DİYARBAKIR ANNELERİNİN İLKİ

Güneydoğu Anadolu Bölgemizin umur şehri Diyarbakır, İslam’la şereflendiğinden beridir bu mübarek ismi taşımaktadır. Küçük bir değişiklik olmuştur o kadar: Diyar-ı Bekir’den Diyarbekir’e, Diyarbekir’den de Diyarbakır’a geçiş yapmıştır. Diyarbakır’ın adı dün Diyarbakır olduğu gibi bugün de Diyarbakır’dır ve yarın da Diyarbakır olacaktır. Diyarbakır’ın adı Türkçe de Kürtçe de ve hatta Arapça da Diyarbakır’dır. Başka dillerde de öyle. Diyarbakır adını, sadece dilini eşşekarısı sokmuş olanlar telaffuz edememektedirler bir türlü. Gerçi Diyarbakır, mübarek bir addır. Temiz olmayan ağızlarda bulunması ağır gelir ona.

İslam’dan önce Amida adını taşıyan şehir ve yöresi, sonra Amid olarak anılmaya başlamış, daha sonra da bölgede yaygın olarak Bekir İbn Velid kabilesine mensup insanlar meskûn bulundukları için Diyar-ı Bekr olarak anılmıştır. 1937 yılında Diyarbakır olarak son şeklini almıştır. (1)

Diyarbakır; ülkemizin ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin en önemli yerleşim, sosyal, ekonomik ve kültürel merkezidir. Diyarbakır, pek çok devlet, yönetim ve medeniyet tarafından önem verilmiş ve kazanılması için gayret gösterilmiştir. Hz. Ömer zamanında Halid İbn Velid kumandasındaki İslam ordusu tarafından İslam ile şereflendirilmiş bu şehir, Artuklular devrinde bölgeye başkentlik te yapmıştır.

Diyarbakır’da Sadece Karpuz Yetişmez

Diyarbakır’ın yetiştirdiği pek çok değerli insan vardır. Esasen Diyarbakır’ın insanları kadim kültürün taşıyıcıları olarak medeniyet kurmuş ve medeniyet görmüş insanlar olarak ayrı ayrı değerlidirler.

  1. yy.da yaşamış önemli müellif, tarihçi ve fıkıh âlimi Diyarbekri, Diyarbakır’ın yetiştirdiği önemli bir isimdir. Onun “Tarih-i hamis fi ahvali enfesi nefis” adlı beş bölümlük tarihi önemli bir başvuru kitabıdır. (2)

Cahit Sıtkı Tarancı, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp gibi tanınmış isimler Diyarbakırlıdırlar. Hat sanatımızın unutulmaz ismi Hattat Hamid Aytaç; Diyarbakırlı olmakla şereflenmiş, hüsnühat sanatımızın seçkin bir ismi olarak Diyarbakır’ı ve ülkemizi şereflendirmiş bir isimdir…

Şark Meselesinin gönüllü ve gönülsüz piyonları bu güzide vatan köşesini de tarumar etmek için sinsi gayretlerini alttan alta, yer yer üstten üste sürdürmektedirler. Bölgenin ve ülkenin huzurunu kaçırma gayretleri; Haçlı Seferlerinin ve Arz-ı Mev’ud’un sinsi bir uzantısından başka birşey değildir. Su uyur, düşman uyumaz, denilmiştir. Ancak görülen o ki; yöneticilerimizin sudan çok daha derin uykuya daldıklarını yaşadığımız süreç göstermiştir. Günümüzde vitrinde yüreklere su serpen görüntüler servis edilse de sinsi planın tıkır tıkır işlediği, işletildiği ve göz yumulduğu aşikârdır. Bunu görmemek için ya kör olmak ya da rehavetin kollarında baygın uyumak mı gerekir?

Haç ve Siyon uzantıları, pembe yalanlarla Diyarbakır’ın has evlatlarını kandırmakta, dağa kaldırmakta ve onları sinsi, hain planların piyonu olarak sahaya sürmektedirler. Buna engel olmak, vatan evlatlarını sinsi planın piyonu olmaktan kurtarmak; Türk Devletinin asli görevidir. Yapılan her türlü olumlu adım ve girişim; her türlü takdirin üstündedir. Ancak, bu işin doğasına uygun bir şekilde sonlandırılması ve bütün memleket evlatlarına asli görevlerini hatırlatarak kızıl elmaya seyrü sefer düzenlemelerini sağlamak; Muhteşem Türkiye’nin vazgeçilmez asli görevidir.

Analık, Kadir Mevla’nın kadına lütfettiği ne büyük bir armağandır. Ama analık zor zanaattır. Kadınlar zayıf, fakat analar güçlüdür. Ama ana yüreği naiftir. O naiflikte ne kavilikler gizlidir bilene. Kağnıyla Anadolu’ya mermi taşırken bebesinin örtüsünü kışın ayazında merminin üzerine örten ananın eylemi, kelimelerle anlatılabilecek kadar basit değildir.

