HİBRİT SAVAŞ AİLE HAYATININ TEMELLER

 

Milleti meydana getiren en küçük sosyal yapı ailedir. Aile yapısı sağlam ve sağlıklı olmayan bir milletin, millet olarak yaşaması buhranlı ve hastalıklı olur. Millet hayatını düzenleyen haklı bir ideolojiye, ahlâkı mükemmel sosyal hayata, ihanet odaklarının planlarını bilen ve adaletle hükmeden sosyal sisteme, millet düşmanlarına karşı korunmayı sağlayacak muhteşem, maddi ve manevi güce sahip değilseniz, mağlubiyeti ve yok oluşu bekleyin.

Milletin yok oluşa giden yıkılışını durdurmak için sadece haklı bir ideolojiye sahip olma imtiyazı yetmez. Milletin, adaletle hükmeden ve ihanet yuvalarını dağıtan bir devleti olmadan, mücadeleyi muzaffer kılacak yeteri kadar beşeri güce sahip ehil kadrolar olmadan zafer kazanması mümkün değildir. Mücadelenin zafer şartlarından birisi, siyaset yolu ile milletin kadrolarının iktidara gelmesidir. Bu da muhtaç olunan maddi ve manevi güce sahip olmakla mümkündür. Ahlâkın mükemmelleştirilmesi, fakir fukaraya yardım edilmesi, yardıma muhtaç olan biçarelerin elinden tutulması, açların doyurulması gibi yüksek ahlâki ameller, davranışlar ve hedefler, milletin iktidara getirilmesi hedefi yanında daima mevzii hedefler olarak kalmaktadır. Bu hedefi hayatının temel kuralı haline getirmeyen bir milletin ve önderlerinin dünyada yaşama hakkı tükenmiş demektir.

Milletimize hayat hakkı tanımayan ezeli ve yeminli düşmanlar hiçbir zaman boş durmamaktadırlar. Bu düşmanlar, milletin yok oluşa giden yıkılışını hızlandırmak üzere, öncelikle milli hayat pınarı olan aile hayatını yok etmek için bir yığın ihanet planları yapmışlardır. Bu planlar uygulanmaya devam edilmektedir. Aile bütünlüğümüz tehlikededir. Aile bireylerinin anne, baba ve evlat fonksiyonları yok edildiği zaman, ortada aile diye bir kurum kalmaz. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için aile bireyleri kendi arasında sosyal ilişkiler zinciri olarak, sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma ve fedakârlık gibi davranışlarla ahlaki temellerde kenetlenmelidir. Ahlak, namus, şeref ve haysiyet ailenin manevi köküdür. Güçlü bir ailenin temeli mutluluk, huzur, güven ve ahlak esasları ile yoğrulmadıkça güçlü millet olmak mümkün değildir. Ailenin maddi hayatının devamı ekonomik iş bölümü ile mümkündür. Millet olmanın gereği olarak, maddi refah ve mutluluk, toplumda adil paylaşım esaslarına göre tanzim edilmez ise güçlenmek mümkün değildir. Sosyolojik ve ekonomik yapıyı ayakta tutan ideolojik ve ahlaki temeller ailenin köklü yapısını oluşturur. Toplumun bir bölümünü yüksek hayat standartlarına yükseltirken, çoğunlukta kalan bölümünü diğerlerinin hizmetinde ırgatlaştırmaya götüren sistemi tatbik etmek milli değildir. Aileyi yok etmeye yönelen düşmanların yıkmayı düşündüğü temeller de bunlardır.

Aile kurumunun oluşumunda kullanılan sosyal yaptırımlar; hukuki yaptırımlar, ahlaki kurallar, örf ve adetler, inanç ve gelenekler gibi sosyal ve kültürel fenomenler, ailenin kurulmasında en etkili faktörlerdir. Aile toplumun oluşumunda en temel sosyal yapı taşıdır. Ahlaki ve sosyal ilkelerin gelecek nesillere aktarılması sağlıklı bir aile yapısı ile mümkündür. Millet olarak kültür ve ahlakın, geleneklerin, töre ve adetin, inancın geleceğe taşıyabilmemiz ancak sağlıklı ve temiz bir aile ilişkileri ile mümkündür.

