Reyhanlı Katliamı, Boston cinneti; Doğu Türkistan Türkleri, Çeçen, Uygur, Ahıska, Kerkük Türkleri’nin uğradığı insanlık dışı baskıları, ilgisizliğin ve bilgisizliğin kalın karanlık perdesi arkasına itilmiş katliam ve zulüm dosyalarının yeniden hatırlanmasını zorunlu hale getirdi.
Bayrak Dergisi 1260 / 13 Mayıs 2014
Her şeyden önce Reyhanlı’da uğradıkları menfur suikast sonucunda hayatını yitirmiş 51 şehidimize Allah’tan rahmet, Resulü’nden şefaat diliyor, onlarca yaralımıza geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyoruz. Reyhanlı’da 51 vatandaşımızın şehadeti ve pek çok yaralımızın olduğu haberi üzerine politikacılarımız hemen televizyonlara arzı endam etti. Ve açıklamalarda bulundular. Daha hiçbir sağlıklı bilgi ellerine ulaşmadan hemen yorumlar ve tahminler bir birini kovaladı. Acaba biraz ciddiyet beklesek nasıl olur? Devlet yönetiminin birinci şartı ciddiyet ve vatandaşa saygı değil midir?
Boston Faciası Ve Çeçenler
Bu arada Amerikan Halkı’nın Bostan Katliamı’nda vatandaşları dolayısıyla baş sağlığı diler, acılarını paylaşırız. Başkan Obama Amerika’da bulunan ve Amerikan eğitiminden geçmiş gençlerin nasıl olupd da terörist eylemelere katılabildiğini soru olarak ortaya koyması yerindedir. Ve cevabının da araştırılması gerekir. Ancak şu kadarını söylemeliyiz. Böylesi bir olay en çok, anavatanlarında insafsız, insanlık dışı Rus baskılarına maruz kalan, Müslüman çeçen halkı için büyük bir üzüntü kaynağı olmuştur. Çeçenistan için demokrasi ve özgürlükler talep eden Çeçen halkı üzerindeki anormal ve tüketici Rus baskılarının sona ermesinde Türkiye ve Batı Dünyası’nın vicdanı ve insafı harekete geçmek zorunda ve İslam Dünyası ve özellikle Arap kardeşlerimiz çeçen Müslümanları’nı demokrasi ve hürriyet taleplerini artık anlamak ve desteklemek gereğini duymalı. Aynı şeyi Doğu Türkistan Türkleri içinde söylemek gerek. İnşallah bu gönül yaralarımızı daha yakından incelemek istiyoruz.
Reyhanlı Faciası
Bu yazının düzeltmelerini yaptığımız 14 Mayıs günü artık Reyhanlı Katliamı’nın Suriye muhaberatı ile bağlantıları netleşmiş bulunuyor. Yani Suriye ile düşmanız!… Kısaca bir Türkiye-Suriye Savaşı’nın çıkması an meselesi… Böyle bir savaşın kaçınılmaz olarak bir NATO-Rusya kavgasına dönüşmesi de aynı şekilde kaçınılmaz. Artık sıfır ihtilaf diyenlerin yüzü kızarmayacak mı?… Yüzün kızarması bile bir meziyet haline dönüştü.
Fırat’ta Bir Kuzu, Reyhanlı’da Elli Şehidin Hesabını Kim Verecek?
“Fırat Nehri üzerindeki bir köprüden geçerken bir kuzunun ayağı kırılsa Allah(c.c) onu benden sorar” diyen büyük devlet adamı Hazreti Ömer’in ve o mübarek yolun izleyicisi büyük önderlerimizin hassasiyetinin milyonda birine sahip olan siyaseti, milletin hasretle beklediğini hatırlatmak istiyoruz. Garazkar Hristiyan ve sömürgeci Batı tarihçilerinin Osmanlı’da fikir ve vicdan hürriyetinin bulunmadığı şeklindeki iftiralarının gerçekle hiçbir alakasının bulunmadığını gösteren bir uyarı ve açıklama gerçekten manalıdır.
Senden Büyük Allah Var!
