MİLLİ EĞİTİM MESELEMİZ   

Korona virüs illeti ve yaz tatilinin ardından yeni bir eğitim ve öğretim yılına Bismillah diyeceğiz. 19 milyona yakın öğrenci ve 1 milyonu aşkın öğretmen yeni eğitim öğretim yılına merhaba diyecek. Milletin geleceği için ulvi fakat çok meşakkatli bir yol eğitim…   Günümüzde eğitim-öğretim ciddi sıkıntılar içindedir. Eğitim meselesi Türkiye’nin bir numaralı meselesidir. Yıllardır devam eden bu meseleyi çözemezsek ülkemizin, devletimizin, milletimizin geleceğini heba ederiz. Milli Eğitimimizi çok çeşitlilikten, kitleleri avutarak hedef ve idealsiz bireylere dönüştüren bu sistemin etkisi ve efsunundan neslimizi kurtarmalıyız! Sözde değil, özde bir maarif reformuna ihtiyaç vardır!..

Eğitimde Temel gaye nedir? Başında “Milli” kavramı olan bir müessesede gaye, “gelecek için ideal ve irade sahibi insan yetiştirmek” değil midir? Başlıca amaçlarından birisi de kendisini bu ülkeye ve değerlerine aidiyet duygusuyla bağlı hisseden insanlarımızın “ana kucağından mezar ocağına kadar” milli değer yargılarıyla devletine, milletine bağlı olmak değil midir? Eğitimin öncelikli gayesi; her yaştan her insana düşünme, yorumlama, aklı kullanmayı ahlaki, milli ve manevi değerleri öğretmek değil midir? Hiç kuşkusuz bu alanda söyleyecek çok söz ve çözüm bekleyen birçok meselemiz var.

Ülkemizde geçmişten bugüne karşılaşılan büyük problem için değişik şekilde çözümler geliştirilmiş ve yıllar yılı da uygulanmış olmasına rağmen bir türlü bu sistem, beklentileri olanlar için umut vadetmiyor…Asıl meselenin temel sebeplerine inilmeyince çözümler de yeterli olmuyor. Problemin sebebi nedir? Şüphesiz değerlerinden, kültüründen yoksun ahlak ve ilimle barışık olmayan, yabancı sistemlerin güdümündeki eğitimin sonucu budur. Varlığı bir şey kazandırmayan sistemin, yokluğu da hiçbir şey kaybettirmez. Eğitimimiz; düşünen, araştıran, bilgiden bilgi üreten, deney ve gözleme dayanan, çalışmayı esas alan, üreten, tarihî, milli ve manevi değerlerimizi şahsiyeti haline getiren yapıya sahip olamadığı için problemlidir.

Yerli ve milli olmayan sistemler çözüm üretemez!

Eğitim, her toplumun kültürel birikimini nesilden nesile aktarmada kuşkusuz en önemli araçlardan birisidir. Bu yönüyle eğitim toplumların belleğini oluşturur. Eğitim sistemimizde bir dizi öngörülen yenilikler yanında sistemin bütününü ilgilendiren temel sorunlarla da karşı karşıya kalındığı görülmektedir. Milli Eğitim siyasetimizin temel amacı; cahilliğin yok edilmesi, toplumsal kalkınma ve birlik için eğitim politikasına ruh giydirmesi yapılmalıdır. Bu ruh milli ve manevi ruhtur. Bir zamanlar çağlara yön veren, insanlığa örnek olan milletmişiz… Gelmişiz dünyaya ilim, irfan, hak-hukuk adalet, insanlık nedir öğretmişiz… Kadirşinaslık, feragat, fedakârlık nedir öğrenmiş, uygulamışız. Vatan, millet, din, devlet için bir an tereddüt etmeden can verebilmeyi göstermişiz… Böyle bir millet nasıl yücelmez ki, bu milleti kim mağlup edebilir ki… İşte bu yüce ruhu bugün bizden yok etmek istiyorlar. Bu değerlere sahip çıkacak, bu ruhu yüceltecek, bu ruhla bezenmiş bir eğitim politikamız yoktur, olmalıdır!

