KKTC Dışişleri Bakanı: Kıbrıs Davası Partiler Üstü Bir Meseledir

KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu röportajı

Yavru Vatan Kıbrıs’ın Dışişleri Bakanı Sayın Tahsin Ertuğruloğlu ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ulusal Meclisi’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sunuyoruz. Röportaj’da Sayın Bakan yılan hikayesine çevirilen söde barış süreci, Bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası kamuoyunun seçkin bir parçası haline gelmesi ile ilgili stratejik hamleler üzerine değerlendirmelerde bulundu.  Bu söyleşimiz 12 Ocak’taki tarihi Kıbrıs müzakerelerinden once gerçekleştiğini hatırlatmak isteriz.  

ÖNÜ AÇIK MÜZAKERE SÜRECİ TUZAKTIR

Bayrak: Sayın Bakan Kuzey Kıbrıs’ın şuanki durumunun bir değerlendirmesini yapar mısınız?

Tahsin Ertuğruloğlu: Kıbrıs’ta mesele noktalanacaksa önü açık müzakere sürecinin devam etmemesi lazım. Ya masadan anlaşmayla kalkılacak ya da anlaşmamak üzerine anlaşacaksın. Sürecin bir şekilde bitmesi lazım. Beşli zirve olmadan bitmez. Yani beşli zirve gerçekleşmediği takdirde sürecin önü açık kalır. Türk tarafı ısrarla bunu talep etti. Benim bildiğim hala daha Yunanistan’ın kesin bir şekilde oraya katılacağı açıklanmadı. İngiltere’den yeni başbakanından muğlakbir açıklamalar geldi. Beşli zirvenin olmasını ümit ediyoruz, inşallah olur.

Türkiye’den Cumhurbaşkanı’nın gidiyor olması bize göre çok iyidir. Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs’ta anlaşmayı destekleyen yaklaşımları tabii ki var. Türkiye’nin her hükümetinin yaklaşımları aynı şekilde oldu. Türkiye’nin barış ile kast ettiğinin her ne pahasına olursa olsun veya ver kurtul zihniyetiyle hareket etmek olmadığını çok iyi biliyoruz. Bence Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisinin gidiyor olması bizim için çok sağlam bir temel diye düşünüyorum, Kıbrıs Türk halkı için. Recep Tayyip Erdoğan ile Annan Planı sonrasındaki dönemde tanışma fırsatımız oldu. Annan Planı çıktığı zaman tanışmıyorduk, o zaman da ters düştük. Biz Annan Planı’na ‘Hayır’ kampanyasında taraftık, kendisi de Türk tarafının ısrarla ‘Evet’ demesini talep eden bir yetkili idi. Ama Annan Planı sonrasındaki temaslarımız da birbirimizi çok daha iyi anladık. Ben zaman zaman bunun şakasını da yapıyorum. Parti’nin yaptığı bir çalıştayda, kürsüye çıktım dedim ki “bu süreçte iki kişiye güvenim var birisi Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğeri de güneydeki başpiskopos”.

 