Her cuma, padişah ve halifeye karşı bütün göklerin şu hakikat sözü ile çınladığını hatırlayalım ve hatırlatalım. “Padişahım senden büyük Allah var!” sözü minarelerden duyrulurmuş… .Bu kutsal hatırlatma Osmanlı devlet ve hükümetinin bu topraklarda devamı süresince söylenegeldi. Şimdi bu söze benzer bir söz söylemenin ceremesi ne kadar ağır değil mi? Medyatik baskı, tezvirat, mali, idari baskılar…
Allahtan Kork” Denmesini İsteyen Halife
Hatırlayın, Hazreti Ömer kendisine “Allahtan kork ya Ömer” demesi için bir arkadaşını görevlendirmişti. Hazreti Ali yargılanmaktan şeref duyardı. Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Kadı Hüsrev Hazretleri tarafından yargılanmış ve bir Rum mimara uyguladığı haksız kol kesme cürmü sebebiyle koca padişahın kolunun kesilmesine hükmedilmişti. Kolunu kaybetmiş Rum mimarın bu çarpıcı adalet uygulaması karşısında padişahı affetmesi üzerine, kol kesme cezasını yani kısas diyete çevrilmiş ve diyetin padişahın “özel kasasından” – hazine-i hassadan; devlet kasasından değil, Rum mimara ödenmesine karar verilmişti. Böylece cihan padişahının eli kesilmekten kurtulmuş ve bu harika adalet uygulaması karşısında hayretten ve hayranlıktan dona kalan Rum mimar Müslüman olmuştu.
Reyhanlı Katliamında Suriye Parmağı
TC. Başbakanı, Reyhanlı Katliamı’nın arkasında Suriye Esad rejimini göstermiş ve Suriye’ye Türkiye’nin mukabelesini Bay Obama ile ABD seyahatinde konuşacağı anlaşılmış… Çok manalı değil mi? Suriye ile ilişkilerimiz nereden nereye geldi? Uzun yıllar PKK terörüne kucak açan, destekleyen ve kullanan Hafız Esas Dönemi’nde Suriye Türkiye için hasım devletlerden biriydi. Sonra sihirli bir el dış işlerimize dost olmamız gerektiğini söyledi, bizimkiler de gereğini yaptı, hemen dost oluverdik. Hem öylesine ki akrabadan da ileri dost olduk. Başbakan ve ailesi, Esad ve ailesi ile kanka oldu… Ama sonra birden bire Sayın Erdoğan’ın sözünden çıkmadığını sandığımız, daha doğrusu bize öyle yutturulanın gerçek değil, masal ve yalan olduğu ortaya çıktı. Sonra birden bire Esad’ın Esed olduğunu, Suriye’de yaşayan Esed Rejimi’nin bir Nusayri Diktatörlüğü olduğunu keşfediverdik. Ortadoğu’da esamesi kalmayan BAAS Diktatörlüğü’nün bütün vahşeti ile yaşadığını keşfediverdik. Aynen acemi nalbantın gayri müslim merkebinde nalbantlığı öğrendiği gibi yeni yeni öğreniyoruz. Yazık değil mi, bu milletin umuduna, vaktine, parasına böyle kıymaya?
Teröristlerin Silahsızlandırılması Teröristin Keyfine Bırakılamaz!
Terörle Mücadelenin Böylesi Nerede Görülmüş?
Süreç adı verilen Erdoğan-Öcalan pazarlığının millete yutturulması için sürdürülen kampanya ne yazık ki yürekler acısı… Kandil açıklaması ve MGK toplantısının aynı ana rastlaması hazin oldu… Bir dağ şakisinin açıklamalarına devletin sivil ve asker tepe yöneticilerinin katıldığı bir toplantıda müzakere edilmesinin ballandıra ballandıra duyurulması Türkiye’yi yönettiğini sananların nasıl akıl almaz bir zaaf içinde olduğunu göstermedi mi? Teröristin menfur amacı işlediği cinayet, kundaklama ile kitlelerin dikkatini çekmek, gündemde yer almaktır. Bir avuç kızıl komünist, dinsiz uyuşturucu kaçakçısı ne istiyorsa onu devletin muhatap alması, vatandaşlara duyurması, terle mücadele değil, teröriste yardım ve yataklık etmek demektir. Terörle mücadelenin temeli teröristin propogandasına izin vermemektir. Tekrarlamak pahasına söyleyelim terör, toplumda meydana getirdiği korku yoluyla toplumun özellikle yöneticilerin irade, cesaret, kararlılığını kırmak ve yok etmek suretiyle teslim almaya yönelir. Çin, Wietnam komünist ihtilalleri bu yolu izlemişti. Küba’da az farkla benzer yollar izlendi. Halen ihtilal yolunu seçen örgütlerde bu klasik Marksist ihtilalci, silahlı mücadele yolunda yürümekte kararlı olacaklardır. Kazanacakları her taviz kendi kazançları olacak, ama verilen tavizler meşru, demokratik nizamın kaybı olacaktır.