Ülkemizdeki eğitim çıkmazının temel problemi 1949 yılından beri devam eden ABD ile Ülkemiz arasında yapılan “Fulbright” eğitim anlaşmasıdır. Anlaşmanın en büyük özelliği, Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir.

Yıllardır M.E.B Eğitim öğretimi geliştirme dairesinde Amerikalı uzmanlar yer almış ve söz sahibidirler… Müfredat programlarına ABD ve Avrupa Birliği tarafından müdahale vardır!     Müfredattan Türk milletine ait ne varsa çıkartılmış, yerine kademe kademe gayri milli, gayri ahlaki, ilme, gerçeklere aykırı ne varsa doldurulmuştur. Görülüyor ki; Türkiye’de eğitim-öğretim ilmi, milli ve ahlaki değildir. Kötülüklere, ahlaksızlıklara, Türk milletinin dinine, ahlakına, kültürüne, milli ananelerine, şanlı tarihine ait ne varsa kenara atılmıştır. Birçok yerlerde satır araları İslam’a, tarihimize hakaret edilir olmuştur. Neden bunlara halen engel olunmuyor? Görülüyor ki; uygulamalara baktığımızda ‘Milli Eğitim’in adı var, ama kendisi yoktur.

Yıllardır kırk yamalı bohçaya dönen eğitimimiz ülkelerden alınan kopyala yapıştır sistemlerle ve ABD’nin içimizdeki unsurları ile şekillenmiştir. Yıllardır siyaset üstü bir eğitim stratejisi ortaya konulmaması yerli, milli seviyeye ulaştırılamaması sorunlarımızı artırmıştır.

 

Her kültür kendi tipini yetiştirir. Bir milletin kimliğiyle oynanmak istenirse o toplumun kültürüyle oynamak, eğitimini değiştirmek yeterlidir.

Eğitim sisteminin çarkları arasında insan yetişmeli, eğitmeli yoksa çarklar arasında insanlar heba edilmeli değil… Hiçbir şeyi sorgulamayan, araştırmayan, yorumlama ve muhakeme kabiliyetini körelten bir eğitim sistemi ve tekniği çocuklarımızı, geleceğimizi zaafa uğratır nesilleri heba eder. Sadece soru ve cevap yöntemine dayalı eğitim başarılı olamaz.

Bir eğitim maddi hırs ve menfaatten önce ahlaki, milli ve manevi değerleri vermelidir. Çocuklarımızı diploma, para, makam hırsıyla okutmak ve eğitmek düşüncesinde olanlar genç nesillerin biyolojik ve ruhsal dünyasından sağlıklı sonuç beklemesinler.

Atatürk “Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.” “Dinsiz toplum düşünülemeyeceği gibi, din eğitimi vermeyen okul da düşünülemez” demiş ve en zor şartlarda bile eğitimin önemine dikkat çekmiştir.

Bakınız Millî Mücadele döneminde, eğitimde yapılacak işler de tıpkı diğer konularda olduğu gibi daha savaşırken, muharebe meydanlarında bir milletin eğitimi için ihtiyaçlar tespit edilmiş, çareler düşünülüp tasarlanmıştır. Yıl 1921, Yunan Ordusu Batı Anadolu’da zafer kazanır; Afyon’u, Kütahya’yı ve Eskişehir’i art arda işgal ederken, 16-21 Temmuz 1921 günleri arasında Ankara’da bir “maarif Kongresi” toplanıyor ve milletin eğitiminin geleceği tartışılıyordu. Başkomutan Mustafa Kemal, konferansı 16 Temmuz günü bizzat kendisi bir konuşmayla açmış ve öğretmenleri göreve davet etmiştir: “Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarihi tedenniyatında (geri kalmışlığında) en mühim bir amil olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafatından ve evsafı fıtriyemizle (milli vasıflarımızla) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen cümle tesirlerden tamamen uzak, seciyei milliye (milli karakterimiz) ve tarihiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü dehayı millimizin inkişafı tamı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lalettayin (gelişigüzel) bir ecnebi kültürü şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin muhrip (tahrip edilmiş) neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir Milletimizi yetiştirmek gibi mukaddes bir vazifeyi deruhte eden heyeti mübeccelenizin (yüksek heyetinizin) bugünün vaziyetini nazarı itibare alacağından ve her müşkülatı iktiham ile (her zorluğun üstesinden gelerek) bu yolda gayet metinane yürüyeceğinden şüphem yoktur. Vazifeniz mühim ve hayatidir. Bunda muvaffak olmanızı Cenabı Haktan temenni ederim.” (Söylev ve Demeçler II, s.20-21)