Kıbrıs’ta Türk Varlığı Kabul Edilmedikçe Çözüm Olmaz

Aşırı taleplerin sahibi kilise zaten. Şahsen, Güney Kıbrıs’la aramızda bir anlaşma olabileceğine hiçbir zaman inanmadım. Bunu da hiç saklamadım, açık açık söyledim. Nedenlerini de izah ettim. Biz anlaşma istemeyen insanlar değiliz ama bu süreçlerden bizi tatmin edecek, geleceğimizi risk altına sokmayacak, Rum’un boyunduruğu altına girme olasılığını ortadan kaldırmayacak bir anlaşmanın çıkması, bana göre mümkün değil. Nedeni de çok basit, Güney Kıbrıs tek başına Kıbrıs diye muamele gördüğü sürece, dünya tarafından tanındığı sürece Kıbrıs Türk halkı bir topluluk olarak kabul edildiği sürece, devlet sahibi bir halk olduğu inkar edilerek bir muamele gördüğü sürece ve izalasyona terkedilmiş bir halk olarak yola devam ettiğimiz sürece, Rumların müzakere masasında bizimle eşitliği esas kabul eden bir anlaşma ile masadan kalkmaları mümkün değil. Rum tarafı zaten bizi kendisine eşit görmüyor. Bizi bir azınlık olarak görüyor. Kıbrıs’taki Türk azınlığı diye bakıyor. Dünya da güneyde kendisini “Kıbrıs” diye tanıyor, tek başına kullandığı tanınmanın bütün imkânlarını, olanaklarını, faydalarını tek başına kullanıyor. Bizi de ambargolar altında ezdiriyor. Türkiye’yi de işgalci diye suçluyor dünya platformlarında. Niye bir anlaşmaya gelsin ki, bizimle niye paylaşmayı düşünebilirsin ki? Dolayısıyla bu süreçlerden bir anlaşma ile masadan kalkılması mümkün değildir.

Elli Yılımız Çalındı

Birleşmiş Milletler açıkçası Türk tarafının 50 yılını çaldı, bizim 50 yılımız çalındı. Müzakereler aldatmacası ile bizi müzakereden netice alınmayacak kesin bir sürece elimizi ayağımızı bağladılar. Sanki bu müzakerelerle bir anlaşmaya varabilirmişiz gibi bir hava yaratıldı. Büyük güçlerin çıkarı böyle bir sürecin yaşanmasından geçiyordu diye. Kıbrıs Türk halkı da böyle bir sürece umudunu bağladı. Yıllardır çözüm oldu oluyordu, bugün olmadı yarın olur, yarın olmadı öbür gün olur.  Bu oyalamalarla 50 yılımızı çaldılar ve buralara geldik.

Üç hafta sonra bu bir şekilde bitecek. Önemli olan anlaşma olur muydu olmaz mıydı, sorusuna cevap arama yerine, olmayacağı kesin ortaya çıktıktan sonra neyin olacağının hazırlığını yapıyor muyuz yapmıyor muyuz? Önemli olan budur. Anlaşma olmayacağı ortaya çıktı, peki sonra ne yapacağız? Önemli olan bunun cevabını bulmaktır. Bunun cevabını da Kıbrıs Türkü kendi başına bulacak değil, bunu anavatanımız ile birlikte bulacağız.

Türkiye İle Birlikte Karar Vereceğiz

Anavatanımızın desteklemediği hiçbir seçenek Kıbrıs Türkü’nün kendi başına başarıya götüreceği bir seçenek olamaz. Tanıma yoluna mı çıkacağız? Türkiye’nin özerk cumhuriyeti mi olacağız? “Tayvan modeli” dediğim tanınmadan dünya ile bütünleşen bir halk mı olacağız. “Kosova modeli” dediğim kısıtlı tanınmanın olduğu bir ortama mı gireceğiz? Sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıdığı KKTC olmaktan çıkıp 3, 5,10 ne ise sayısı ülkenin de tanıdığı Kosova gibi Birleşmiş Milletler’e üye değil ama 100 küsür ülkenin tanıdığı gibi bir uluslararası statü veya Türkiye’ye ilhak mı olacağız? Bunlar çeşitli seçenekler benim görebildiğim. Hangisini yürürlüğe sokacağız bunun kararını da Türkiye ile birlikte vereceğiz.

Ama bu süreç tükenmeden, tükendiği resmen açıklanmadan bunların herhangi birini ön plana çıkarma politikası da yanlış olur. Önce sürecin tükendiğinin resmen açıklanmasını beklememiz lazım. O güne kadar da biz burada kendi aramızda, Ankara orada kendi içinde bir hazırlık yapması gerekir diye düşünüyorum. Evet bu süreç tükendiği gün oturup şimdi ne yapacağız arkadaşlar dememek lazım. O güne kadar da bir beyin jimnastiği yapılması lazım.