 

EVLİLİK

 

         Evlilik, kadınla erkeğin birlikte yaşamak üzere ahitleşip bir mekânda hayatlarını birleştirerek aile olmalarıdır. Evliliğin oluşumunda esas olan birçok maddi ve manevi unsurlar vardır. Evliliğin devamını sağlayan, güçlendiren ve geliştiren maddi ve manevi hayat kurallarının hukuken ve ahlaken düzenlenmesi gereklidir. Evliliğin devamını sağlayacak maddi unsurlar, kişilerin işleri, meslek ve sanatları, gelir kaynakları, servet ve zenginlikler, gider kalemleri gibi geçim hayatını etkileyen unsurlar ailenin maddi yönünü oluşturur. İyi bir aile bütçesi olmadan hayatın ve neslin devamı mümkün değildir. Aile düzeninin manevi temelleri olan hukuki düzenlemelerle, dini ve ahlaki değerlerle, örf, adet ve geleneklerle desteklenen evlilik önemli bir kurum haline gelir. Evlenmek insan hayatının en önemli dönüm noktası ve karar anıdır. Evlenme törenleri, başta hısım ve akrabaların iştirak ettiği düğünler, töre ve geleneklere göre eğlenceler, yemek ziyafetleri, kutlamalar evliliğin önemini anlatan sosyal etkinliklerdir.

Milli geleneklerimize göre geniş aile dediğimiz, anne, baba, çocuk, dede, amca, teyze gibi sıralanan silsilenin içinde yer aldığı hayat, aile hayatımızdır.  Din ve ahlak anlayışımıza uymayan hiçbir hayat bizim değildir. Aile büyükleri küçüklerin eğitmeni ve öğretmeni olup, silsile genişlemekte, mahalle ve köy hayatında aile kümeleri toplanarak millet hayatını meydana getirmektedir.

Hukuki anlamda evlilik kadın ve erkek arasında gerçekleşen bir sözleşmeden ibarettir. Evlilik sözleşmesine nikâh akdi de denilmektedir. Evlilik müessesesi tarih boyu dini inançların düzenlediği kurallarla gelişmiştir. Hak din veya batıl dinlerin hepsinde evlilik kuralları hep uygulanmıştır. Evlilik müessesi, canlı varlık olarak sadece insan neslinin devamını sağlayan bir hayat biçimi değildir.  Gayri milli sosyal sistemlerde evlilik, hayvanlar âleminin yaşayışlarına göre erkek ve dişinin birlikteliği anlamına indirgenmiş ve bu sapık görüşe göre düzenlenmiştir. Kitab-ı Mukaddeste geçen eski ahit ve yeni ahit bahislere, sapık ve batıl sosyal sistemlere göre düzenlenen evlilik, milli ahlakın, milli gelenek ve örflerin kurallarına uymamaktadır. Devşirme ve taklitçilik yolu ile yapılan hukuki düzenlemelerle milli mefkûreden uzaklaşan sosyal yapımızın, yeniden düzenlenmesine ihtiyacı vardır.

 

HIRİSTİYANLIKTA EVLİLİK

 

Kitab-ı Mukaddesin eski ahit bölümünde Hıristiyanların evlilikleri anlatılmıştır. Tanrı insanı topraktan kendi suretinde yaratmıştır. Âdem’in yaratılışından sonra, Rab onun burnuna hayat nefesini üfler. Böylece Âdem canlanır. Âdem, Tanrı tarafından Aden cennet bahçesine yerleştirilerek burada yaşamasına izin verilir. Türlü türlü meyvelerden yiyebileceği, ancak hikmet (iyilik ve kötülüğü bilme) ağacının meyvesine dokunmaması gerektiği bildirilir. Âdem Aden bahçesinde kendisine arkadaşlık edecek bir canlı yaratık bulamamıştır. Uykuya daldığı zaman Tanrı Âdem’in kaburga kemiğinden birini alarak Havva’yı yaratır ve onu Âdem’e verir. Havva, Âdem’den yaratılmış olduğundan, Âdem ile Havva tek bedendir. Âdem ile Havva’nın evliliği de ömür boyu birleşen ve tek beden olarak yaşayan bir evliliktir. Eşler arasındaki aşk Tanrı aşkı ile bütünleşen Mesih aşkıdır. Dolaysıyla evlilikte sevgi Tanrı’dandır. O halde Tanrı’nın birleştirdiği iki insanı ayırmak büyük günahtır. Bu suretle Hıristiyan dininde boşanma yasaklanmıştır.