Eğitimin çöküşü milletin çöküşüdür!

Okullarımızın fiziki yapısını ve donanımını geliştirmekten ziyade içindeki öğrencilerin ruhsal yapılarını zenginleştirmeli ve güçlendirmeliyiz. Okullarımızın fiziki şartlarını düzenlemek, Öğrencilerimizin beyinlerinin testle, teknolojiyle doldurmak eğitim-öğretim değildir. Okul, çocuğun yaşam alanları içine girmelidir. Eğitim türü sorgulayıcı, teslimiyetçi değil araştırıcı, ezberci değil üretken olmalıdır.                                                             Güçlü devlet olmak için temenniler, kalıcı olmayan prensipler yetmez. Güçlü stratejilere ve eğitime ihtiyaç vardır. İnsanlarımızı milli kimliğimizle eğiterek, düşünmeyi, araştırmayı, üretmeyi öğreteceğiz. Hakikati, doğruyu bulmayı öğreteceğiz. Aklı kullanmayı, akıl yürütmeyi öğreteceğiz. Bir sistem bir eğitim kendi kültürüne, kendi tarihine, inancına, özüne, vatanına, milletine, evladına hor bakar, ihanet eder mi? Etmemesi için nesillerimizi tüm düşmanlarımıza karşı refleksli, aklını, kalbini, milli ve manevi ruhla diriltmemiz gerekir. Yoksa kel kaldıktan sonra hayatta tarak aramaya gerek kalmaz…

Nurettin Topçu, eğitime yüklediği anlam ve bakış açısını maarif, muallim ve mektep terimleri üzerine bina etmiştir. Eğitim yerine “maarif” kelimesini kullanan Topçu’ya göre, bir milletin ruhunu yapan maariftir. Maarifin olmaması milletin ruhunun olmaması demektir. Maarif hangi yönde ilerlerse, milletin ruhu da o yönü takip eder. Kısaca millet demek milletin maarifi demektir (Türkiye’nin Maarif davası Topçu, 1997).

Nurettin Topçu eğitimi, zihniyeti ve kimliği inşa eden, kişide düşünme ve algılama biçimi oluşturan, karakteri şekillendiren, milli ve manevi değerleri kazandıran bir insan olma sanatı olarak görür ve bunu da ‘’Felsefesi olmayan milletin mektebi olmaz.’’ şeklinde ifade eder. Ayrıca; “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın, vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin…” derken eğitimin temel konuları ele almıştır.

Eğitim, başarı düzeyini yalnızca bireysel olarak değil küresel anlamda da çok etkileyen bir faktör. Eğitimin, bilimin gelişmesine, ülkelerin gelişmişliğine ve refah seviyelerine olan etkisi göz ardı edilemez. Eğitime yeterince önem vermeyen ülkeler dışarıdan gelen öğretileri, inançları ve alışkanlıkları kolaylıkla kabul edebilir ve kalkınmada güçlük çekerler.