Bayrak: Sayın Bakan müzakerelerin devam edişinde, tam bir taslak metnin olmadığını söylemişti. Sizin tecrübelerinize ve öngörünüze göre çıkacak taslak metne dair bir öngörünüz var mı? Çıkacak bu anlaşma taslağı Türk Halkının menfatine olabilir mi?

Görüşmelerde Hatalar Yapıldı

Tahsin Ertuğruloğlu: Evet tahmin edebiliriz. Bu süreçte özellikle bizim Cumhurbaşkanımızın ve müzakere heyetinin de yaptığı bir takım hataları var. Aşırı tavizkar, onlara göre çözümün önünü açacak diye argümanlarla bizim için ciddi hatalar olarak gördüğümüz işler yapıldı.

Bir kere Annan Planı tecrübesi yaşadıktan sonra eğer ortaya yeni bir plan çıkacaksa doğal olarak ‘Hayır’ diyen tarafı ‘Evet’ dedirtme adına onlar için daha da iyi bir plan ortaya çıkacaktır. Mantıken böyle olması lazım, hayır diyeni evet dedirtmek lazım. Evet demeleri için Annan Planı’nda aldıklarından daha fazlasını kendilerine vermelisiniz ki evet desinler. Bu dolayısı ile bizim için daha kötü bir plan. Zaten onun sinyallerini de alıyoruz.

Plan AB Birincil Hukukuna Alınmalı

Öngörebileceğimiz Planın Avrupa Birliği’nin birincil hukukuna dahil olmaması en büyük endişe kanağıdır. Birincil hukuka dahil edilmesini Rum tarafı kabul etmiyor. Birincil hukuk nedir? Birincil hukuk kalıcı delegasyondur. Anlaşmanın maddelerinin İnsan Hakları Mahkemesinde bireysel hukuk davaları ile düşünülmemesi demektir. Yani anlaşmada sözgelimi bizde kalacak olan toprak oranı yüzde 29, örnek olarak veriyorum. Eğer birincil hukuk değil ise anlaşma, bu yüzde 29 Türk tarafının toprağıdır diye birincil hukuk olarak kayda geçmez ise bu yüzde 29’u korumamız mümkün değil. Rum tarafının bireysel davaları ile yüzde 29 hep aşağıya çekilecektir.

İçimize girecek olan Rum sayısı atıyorum yüzde 20 diyor arkadaşım aldatmaca var. Yani yüzde 20 Rum içimizde yerleşecek ve oy kullanma hakkına sahip olacak. Bunun ötesinde hiçbir Rum’u burada oturamazsın diye engelleme hakkımız yok. Avrupa Birliği’nin 4 özgürlüğü ile ilgili bütün özgürlükler anlaşmanın temelini oluşturacak. Bu yüzden biz birincil hukukta bu kadar ısrarlıyız. Çünkü birincil hukuk olmaz ise bu 4 özgürlük kullanılarak nüfus oranı da toprak oranı da hepsi de ne yazarsa yazsın anlaşmada, sürdürülebilir olmayacaktır; hep elimizden gidecektir.

Bayrak: Anlaşmada veya müzakerelerde mütekabiliyet esası olacak mı? Güney tarafı için geçerli olan şartlar Kuzey tarafı için de geçerli olacak mı?

Tahsin Ertuğruloğlu: Avrupa Birliği’nin birincil hukuku oldu mu bizim veya onun farketmez, anlaşmadaki maddeler ne ise, Türk’ün gidip de Güney’e yerleşme diye bir hevesi yok zaten. Türk burada kalıyor. Şimdi de Güney’e gidip yerleşmek isteyen gidebilir kimse bunu engellemiyor. Kıbrıs Türk’ü Güneye gitmiyor. Güney’de bıraktığı evine gitmiyor, toprağına gitmiyor burada kalıyor. Dolayısı ile birincil hukuk güvencesini talebeden biziz. Çünkü biz burada oturacağız. Rum da diyor ki yok benim dönme hakkım var. E.. sen döneceksen Ben nereye gideceğim. Benim oraya gitmeye niyetim yok zaten. Dolayısıyla bu güvenceyi talebeden biziz.