Rab, fiziksel ve ruhsal bakımdan birbirinden farklı iki kişiyi evlilik ile tek bir varlık halinde birleştirmektedir. Evlilikleri kutsanarak birbirlerinden manen ayrılmayacak şekilde bağlanmaktadırlar. Evlilik kutsaldır; çünkü Tanrı tarafından kurulmuştur. Hıristiyanlıkta tek evlilik esastır. İkici evlilik gayri meşru bir ilişkidir. Üçüncü evlilik zinadır. Dördüncü evlilik ise hayvani bir davranıştır. Kitab-ı Mukaddes’te Hıristiyanların putperestlerle evlenmeleri yasaklanmıştır“(Putperestlerden) Kız alıp, kız vermeyeceksiniz. Sizin kızlarınızı onların oğullarına vermeyeceksiniz. Sizin oğullarınıza da onların kızlarını almayacaksınız. Çünkü onlar oğullarınızı beni izlemekten saptıracak, başka ilahlara tapmalarına neden olacaklardır. O zaman Rab size öfkelenecek ve sizi çabucak yok edecek. (Tekvin Kitabı)

         Kilisede evlenecek olan Hıristiyan gelin ve damat, papaz tarafından nikâhları kıyılarak tütsülenip kutsanır. Damat ve gelin, şahitler huzurunda kiliseye, Tanrı’ya ve birbirlerine ebedi olarak sadık kalacaklarına dair söz verirler. Mesih’in kiliseye bağlılığı, kilisenin tanrıya bağlılığı gibi damat ve gelinin tanrı huzurunda ebedi olarak birbirlerine manen bağlandığı kutsaması yapılır. Artık iki kişi, bir bedende birleşmiş ve tek beden olmuşlardır. Bu evliliğin bozulmasını hiç kimse yapamadığı gibi, kutsanmış birlikteliği, Rabbin birleştirdiğini ayırmak tamamen yasaklanmıştır, günahtır. Bu birliktelik erkek ve kadının birbirine yapışması anlamında olup, tek eşliliği de barındırmaktadır. Erkek ve kadın bir beden olmuşlarsa aralarına ikinci bir bedenin girmesi mümkün değildir. Tek beden olmanın duygusal ve ruhsal yönü de vardır ve sevgiye dayanan manevi birliği ifade eder.

Ey erkekler, İsa Mesih kiliseyi nasıl sevdi ise eşlerinizi öyle sevin. (…) Bu manevi giz büyüktür. Bunu İsa Mesih ve Kilise ile ilgili olarak söylüyorum.” (Paulus)

Katolik kilisesinde evlenen çiftler, dinlerinde yasak olmasına rağmen, bazı ülkelerde resmi nikâhlarından boşanıp bir başkası ile resmi nikâh kıyarak evlenmektedirler. Bu durum İsa Mesih huzurunda, kilisede yapılan nikâh kurallarına göre (“karısını boşayıp başka kadınla evlenen kişi karısına ihanet ederek zina işlemiş olur. Kocasını boşayıp bir başka erkekle evlenen kadın, eşine karşı ihanet ederek zina işlemiş olur.”) hükmü ile Hıristiyanlığa göre suç işlemiştirler. Boşanmış olanlar resmi nikâhla yeniden evlenirlerse Tanrı yasalarına ters düşmüş olurlar. Bu suretle Hıristiyanlıkta boşanma yasaklanmıştır. Bu dullar kilise faaliyetlerine katılamazlar, görev alamazlar. Bu tür insanlar papazlar tarafından tövbeye davet edilirler ve eski yaşamlarına dönmeleri istenir. Çocuklarını Hıristiyan adetlerine göre yetiştirmeye, Tanrı sözünü dinleyerek, hayır işlerine katkıda bulunmaya, tövbe ederek tövbe ruhuna uygun eylemleri yapmaya davet edilirler.

 

ANTİK ROMA’DA AİLE

 

Hıristiyan dünyasında aile hayatının dinin ve kilisenin öngördüğü kurallara göre düzenlenmediği dönemler de vardır. Batı dünyasının sosyal hayatı üzerine Antik Roma imparatorluğunun hâkim olduğu dönemler damgasını vurmuştur. Roma kanunları, kölelik dönemi, gladyatör arenaları, uzun yılları alan haçlı seferleri batı dünyasının sosyal yapısını sembolize eder.

Aile hayatında erkek ailenin reisidir. Erkek, sahip olduğu kadını dövebilir, hakaret edebilir, istediği gibi kadını üzerinde hâkimiyet tesis edebilirdi. Kadınlar mal gibi satın alınabilir, satılabilirdi. Bir ailede bulunan kadın ya da çocuklar borçları karşılığında eşya gibi verilebilirdi. Ortaçağ dönemine gelindiğinde kadınların ruhunun olup olmadığı tartışılmaya başlanmıştı. Kadın hakları konusunun düşünülmesi bile mümkün değildi. Kadın, ailede sofraya erkeğinin yanında oturamazdı. Evde bulunan diğer hizmetçilerden bir farkı yoktu. Çocuk bakıcısı olmak temel görevleriydi. Evde, kocanın başı ucunda, duvarda asılı bir sopa bulunur ve erkek lüzum gördüğünde o sopayla kadını döverdi. Çocuklar nezdinde de ananın diğer hizmetçi ve kölelerden farkı yoktu. Çocuk doğduğu zaman babasının ayakları önüne konurdu. Baba bebeği kucağına alırsa onun sorumluluğunu üstlenmiş olurdu, kucağına almazsa bu bebeğe, ölünceye kadar kimse dokunamazdı. Bebek uyuyamazsa, annesi bezinin içine keçi gübresi koyardı.