21 Ağustos 2019’da Diyarbakırlı Hacire Akar’ın oğlu eşkiya tarafından dağa kaçırıldı. 22 Ağustos’da ana Hacire Akar, “eşkiya ile ilintili” partinin il binası önünde oğlu için nöbete başladı. Nöbete, oğluna kavuşuncaya dek devam edecekti. Üç gün sonra oğluna kavuştu. Bunu gören evlatları kaçırılmış analar, 3 Eylül’de aynı yerde eyleme başladılar. Artık malum yer, Diyarbakır Analarının, başka bir deyişle evlatları hain güruhça kaçırılmış anaların adresi oldu. Yakın çevre ve uzak çevreden analar evlatlarına kavuşmak umuduyla nöbet tutmak için yerlerini almada gecikmediler. Ve zaman içerisinde evlatlarına kavuşan başka analar da oldu. Bu görüntünün devamı, piyon güruhunda, psikolojik yıkımın ivme kazanmasına neden oldu.

Diyarbakır Analarının İlki

Bilinmelidir ki; Diyarbakır analarının ilki, Diyarbakır’ın has evladı, yiğit insan Musa Akın’ın (*) anasıdır. O ana, o baba, o aile ve o topraklar ne evlat yetiştirmişler ki; Haçlı-Siyon uzantılarının hiç bir tehdidine pirim vermemiş ve hakkı haykırmaktan asla vazgeçmemiştir. Evet, Diyarbakır analarının ilki, merhum şehit Musa Akın’ın anasıdır.  Sözde Kürtlük davası güderek Haçlı-Siyon emperyalizmine piyonluk yapan hainler, Diyarbakır’ın has evladı, Müslüman Türk Milletinin yağız delikanlısı Diyarbakırlı Musa Akın’ı şehit ettiler. Yıl 1978 idi. Binlerce Musa’yı kandırmak için Musa Öğretmeni şehit ettiler. Ama Musa’nın imanı, Firavunların saltanatını er geç sarsacak ve yıkacaktır. Musa’nın eli öpülesi anası, babası, kardeşleri, yakınları, akranları, mücadele arkadaşları ne acılar çektiler, acılarını içlerine nasıl akıttılar Allah bilir. Musa’nın anası anamız, kardeşleri kardeşimiz, davası davamızdır. Mücadele; Diyarbakır’ın adının ilelebet yaşaması ile Diyarbakır’ın adının silinmesini isteyenler arasında yapılmaktadır. Diyarbakır yaşayacak, Diyarbakır olarak yaşayacaktır.

Binlerce vatan evladı gibi Musa Akın’ın gönlünde de bir inkılâp muştusu filizlendiren Muhterem Aykut Edibali’nin devletimizi yönetenlere tebliğ ve tebyin ettiği; bölücü ve yıkıcı oluşumların tasfiyesi önerisi, devletimizi yönetenlerce ciddiyetle ele alınsa ve değerlendirilmiş olsaydı –Allah bilir- şimdi binlerce ana, kuzuları dağlara kaçırılmış olmanın acısını yaşamazdı.

Sorular Sorular

Diyarbakır Anneleri, eylemlerini, malum partinin il binası önünde yapmaktadırlar. Evlatların kaçırılmasında malum partinin hukuki sorumluluğu yok idi ise, orada durmalarının anlamı nedir? Yok, malum partinin söz konusu suç ile ilgisine dair karine var ise, hukuk ne için vardır, yasama ve yürütme ne için vardır? Diyarbakır Annelerinin bir aksesuarcasına yorumlara konu edinilmeleri dahi inciticidir; ahlaki ve hukuki değildir.

Diyarbakır Anneleri otelde kaldıklarına göre nasıl kalmaktalar, ne yiyip ne içmekteler? Fazla söze ne gerek? Arife tarif gerekmezmiş. İşin özü şudur: Muhteşem Türkiye, asla kaçınılmaz ve savsaklanamaz bir ihtiyaçtır. İnsanımızın gönlüne huzur, bölgeye sükûn ve cihana barış ve esenliği egemen kılmanın yolu işte budur: Var mısın?

Bu vesile ile ahirete irtihal etmiş bütün şehitlerimizi ve kayıplarımızı rahmetle yâd ediyoruz; Allah’ın rahmeti onlarla olsun.

(1) Göyünç, Nejat, Diyarbakır, TDV İA, IX, 464 vd.

(2) Özaydın, Abdülkerim, Diyarbekri, TDV İA, IX, 472 vd.

(*)  Şehit Musa Akın’ın adının Diyarbakır’da “İLK ŞEHİT” olarak yaşatılması; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Milleti ve Diyarbakır için yerine getirilmesi gereken vazgeçilmez bir vefa borcudur.

Yorum Yapın

Navigate