SONUÇ NE VE SONUCU DOĞURAN SEBEPLER NELER VEYA TÜRKİYE BU GÜNLERE NASIL GELDİ?

Mustafa Göktekin

Olaylar ve Sebep-Sonuç İlişkisi!

Toplumlar genellikle balık hafızalıdır. Geçmişte meydana gelen olayları ve o olayların meydana getirdiği neticeleri, sonuçları unuturlar veya sebep ve sonuç ile ilişki kuramazlar veya sebep sonuç ilişkisinden farklı olarak neticelere odaklanır ve hükümlerini neticeye göre verirler.  

Sebep sonuç ilişkisine bağlı olarak olaylar meydana gelir ve onların neticeleri ülkenin gündemine oturur ve sebepler unutulduğu için de neticeler tartışılır ve neticeye bakarak yönetimler ve olaylar hakkında hükümler verirler. Benzer olaylardan birisini biz de bu günlerde yaşamaktayız.

 

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı

Geçtiğimiz günlerde Irak’ın kuzeyinde bir referandum hadisesi yaşadık ve Barzani’yi ve ekibini yapılacak uyduruk referandumun yapılmaması için tehdit ettik, sonrasında ise yapılan dayatma referandumu yok saydığımızı ilan ettik, fakat referandum oldu ve kimse yok hükmünde de saymadı, sadece Mesut Barzani görevlerini ve yetkilerini özerk bölge meclisine devrettiğini açıkladı o kadar.

Hatta kapattığımızı iddia ettiğimiz sınır kapılarını Bağdat yönetimine devredeceğimizi söylediğimiz halde halen kapılar Bağdat yönetimine devir bile edilemedi. Çünkü Bağdat yönetim mekanizması devlet yönetiminde yeterli yeknesaklığı, kurumlararası ilişkiyi gerektiği gibi sağlayamadığı için bu konuda yeterli performansı sağlayamadı.

Suriye’de Fırat Kalkanı Harekâtı yaptık; yedi ay boyunca mücadele verdik ve 72 Mehmetçik’imizi de şehit verdik. 245 gazimiz var ve gazilerimizin durumlarını da zamanla daha yakından öğreneceğiz. Kayıplarımız o kadar değil üstelik 600 Suriyeli ÖSO askeri ki; Mehmetçik’imizin yanında ve Mehmetçiklerimize yoldaş, kardeş de şehit oldu kayıp verildi. Son günlerde Afrin’de ülkemizin güvenliği için askeri harekât başlattık ve bu askeri harekâtımız devam ediyor. Afrin “Zeytin Dalı Harekâtında” ne kadar şehit ve gazimizin olacağını henüz bilemiyoruz.(İnşallah en az can kayıpla zafer sancağını Afrin’e diker ve bir daha indirmeyiz!..)

 

Millet Olarak Mehmetçik’in Arkasındayız

Gerek Kuzey Irak’ta ve gerekse Afrin’de yapılanlar doğru mu? Elbette netice olarak doğru. Bugün bu harekâtın ve referanduma verilen tepkinin verilmesi gerekirdi, harekâtın yapılması gerekirdi. Mutlaka gelecek tehlikenin önlenmesi açısından önemli ve millet olarak bu harekâtın ve askerimizin, Mehmetçik’mizin arkasındayız ve arkasında olmalıyız.

Harekâtın arkasında elbette duracağız ve durmamız gerekir. Lakin bu harekâtın yapılmasına neden olan olaylar ne? Neden “Fırat Kalkanı Harekâtı” yaptık ve neden Afrin “Zeytin Dalı Harekatı” yapıyoruz, neden Membiç veya Mümbiç harekatı yapmak zorunda kalacağız; bizi buna zorunlu kılan sebepler ne?

Kuzey Irak’ta bağımsız devlet kurmaya kalkan ve halen özerk bir devletin sahibi olan Barzani ve ekibi buraya, bu noktaya nasıl geldi? Saddam Hüseyin, tarafından her hareketlerinde tedip edilen Barzani ve Talabani nasıl oldu da biri bölgesel devlet başkanı ve özerk devlet sahibi, diğeri Irak devlet başkanı oluverdi?!

