Avrupa Birliği İntibak Yasaları sözünü herkes duymuştur. Avrupa Birliği, bizi kendine uydurmak için yasal düzenlemeler ve zorunluluklar getiriyor. Bu işi şansa bırakma niyetleri hiç yok. Bu, bir süreç. Ne zaman uydurursa. Acelesi yok. Ya uyarsın, ya beklersin. Bu kadar açık ve kesin. Bu süreç bitmeden Birlik bitebilir, diyebilirsiniz. Olabilir. Bitse de bitmese de kapıdan girmek için intibak edeceksin. Bu konu çok su götüreceği için burada bırakmayı tercih ediyoruz.
Bizim es geçtiğimiz taraf şurası: Biz Avrupa Birliğine intibak edelim derken, kendimiz çözülüyoruz. Bunu hayatın hemen her alanında görmek mümkün. En fazla da eğitim öğretim alanında görülüyor bu çözülme işi. Bu çok boyutlu olayı tek cümlede özetlemek mümkün: Kendimizi dağıtarak Avrupa Birliğine intibak ediyoruz. Zaten şurası bir gerçek: Avrupa ve biz farklı kulvarların yolcularıyız. İkisini bir kulvarda yürütmek çok zor. O halde biri varsa, öbürü orada yoktur. Bu, budur. İki ayrı dünyanın emarlarını çektiğiniz zaman, ortaya çıkacak sonuç budur.
Türk Milli Eğitimi, çok badireler atlattı geldi. Atlatılan badire iyidir. Ama içinde bulunduğumuz süreçte atlatılmayacak bir badireyi yaşıyoruz. Belki uyum yasalarının da zoruyla Türk Milli Eğitimi içinde bulunduğumuz süreçte iki badireyi birlikte yaşıyor: Disiplinsizlik ve plansızlık. Bunun doğru olmadığını söyleyenler çıkacaktır. Fakat biz, ne söylediğimizin farkındayız. Türk Milli Eğitiminde disiplinsizlik, disiplin haline getirilmiştir. Avrupa’nın disiplin anlayışını göstererek iyi yolda olduğumuzu kimse söylemesin. Konuya buradan girmek, aslında konuya ne kadar yabancı olunduğunun kanıtıdır.
Tabii ki okulların bir müfredat planları var. Öğretmenlerin de yıllık planları var. Hatta bunu günlük plana kadar indirgeyebiliriz de. Kastettiğimiz bu değildir. Bize has, ayakları yere basan, insan yapısına uygun bir planlamadan söz ediyoruz. Bu, mümkün.
Aslında disiplin ile planlamayı birbirinden ayırmak da mümkün değildir. Öncelikle bütün okullarımızda bütün öğrencilerin ve öğretmenlerin kabullenecekleri ortak bir disiplin anlayışı benimsenmeli ve yerleştirilmelidir. Bu anlayışı tabii ki veliler de benimsemelidir. Geçmişte biz, bunu başarmıştık. Yaşadığımız süreç, hangi iktidarlar olursa olsun, bu muhkem disiplin anlayışının zedelenmesi ve hatta tahrip edilmesi süreci olmuştur. Eti senin, kemiği benim, anlayışı, üzerinde mutabık olunan bir anlayış idi. Bu yerleşik anlayışı istismar eden, kötüye kullananlar varsa, sorun olan onlar olduğundan onların sıgaya çekilmesi gerekirdi. Biz, sorunu ortadan kaldırmak yerine düzeni değiştirmeyi kafaya koyduk. Ama ne düzen kaldı, ne de sorun ortadan kalktı.
Disiplin konusu yoluna koyulduktan sonra yapılacak iş, kazandırılması düşünülen kalite standartlarının belirlenmesidir. Sonra belirlenen kalite standartlarını kazanmak üzere öğrencilerin ilgili kulvarlara kazandırılmasıdır. Esneklik olmalı ama zorlama asla olmamalıdır. Avrupa’da var diye bizde de zorunlu eğitim olmasını doğal karşılayacak değiliz.
Ortak zorunlu dersler elbette olmalıdır. Ama bu dersler severek takip edilen dersler olmalı, sevimli hale gerilmelidir. Her öğrenci her konuda aynı kapasiteye sahip değildir, olamaz. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak esnek bir strüktür oluşturulmalıdır. Bu mümkündür. Nasıl ki; yabancı dil öğretiminde seviye kurları uygulanıyorsa, derslerde de bu yapılabilir. Tek şubeli sınıflarda bunu uygulamak belki zor olacağından çoğunluğa göre tercihte bulunulabilir. Ama şubeleri olan sınıflarda aynı dersin farklı kurları uygulanabilir. Söz gelimi, A kurunu yapacak durumda olanlar bir şubede, olmayanlar bir başka şubede kendilerine uygun müfredat kitaplarıyla o dersi alabilirler.
Bu konular, bir az da teknik konular olduğu için bir yazı boyutu içinde değerlendirmek zor olacaktır.
Konunun özü şudur: Bir Türk Milli Eğitim standardı oluşturmalı, milletin bütün katmanlarını bu konuda mutabık kılmalıyız. Farklı kapasite ve yetenekleri tolere etmeli, ama asla Türk Milli Eğitiminin bütüncül yapısını dejenere etmemeliyiz.
İşte o zaman eğitimde kontak ve entegrasyon sorunu olmayacaktır.
Biz, kendimize has Milli Eğitimimizi inşa ettiğimizde, varsa, öğretmenin vurduğu yerden gül bitecektir.