Dünyada Ve Türkiye’de ÇÖLLEŞME

İnci Zeynep Arslantürk

Çölleşme Nedir?

Çölleşme sanıldığı gibi sadece erozyondan ibaret değildir. Çölleşmenin, toprağın bozulması, arazi kaybı ve iklim değişikliği gibi birçok olumsuz etkileri vardır. Aslında bu tür olaylar dünyanın her yerinde yaşanıyor ancak kurak topraklarda bu durum çölleşmeyle sonuçlanıyor. Arazi kaybı doğrudan toprak verimliliğini etkiliyor. Kaybolan verimlilikle beraber hayvanları otlatacak, tarım yapacak alan azalıyor. Bu topraklarda yaşayan insanların en önemli geçim kaynağının tarım ve hayvancılık olduğunu düşünürsek, kuraklıkla beraber üretimde düşüş yaşanıyor dolayısıyla ekonomik sıkıntılar meydana geliyor. Aslında yaşadığı topraklara bu sıkıntıları yaşatan da yine insanlık… Hayvanları aşırı otlatmak, toprağı fazla işlemek, ormanların yok edilmesi gibi birçok hatalı davranış var. Ayrıca tarımda kullanılan ve su tasarrufu olmayan basit sulama sistemleri, zaten sınırlı olan su kaynaklarını kurutuyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen bu topraklar hala büyüme ve üretim için büyük potansiyel.        
Çölleşmeye Sebep Olan Faktörler
İklimsel Etkiler

Kuraklıkla beraber gelen ve bazen aylarca süren aşırı sıcaklar ve düzensiz yağışlar canlılar için çok zor yaşam koşulları oluşturuyor. Aniden bastıran sağanak yağışlar ve mevsimsel sert rüzgârlar üretimi ve gündelik hayatı kötü etkiliyor.
Beşeri Etkiler

Ana ekonomik kaynağı tarım olan ülkelerde toprağın aşırı işlenmesi ve nadas dönemlerinin yok sayılmasıyla toprak verimsizleşiyor hatta yoruluyor. Hâlbuki nadasa bırakılan toprak kendini yeniliyor böylece ekilen ürünü daha iyi besleyip büyütebiliyor. Tam aksi toprağın hiç işlenmediği ve boş kaldığı zamanlarda ise üzerinde bitki örtüsü olmayan toprak erozyona açık hale geliyor.
Toprak Tuzlanması

Yağışların düzensiz ve az olmasının getirdiği kuraklıkla toprak nemsiz kalıyor. Aşırı sıcaklar sebebiyle buharlaşma oranı da artınca topraktaki tuz oranı ciddi şekilde yükseliyor. Aşırı tuzlanan toprak da tarıma olan elverişini kaybediyor.
Katledilen Ormanlar

Rabbimiz’in sessiz kullarına ev sahipliği yapan ormanların yok edilmesiyle birçok hayvan yaşam alanını kaybediyor. Yüzeyi açık kalan toprak, erozyon ve arazi kaybına müsait hale geliyor. Ağaçların kökleri toprağı bir ağ gibi sardığı için toprak kaybına engel oluyor. Kökler ayrıca bir nevi su filtresi görevi yapıyor, yer altı kaynaklarına karışacak suları süzüyor, daha çok kuyu gibi yer altı kaynaklarından istifade eden halk daha temiz ve arındırılmış suya ulaşabiliyor. Doğal çevre döngüsü şöyle işliyor: Zamanla ömrü tükenen yapraklar ve diğer bitkiler toprağa karışıyor; toprak ta doğal gübre haline geliyor ve bu döngü böyle devam ediyor.