 

Olaylar Emperyalistlerin Oyunudur

Vakti zamanında Suriye bağımsız bir devletti, Irak yine bağımsız bir devletti. Bizim komşularımızdı. Her ne kadar bu devletler bizim, Türkiye’nin 1. Dünya harbine kadar Irak ve Suriye eyaletlerimiz olsa da o günlerin süper gücü ve sömürgeci emperyalisti İngiltere tarafından, Fransa tarafından bölünerek devletçikler haline getirildiler. Uluslararası anlaşmalar ile de yeraltı zenginliklerinin, petrollerinin çıkarma ve kullanım hakkı 100 yıllığına bu sömürge devletlerin şirketlerinin eline geçirilmişti.

Bu devletlerin kimin etki alanına gireceği Yalta konferansı ile karar verilmiş ve Rusya’nın etki alanı içinde bırakılmıştı. Her ne kadar iki başlı gibi görünse de sömürgeciler sömürmeye, silah satmaya ve Komünist Baas Partileri ile yönetmeye devam etmişlerdi.

Yüz yıllık sürenin dolmasından az bir zaman sonra İngiliz ve Fransız devletlerinin yerine dünyanın jandarmalığına soyunan ve yeni sömürge baronu ABD, Irak’a iki defa müdahale etmiş ve ikincisinde Türkiye’nin de hava sahasını kullanarak Irak’ı hallaç pamuğu gibi atmış ve devlet namına bir şey bırakmamıştı. Irak’ın devlet başkanı olan Saddam Hüseyin’i de asarak Irak’ta adı var kendi yok bir devlet bırakmıştı.

ABD Irak’a saldırmasından hemen sonra bizim Güneydoğu’muzda 36 Paralel çizgisinde bıraktığı ve bizim de vasıtamızla koruduğu Barzani ve Talabani güçlerini kullanarak; Kerkük, Musul, Erbil, Süleymaniye gibi şehirlerin nüfus ve tapu dairelerindeki bütün evrakları yakmıştı. Barzani ve Talabani’ye muhalif olan Kürt El Ensar gurubuna ait bölgeleri bombalayarak Barzani ve Talabani muhaliflerini etkisiz hale getirmişti.

Bütün bunlar olurken Türkiye devleti ne yaptı? Elbette ABD’nin yardımcısı ve müttefiki olarak olaylara sessiz kaldı. Hatta 36 Paralel çizgisinin çekilmesinden sonra, Saddam’ın Barzani ve Talabani unsurlarına ev sahipliği yaptı. PKK’nın onların içinde barınmasına, güç kazanmasına sesi bile çıkmadı veya haberi bile olmadı.

 

Barzani Bizimle Büyüdü

Sonrasında ABD’nin gölgesinde, Türkiye’nin himayesinde bölgedeki bölücü Barzani ve Talabani gibi eşkıyalar güçlendi, kuvvetlendi. Devrin Başbakanı Özal vasıtası ile ‘kırmızı pasaport’ verilerek AB ülkelerinde ve ABD’de taraftar bulmalarına yardımcı olundu.

Türkiye olarak biz bu adamları kırmızı halılar ile Ankara’da karşıladık, başbakanlarımızla, cumhurbaşkanlarımızla karşıladık uğurladık. Sonrasında ise muhabbetimiz o kadar gelişti ki Bağdat ile görüşme yerine Kuzey Irak Barzani yönetimi ile ilişkilerimizi geliştirmeye ve ticaretimizi onlarla yapmaya başladık. Petrol alıp mal verdik. Hatta maaşlarını bizim vasıtamızla ödediler.

Irak’ın kuzeyi nerede ise bizim de desteğimizle ilan edilmemiş bağımsız devlet haline geldi. Sadece tedavülde olan paraları yoktu onun da hazırlığını yaptıklarını dünya alem biliyor. Barzani iktidar partisinin genel kongrelerine çağırıldı ve alkışlandı. Diyarbakır’da İsmail Aygün isimli vatan hainini Şivan Perver olarak kürsülerden Barzani ile birlikte halka göstererek birlik mesajları verildi, adamla devlet büyükleri yan yana resimler ve röportajlar vererek onurlandırıldı. İbrahim Tatlıses ile düet yaptırarak alkışladık.

36 Paralel çizgisi çekildikten sonra PKK’yı engellemek için Irak’ın kuzeyinde kurduğumuz karakolları Barzani’ye teslim edip geldik ama Barzani bu karakolları PKK militanlarına teslim etti. Bizim karakollarımızdan hainler yine bizi vurdu. Niye?! Başka bir haine güvendiğimiz için.