 

1960 Cumhuriyetinden Geriye Götüren Bir Plan

Bunun ötesinde bakanlar kurulunda alınacak olan kararlar var. Bir Türk bakanının Evet demesi ile karar geçerlidir diyor. Son derece yanlış ve tehlikeli. 1960 Cumhuriyeti’nden daha da geriye giden bir durum. 60 Cumhuriyeti’nde 7 Rum, 3 Türk bakan var idi. Karar alınabilmesi için üç Türk bakandan ikisinin yani yarıdan fazlasının evet demesi gerekirdi, artı Cumhurbaşkanı Muavininin veto hakkı var idi. Bu mecliste de aynı idi. Türk milletvekillerinin yarıdan fazlasının onayı vermesi gerekliydi. Siyasi eşitlik bu şekilde sağlanmış idi. Şimdi 4 Türk bakanı olacak diyor. Akıncı bir tanesinin evet demesi ile karar geçecek diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir sistem dünyada yok. Bu siyasi eşitliğe de uygun değil.

Sonra dönüşümlü başkanlık konusu. Türk başkan, Rum başkan cumhurbaşkanı olacak. Akıncı diyor ki, ben eşit süreli başkanlık talep etmiyorum. Sözgelimi Rum bakan 4 sene başkanlık yapacaksa Türk bakan iki sene başkanlık yapacak. Neden? siyasi eşitlik var ise süreler de eşit olması lazım. Avrupa Birliği bunun en tipik göstergesidir. Avrupa Birliğinde 28 üye var. Avrupa Birliği’nde 80 milyon nüfusu olan da Almanya gibi Lüksemburg gibi 5 milyon nüfusu olan ülke Hepsi de 6 ay dönem başkanlığı yapar. Güney Kıbrıs’ın bir milyon nüfusu var 6 ay dönem başkanlığı yapacak, Almanya 80 küsür milyon o da Altı ay yapacak. O zaman Rumlarla bir ortaklığa girecek isem niye Rum Cumhurbaşkanı dört sene yapsın da bizimki iki sene yapsın. Ama maalesef bizim kendi cumhurbaşkanımız kürsüye çıkıyor ve diyor ki, hiçbir güç bana eşit dönem talep ettiremez diyor. Böyle yanlışlar içerisinde yürüyor görüşmeler.

Tek Garantimiz Türkiye

Bir de garanti sistemi. Garanti sisteminde büyük aldatmacalar olabilir. Türkiye’yi çok uluslu bir yapının içerisinde işte Türkiye’de var deyip bizi garanti var oyununa getirmeye çalışıyor birileri, bu garanti yok demektir. Türkiye’nin garantisinin olup olmadığını gösteren bir tek özellik var. Gerektiği takdirde Türkiye tek taraflı müdahale edebilecek mi edemeyecek mi? Edemeyecekse, Türkiye’nin müdahale edebilmesi için başkalarının da buna onay vermesi gerekecek se -ki bu onay hiç bir zaman verilmeyecek- garanti yok demektir. Ulusal Birlik Partisi olarak biz bir tek buna bakıyoruz. Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı var mı yok mu? Garantörlük hakkı aynen 60’daki gibi devam etmesi lazım. Yunanistan garanti olur olmaz o beni alakadar etmez. İngiltere olmuş olmamış beni alakadar etmez. Benim tecrübem anavatanın tek taraflı müdahale hakkı olup olmayacağı. Rumların 63’de yaptığını tekrar yapma olasılığına karşı tek garantimiz, budur başka bir garantimiz yok.

Bayrak: Bu bahsettiğiniz süreçler gerçekleşir ise o zaman Kıbrıs’taki Türk varlığı bir azınlık statüsüne düşmüş olur.

Tahsin Ertuğruloğlu: Kesinlikle. Ermeniler ve Maronetlerin durumuna düşeceğiz. Helen Kıbrıs Türk, azınlık Ermeniler Maronet azınlık.