Eğitimin maddi, manevi, bireysel ve toplumsal olarak önemini kavradıktan sonra eğitim sistemimizdeki eksiklikleri gidermek ilk hedef olmalı. Örnek olması açısından OECD sıralamasında ilk sıralarda yer alan ülkelerden bahsedelim.                                                Dünyada en çok kabul gören eğitim sistemlerinden biri olan Singapur, matematik ve fen derslerini ana ders olarak kabul ediyor. Eğitimin ekonomiyi başta olmak üzere hayatı etkileyen en önemli unsurların biri olduğuna inanıyorlar. Kalkınmak, ezilip yıkılmamak güçlü olmak gerektiğini ve bunu tek yolunun eğitim olduğunu düşünüyorlar. Sınav odaklı bir eğitim verilmiyor. Öz farkındalık, ilişki yönetimi, sorumlu karar alma gibi 21’inci yüzyıl beceri ve değerleri ön plana çıkaran eğitim sistemiyle OECD eğitim raporlarında üst sıralara yerleşmişler.

Ahlaki gelişime önem veren Japonya, çocukları üçüncü sınıfa sınavsız olarak, ahlaki gelişimlerini destekleyecek şekilde eğitiyor. Aynı zamanda disipliniyle ön plana çıkan eğitim sisteminde devamsızlık neredeyse yok denecek kadar azdır. Okullarda hademe bulunmaz, temizliği öğrenciler yapar. Üniversite sınavı hayatlarının gidişatını belirleyen en önemli sınavdır.

Finlandiya eğitim sisteminin en önemli özelliklerinden biri öğretmen kalitesidir. Genellikle ülkenin en başarılı öğrencileri öğretmen olabiliyor ve yalnızca okuldaki başarısı yeterli değil, aynı zamanda okul dışı aktiviteleri de dikkate alınıyor. Yenilikleri destekleyen müfredatı, özerk okulları, müfredat dışı etkinlikleri başarılı bir eğitim sisteminin doğmasını sağlıyor. Eğitim sistemlerinde sınav yok. (Listelist.com/OECD-en-iyi-eğitim-sistemleri)

Bizim eğitimimize baktığımızda; gençleri düşünmekten, analiz ve sentez yeteneğinden uzaklaştırmanın bir başka yolu da onları bilgiye boğarak uyuşturmak olmuştur. Bu bilgilerin neye yaradığını kavratmadan, cazip hale getirmeden o kadar çok bilgi yüklemek istiyoruz ki çocuklara, sorgulamak bir yana onları sonunda kitap okumaktan bile nefret eder insanlar haline getiriyoruz maalesef…Bıkkınlık içindeki çocuklar bu bilgilerin ne işe yarayacağını düşünmeye bile gerek duymuyor ve sadece sınav ve diploma için gerekli olduğunu düşünüyorlar. Gençleri yargılamadan “biz onlara ne veriyoruz” u sorgulamamız lazım.

Ayrıca günümüzde ilk ve ortaokul öğrencileri içerisinde bir anket yapılsa okulunu seven veya severek giden kaç öğrenci vardır? OECD raporuna göre; 70 ülke arasında öğrencilerin kendilerini okula ait hissetme oranı açısından Türkiye son sırada.                        Okuldaki bilgiler genelde teorik düzeyde kaldığı ve öğrenciye etki yapmadığı sürece boşa gidecek bir çaba olarak kalacaktır. Benimsenmemiş ve özümsenmemiş bilgi unutulacaktır ve bizi yormaktan başka bir işe yaramayacaktır. Eğitimin ve gençlerin durumunu televizyonlardaki bilgi (!) yarışma programlarından, günlük konuşma ve yazışmalarından izleyerek görebiliriz. Kendi tarihini, kültürünü, Çanakkale’yi, İstiklal Savasını, Millî mücadeleyi bilmiyorlar. Bunun sorumlusu çocuklar olamaz…                                                  “Gayri milli Eğitim Politikasını” eğitim sistemimizi felce uğratan uygulamaları ortadan kaldırmadan, kanser hücrelerini yok etmeden nasıl bir yenilik yapılırsa yapılsın çözüm başarılı olmaz.

Eğitim kendi kültürüne ters düşmemeli

 

Eğitim, insanın yaratılışına uygun yapılmalıdır ki, eğitim olsun. Eğitim ve öğretimde dikkate alınması gereken ölçü; insanın zekâsı, anlayabilme ve iş yapabilme gücü, yetenek, beceri, yeni ve değişen şartlara uyma, uyum sağlayabilme, akıl yürütme, tahlil yapabilme, doğru, adil, dürüst davranabilmedir.

