleri görenler bize hak vereceklerdir.

 

‘Bizim Kavgamız’

Türklerin Balkanlar’ı fethi sıradan bir olay değildir. Sadece kuru bir fetih değildir. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in, oğlu Orhan Bey’e yaptığı vasiyeti herhalde bilmeyen yoktur. “Baka Orhan! Bizim kavgamız kuru kavga, şan, şöhret kavgası değildir. Bizim kavgamız i’ilay-i Kelimetullah kavgasıdır.” Türklerin Batı’ya doğru yayılmasının asıl sebebi budur. Bu yayılma öyle sıradan bir olay değildir. Rehberimizin bunu bilmesi, içinden bir kıpırtı duyması, Türk Milleti’nin çocukları olan biz müşterilerine bütün olup bitenleri anlatması mümkün değildi. Anlatmadı da… Olayın ruhunu anlaması zaten mümkün değildi.

Gittiğim her yerde hıçkırıkla ağladım. Dayanamadım. Balkanlar’ın fethinden 100 yol önce bir devlet programı çerçevesinde oralara giden, gittikleri yerlerde tekkeler kuran, insanlara kendi ideallerini anlatan, fetih sırasında Osmanlı ordularına yardımcı olmak için buralara gelen Sarı Saltık gibi erenlerin ruh dünyasını, gerçek amaçlarını, yüzyıllarca oralarda yaşanan olayları, Türklerin, Balkanlar’ı nasıl vatan yaptıklarını anlatması mümkün değildi. Gittiğim, gördüğüm her yerde hep bunları düşündüm.

Bir iki örnek vermek istiyorum.

(Keşke bu örnekleri rehberimiz tura katılan Türk ekibine anlatabilseydi. Hakikaten turdaki arkadaşlarımızın bunları duymaya, bilmeye ihtiyaçları vardı. Hemen hemen hiçbirinin bu konuda bilgisi yoktu.)

 

‘Mayadağ’dan Kalkan Kazlar’

Fetihlerden önce Balkanlar’a grup grup Anadolu Alperenleri gidermiş. İşte giden bir grup Türk, vardığı bölgeye çadırlarını kurarlar. Çadırları yan yana değil biraz mesafeli kurarlar. Aradan birkaç gün geçer. Bir sabah aşağıdaki çadırlarda oturanlar, yukarıdaki çadırlardan feryat sesleri duyar. Merak ederler. Koşup yukarıdaki çadırlara varırlar. Feryat eden adama ne olduğunu sorarlar. Adam; “Devem kayboldu” der. Deve meğer mayalı (hamile) imiş! Fazla uzağa gitmiş olamaz. Dağılıp deveyi arayalım diye karar verirler. Bir grup, bir dağın eteğinde deveyi bulur. Devenin orada doğum yaptığını görürler. Sonra ileri gelenler toplanıp karar verirler. Madem bu deve geldi burada doğum yaptı! O halde devenin doğum yaptığı bu yere yerleşelim. Köyümüzü buraya kuralım. Köyün adına da “Mayadağ” diyelim, demişler. Gerçekten de öyle olmuş. “Mayadağ’dan kalkan kazlar” türküsünü hatırlıyor musunuz?

Rehberimiz keşke bu gibi menkıbeleri bize anlatabilseydi!

Bir örnek daha vermek istiyorum:

 

‘Bana, Sen Nedela Kilisesi’nin Papazını Çağırın!’

Manastır’ın fethi için Timurtaş Bey görevlendirilir. (1383-87) Makedonya kralı Osmanlı ordusunun gücünü bilir. Çekinir. Kralın bu orduya karşı koyması mümkün değildir. Bir hinlik düşünür. Şehrin en güzel 38 kadınını çağırır. Ellerine yemek bakraçları verir ve “Bu yemekleri Timurtaş’a götürün!” der. Amacı bellidir. Osmanlı ordu beyini kadınlarla aldatmak istemektedir.

Timurtaş Bey durumu anlar. Gelen kadınların güvenliğini sağlar. Onları çadırlara yerleştirir. Getirdikleri yemeklerin parasal değerini hesaplar. Yemeklerin on katı parasını ayırır. Sabahleyin, kadınları bir araya toplar, nöbetçiler eşliğinde şehrin güvenli bir bölgesine kadar gönderir. Yemeklerin on katı parasını da krala gönderir.

Kral, durumu anlar. Timurtaş Bey kadınlardan etkilenmemiştir. Ve çok dürüst davranmıştır. Kadınlara el sürülmemiştir. Yemeklerin parası dahi gönderilmiştir. Maiyetindekilere emir verir. “Bana Sen Nedela Kilisesi’nin papazını çağırın!” der. Papaz efendiye aynen şunu söyler: “Git Timurtaş’a söyle. Bu şehrin halkı bundan böyle ebediyen Osmanlı’ya bağlıdır.”

Evet, Manastır şehrinin fethi böyle olmuş! Niğbolu, Kosova savaşlarının yaşandığı yerlere gitmedik ama Balkanlar’ın Türkler tarafından vatan yapılmasında bunlara benzer binlerce menkıbe vardır.

 

Buram Buram Türk Kokan Şehirler

Belgrat çok güzeldi. Kale Meydanı, İstanbul Kapı, Damat Ali Paşa türbesi, Zindan Kapı, Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesi gerçekten buram buram Osmanlılık kokuyordu. Yapılar İstanbul’daki eserlerin aynısı idi.

Sırbistan’ı hemen hemen baştan aşağı geçtik. Aman Yarabbi! Bu ne güzellikti böyle. Bu ne muhteşem bir coğrafya idi. Sen ne yaptın be Osmanlı? Böyle bir hata yapılır mıydı? Bu toprakları nasıl terk ettin geri geldin?