Ne yazık ki 30.000 vatandaşın ve bebeklerin katili, uyuşturucu ve her türlü çirkinliğin kaçakçısı, idam mahkumu cani ve bir avuç yoldaş yaptıkları terörist baskının sonucu; sorumluluk, bilgi ve cesaretten mahrum sözde yöneticileri etkilemeyi başarmış durumdadırlar. Şurası açık ki, kafaları darmadağın, milletin ve dinin birlik idrakinden ve şuurundan mahrum ve ancak iktidar imkanı ve milletvekili korunması sayesinde hayatlarını sürdürme imkanına mahkum politikacılar teröristler için bulunmaz bir maden durumundadırlar.
Sözün kısası aylardan beri Türkiye yöneticileri teröristlerle konuşuyor, pazarlık yapıyor, ne alıp verildiğini bilen yok. İktidar millete karşı ketum, kapalı, ama teröristlerle can ciğer kuzu sarması… Millette büyük endişe var, insanlar haklı olarak soruyorlar ne verdiniz? Özerklik mi, federasyon mu? Ne verdiniz?
BAY ERDOĞANIN TEZATLARI İNKARLARI KENDİSİNİDEN Mİ JOKERİNDEN Mİ KAYNAKLANIYOR?
Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye, bir grup duyarsız ve yetersiz yöneticisinin aczi ve yetersizliği terörle mücadelede ne yazık ki Türkiye’nin temel zaafını oluşturuyor.
Bay Erdoğan’ın sözde terörle mücadelesinde kıvrak, oynak, tutarsız ruh hali ciddi bir zaafımız… Bay Erdoğan önce teröristlerin teslim olmasını istiyordu. Sonra silahların teslimine, silah bırakılmasına geçiş yaptı. Daha sonra teröristlerin silahsız yurt dışına gitmesin istedi ve en sonunda silahlı eşkıyanın silahlarıyla birlikte yurt dışına çıkmalarına izin verdi. TSK hareket etmeyecekti. Bir salim aklın ve vicdanın kabul edemeyeceği bu tezatlar kumkumasının bir araya gelmesi Türkiye’nin temel zafiyeti değil midir? Hani silahlı kaçakçılar ve katiller topluluğu silahları ile 8 Mayıs’ta defolup gideceklerdi? Genel Kurumay’ın yaptığı açıklamalara göre de terörist sürüsünün çekildiğini gösteren bir bulgu yok? Buna rağmen çok bilen hınk deyici yardımcılardan biri “hangi cehenneme giderlerse gitsinler” deyince bir başka kan satıcısı cehenneme gitmeyeceğini, cennete gideceğini söyleme küstahlığında bulunuyor hem de yüce mecliste!
Geri Çekilmeleri Nasıl Olaca Kmış?
Aylardan beri PKK elebaşılarının devletle yaptığı temasları, alış verişi kamuoyuna büyük merakla seyrettirdiler. Aylardan beri teröristler Türkiye’nin gündemine hakim kılındı. Terörist elebaşlarının biri konuşmayı bırakıp biri konuşuyor. Yetmiyor, analar ağlamasın diye insanlar silahlı teröristlerin her türlü kaprisine boyun büker hale getirildi. Bu ayıp değil mi, halkın böylece aldatılmasından utanmak gerekmez mi?
Karayılan adlı yılan geri çekilişi anlatıyor. “Kendi kullandıkları yollardan, kendi bildikleri yollardan geldikleri gibi gideceklermiş. Bu yolları devlet, TSK adına hareket eden yöneticiler biliyor muydu, bilmiyor muydu? Fatih sadrazamlardan Yakup Paşa’yı bu gerekçelerle azletmişti! Demek ki eline aldığın işi ağzına yüzüne bulaştırırsan ya acizsin. Ya da ortaksın demektir? Umarız Bay Erdoğan bu en önemli devlet, millet, din meselesinde Fatih hazretlerinin ölçülerine göre kendini denetler… Yönetimimizde Fatih Han Hazretleri’nin şuur ve sorumluluğunun zerresini arar hale geldik.
