COVİD 19 SANCISI, VUKUFSUZLUK MU ÇARESİZLİK Mİ?

Dünyayı ve ülkemizi beklenmedik bir anda, ekonomik savaşın ve yaşam kavgasının eşiğine getiren COVİD-19 (koronavirüs) gerçeği, adeta hayatı sıfırladı. Görülmeyen bir risk, tehlikeye dönüşerek, ülkeleri çaresiz bir duruma düşürdü. Yıllar tartışılan acı gerçekleri de aşikâr bir şekilde ortaya çıkardı.

İşsizlik tavan yaptı. Döviz rekor kırdı. Altın uçtu. Çaresizlik, çözümsüzlük kader oldu.  Alternatifler ithamlara dönüştü. Açlık ve yokluk yürek yaktı.

Türkiye’nin Covid-19 Karşısındaki Avantajı

Ama bizim şansımız var. Türkiye mü’minlerin yaşadığı bir ülke. Allah’ın lütuf ve ikramı ile İslâm dünyasına hamilik yapmış bir imparatorluğun varisi, hamdolsun. Unutulanları unutmayan bir nesle sahibiz. Devletin yetişemediği yerde yetişen, kadirşinas bir toplumuz.

Ancak covid-19 gerçeğine karşı, kendimizi ve neslimizi korumak için, görevimiz bireyselleşti ki, evimizde ve işyerimizde kendi tedbirlerimizi kendimiz almak zorundayız. Önce tehlikeye inanmak ve alınacak tedbire güvenerek, kurallara uymak zorundayız. Kaldı ki pandemi (bulaşıcı hastalık) olayı inanmaktan öteye geçmiştir.

Şimdi bilmemiz ve uygulamamız gereken, varlığında şüphe olmayan covid-19’dan korunmak için, tedbirleri harfiyen yerine getirmeye bağlıdır. Risk ve tehlikenin boyutunu herkes idrak etmeli ve inanarak çözüm yolunu tercih etmelidir.

Hayat Yeniden Tanzim Edilmeli

Öneriler formaliteden kurtarılarak, hayata geçirilecek şekilde tanzim edilmeli ve inanarak uygulamalıdır.

Tedbirlere uymak devletin tepesinden, işyeri yöneticilerinden ve aile reislerinden başlar. Görünen o ki, bu uyarıları yapması gerekenler şu an en büyük sorun. Bu bir iftira ve inkâr değildir. Bizzat söz konusu ortamda bulunan, yaşayan ve kuralları uygulamaya çalışan birisi olarak konuşuyor ve yazıyorum. Yetkililer çocukları topla maskesiz buluşturursa, müdürler hijyene dikkat etmeden çalışanlarının bilgisayarını kullanırsa, baba çocuklarının maske takmadan dışarıya çıkmasına müsaade ederse…

Kendimiz kandırmayalım

Bir kural hayatın bir parçası hâline getirilirse, değer ifade eder. Bu da günlük kişisel koruyucu donanım (KKD) ile başlayacak ve onunla birlikte sonlanacaktır. Bir kişi veya çalışan maskesini evinden dışarıya adım atarken takmalı, zaruri ihtiyaçlar dışında, evine dönünce çıkarmalıdır. ‘Ben serviste, toplu taşımada yalnız oturuyorum’, ‘Ben odada yalnızım’, ‘Benim yanımda kimse yok’, ‘Kimseyi sosyal mesafeden fazla (1,5 metre) yanıma yaklaştırmıyorum’, ‘Bir kişiyi görür görmez maskemi takıyorum’ gibi sözleri geçelim. Kişisel koruyucu malzemeleri vücudumuzun bir parçası gibi kabullenip kullanmıyorsak, virüsün aşısı bulanana kadar ölümler devam edecektir. Bundan kimsenin şek ve şüphesi olmasın. “Herkes bu hastalığa yakalanacak” tabirini de uygun bulmuyorum. “Herkes kurallara uyacak” tabirini benimsemeliyiz.

Küçük ihmaller, büyük felaketlerin habercisidir

Bu pandemi kısa vadede toplumdan kopacağa benzemiyor. Hastalık, her gün ölümü -Allah korusun- hatırlatan bir uyarı (sınav kağıdı gibi) sembol gibi karşımıza çıkacaktır.

İçinde bulunduğumuz durumda kaçınılmaz olan kurallar şunlardır:

– Evden maskesiz çıkmamak,

– Uygun maske kullanmak,

– Her değişiklikte ellerimizi sabun,  deterjan uygun kimyasallarla, dezenfektanlarla,  en az 20 saniye yıkamak, ve diğer hijyen kurallarına dikkat etmek,

– Mümkün olan yerde sosyal (1,5-2 m) mesafeyi korumak,

– Toplu taşıma araçlarında uygun şekilde oturmak, oturma yönümüzü uygun yere çevirmek,

Toplum yaşamının bulunduğu yerlerin sürekli dezenfekte ettirmek,

– Yakınlık ve kan bağı ne kadar yakın olursa olsun samimiyete dayalı, tokalaşmak, kucaklaşmak, gibi temaslardan uzak durmak.

Daima virüs taşıyan bir şüpheli olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Yakın sevgi, aşırı samimiyet felaket getirebilir. Unutmayalım, “Küçük ihmaller, büyük felaketlerin habercisidir.” (ABD’de meşhur, Fransız kökenli basketbol oyuncusu Gobert, korona ile ilgili sorulan soruya, röportaj yapan kameramanların mikrofonlarına el sürmek suretiyle hafif almış iki gün sonra virüse yakalanmış ve müteakiben özür dimişti. Gobert, “Mazeretim yok, duyarsızdım. Umarım hikâyem herkese bu konuyu ciddiye alması için uyarı olur” ifadesini kullandı. Keza “İşyerlerinde iş güvenliğine itiraz olmaz.”, “Büyük felaketler, küçük ve basit ihmallerden doğar” sözleri boşuna değildir. (Örn.: Devasa bir fabrikamız, sabah üzerindeki statik elektriği boşaltmayan, bir çalışanın ihmali sebebiyle yandı.)

Evet, iktidar ve muhalefet artık birbirini suçlamaktan vazgeçmeli… Her iki kesimin siyasi mevcudiyetinin bulunduğu, yerel, kırsal ve kentsel hâkimiyet merkezleri var. Buralarda bölge insanına ihtiyacı olan maske v.b. koruyucu malzemeleri ücretsiz karşılamalıdırlar. Buralarda oy kaygısı güdülmemeli. Siz yapın iyiliğinizi, yapın fedakârlığınızı, yapın babalığınızı, doyurun açlarınızı, balık bilmezse, inanın Halik bilecektir.

Oy endişesi, sen ben kavgası, duygu sömürüsü, “Partiye üye olursanız iş veririz, aş veririm, hastanıza hastanede yer buluruz, yoksa engellileri koruruz” sözleri… Bunları unutalım… Gerçi biz unutsak da, Allah bunları unutmaz.

COVİD-19’ a (Koronavirüs) karşı tedbir, ne vukufsuzlukta ne de çaresizlikte. Çare; “Nekahetten kurtulmak isteyen hastanın başında, miras kavgası yapan varisler” gibi, oy kaygısı ve kavgası ile davranmaktan vazgeçip, iktidar ve muhalefetin beraber olup, TBBM’de kalıcı ve köklü çözüm getirmesindedir. Ülkemizin istikbal ve istiklali için, ferasetten ve basiretten ayrılmayalım. Birbirini yıkayan iki el gibi olalım.

Yorum Yapın

Navigate