Çuvaldız

Evveet değerli okurlar, yazarınız Ahmet Çuvaldız uzun bir süre sonra tekrar karşınızda. Bu defa, sayın Çuvaldız bunca zamandır neredeydin diye soramayacak ve beni bir güzel paylayamayacaksınız. Zira, dergi çıkmayınca yazarınızdan da bir ses çıkmadı doğal olarak.  Ehh bende boş durmadım yazdım, bir hayli de yazı biriktirdim sizin için. Sizin anlayacağınız yaza kadar stoklar dolu yani…

Kızgın Demiri Soğutmak!

Genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde de MHP ile ittifak yapıp, koluna Bahçeli’yi takan Tayyip Erdoğan, CHP ve Bay Kemal’e yüklenmeye dayalı dahiyane seçim stratejisi ile yıllardır ellerinde olan İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerini kaybederek seçimleri büyük bir zaferle kapattı biliyorsunuz.

Bir dönem kollarına girip sözde liderlerine methiyeler dizdikleri, AB’ye gireceğiz hayalleri ile kurulmasına ve bölücü siyasetine göz yumdukları HDP ile bu seçimlerde ittifak yapan CHP’yi HDP üzerinden yıpratmaya dayalı beka sorunlu ve Bay Kemal’e yüklenmeye dayalı “kızgın demir” siyaseti ne yazık ki AKP’ye İstanbul ve Ankara’ya mal oldu.

Kızgın demir siyaseti ile Ankara’yı Yavaş’a teslim eden Erdoğan, önce Başbakanlık, sonra da Meclis Başkanlığı koltuğundan ettiği Binali Yıldırım’a sunmak istediği İBB koltuğunu İmamoğlu’nun altından almak için İstanbul seçimlerine itirazda bulunur ve seçimler mahkemelik olur.

Bütün gözler YSK’ya çevrilmiş ve bakalım bu defa YSK ne diyecek diye sonuç merakla beklenirken kulaklara birden Erdoğan’ın “gün artık kızgın demiri soğutma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemi” sözü ulaşır.

Demiri kim kızarttı ve şimdi niçin soğutulacak?

Demokrasi şöleni havasıyla geçmesi gereken bir seçim sürecini, devletin bütün imkanlarını, devlet ve yandaş televizyonları ile basın ve yayın organlarını kullanarak muhalefetti bölücülerle bir gösterip hınç alma sürecine çevirerek demiri kızartan bizatihi Tayyip Erdoğan değil midir?

Seçimlerden sonra “İcraat döneminde bütün enerji ve vakit ülke meselelerinin çözümüne ve millete hizmet yoluna hasredilir. Kızgın demiri soğutalım çağrımızla işte bu ince noktaya dikkat çektik. Zihnini ve gönlünü terör örgütleri ve dış güçlerin emrine vermemiş herkesi Türkiye ortak paydasında buluşmaya davet ediyoruz” şeklindeki beyanatıyla Tayyip Erdoğan demirin niçin soğutulması gerektiğini açıklar.

Anlaşılan seçim dönemlerinde demir kızdırılabildiği kadar kızartılacak, lakin seçimlerden sonra da ne olur ne olmaz diye hemen soğutulacak…

Siyaset bir hizmet yarışıysa, bırakın rakip partileri ve liderleri karalamak için ağza gelen her şeyi söylemeyi, kalpleri bile incitmemek gerekirken demiri kızdırmak da ne ola! Bu nasıl bir siyaset anlayışıdır ki Makyavel’in “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” sözüyle örtüşür.

Siz bir taraftan “Daima ortak akla, vicdana, milletimizi bir araya getiren ortak değerlere vurgu yaptık” diyecek ve “Hiçbir kimseyi dışlamadan, ötekileştirmeden siyaset yelpazesindeki herkesle Türkiye paydasında buluşma mücadelesini verdik” deyip tam tersini yapacaksınız.

Sizin “ortak akıl” dediğiniz, bu Milletin istekleri değil, sadece ve sadece ABD ve AB’nin emirleri. Onun için gece yarıları yüce Meclisten nice yasalar çıkarıldı, güya Kürt kardeşlerimizin hakkını savunmak maskesiyle bölücü HDP’ye bütün kapılar aralandı ve hatta gün geldi koluna bile girildi. Apo’ya methiyeler dizdiğiniz o günleri şöyle bir hatırlayın, tabi hatırlamak isterseniz…

Türkiye Ortak Paydası

Seçim döneminde partisi ve kendisine yoldaşlık eden MHP dışındaki herkesi teröristlerle bir sayan Erdoğan, seçimlerden hemen sonra “Şiddete bulaşmadığı, terörü kutsamadığı müddetçe her siyasi görüşün başımızın üzerinde yeri oldu. 2023 Türkiye’sini inşa edecek olan da yine milletimizin bizatihi kendisidir” der…

Ve devam eder: “Ne zaman birliğimizi muhafaza edip kardeşliğimizi büyüttüysek işte o zaman büyük devlet olduk. Ne zaman içimize kapanmış, birbirimizle kavga etmişsek o zaman da kaybettik. Gün 82 milyon olarak bir olma, iri olma, diri olma, kardeş olma, hep birlikte Türkiye olma günüdür.” Peki, şimdi adama sormazlar mı “seçimler sırasında söylediklerin ne ola Reis?” diye…

Bizim nazarımızda “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ilkesine inananlar Türkiye ortak paydasında zaten buluşmuş demektir. Cumhur İttifakı da işte bu ortak paydanın lokomotifidir, itici gücüdür, en büyük temsilcisidir” diye bitirir. Yapma be Reis, koltuk ittifakı, ortak paydanın lokomotifi değil amma itici gücü olur.

Evet, itici gücü olur. Samimi, dürüst, kalbi vatan, millet ve bayrak sevgisiyle dolu milyonları iten ve dışlayan bir itici güç. Öyle ki AKP ve MHP mensuplarının belirli bir kısmını dahi iten, diğer partilere yönelten bir itici güç! Dön bir şöyle geriye bak. Bak bakalım ne göreceksin…

Türkiye İttifakı

Gelelim “Türkiye ittifakı” meselesine. Ortaya atılanla gerçekleştirilmek istenilen, partisi ve görüşü ne olursa olsun Türkiye sevdalılarıyla bir ittifak oluşturmak değil, parti içindeki muhalifler ile diğer partileri oyalamak ve asla gerçekleştirilmeyecek bir sevdanın peşine takarak süt liman bir ortamda icraya devam etmektir.

Gerçek bir Türkiye ittifakını, demokratik sağ partiler arasında bir “Partiler Arası Konfederatif İşbirliği (1987)”, BBP ile “Milli Mutabakat (1992)” ve yine demokratik sağ partiler arasında bir “Milli Demokratik Çağdaş Siyaset Platformu (2007)” oluşturulması yönündeki çabaları ile milliyetçi ve muhafazakar bütün sağ partileri bir olmaya çağıran, 1991 yılında da RP ve MÇP ile Üçlü İttifak kuran Türkiye’de ittifakların mimarı Millet Partisi kurabilir.

Sadece milletin değerlerinin hâkim olacağı gerçek bir ittifak istiyorsanız, kafanızın arkasındakileri bir an önce terk edip buyurun gelin, bekliyoruz…

Yorum Yapın

Navigate