 

Besle Kargayı…

Her anlamda ABD müttefiki olarak desteklediğimiz Iraklı Ayrılıkçı Kürtler nihayet bize dişlerini gösterdiler ve ABD’ye güvenerek “Türkiye’ye bir kedi bile vermeyiz.” dediler. Bizim -ifade doğru olursa- beslediğimiz kargalar; hem bölgede bulunan Türkmenlere saldırarak ve onları azınlıkmış muamelesi yaparak yok saydılar. Hem de yedikleri kapa pisleyerek bölgede bizim Güneydoğu’muzu da içine alacak Barzani devletinin çalışmasını yaptılar. Güneydoğu’yu bilenler pek çok köy evlerinde belki şehir evlerinde bile vardır, Molla Mustafa Barzani’nin ve Mesut Barzani’nin resimlerinin asılı olduğu görürler. Buna sebep olanlar için ihanetin dışında nasıl izah edebilirsiniz?

 

İsrail’e Kardeş ya da Bu Nasıl Müttefik?!

ABD’nin, bölgede kardeş İsrail devleti kurma hayalinin olduğunu aklı erenler senelerdir söyler, yazar. Fakat bizim ABD efsunlusu devlet adamlarımız bir türlü anlamak istemezler ve kabullenemezler. Olayları hep neticelerine ve o meydana gelen olaylarla değerlendirirler. Onlara göre ABD, Türkiye’nin müttefikidir, ortağıdır Türkiye aleyhine bir şey yapmaz(!)

Bu müttefik nasıl bir müttefiktir ki; Kıbrıs davamızda bizim karşımızdadır, Ege meselesinde bize muhaliftir, Yunanistan’ın yanındadır. Senelerdir PKK’yı lojistik olarak destekler. Eşref Bitlis Paşa bunu bildiği ve tedbirler aldığı için şehit edilmiştir. Hatta bir Genelkurmay Başkanımız dağ doruklarında PKK’ya lojistik destek sağlayan ABD helikopterlerinin vurulması için emir verdiğini açıklamıştır.

Aynı stratejik müttefikimiz Irak işgali sırasında 7 bin civarında Peşmerge’yi alarak eğitmek için ABD’ye veya kendince eğiteceği bir yere götürmüştü. Bugün Barzani devletçiği peşinde koşanlar kimler? Elbette ABD tarafından eğitilmiş Peşmergeler! Kürtlerin tarihte kendi başlarına kurdukları bir devlet var mı?!

Bütün bunlar olurken Türkiye, ABD’nin stratejik müttefiki olarak güven içinde hep verilen vaatlere güvenerek, düşmanlarını korudu kolladı ve güçlenmesini temin etti. Sonrasında ise feryadımız göklere çıktı: “Kendim ettim kendim buldum” misali…

 

ABD, BOP Benzeri Projeleri…

Bütün bunlar olurken bölgeyi yeniden kendi istedikleri gibi düzenlemek isteyen ve 20 küsur İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmek için ülkelerin kaderi ile oynayan beynelmilel Siyonizm’in yönetimindeki ABD, BOP benzeri projeleri hayata geçirmek için ön çalışmalar yapmıştır. Bu içerden ülkelerin insanlarını, satın alıp, kandırıp yetiştirdiği veya ülkelerin yumuşak karınları vasıtası ile devşirdiği militanlar vasıtası ile de ülkelerde kargaşa, devlete karşı ayaklanma meydana getirmek için sivil toplum çalışmaları ile de kamuoyu meydana getirmiştir. Yıkıcı, bölücü yandaş muhalefetin güçlenmesini ve ayaklanmasını temin ederek yönetimleri yıpratmak ve gerektiğinde silahlı faaliyetlerle yıkmak için milisler oluşturmuştur.

 

Suriye İle İlişkiler Neden Bozuldu?

Suriye ile Türkiye ilişkilerinin en yoğun ve samimi olduğu bir zamanda sebebini kimsenin anlayamadığı bir şekilde Suriye ile ilişkilerimiz birden bire bozulmuş, Suriye’de ayaklanmalar baş göstermiş ve zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu 6 saat gibi bir uzunca bir zaman Şam’da Esat ile görüşmüştü. Ne konuşuldu ne anlatıldı. Bilinmez lakin Erdoğan, birden bire Esat ile kanlı bıçaklı hale gelmiş ve Suriye’deki muhalefeti desteklemeye başlamıştı.

