AYASOFYA

Fethin 517 inci yılı idi. Bundan tam 50 yıl önce, 29 Mayıs 1970 Cuma sabahında İstanbul sokaklarında bir hareketlilik vardı. O gün İstanbul hareketli ve heyecanlı bir güne başlamıştı. Anadolu’nun dört bir tarafından onbinler Topkapı ve Edirnekapı surlarının önünde buluşuyorlardı. Henüz Lise öğrencisi olan, ya da üniversiteye yeni başlamış gencecik bir avuç insan iken, damlalar gibi İstanbul meydanlarında göl oluyorlardı. Bir askeri sefer hazırlığı içinde yürüyüş korteji oluşturulmuştu. Sıralar disiplinli, pankartlar dimdik tutuluyor, sloganlar tek bir ağızdan kurşun gibi surların burçlarında yankılanıyordu. Anadolu bir fetih akını oluşturmuş, Ankara’dan, Afyondan, Konya’dan, Adana’dan, Gaziantep’ten, Adıyaman’dan, Yozgat’tan, İzmir’den, Bursa’dan, her yerden akın akın gelen onbinler, Topkapı, Edirnekapı surları önünde sefere hazır bekliyorlardı.

Nihayet hedef belirlenmiş, miting meydanı Saraçhane’ye doğru yürüyüş başlamıştı. Marşlarla, uygun adım ilerleyen yürüyüş marşlarla devam ediyordu. “Aziz millet, Aziz millet, Uyan artık geç oldu. Kıbrıs, Kudüs düşmanlarında doldu.” İstanbul çok toplantıya şahitlik yapmıştı. Ancak böylesini hiç görmemişti. Caddede sadece “MİLLETİM UYAN” pankartları görünüyordu. Fethin 517 inci yılında Cuma namazı Fatih Camiinin sokaklarına taşarak eda ediliyordu. Yürüyüş kortejine katılan millet evlatları Saraçhaneye gelindiğinde meydana sığmayacak kadar toplanmıştı. Fethin şanına yaraşır bu toplantıyı gören Necip Fazıl MTTB toplantısını bırakarak Mücadele Birliğinin toplantısına gelmişti. Heyecanla kükreyen insanlar “Ayasofya Açılsın,” “Patrikhane Yurtdışına” nidaları arasında Ayasofya’da ezan okumak için ayaklanmaya başlamışlardı. Ayasofya emniyet kuvvetlerince korumaya alınmış, milletin önüne barajlar kurulmuştu. Bu cesur ve vakur yürüyüş ile Saraçhane’de toplanan yiğitler Mücadele Birliğinin öncülüğünde, Yeniden Milli Mücadele’nin kahraman erleri idi. Kalabalığın önünden başkomutan kürsüye çıkmıştı. İlk defa duyduğumuz bu ses kitleyi kendine bağlamış, heyecanla takip ediyordu. O gün İstanbul semalarına yükselen tek bir ses vardı. “Patrikhane Yurtdışına” , “Ayasofya Açılsın”.

Mikrofondan yükselen ses ordulaşan kalabalığın heyecanını yatıştırmıştı. Lider Aykut Edibali sesleniyordu.

“Aziz milletimin, şerefli evlatları, kardeşlerim…

Siz isterseniz Ayasofya’yı hemen açarsınız. Siz isterseniz patrikhanenin kapısına kilit vurur yurtdışına atarsınız. Fatih’in emaneti Ayasofya üzgün, Ayasofya mahzun. Ayasofya’dan yükselen ezan sesleri susmuş. Ayasofya’yı açmak demek bir kubbesi olan dört duvarlı binayı açmak değildir. Fatih Sultan Mehmet Han’ın emanetine sahip çıkmaktır. Ayasofya’yı açmak, Fatih’in açtığı kapıdan İslam dünyası ve Türk dünyasının yükseliş ve yücelişinin önünü açmaktır.”

Onbinlerin sesleri meydanı inletiyordu: “Ayasofya Açılsın!” Bu sese cevap olarak muhatabına, Başbakan’a bir telgraf gönderildi. Patrikhane’nin kapatılıp, sınır dışı edilmesi Ayasofya Camisinin ibadete açılması isteği o meydanda okunarak, onbinlerce vatandaşın isteği olarak başbakana gönderildi.

1453 yılının, bir devrin kapandığı ve yeni bir çağın açıldığı günün üzerinden 517 yıl geçmişti. Köhne Bizans’ın Konstantiniye dediği, Yüce Peygamberin övgüsüne mazhar olan beldenin fethi o gün gerçekleşmişti. Karanlık Konstantiniye dönemi bitmiş, adalet ve huzur çağı İstanbul dönemi başlamıştı.
Ayasofya Fetih ruhunun bir sembolü olarak, Fatih Sultan Mehmet Han’ın, asırlarca batıl inancın sembolü olmuş eserin İslamlaştırılması ile, İslam dünyasına Fatih Sultan Mehmet Han tarafından dokunulmazlık kazandırılıp hediye edilmiştir.
SULTAN FATİH MEHMET’İN AYASOFYA VAKFİYESİ
İstanbul Mazbut Hayrat Kütük Defterinde “57 pafta, 57 ada 7 parsel Ebulfatih Sultan Mehmet vakfı, akaret muvakkithane ve medreseyi müctemil Ayasofya Kebir Cami şerifi” olarak kayıtlıdır. Vakfiye metninde şunlar yazılıdır.

Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen batıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfı bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse veya şer’i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azm eylerse, mesela şeri’ata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey taleb ederse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haram işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikab eylemiş olur. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların la’neti üzerlerine olsun. “Ebeddiyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten soma değiştirirse vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.” (F.Sultan Mehmet Han 1 Haziran 1453)

Ayasofya’nın açılmasını isteyen milletin acı feryadını duymak 2020 yılındaki hükümete rastlamış olmalıdır. 50 sene önce de Yeniden Milli Mücadele hareketi ile, ilk defa hatırlatılmış olan Ayasofya’nın ibadete açılması ile, o günden bu yana sembolize edilmiş meseleler, problemler hala devam etmektedir.

Ayasofya’yı açmak demek, fethin ruhuna uygun olarak, adalet ve barışın yaşandığı bilim toplumu, fetih toplumu olması için milletin hayatını düzenlemek demektir.

Ayasofya’yı açmak demek, çan sesleri yerine ezanların yankılandığı, ata yadigarı Fatih’in emanetini aslına uygun olarak muhafaza edebilmektir.

Ayasofya’yı açmak demek, milletin bağrına saplanmış oku yerinden çekerek, milli birlik ve beraberliğin kenetlendiği, millet varlığının bütün cihana, Türk ve İslam dünyasına hâkim olacak kudretinin eseri olarak gösterebilmektir.

Ayasofya’nın açılması ile milletin makus talihinin, kaderinin karanlıktan aydınlığa bir güneş gibi doğduğunu gösterebilmektir.

Ayasofya’nın açılması demek, ülkeye barış ve kardeşliğin gelmesi, bütün düşmanlıkların yok olduğu muktedir ve lider bir millet olmak demektir.

İşte Ayasofya’yı açan anahtarı kullanan kudretin gerektirdiği beceri ve iktidarı bekleyen bunlar ve daha bir sürü sıkıntılar çözüm beklemektedir. Yapılan işler milletin makus tarihini değiştirmiyor, milletin problemlerini kökünden çözemiyorsa bir anlamı yok demektir. Kilitli bir kapının açılması ile bütün sıkıntıların giderileceğini sanma yanılgısına düşmeyelim.

Yorum Yapın

Navigate