Saraybosna, Mostar, Trebinje (Trebinye) keza öyle muhteşemdiler. Uzun anlatmayacağım. Geçtiğimiz her yerde minareler vardı. Blagaj bölgesi 1446 yılında Osmanlı hâkimiyetine girmiş. Burada Blagaj Derviş Tekkesi’ne gittik. Anadolu’nun herhangi bir bölgesindeki tekkeden hiç farkı yoktu. İçeriye girerek tekkeyi oda oda gezdim. Kameraya çektim. İsteyene gönderebilirim. Sen ne yaptın be Osmanlı? O tekke bırakılıp gelinir miydi?

 

Türk Köyü Poçitel Bomboş… Oturdum, Bir Güzel Ağladım…

Saraybosna’da Türk eserlerini gördüm. Mostar’da Türk eserlerini gördüm. Her yerde göklere doğru kalem gibi yükselen minareleri gördüm.

Blagaj’da bir Türk köyüne gittik. Türk köyü 16. Yüzyılda kurulmuş. Şimdi köy tamamen boş! Köyün camisinin kapısı açıktı. Sistem tıpkı Türkiye’deki gibi idi. Şadırvanı, caminin son cemaat yeri, içeriye girilince kubbesi, duvarlardaki levhalar, mihrabı, minberi, mahfilleri ile tam bir Türk mimarisi idi. Abdest aldım. İki rekât namaz kıldım. Tek başıma idim. Guruptan kimse yoktu yanımda. Oturdum bir güzel ağladım. Köyün adı “Poçitel” idi. Sen ne yaptın be Osmanlı? O tekke, o Türk köyü, o minareler terk edilip gelinir miydi?

 

Ey Türk Milleti’nin Evladı!

Ey Türk Milleti’nin evladı! Tarihi görevinin ne olduğunu acaba anlayabiliyor musun?

Budva denilen şehir, tamamıyla bir Hıristiyan beldesi. Rehberimizin bu konuda çok derin kültürü vardı. Çok detaylı bir şekilde anlattı bize! Arnavutluk’un Adriyatik kıyısında turistik bir şehir Budva! İsterdim ki rehberimiz, karşı kıyılarda, İtalya tarafında, şehrin biraz çaprazında bulunan Otranto kalesinin Türkler tarafından alındığını da anlatsaydı! Bu mümkün değildi tabii…

Son iki gün Ohrid, Resne ve Manastır şehirlerini gezdik. Gostivar ve Kalkandelen’e gittik. Bu şehirlerin hepsi olduğu gibi Osmanlı izleri taşıyordu. Yoldan geçerken ta karşılarda, dağların yamaçlarındaki köylerin minarelerini görüyorduk.

Bu topraklarda, 1900’lü yıllarda Ohri – Manastır ihtilali olmuş. (1903 İlinden İsyanı). Sırp, Bulgar, Rum, Ulah ve Karadağlı çeteler dağlara çıkmışlar. Komitacılık yapmışlar. Türkleri toptan yok etmeye, 500 yılın intikamını almaya yemin etmişler.

Daha sonra Enver Paşa ve onun gibi yüzlerce vatansever Türk zabiti (subayı) Osmanlı yönetimine isyan etmiş. Resneli Niyazi de isyan ederek dağa çıkmış. Dağda çetecilik yaparken yollarını kaybetmişler ve önlerine düşen bir geyik onlara yol göstermiş. Bu tür olaylar da yaşanmış. Gönül isterdi ki rehberimiz bunları anlatabilseydi. Onun işi bu değildi tabi. Bu devletin işi idi. Devlet bu olayı bilmeli, tur şirketlerine bir düzen koymalı. Rehberlerin tura katılanlara nereleri gezdireceğinin, nerelerde neler anlatacağının, hangi mesajları vereceğinin çerçevesini çizmeli…

Ohri – Manastır isyanı bastırıldıktan sonra, gidişin kötü olduğunu anlayan Enver Paşa gibi Resneli Niyazi gibi “Osmanlı zabitleri” devlete isyan etmişlerdi. II. Meşrutiyet, Manastır şehrinden baskı yapılarak Abdülhamit tarafından ilan edilmiştir. Bunun sebep ve sonuçlarını burada tartışmak mümkün değil. Bu konuyu yeni yazacağım bir kitapta anlatmaya çalışacağım İnşallah.

Ama şunu söylemek boynumun burcu, Osmanlı çok büyük hata yapmış, bu toprakları bırakıp geri gelmiş. Türkler 500 yıl önceki ideallerini kaybetmişler elbette. Tabii ki idealler kaybedilince vatan da kaybedilir. Korkarım ki Anadolu da şu anda aynı akıbetle karşı karşıya kalacak.

Manastır’da, Atatürk’ün okuduğu okuldaki “Atatürk Ofisi’ni” gezdik. Çok güzeldi. Atatürk’le ilgili bir video hazırlanmış. Onu izledik. Grubumuzdaki herkes inanın hüngür hüngür ağladı. Böyle mi olmalıydı? Sen ne yaptın be Osmanlı?

Evet, bu seyahatin bir anısı olarak kaleme aldığım bu yazıda bütün sitemim Osmanlı’ya.

“SEN NE YAPTIN BE OSMANLI!”

Her neyse, şimdi geçen geçti, şimdi sıra bizlerde!..

Sıra Balkanlara giden, o eserleri diken ecdadımızın ideallerine, amacına, ülküsüne, mirasına, eserlerine sahip çıkma vakti… Davamız, tarihi mirasımızı ayakta tutma, yaşatma ve gelecek kuşaklara aktarma çabası, davası…

Yorum Yapın

Navigate