KIRILAN FAY HATLARI  ve MEDENİYETLER ÇATIŞMASI (3)

 

Yeşil Kuşak Projesi

Bu proje Sovyetlerin yayılmasının önlenmesi ve Sovyet rejiminin çökertilmesi temin etmek amacıyla, Soğuk Savaş yıllarında ABD Başkanı Jimmy Carter döneminde Zbigniev Brezinski ’nin öncülüğünü yaptığı bir proje olarak hayat bulmuştur. ABD yönetimi böylesine bir projeyi resmen ilan etmemiş olmakla birlikte Soğuk Savaş döneminde Sovyetlere karşı kenar kuşaktaki İslam faktörü fiilen kullanılmış, Soğuk Savaş sonrasında ise İslam dünyasının iç çatışmalarında kullanılan bir jeostratejiye dönüşmüştür. Yeşil Kuşak Projesi özellikle Afganistan’da Sovyetlere karşı somut adımlarını atmıştır. Bu maksatla ABD bir yandan Sovyet hakimiyetindeki Orta Asya ve Kafkasya’daki Müslüman toplumları Sovyetlere karşı Yeşil Kuşak anlayışı ile yönlendirirken, diğer yandan İslam inkılabını gerçek anlamından sapmış olan Vahabi ve Selefi yorumlarla oluşturulmuş radikal unsurları kullanmaya başlamıştır. El-Kaide yapısı ile başlayan bu radikal unsurlar daha sonra DAEŞ adıyla görevini Ortadoğu’da devam ettirdiğini müşahede etmekteyiz. Böylece Yeşil Kuşak Projesi ABD’nin İslam dünyasındaki hakimiyetini kuvvetlendirirken, kendisine gönüllü savaşçılar da kazandırmaya devam etmektedir. 

Sonunda Yeşil Kuşak teorisi ve projesi İslam dünyasına dönük stratejik bir silaha dönüşmüştür. Bu sayede bir yandan İslam dünyası içinde çatışmalara neden olurken diğer yandan Batı uygarlığının İslam dinini terörizm ile özdeşleştirme gayretine hizmet etmektedir. Bu strateji aynı zamanda İsrail’in güvenliği ve Büyük İsrail’in inşa edilmesi için Ortadoğu’da görev yapmaya devam etmektedir. Bu proje tam anlamıyla bir medeniyetler çatışması projesidir.  Yeşil Kuşak Projesi ABD üzerinden Batı medeniyetinin Sovyet rejiminin yıkılması projesi olarak sunulmasına rağmen, gerçekte İslam medeniyetine yönelik çatışma alanına dönüşmüştür. Bu proje ile İslam dünyasındaki rejimlerin kontrol altına alındığı, gereğinde bu amaçla darbelerin teşvik edildiği sır olmaktan çıkmıştır. Yeşil Kuşak Projesi giderek evirilmiş ve günümüzde Büyük Ortadoğu Projesine dönüşmüştür.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) 

Tam adıyla “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek İçin Ortaklık” olan bu proje George W. Bush’un döneminde 11 Eylül olayı sonrasına rastlayan dönemde hazırlanmıştır. İslam dünyasının kontrol altına alınabilmesi için RAND Corporation tarafından hazırlanan bu proje; 2004 yılı G-8 Zirvesi sonrasında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki 23 ülkeye demokrasi getirme adıyla Büyük Ortadoğu Projesi olarak benimsenmiştir. Ayrıca Büyük Ortadoğu için oluşturulacak “Demokrasi Yardım Diyalogu” eş başkanlığına Türkiye, İtalya ve Yemen getirilmiştir. Türkiye BOP bağlamında ılımlı İslam ülkesi (Model Ülke) olarak değerlendirilmiştir. Proje’nin görünen yüzü Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslam ülkelerine demokrasinin yerleştirilmesi olmakla birlikte, birçok ülkenin sınırlarının değişmesinden bahsedilmesi gerçek niyetin ne olduğunu göstermektedir. Bu proje de tam anlamıyla bir medeniyetler çatışması projesidir. Zira 11 Eylül sonrası ABD’nin askeri müdahalelerinin gerisinde Lewis Doktrinini görmek mümkündür. ABD Savunma idaresine danışmanlık yapan  Bernard Lewis ’in “Ortadoğu’ya demokrasi gelmesi için Arap dikta rejimlerinin bir bir çökertilerek yerlerine çağdaş, demokratik, serbest piyasa ekonomisine dayalı hükümetlerin getirilmesi ve Atatürk Türkiye’sinin örnek alınması” tavsiyesini ABD yönetimi Ortadoğu’ya demokrasi yerleştirmek işini askeri müdahaleye dönüştürmüştür. 

ABD zamanla bu jeopolitiğin Fas’tan Çin sınırına kadar uzanan tüm Müslüman ülkeleri kapsadığını ve bu bölgeyi kendi hegemonyasında yeniden şekillendirmek istediğini açıklamaktan geri kalmamıştır. Nitekim ABD Başkan Danışmanı Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin coğrafyasının değiştirileceğini beyan etmesi boşuna değildir. 2010 yılından itibaren ateşlenen Arap Baharı bu görevi yerine getirmeye devam etmektedir. Libya’nın, Irak’ın, Suriye’nin, Yemen’in ikiye/üçe parçalanma gayretleri boşuna değildir. BOP ’un gizlenmeyen ilk amacı İsrail’in güvenliğinin sağlanması, Büyük İsrail’in inşası için daha ehven şartların oluşturulmasıdır. Bu maksatla İsrail’in düşmanlarının zayıflatılması, Siyonizm karşıtlarının tasfiye edilmesi ve Ortadoğu’da kaos yaratılması hedeflenmektedir. Nitekim bu strateji nüfus ve güç bağlamında Amerikan siyaset ve ekonomisine hakim olan Evanjelist ideoloji ve Siyonist sermaye tarafından, bu ülkenin jeopolitik stratejisine hakim kılınmaktadır. Lüterci Protestanlığın Kitab-ı Mukaddese dönüş söylemi ile ortaya çıkmış olan ve Yahudi temelli bir Hristiyan mezhebi olan Evanjelizmin önemli hedefi; Büyük İsrail’in inşasını sağlayarak İsa Mesih’in yeryüzüne inmesine ve Armegedon savaşına ortam hazırlamak, kıyamete ve cennete kavuşmak olarak özetlenebilir. Yani kopkoyu bir medeniyetler çatışması.

ABD’nin Ortadoğu ve Orta Asya’dan sorumlu Merkezi Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Afganistan müdahalesi sonrası 1’inci ve 2’nci Körfez Savaşları ile Ortadoğu’ya yerleşerek günümüzde Suriye’ye tüm Ortadoğu’ya ABD-İsrail eksenli düzen sağlamaya çalışması, kelimenin tam anlamıyla ideolojiktir ve medeniyetler çatışmasının yansımasıdır… 

Devam edecek

Yorum Yapın

Navigate