Öğretmen olarak yetiştirmekte olduğumuz bireyleri; Milletimizin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; kendisine içinde yaşadığı topluma, kâinata ve yaratıcısına karşı hürmeti olan ve sorumluluklarının farkında olan ve bunları davranış haline getirmiş bireyler yetiştirmek; beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve terbiyeyle donatmakla görevliyiz.

Bir meselenin halli için problemleri tespit etmek ve çözüm yolları göstermekten geçer. İnsanın, çocuklarımızın eğitim-öğretim görevini üslenen Milli eğitimimizden beklenen sorumluluğunu taşıdığınız milli eğitimin temel sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerilerini sunarak eğitime ve istihdama gereken hassasiyeti göstermek, ülke gerçeklerine uygun planlanma yaparak geleceğin eğitim-öğretim inşasını oluşturmaktır. Bu konuda maarif kongreleri, şura çalışmalarını önemsenmelidir.

Öğrencilerin aile, okul ve çevre ile münasebetleri uyumlu olmalı, eğitimle tezat teşkil etmemeli. Evde, okulda ve çevrede başka, farklı düşünce ve kültür oluşmamalı birbiriyle çatışmamalıdır. İlk eğitim aileden başladığı için gençlere sağlam bir aile terbiyesi verilmeli, maddi ve manevi yönden dengeli bireyler olarak yetiştirilmeli. Her çevrede gençlere örnek olarak sorumluluk şuuru verilmeli, sosyalleşmelerine yardımcı olunmalıdır.
Gençleri kötü alışkanlıklardan, arkadaş grubundan uzak tutmak için boş zamanlarını sporla, sanatsal etkinliklerle, müzik, enstrüman çalışmaları ve kitap okuyarak geçirmeleri teşvik edilmelidir. Gençlerde sorumluluk duygusu geliştirmeli, ailesi ile birçok konuda fikir birliği ve büyüklerine danışarak işler yapmasının faydaları öğretilmelidir.
Gençlerin hür, ilmî, sistematik ve belli değerler çerçevesinde düşünme gücüne, dünya görüşüne sahip milli şuuru yerleşmiş fertler olmaları sağlanmalıdır.

Eğitimdeki problemlerimizi ders kitabı, ders saati, ders sayısı, sınav sistemleri vs. gibi mevzularda düzeltmeye gitmekle çözülmeyeceğini görüyoruz. Yabancı ve Sakat sistemle başarıya ulaşılamaz. Kirli suyu temiz bardağa koymakla temiz olmaz.

Yaşanan Milli eğitim modelleri neslimize bir kimlik, kültür inşa edememekte, beslediği alanlar bilgi, bilim, kavram ve değer üretememektedir!.. Önce eğitim çağında olan gençlerin temiz dimağlarına gündemlerini meşgul eden uluslararası uyutma ve avutma, köleleştirmeye dayalı boş unsurların ortadan kalkması gerekir. Eğitim kabiliyetleri geliştirmeli, her öğrenci aynı özellikte olmadığından tek tip öğrenci anlayışından uzak durulmalıdır. Onca meslek okuluna rağmen meslekler alanımız gittikçe problemli hale gelmektedir. Milli Eğitimin temelleri, sağlam zemine inşa edilmelidir. Bir ülkenin, bir devletin, bir milletin istikbali eğitime bağlı olduğuna göre, eğitim iyi ise gelecek parlaktır, eğitim kötü ise gelecek karanlıktır.
Okulu okul yapan temel unsur arasında; vasıflı öğretmen ve idareci kadrosu, uygun ve üstün bir eğitim sistemi… Mükemmel ders kitapları… yetenekli vasıflı öğrencilerdir.