Bayrak: Buna karşılık Türk tarafının savunduğu ana tez eşit siyasi iki halk.

Tahsin Ertuğruloğlu: Tabii ki biz tamamen eşitliği, iki ayrı egemen eşitlik temelinde anlaşmak istiyoruz. Bu ada Helen adası değildir, tarihinde de olmamıştır. Tam tersine Türk adası olmuştur. Osmanlı döneminde yüzyıllarca burayı Türk yönetti. Dolayısı ile eşitlikten hiç taviz vermeden ve anavatandan kopma olasılığını kesinlikle saf dışı bırakan bir anlaşma talep ediyoruz.

Bayrak: Türk halkına özellikle Anadolu halkına özellikle iletmek istediğiniz bu müzakereler sürecinde destek almak anlamında söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Anavatanımız Sayesinde Varız

Tahsin Ertuğruloğlu: Allah razı olsun anavatandan. Bu mücadelenin her döneminde her safhasında her şeyini vermiştir. Her şeyini vererek bedellerin en yücesini ödemiştir. Zaten anavatanımızın sayesinde biz buradayız, bunun bilincindeyiz.

Bayrak: Allah sizden de razı olsun. Dergimiz, yayın organımız adına ifade etmiş oldum. Serhat şehri olmanın bedelini ödüyor Kıbrıs Türk halkı.

Tahsin Ertuğruloğlu: Bedel değil. Bu coğrafyada önemli olan Türk milletinin çıkarlarının besleniyor olmasıdır. Çünkü Türkiye ne kadar güçlü ise ve Türkiye’nin çıkarları ne kadar yüceltir ise Kıbrıs Türk’ü de o kadar güçlüdür bu coğrafyada. Türkiye’nin yıpratıldığı bir süreçte Kıbrıs Türkü’nün kaale alınmasını kimse beklemesin. Biz anavatanımız güçlü ise kaale alınırız. O yüzden bizi sürekli olarak anavatanımızdan koparmaya çalışıyorlar. Bizi yalnız bırakarak çok kolay bizimle baş edebileceklerini düşündükleri için.

Bayrak: Kıbrıs meselesini Türk halkı çok hassatır ancak içeriği fazla bilinmez denir. Çok kısa olarak Kıbrıs davası nedir diye yazacak olursak, ifade edeceğiniz kısa bir cümle ne olur?

Kıbrıs Davası Türk Milleti’nin Varlığı, Türkiye’nin Güvenliği Davasıdır

Tahsin Ertuğruloğlu: Kıbrıs davası, Tabi ki Türk milletinin bu coğrafyadadaki haklarını, çıkarlarını, güvenliğini koruma davasıdır, insanlık davasıdır, demokrasi davasıdır, insan hakları davasıdır, özgürlük davasıdır, Türkiye’nin güvenliği davasıdır. En haklı olduğu bu davada Türkiye Kıbrıs’ta kaybettirilirse Allah korusun başka hiçbir davasında ayakta duramaz. Allah korusun olumsuz bir emsal teşkil eder.

Bayrak: Sayın Bakan Annan Planı referandumunda burada halkı aydınlatma, uyarma ve ‘Hayır’ demeye yönelik bir çalışma yaptık malumaliniz. Şu an devam eden Kıbrıs görüşmeleri sürecinde ve süreç sonrasında Kıbrıs Türk halkının yanında olduğumuzu bildirmek üzere burdayız. Kıbrıs Türk halkına, özellikle gençlere yardımcı olmak, uyarmak, aydınlatmak, Kıbrıs davasına sahip çıkmalarını sağlayıcı sosyal kültürel faliyetlerle yardıma hazır olduğumuzu bilinmesini isteriz.

