Türkiye, 1999 Marmara depreminde büyük acılar yaşadı, kayıplar verdi. Ülkemizin bir deprem kuşağında yer alması bilinmesine rağmen o yıla kadar depremle ilgili önemli kararlar ve önlemler alınmadı. Marmara depremi bir dönüm noktası oldu. Depremle ilgili yasal düzenlemeler, yükümlülükler getirildi. Başta belediyeler olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşlara, görev alanına giren yükümlülükler yüklendi. Bunların bir kısmı zaman içerisinde savsaklandı. Sulandırılan, yerine getirilmeyen düzenlemeler oldu. Hayata geçirilenler de oldu elbette.
Hayata geçirilenlerden biri, Doğal Toplanma Alanlarının tespiti ve tanzimi ile ilgili düzenlemedir. Kabul edilmelidir ki Osmanlı şehir planlaması, günümüz planlamasından daha ileri görüşlü bir uygulamaya sahiptir. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki şehircilik anlayışı dahi son yıllardaki yağma ve talan anlayışından ileri seviyededir. Doğrudur; 1950’lerden sonra kente göç başlamış ve hızlanmış ama beraberinde çarpık kentleşmeyi de getirmiştir. Oy uğruna şehirlerin geleceği ipotek altına alınmıştır. Getirilen aflarla sorun çözümlenmek yerine kangrene dönüştürülmüştür.
Günümüzde kentlerden kasabalara varıncaya dek araçların parkı giderek artan bir trendle sorun oluşturmakta ama kalıcı önlemler hayata geçirilememektedir. Alınan kararlar belediye meclislerinin, başkanlarının, ya da baskı mekanizmalarının insafına terk edilmiş durumdadır. Sulandırılması asla mümkün olmayacak bir mekanizmayı kurmak elbette mümkündür. Ama bunu sağlayacak olan, sulandırılmamış kurum ve adamdır.
Depremle ilgili komik uygulamalardan biri de doğal toplanma alanları olmuştur. Doğal toplanma alanı olabilecek evsafta mekânlar elbette vardır ve belirlenmiştir. Ancak öyle doğal toplanma alanları var ki buraların toplanma alanı olarak kullanılması, ancak kargaşaya yol açar. Şehrin ana arterlerinin kesiştiği kavşakların doğal toplanma alanı olması nasıl planlanıp uygulanabilir? Buraların insan ya da araç yığınıyla doldurulması; korku ve dehşetin tırmandırılmasından başka ne işe yarayacaktır. İşlevsel olmayan doğal toplanma alanları, tüpü boşaltılmış yangın söndürme aparatlarının teşhirinden başka bir şey değildir ve doğal da değildir. Doğal toplanma alanları ivedilikle güncellenmeli ve göstermelik doğal toplanma alanları ya işlevsel hale getirilmeli ya da iptal edilerek uygun yerlerin hazırlanmasına imkân verilmelidir.
Esasen bizim medeniyetimizde doğal toplanma alanları vardır. Osmanlı şehir tanziminde merkezde cami, medrese, han, hamam, bedesten gibi önemli sosyokültürel yapılar bulunmakta ve şehrin banliyolarına merkezden uzanan yollar, caddeler yol almaktadır. Mekke ve Medine’den başlayarak hemen tüm İslam beldelerinde ve şehirlerinde bu strüktürü görmek mümkündür.
Cami, zaten toplayan demek. Ecdadımızın yaptığı abidevi camiler ve camileri çevreleyen devasa alanlar, kelimenin tam karşılığı olarak doğal toplanma alanlarıdır. Görülüyor ki; yerleşmiş medeniyet değerlerimizin sürdürülmesi, pek çok sorunun doğal reçetesidir. Yapay sorunlar ve yapay çözüm şekilleri; kendimizi oyalamaktan ve kandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Biz, doğal toplanma alanlarımızı yeniden düşünelim, yeniden tanzim edelim ve yeniden toplanalım, toparlanalım.
Sonuç Olarak
İyi planlanmış ve düzenlenmiş doğal toplanma alanları, korona virüs gibi salgın dönemlerinde cuma ve bayram namazları için doğal bir namazgah olarak ta rahatlıkla kullanılabilir.