KEDİ OLMAK İSTEYEN ASLAN, ASLAN OLMAK İSTEYEN KEDİ, KURT VE KUZU HİKAYESİ

Ruminasyon diye bir kavram vardır. Ben bu kavramla ilk tanıştığımda, ki bir kavramı sözlüğünüze katmanın en güzel yanı budur, hayatımda bir çok hal netlik kazandı. Ruminasyon olumsuz düşüncelerin sürekli zihinde dönmesi olarak tanımlanır. Ruminasyon sonucunda kişi olumsuzluklara aynı yerden bakmayı sürdürür, bakış açısı zenginleşmez, değişmez ve doğal olarak savaşamaz veya kaçamaz. 

Eğer bir kamu kurumunda çalışma tecrübeniz varsa bu yaşantılara çok şahit olunmuştur. Sorunun adı konur: çevre kirliliği. Bu konuda kamu kaynaklarını seferber edelim de sorunu en aza indirelim diye toplantı tertip edilir. Sonra bir yetkili der ki, “vatandaş çevreyi temiz tutmuyor”. Konu hakkında diğer yetkilinin de anıları depreşir ve der ki “evet x mahallesinde ki vatandaşlar da çok bilinçsiz çevreyi temiz tutma bilinci yok”. Diğer yetkili atılır “kesinlikle bilinç önemli, çevreyi temiz tutmakla ilgili eğitimler verelim vatandaşlara, çevreyi daha temiz tutsunlar”. Toplantı tutanaklarına karar şöyle geçer; Çevre kirliliğini önlemek amacıyla gerçekleşen toplantıya ildeki yetkili kurum temsilcileri katılmış olup, çevre kirliliğini önlemek için vatandaşlara eğitim verilmesine karar verilmiştir.

Toplantı biter, herkes görevlerinin başına gitmek üzere kalkar, masalarda pet bardak ve şişeler, çaycının çayların yanında gelen çay paketlerinin kağıtları, toplantıda sıkılan katılımcılardan kalan karalama kağıtları.

Sorun yeterince somut tanımlanmamış aynı ana fikre sahip şikayetlerden oluşur ve çözüm de işe yaramaz elbette. Çevre kirliliği nedir?, bizler yetkili olarak ne kadar çevre bilincine sahibiz?, bu tarz eğitimler nasıl yapılır?, kim verir?, kitlelerde davranış değişikli nasıl ve hangi ihtiyaçlardan oluşur? kısmının tanımlanmadığını görüyorsunuz. Hal böyle olunca bir sonraki toplantı gündemi bellidir, vatandaşta hala çevre bilinci yoktur, çevresini kirletmektedir ve yeni bir eğitim kararı alınmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Sanırım bu nedenle “eğitim şart” sloganının içini boşalttık. Eğitim her şikâyet ettiğimiz şeyde karşı tarafı eğiterek sorunu ortadan kaldırmanın anahtarı olarak sunuluyor. (Bu arada çevre kirliliği ile ilgili hiç toplantıya katılmadım, deneyimlerim ile ilgili bir kurgu oluşturmak istedim)

Kurumsal yapılar insanların ürettikleri ile oluşur. İnsanların ürettiklerini ise zihinsel kapasite ve sorunlara bakış açısı belirler. O nedenle bu toplantıların böyle gerçekleşmesi doğal çünkü o toplantılar sen, ben, bizimle gerçekleşiyor.

İnsan dünyayı paylaşıp gözlemlediğimiz diğer canlılardan farklı olarak kendini aşma kapasitesine sahip bir canlıdır. Kıyas yapar, hedef koyar, icat yapar, yer değiştirir ve uyum sağlar, koşullara bağlı yeni koşullar oluşturur. Bu olumsuzu fark edebilme, yorumlaya bilme becerisi ile yakından ilişkilidir ki, her koşulda mutlu olmak, olumsuzlukları yok sayın demek akla yatkın bir çözüm de değildir.

Fakat insan yaşamış olduğu sorunlarda değiştirebileceklerine odaklanıp, değiştiremeyeceklerini kabul ettiği takdirde doğru bir savaş açmış olur. Enerji en yüksek düzeyde kullanılır, uyum kapasitesi ve huzur artar. Peki ama neyi değiştirebilir ki yaşadıklarımızdan?

-Diğer insanların tercihlerini!

-Sanmam kendi çocuğum bile başına buyruk, söz dinlemez

-Başıma gelen trafik kazasını!

