SENG-İ HÜRMET VE SENG-İ İBRET NERDE ŞİMDİ

Bir Beyliği Devlet, Devleti İmparatorluk Yapan Anlayış

“Oğul! Biricik vasiyetim şudur ki, Allah buyruğundan başka bir iş işleme! Bilmediğini ehlinden sorup öğren! İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma! Askerlerine in’âm ve ihsânını eksik eyleme! Bil ki insan, ihsânın kuludur. Oğul! Dîn işlerini her şeyden öne al! Ulemâya hürmette ve onların hakkına riâyette kusûr etme. Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet et; ikbâl ve yumuşaklık göster!

Ancak dînî gayreti olmayanları, sefih hayat yaşayanları ve tecrübe edilmeyen kimseleri, sakın devlet işine yaklaştırma! Zîrâ Yaradan’ından korkmayan, yaratılanlara merhamet etmez! Zulüm ve bid’atlerden son derece uzak dur ki, seni yıkılışa sürüklemesin!.. Bil ki bizim mesleğimiz, Allâh yoludur ve maksadımız da O’nun dînini yaymaktır. Bizim dâvâmız, kuru bir kavga ve cihangirlik dâvâsı değil, “İ’lâ-yı Kelimetullâh”dır, yâni Allâh’ın dînini yüceltmekdir!..”

Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gaziye vasiyetinin kısa bir özeti bu. Burada dikkati çeken şu cümleyi tekrarlamak istiyorum: “Zulüm ve bid’atlerden son derece uzak dur ki, seni yıkılışa sürüklemesin!..” Son derece isabetli iki kavram; ‘zulüm’ ve ‘bidat’. Zulüm devletin yıkılışını hazırlar, bidat ise bilimin yok olmasını, yani ilim, fen ve teknikte ilerlemeyi durdurur.

 

Osman Büyüdü, Büyüdü, Çanakkale’yi Geçti, Rumeli’ye Yürüdü

Kırk çadırdan bir beylik bu beylikten bir devlet çıkaran ideali görelim Osman Gazi’nin dilinden: “Bizim dâvâmız, kuru bir kavga ve cihangirlik dâvâsı değil,” Ve yükselişteki sır bu. O sıralarda Anadolu’da on sekiz beylik vardır. Koca Selçuklu Devleti parçalanmış hepsi de Türk ve Müslüman olan, bir büyük kültür ve medeniyetin mirasçıları olan bu beylikler; taht kavgası içinde, Selçuklunun tahtına ve mülküne Sultan olma hevesiyle her gün kendi aralarında çekişirken, Söğüt’te oluşan küçücük bir beyin hedefini kendi ağzından çıkan o ünlü vasiyetinin özetinde istikbalde oluşacak cihan devletinin rüyalarını görür gibi oluyordu artık Osman’ın nesli… Osman büyüdü büyüdü, Çanakkale’yi geçti, Rumeli’ye yürüdü, Edirne’yi güllük gülistanlık yaptı ve devletinin payitahtı yaptı. Büyük bir heyecan, büyük bir aşk… Kutlu bir ideal uğruna her kesin kutlu yürüyüşe aynı şevkle, inançla, disiplinle katıldığını görüyoruz.

Edirne Osmanlı Devletinin ikinci başkenti. Yani İstanbul un fetih plan ve programlarının, imparatorluk kurmanın ve zulm içinde yüzen Dünya’ya adaletle hükmetmenin planlarının yapıldığı Başşehir Edirne…

 

Adalet Kasrı: Seng-i Hürmet, Seng-i İbret (Hürmet Taşı, İbret Taşı)

Bugün Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alanın hemen yanında mütevazi üç katlı takriben 80 metre karelik küçük bir daire alanını andıran bu Adalet sarayı ile ilgili bir öyküsel anıyı sizlerle paylaşacağım. Adı; adalet kasrı yani adalet sarayı, ancak cismi bir eski köy konağı kadar değerde olan bu yapının önünde, giriş kapısına iki metre uzakta askeri nizamiyelerinde de gördüğümüz gibi o iki sütun arasından geçilip gidilen o görüntüyü düşünün. İki dikili taş. Girişin biri sağında diğeri solunda, bu taşlar 50 cm çapında bir buçuk metre boyunda. Taşların üst kısmında yine taştan kutular var. Bu taş kare şeklinde giriş sağdaki taşın bağrında şu yazı vardı. Seng-i Hürmet, diğerinde ise şöyle bir yazı vardı Seng-i İbret…