Kurak Topraklarda Hayat

Bu kurak topraklarda eşsiz doğal kaynaklar, yaşayan çeşitli kültürlerle birlikte tüm zorluklara karşı dirençli halklar var. Bu değerlere rağmen bu topraklarda yaşayanlar dünyanın en fakir, en sağlıksız, en fazla açlıkla savaşan insanlarıdır. Dünya genelinde bu topraklarda yaşayan insanlardan yarısı fakirdir. Artan nüfusa paralel olarak genç nüfus oranı da artıyor. Su kıtlığı, gıda güvensizliği ve işsizlik de artıyor. Su kıtlığının artması yetmezmiş gibi yabancı yatırımcılar da suyu ve toprakları gasp ediyorlar. Aynı zamanda bu durumun küresel sosyo-ekonomik etkileri de çok fazla. Kuraklık ve çölleşme insanları bu toprakların dışına itiyor, ekonomik sebeplerden dolayı göç başlıyor ve mülteci sorunu ortaya çıkıyor. Kurak topraklardaki nüfus, sınırlı doğal kaynakları elde etmek için birbirleriyle yıkıcı rekabete giriyorlar. Bunun soncunda da bu topraklar, çatışmaya yada savaşa yatkın hale geliyorlar. Yaşanan çatışmalar toprakları dış müdahaleye uygun hale getiriyor. İnsanların sosyo-ekonomik durumları dünyanın birçok yerinden çok daha kötü durumda. Bu kuraklaşma süresi boyunca birçok insan yaşamın daha kolay olduğu yerlere göç ediyor. İnsanlar geçimlerini hayvancılık ve daha az kurak olan bölgelerde yağmur suyuyla tarım yaparak sağlıyorlar. Yıllardır kurak topraklarla uğraşan halk, bununla mücadele edebilmek için çeşitli yöntemler geliştirmişler. Ama yine de bu yöntemler salgın hastalık, yangın, böcek istilası ve özellikle de kuraklık söz konusu olduğu zaman pek işe yaramıyor. Su kıtlığı bu toprakların kaçınılmaz geleceği. Sağanak yağmurlar genelde mevsimsel bazen de yıldan yıla yağıyor. Yağış kıtlığı sebebiyle insanlar genellikle nehir, kuyu, yada küçük göller gibi su kaynaklarının etrafına yerleşirler. Tarihi ve günümüzdeki önemine rağmen kurak topraklar, birçok yanlış anlaşılmanın konusu olmuşlardır. Bunlardan biri de bu toprakların verimsiz ve ekonomik değerinin düşük olduğudur. Aslında biyolojik verimlilik düşük olsa bile sanıldığının aksine değeri çok daha yüksek olan topraklardır. Bu toprakların diğer jeolojik yapılardan farklı karakteristik bir yapısı var. Ayrıca yatırım için de çok özel fırsatlar sunuyor. Bu kurak topraklara karşı gösterilen umursamazlığı, yayılan açlığı
yok etmek ve sunduğu fırsatları değerli kılmak için yapılması gereken ise yatırım yapmaktır.
Türkiye’de Ağaçlandırma Ve Erozyon İle Mücadele Hareketi

Dünya nüfusunun ve küresel ekonominin hızla büyümesi, doğal kaynak sıkıntısının günden güne artacağı anlamına geliyor. Ormanlık alanlar yok oluyor, su seviyesi azalıyor, erozyon toprak kaybına sebep oluyor, göller yok oluyor ve nehirler kuruyor. Bu bölgelere has endemik bitki ve hayvanların günden güne soyu tükeniyor. İnsanoğlu olarak ekonomimizi büyütürken asıl hayat kaynaklarımızı yok ediyoruz. Türkiye topoğrafik yapısı ve uygunsuz tarım teknikleri sebebiyle en çok erozyona ve arazi kaybına uğrayan ülkelerin arasında yer alıyor. Buradaki problemlerin asıl sebebi iklim değişikliği, küresel ısınma ve atmosferde bulunan sera gazının gittikçe artması. Türkiye Orman ve Su işleri Bakanlığı, bu durumun derhal iyileştirilmesi için 2015 yılında geliştirdiği bir projeyi, hayata geçirdi. Buradaki amaç, ormanlık alanları çoğaltmak ve atmosferdeki sera gazı oranını dengelemekti… Ulusal ağaçlandırma ve erozyonla mücadele projesi aksiyon planı 2008 ve 2012 yılları arasında uygulandı. 5 yıl boyunca yaklaşık 2.3 milyon hektar alan üzerinde ağaçlandırma, arazi iyileştirme ve erozyonu kontrol altına alma çalışmaları yapıldı. Bir ülke topraklarının %30’nun ormanlık alanla kaplı olması gerekiyor. 2004 de yapılan araştırmalara göre Türkiye’nin %27’si ormanla kaplı. Bu oran dünya şartlarına çok yakın.
Dipnot: 1 Bknz. UNCCD; 2011,2012,2013,2014,2015

Yorum Yapın

Navigate