Ailenin diğer olağan yaşayışlarını gözden geçirdiğimiz zaman şunları görürüz. Ailede temizlik yapılmazdı. Çamaşırları idrar ile yıkarlardı. İdrarda bulunan amonyak beyazlatma özelliğine sahip olduğundan kirlerin rengini açmaktadır. Roma’da idrar, ağız ve diş yıkamasında da kullanıyordu. İdrar, toplayıcıları tarafından satılırdı. Devlet bu satışlardan vergi alırdı.

Modern Roma hayatında umumi tuvaletler yapmışlardı. Bunlar ortak kullanılıyordu. Henüz tuvalet kâğıdı icat edilmemişti. Tuvaletlerde, sopanın ucuna bağlanmış sünger veya benzeri bir bezle silinirlerdi. Bu sünger hiçbir zaman yıkanmazdı. Tuvaletlerde bit temizlemek için özel bir tarak bulunurdu. Parazit ve mikroplarla hastalık yuvası haline gelen tuvaletlerden bazen fare ve benzeri hayvanlar tuvalete gelir, olanları iş üzerinde iken ısırırlardı. Diğer bir kötü durum da, tuvalet kuyularında toplanan metan gazının alev alarak patlaması idi. Bu korkunç sonlara yakalanmamak için şans tanrıçasına dua edilirdi. Şans tanrıçası Fortuna’nın heykeli tuvaletlere konulur ve tuvaletlerde kötü yaratıklardan korunmak için büyüler yapılırdı.

Antik Roma’da yaşayanlar vücutlarını yağ ile kaplayıp, spatulaya benzer strigil adı verilen özel bir aletle kazıyarak derileri toplarlardı. Ölü deriler genellikle atılır, gladyatörlerin ölü derileri ise ilaç olarak kullanılırdı. Gladyatörlerin yağlı ölü derilerinden güzellik kremi yapılır, kadınlar bunu satın alarak yüzlerine sürerlerdi. Gladyatör öldüğü zaman tokmakla ezilmek suretiyle, ölü numarası yapıp yapmadığı kontrol edilir ve kanları toplanarak ilaç olarak kullanılırdı. Gladyatör kanının epilepsi hastalığına iyi geldiği ve doğurganlığı arttırdığı düşünülürmüş.

Romanın zengin tabakası, verilen ziyafetlerde saatlerce yemek yerlerdi. Tıka basa yedikten sonra hâlâ yemeye devam edebilmek için ulu orta yere veya özel olarak taşıdıkları taslara kusarlardı.

Pompei şehri volkanik yanardağları ile meşhur olan bir beldedir. Pompei şehrindeki hayat Lut kavminin ahlaksızlığını aratan nitelikte fuhuş yuvası haline gelmişti. Bundan dolayı Allah’ın gazabının eksik olmadığı bu şehirde volkanik serpinti altındaki kalıntılar asırlarca korunmuştur. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkan müstehcen eserler insanlardan saklanarak özel, gizli odalarda muhafaza edilmiş. Hayat kadınları ile dolu şehrin taş yollarında genelevleri gösteren işaretler olarak penis resimleri oymaları yapılmıştır.

Tarihin ilk yazarlarından olan Yaşlı Plinius’un yazdıklarına göre Antik Roma’da insanların yaralarını tedavi etmek için keçi dışkısı kullanılırmış. Ayrıca keçi dışkısından içki yapılıp ikram edilirmiş. Ünlü İmparator Neron da keçi dışkısı içkisi içermiş. Keçi dışkısı sirke ile kaynatılıp kurutulmak suretiyle içki imalatında kullanılırmış.

Medeniyetin beşiği diye tarif edilen batı dünyasının ataları bunları yaşamış. Batı dünyası hayvan sürülerinden daha aşağılık konumdayken medeniyet diye suç bastırıp kendilerini taklit ettirmeye çalışmaktadırlar. Batı dünyası insanının asaletini(!) temsil eden tarih birikimi bunlardır. Batılılar atalarının bu iğrenç ve eşsiz hayatlarını kendilerine övünç ve kıvanç abidesi olarak görebilirler ama bundan ders alacak her akıllı insan için eşsiz örnekler vardır.

(Devam Edecek)

 

 

Yorum Yapın

Navigate