-Bilmem ki tedbir işe yarar ama bir yere kadar, kazalar bazen benden kaynaklanmaz

-Evlilikte çatışmayı!

-İnsaf edelim evlilik iki kişilik bir oyun diğeri mızıkçı, inatçı ya da bencilse ben hadi oldu ya dört dörtlük olsam ne fayda

-Belki başarılı olup olmayacağımı belirlerim akademik bir sınavdan

-Ama orada da ya sınava giremez, ya sınav sırasında hastalanırsam.

-Toplumu değiştirmek lazım, bak burası kesin!

-Bu ise en zoru, doğru yanlış her şey birbirine girmiş

Bu tahminler giderek ümitsizleştiriyor, acziyetimizi farketmemizi sağlıyor. Ama biliyor ki içimizde bir enerji var savaş diyen, durma koş diyen, tamam şikayetlenmeyeyim, ya da şikayetleneyim ama çözüm de bulayım diyen bu niye var.

Allah hiçbir şeyi boşa yaratmamıştır. Bu ihtiyaç bir şeyleri değiştirme kapasitemize işaret ediyor elbette, kendimizi

Kendi kapasitelerimizi farketmek, aklımızı en iyi şekilde kullanmak, zamanımızı yönetmek, iyi ilişkiler kurmaya çalışmak, dost olmak, çatışmaları çözmeye çalışmak, düşman olmamak, nefret etmemek, nefret söylemlerinde bulunmamak, duygularım ile barışık olmak, pişmanlıklarımdan ders almak, tekrar ve tekrar kendimi aşmak.

Bunu yaparken değiştiremeyeceğim şeyler için kahretmemek, küçümsememek, kabul etmek, anlayış göstermek. Bazen evine sığabilmek, bazen yorgunluğunu sevmek, ilişkilerin zorluklarına katlanmak, kendinle olmanın keyfini, bazen de zorluğunu yaşamak. Hayat her şeyi ile bir bütün. Ahmet İlham hocanın sözlerinden aklımda şu kalmış ”hepimiz iç hanemizi temiz ve huzurlu tutmakla mükellefiz.”

….

Keşke ev hanımı olsaydım, sıkıldım artık koşturarak işe gitmekten, eve gelip koşturarak yemek yapmaktan yoruldum. Düşünsene evli ve çocuklu olsam, sahi onların hayatı daha zordur dimi? Ev hanımı olsak ne güzel olurdu?

Off, cehalet ne güzel. Daha az farketseydim daha az üzülürdüm bence, bu kadar detaylı düşünmeseydim daha iyi olurdu. Mesela klasik hayallerim olsa idi; evlilik, çoluk çocuk.

Çalışıp kendi paramı kazansaydım, hem eve katkım olur hem hayatım daha düzenli olurdu. Sürekli evde çocuklarla, ev temizliği gerçekten insan çok bunaltıyor, kendime göre iş bulsam keşke.

Gençlere doktor olmayı kesinlikle önermiyorum. Bu millet hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor, güler yüzlü davranmalıymışız nazik olmalıymışız. Mesleği iyice itibarzılaştırdılar.

Bak bir kere canım kardeşim, bizde ki eğitim sistemi çok hantal, ihtiyaçları karşılamıyor. Bak 15 yıldır öğretmenin, bir sürü yönetmelik yönerge çıkar hala bu işlerin düzeldiğini görmedim.

İçimden bir ses gerçekten işlerin yolunda gittiği bir eğitim sisteminde bu zihniyetin yaşayıp yaşamayacağını sorar. Keza üretken ve kendine yeten kişi ve sistemlerde bu cümleleri duyamayız. Keza herkes kendisi ile meşguldür, daha uyumlu daha mutlu.

Bu bir ütopya mı, sanmıyorum. Uzun süre madde bağımlılığı ile mücadele eden yabancı uyruklu bir danışanım “kendimle skor kaç kaç ona bakacaksın hocam” dedi. Çok iyi olmayan Türkçesi ile acaba ne anlatmaya çalıştı diye düşünürken açıkladı, “hani maç olur ya, takımların skoru olur, Fenerbahçe- Galatasaray gibi. Önceden hep hayatımı kıyaslayıp, hep daha iyilerini bulup kendime acırdım. Şimdi bana karşı ben varım ve sadece yarışım kendimle”

Sizin skor kaç kaç?

Yorum Yapın

Navigate