Bugünkü ifadeyle Hürmet taşı – İbret taşı, Yani her sabah adalet sarayına giden devletin baş kadıları, hakimleri, savcıları sarayın giriş kapısındaki sağ taraftaki taşın üstündeki kutuya bakar, oradaki şikayet dilekçesini alır içerde mahkeme heyeti davayı inceler, sorgular davacı ve davalıları dinler muhakeme eder. Ve sonucu -ilamı- yine sarayın hürmet taşının iki metre karşısındaki seng-i ibret yazan o taşın üstündeki kutunun üzerine mahkeme sonuç belgesini ve davanın mahiyetini herkesin anlayacağı şekilde yazar ve o taşın üzerinde teşhir edilir. Gelen geçen herkes okur, meseleyi öğrenir. Devletine güven duyar.

 

Devlet Memurları ve Yöneticilerin Yargılandığı Mahkeme!..

Peki buraya hangi davalara, kimler konu ve şikayet edilir. Burası önemli. Bu mahkeme; devleti yönetenleri, yöneticilerin yaptıkları suçları, yaptıkları zulümleri, devlet yöneticisi tarafından vatandaşa yapılan haksızlıkları inceleyen, bakan ve yargılayan bir mahkemedir. Milleti, devlet zulmünden koruyan, sadece her türlü idareciyle ilgili şikâyetlere bakan bir makam olduğu için adalet  kasrı denmiş (Adalet sarayı.) Burası bir muhtardan, kaymakamdan, validen, sadrazama ve padişaha kadar herkesin yargılandığı bir kurumdur. Derler ki, burada vatandaşına zulmeden bir sadrazam mahkemece suçlu bulunmuş ve karar sadrazamın -bugünkü karşılığı Başbakan- başı kesilmiş ve ‘seng-i ibret’ taşında, sadrazamın kafası bir ay müddetle bekletilmiş, teşhir edilmiş ibret alınsın ve artık hiçbir yönetici keyfi idare ile halka zulmetmesin. İbret taşı. Bu adaleti icra eden devletin bu uygulaması iledir ki ‘devlet baba’ denmiş, ‘şeriatın (yasanın) kestiği parmak acımaz’ denmiş. Kadı mahkemeye girişte, “Ey kadı! Bu taşın üstündeki kutuya hürmet et, içinde devletin işlediği suçu şikayet eden bir mektup var, dilekçe var, ona hürmet et, her saban kapıdan girişte bak oraya, ve gereğini yap” anlamına gelen  ‘Seng-i Hürmet’ adını vermişler. Fatih Sultan Mehmet de Çandarlı Halil de daha niceleri böyle adalet saraylarında yargılandılar.

 

Adalet Kasrı Böyle mi Restore Edilir?

Nerede ‘Seng-i Hürmet’, ‘Seng-i İbret’? Nerede Kültür Bakanlığı? Nerede Bu Restorasyon Rezaletinin Hesabını Soracak Yargı?

Fatih Sultan Mehmet o meşhur esnaf denetimini Edirne’de yaptı. “Efendim diğer alışverişlerinizi de yandaki dükkândan yapın, o siftah yapmadı.” anlayışına sahip halk devletinin adil yönetimine inanıyordu. Yönetici -Fatih Sultan Mehmet- de “Bu halk değil İstanbul’u dünyayı feth eder” diyerek İstanbul’u fethetmek için yola çıktı…

İstanbul hikâyemize başlamadan bir hususu arz etmek istiyorum. Edirne’deki Osmanlı Devletini Cihan devleti yapan bu ‘Adalet Kasrı’ son birkaç yıl içinde restore edilmiş ve bu tarihi yapının yukarda anlattığım o taşlardaki ‘Seng-i Hürmet’, ‘Seng-i İbret’ yazıları silinmiş, giriş kapısı taşlarla örülmüş, kapatılmış, kapı olduğu belli bile olmuyor. Hatta bu kare şeklinde yükselmiş bu küçücük yapının ne olduğunu bildiren bir tabela bile yok. Sanki Bizanslardan kalma Topkapı surlarındaki siyah taşlarla örülmüş sur gibi duvarlar. Meçhul anıt. Hani nerde Osmanlı mirasına sahip çıkanlar, buradan ihbar ediyorum bu ülkede Kültür Bakanı var mı, Sayın Edirne valisi ne ile meşguldür? Bundan on beş yıl önce yaptığım Edirne ziyaretinde bu yazıların tamamı vardı. Tüm yerli ve yabancı turistler okuyup bilgileniyorlardı. Yazık…

Yorum Yapın

Navigate