İşin garibi bugün Afrin’de harekât yaptığımız PYD’nin içinden çıktığı kimliksiz Suriyeli Kürtlere kimlik verilmesini Sayın Erdoğan sağlamıştı veya bu meyanda bilgiler vardı.

 

Yine Yanlış…

Bölgedeki Kürtlerinin Esat muhalifi oldukları sırada Türkiye, Suriyeli Kürt Lider Salih Müslim’i Ankara’da ağırlamıştı tıpkı Barzani ve Talabani’yi ağırlaması gibi… Sonra ABD kafasının arkasındaki planlarını hayata geçirmeye başlayınca Türkiye’nin güneyden gelen PKK terörü ile şehitler vermeye ve canı yanmaya başladı. Bu arada sınırımızın hemen karşısında Aynel Antep -Antep’in Gözü- (Aynel Arap) DAİŞ veya İŞİD isimli örgüt tarafından işgal edilince -sözüm ona- o bölgenin DAİŞ’ ten kurtarılması için Türkiye, Peşmerge’yi konvoylar halinde PKK yandaşlarının alkışları eşliğinde Suriye bölgesine geçirdi. Adamlar şımarmışlar Türkiye aleyhine hakaretlerde bulunmuşlardır. Aynel Arap bölgesine bizde bölücüler gibi Kobani demiştik.

‘Açılım’ teranelerinin söylendiği bir zamanda sınırlarımızdan otobüslerin üzerinde miting yaparak ülkeyi dolaşmışlar, hainler milletin gözlerinin önünde devlete meydan okumuşlar fakat devlet adamlarının sesi bile çıkmamıştı.

 

Yazılan Senaryolar Yeni mi?

Bölgemiz hakkında Beynelmilel Siyonistler tarafından bir senaryo yazılmış ve bu senaryonun ne zaman yazıldığını biz bilmiyoruz. Çünkü bu senaryonun bir kısmını biz Türkiye Cumhuriyeti olarak Lozan’da oynadık ve Musul, Kerkük ile ilgili haklarımızı üyesi bile olmadığımız Cemiyet-i Akvam’a bırakarak kaybettik. Bugün de yine İslam coğrafyasının petrol ve doğalgaz çıkan bütün ülkeleri tehdit altında ve paramparça yaşamaya çalışıyor. Üstelik biz bu oyunların figüranı olarak sanki başrol oynuyoruz.

İslam coğrafyasının son kalesi Osmanlı İmparatorluğu’ndan 64 devlet çıkarılması yetmemiş, ifade yerinde olursa bir 64 devlet daha çıkarmak için tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi yine bizi de, bizim insanımızı da kullanarak planlarını hayata geçiriyorlar.

 

Pazıl Bilir misiniz?

Bizim devlet adamlarımız olayları yarı zamanlı bakarak her olayı ayrı değerlendirerek çözmeye çalışıyorlar. Olaylar, pazıl gibi bir biri ile ilişkilendirilerek parçalar yerine oturtularak çözülmediği zaman gerçek resmi görmenin mümkün olmadığı için olayları parçalarıyla değerlendirerek; neticeye varmak ve sonuca oluşmak mümkün olmuyor. Büyük resim veya aynanın arkası ya da dağın öbür yüzünü görmek için olayları bir biri ile ilintilendirmek ve düşmanlarımızın kim olduğunu, hedeflerinin ne olduğunu, nihai hedefin tespiti ile taktik hedeflerin neler olabileceğini çözmek gerekiyor.

Cumhuriyet döneminde İttihat ve Terakki kafalı devlet adamlarımız 1947 yılından başlayarak bütün politikalarını Batı’ya dayadıkları için ve kurtuluşu Batı’dan bekledikleri için olayları hep Batı’nın gözü ile daha doğrusu Batı’nın sözü ile Batı anlayışlı bürokratların gözü ile bakmaya çalıştılar. Batı’nın bizim iyiliğimizi isteyeceğini düşündüler. Hâlbuki Batı dünyası kendisine bölgede hizmet edecek kâhya arıyordu ve buldu. Üstelik o kadar vefalı bir kâhya ki Batı’nın aleyhindeki bütün politikalarına rağmen azatsız bir şekilde hizmetine devam etti.