Geri Çekileceklermiş Ama Şartlar Varmış?
Aylardan beri silahlı canilerle iktidar pazarlıkta… “Analar ağlamasın, kan dökülmesin” duasına tüm millet amin dedik ama geldiğimiz noktada tüm geleceğimiz teröristin insafına kaldı. Terörist silahları bırakacağım diyor, bırakması için şart üstüne şart koşuyor. Geri çekilme silahlı olacak kendi bildikleri yollardan, silahlarıyla, gerillanın gizlilik ve disiplini içinde çekilecek, Kuzey Irak’a gedeceklermiş. Silah bırakmaları için Türkiye’nin yapacağı şeyleri yapmasını istiyorlar. “Önce anayasal reform, sonra APO dahil özgürleşme olacakmış. Bunlar yapılmalıymış, çünkü Türkiye’de yaşayan Kürtler kimliksiz ve statüsüz yaşayamaz hale gelmişmiş. Ve Kürt Halkı özgürlük mücadelesiyle önemli bir düzeyi yakalamıştır.” denebiliyor. İşte çözüm diye, analar ağlamasın diye allanıp pulladıkları Türkiye’nin birlik ve dirliğinin temellerine dinamit koyan yıkım hareketi belgeleriyle, inkar edilmez gerçekleriyle bundan ibarettir. Ama Hak din için kanını sebil eden bu asil mazlum, masum ve mağdur milleti Allah koruyacak ve Hazreti Peygamberin(S.A.V) duası yol gösterecektir. Mevlam neyler, neylerse güzel eyler… Hak ve millet sevdalıları, millet partisine bu karanlık günlerde daha çok, daha çok gayret düşüyor. Gariplere selam, teşekkür ve daha çok gayret düşüyor, canla, başla…
Geri çekilme için başlama tarihi veriyor. 8 Mayıs’ta geri çekilme başlayacakmış. Ne kadar süreceğini Allah bilir? Eşkıya silahlarıyla, düzenli olarak geldikleri, yollardan gidecekmiş, gidenler kandilde eğitileceklermiş? Sonra Kuzey Irakta, ağalara göre “Güney Kürdistan” da yerleşeceklermiş, Barzani’den de anlayış ve yardım bekliyorlarmış, ABD ve AB’nin yardımını da umuyorlarmış! Galiba yılan İsrail’i eklemeyi unutmuş! ABD’de, AB’ de aranan desteği verme yolunda. AB Parlamneto Konseyi, PKK terörizmini aktivizm olarak algılıyormuş! ABD’de Obama gene “büyük felaket” diye, Ermeni intikamcılarının diliyle konuşarak Türk Milleti’ni incitiyor.
Teröristin Silahları Bırakması Teröristin Keyfine Bırakılmıştır
Sonuç olarak bugün varılan noktada Türkiye’ye musallat edilen ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın zorla, yanıltılarak, kandırılarak silahlı cinayet şebekelerine destek yapılmaya çalışması en pervasız, en cüretkar noktaya ulaştırılmış durumdadır. Silahlı çetelerin silahlarını bırakması, silahsızlandırılması, silahların teslim edilmesi teröristin keyfine bırakılmış durumda. Yani Türkiye’yi yolgeçen hanına çeviren teröristlerin gittikleri yollardan Türkiye’ye saldırmalarına mani olacak hiçbir engel de yok, paşa gönülleri ne zaman isterse, gittikleri gibi gelebilirler ve cinayetlerini işleyip kan dökebilirler! Yani teröristin silahsızlandırılması kendi paşa gönlüne bırakılmış durumda. Ve masum vatandaşlarımızın canları, hürriyetleri ve malları teröristlerin insafına terkedilmiş olmuyor mu? Anaların gözyaşının dinmesi masum vatandaşlarımızın kanlarının dökülmesine son verilmesi PKK’nın keyfine bırakılması akılla, tedbirle izah edilebilir mi? Teröristlerin gönüllerinden ve isteklerinden başka teminatı yok! Görülüyor ki İşimiz Allah’a kalmış! Allah bu mazlum, sessiz toplumu korusun! Ama her şeyden önce basiret versin ve uyandırsın! İyiyi kötüden ayıracak, millet ve İslam düşmanlarının iğvasına kapılan liderleri değerlendirecek kıyaset versin.