Şu anda dünyada eğitim konusunda birinci olan iki ülke vardır: Singapur ve Finlandiya. Türkiye’nin bu iki ülkeden alacağı dersler vardır.
Türkiye’de eğitim ideoloji üzerine değil; millî kimlik, millî kültür, evrensel değerler üzerine kurulu olmalıdır. Şifahî kültürle, sözle eylemin birleşmediği, uygulanmadığı eğitimle işler düzelmez, düzeltilemez. Bu ülkenin ismi Türkiye’dir, lisanı Türkçedir; liselerinde zengin edebî yazılı Türkçe öğretilmelidir, üç-beş yüz kelimelik günlük sokak, çarşı pazar iletişim Türkçesiyle eğitim olmaz. Öğrencilere genç nesillere dini ve tarih kültürü kazandırılmalıdır.

Öğrencilere girişimcilik ruhu kazandırmak için sosyal aktiviteler sanat, edebiyat etkinlikleri düzenlenmelidir. Rekabetçi bir eğitim sisteminden vazgeçilmelidir. 6 yaşında aldığımız masum bir çocuğu sekiz yıllık zorunlu eğitimin sonunda nereye getirmek istiyorsak bu konuda ciddi bir hedef ortaya konulmalıdır. Okullarımızda sevgi, saygı, merhamet, şefkat, yardımlaşma eğitimi ahlaki ilkeler; doğruluk, dürüstlük üzerine temel eğitim inşa edilmelidir. Yazılı ve görsel medya ve dizilerde kini nefreti öfkeyi, cinayeti ve mafyayı özendirici roller yerine sevgiyi, şefkati ve merhameti işleyen temalara yoğun bir şekilde yer verilmelidir.          Bunların yanında, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, ehliyet ve liyakat esasına göre görevlendirmenin yapılması, en istekli ve seçkin yetişmiş insanlardan öğretmen atanması…Öğretmen kalitesini artıracak orta okuldan sonra başlayıp yüksek okulda bitecek öğretmen okulları silsilesi olmalı ki iyi bir eğitim ve donanımla yetişmiş öğretmenlerimize sahip olunmalıdır.

Güçlü Türkiye olmaya mecburuz!

Çok zaman kaybettik. 2020 yıla gelindiğinde eğitim sistemimizin; birçok alanlarda milli hedeflerimizle, bilim hedeflerimizle ve Muhteşem Türkiye hedefimizle uyumlu olmadığı ayan beyan ortadadır. Öyle ki; dikişi elbiseye uymayan, elbisesi bünyeye uydurulamayan bir model…                                                                                                                                Bugün bütün meselemiz Türkiye’mizin geleceği; varlık ve beka davasıdır.  Bu da eğitimden geçer. Medeniyeti ayağa kaldıracak manivelanın dayanak noktasında Türkiye vardır, Türk ve İslam kültürü vardır. Bundan, önce İslam alemi sonra da tüm beşeriyet nasiplenir. Türkiye kendi varlık mücadelesini verirken büyük bir mazlumlar dünyası için de mücadele veriyor olması önemlidir. 21 Yüzyılın Lider Türkiye’sinin gençlerinin yetiştirilmesine katkı sağlamak istiyorsak eğitimin yerli ve milli hüviyette olması şarttır.

Kendi potansiyelimizi farkında değiliz. Eğitim-öğretim konusunda 1450 yıla yakın Türk-İslam Medeniyetinin eğitim, ilim, bilimsel gelişme, buluş ve icatlar ve tüm problemlerin çözümünün şifreleri bizim kültür ve medeniyetimizde mevcuttur. Unutmayalım, bugün dünya insanlığı da Muhteşem Türkiye’nin adil, dürüst, samimi hak sesine muhtaçtır.

Türk Milletinin istikbali, eğitim ve öğretimde göstereceği başarıya bağlıdır. Evlatlarımızı ne kadar güzel yetiştirirsek, geleceğimizi o kadar teminat altına almış oluruz… Çocuklarımız başta devlete sonra öğretmenlere ’emanet’. Bir çocuğun göz pırıltısı, bir öğretmenin heyecanı, bir velinin teşekkür eden bakışı, bütün meselemizin eğitim olması için yeterlidir. Sağlıkla, huzurla güzel ve başarılı bir yıl yaşamak temennisiyle…

Yorum Yapın

Navigate