Hatalarımızı Düzeltmeliyiz, Gençlere Sahip Çıkmalıyız

Tahsin Ertuğruloğlu: Bu süreçlerde bizim de özeleştiri yapmamız lazım. Kıbrıs Türk halkı olarak, siyaseti olarak. Nerelerde eksik kaldık, nerelerde hatalar yapıldı, onu da iyi görebilmemiz lazım. Gençlerimize düşmanlık öğretmeyelim gibi masumane bir gerekçe ile maalesef hiçbir şey öğretilmemiş. Nerelerden nerelere gelindi? Ne büyük bedeller ödendi? Şu anda elimizdekinin değerini iyi bilelim. Bunların cevaplarını maalesef verdiremedik. Bizden önceki nesillerin daha fazla sahiplenmesi gereken eksikliklerdir bunlar. Biz bunu bir veri olarak kucağımızda buluyoruz maalesef.

Kıbrıs Türk halkı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bugüne kadar siyasetinin çalışmasını, devletin yönetilmesini pek de onaylar durumda değil, memnun değil. Dolayısı ile başka yerlerden medet ummaya yatkın. Çünkü kendi devletinin performansından memnun olmadığını açıkça sergiliyor zaten. Bırakın içimizde dış güçlerin kullandığı insanlar var. Her ülkede var, Türkiye’de yok mu, her ülkede var. Ama onlarla bitmiyor iş. Bir de normal sıradan vatandaşın kendi devletinin siyasetinden performansından mutlu olmadığı da bir realite.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’ni kurduk. Kuran bir partinin üyesi olarak söylüyorum devlet kurdum demekle devlet olmuyorsunuz, devlet olmanın gerekleri var; devlet ciddiyeti var, devletin kuruluş anlaşması var, halkın o devletin vatandaşı olmakla mutlu olduğu bir yapıyı kurmak var. Buralarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti pek de başarılı değil. Bu da bizim için bir zaafiyettir. O yüzden bizim de gerek içimizdeki adamların sayesinde gerekse genele yönelik uygulanan politikalarla psikolojik savaş teknikleri ile milli duruşumuz yıpratılmaya çalışılıyor. Yetişen gençler anavatanlarını ne kadar biliyor, anavatanlarına ne kadar bağlı. Bunlar bizim süratle düzeltmemiz gereken eksik noktalarımızdır. Bunu bilerek hareket edelim. Yoksa sadece beyanat vermekle milli dava savunulmaz.

Partiler Üstü Bir Dava

Bir kere en büyük zafiyet Kıbrıs meselesinin partiler üstü bir mesele haline gelmemesidir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde. En büyük zafiyet bu. Tam tersine partiler üstü olması gerekirken partiler arası rekabetin temel unsurudur, ciddi bir zafiyet. Ama bunun cevabı da bizim gibi düşünmeyen partileri kötülemekle olmuyor. Bizim kendi yanlışlarımızı, eksiklerimizi iyi görmemiz ve onlara artık bir son vermek anlayışı ile siyasete yönelmemiz gerekir. Başka türlü olmaz bu iş.

Bizim verdiğimiz mücadele bugün için verilen bir mücadele değil, bizden sonraki çocuklarımız, torunlarımız, torunlarımızın torunlarının Kıbrıs’ının nasıl olacağının davasıdır. Kıbrıs Türkü anavatan ile beraber olmaya devam edecektir, etmediği takdirde bu coğrafyada biteceğini iyi bilmesi gerekir. Olay bu.

Dediğim gibi bu süreçte Türkiye’deki siyasi parti rekabeti Kıbrıs Türkü’nün taraf olması gereken bir rekabet değil. Herkesin gönlünde bir arslan yatabilir, o ayrı bir konu. Ama kitlesel olarak bizim Ulusal Birlik Partisi veya CTP veya kaç tane parti varsa. Parti olarak bizim Türkiye’deki partiler arası rekabette parti tutmamız bir kere anavatan yavruvatan bu kutsal birlikteliğin yıpratılmasına neden olur. Yani Ulusal Birlik Partisi Türkiye’de şu partici olamaz, olmaması lazım.

Bayrak: Çok teşekkür ederiz sayın bakan

Yorum Yapın

Navigate