 

Her Şeye Rağmen…

Batı dünyası Türkiye’nin üçte ikisinin Rusya tarafından işgal edilebileceğini planlarken Türkiye kendisinden kaç kat büyük bir Rusya’ya karşı kaleler gibi durdu, AB ile ABD’yi korudu.

Türkiye Batı’nın menfaatlerini korumak için kardeş ülkelerin bile işgaline göz yumarken, ABD’nin bir bildiği vardır diyerek desteklediği halde Batı, Türkiye’nin en küçük nazlarına ve isteklerine bile tahammül etmedi ve Türkiye’yi cezalandırmaktan geri kalmadı. Üstelik kendisi verdiği sözlerin pek çoğunu tutmadığı halde milletimizin ne dilenciliği kaldı ne de itibarı. NATO müttefiki olduğumuz için askeri yardımlarda bizim nerede ise onda birimiz olan Yunanistan’la 7/10 kuralını uyguladı. Yunanistan desteklenirken Türkiye cezalandırıldı.

Yukarıda “yazılan senaryonun ne kadarı uygulanacak?” demiştik. Yazılan senaryo belli öncelikle İsrail’in güvenliği için ve Türkiye’nin bölünmesi için Kuzey Irak’tan başlamak üzere Akdeniz’e kadar güneyimizi kaplayan ve Güneydoğu’muzun da içinde olduğu bir pkk-pyd devleti. Yani küçülen İslam ülkeleri, bölünmüş Türkiye ve İsrail’e kardeş Barzan Yahudilerinin kontrol ettiği bir Kürdistan! ABD’nin de bölgemizde bütün gayreti dünyadan bağımsız kendisine ve İsrail’e bağımlı bir Kürdistan kurmak, böylece bölge petrolüne sahip olmak ve İsrail’in güvenliğini sağlamak!

 

Stratejik Hedef!

Stratejik hedef ise 1096 yılında başlayan ve 11 Eylül ile yenilenen Haçlı seferlerinin zaferle bitirilmesi ve Müslüman Türk Milleti’ni geldiği Atayurdu-Türkistan’a sürmek ve yok etmek, İslam’ı da Arap Yarımadası’na hapsetmek! Böylece Büyük İsrail Devleti’ni kurmak ve dünya hâkimiyetini gerçekleştirmek. Muharref Tevrat’ta yazdığı gibi kralların Yahudi’nin çocuklarına lala ve kraliçelerinin dadı olduğu bir dünya düzeni!

Türkiye ve İslam dünyası ne kadar güçlü ve tedbirli olursa, ne kadar hazırlıklı olursa ve bunu önlemenin tedbirlerini alırsa, Beynelmilel Siyonizm’in hayali gecikecektir ve önlenecektir. Çünkü Beynelmilel Siyonizm bu hayalini 3 bin yıldır sürdürüyor ve bundan bütün mağduriyetine, ezilmişliğine rağmen asla vazgeçmedi/vazgeçmeyecek de!..

Bugün belki bunu önlemiş olabilirsiniz fakat ABD ve İsrail bu hedefinden vazgeçmeyecek ve her seferinde bunu gerçekleştirmek için değişik zamanlarda ve değişik taktik, teklif ve çalışmalarla, oyunlarla önümüze sürecektir. (Bir kısım yazar ve çizer takımı bazen ABD’nin kafasının karışık olduğunu iddia etse de!) Ancak bunlar nihai hedef değil taktik hedeftir, stratejik hedef, yani nihai hedef bellidir.

“Ayının lafı armut üstüne,” ABD’nin de bizimle ve bölgemizle ilgili bütün politikaları gerek dostluk eli ile veya tehditle ya da zorlayarak değişmeyecektir. Bunun için Türkiye güçlü olmak zorundadır. Birlik olmak ve her türlü tehdit ve saldırıya hazır olmak zorundadır.

 

Sonuç

Bugün Fırat Kalkanı ne kadar gerekli ise Afrin ‘Zeytin dalı Harekâtı’ da o kadar gereklidir. Hatta bilahare yapılacak “Mümbiç Harekâtı” da o kadar gereklidir. Fakat bu harekâtlar ülkemiz, birliğimiz ve milletimiz için ne kadar gerekli olursa ve biz millet olarak arkasında durmamız gerekirse de bu olayların meydana gelmesini gerektiren sebepleri ve sorumluları gözardı edemeyiz ve etmemeliyiz.

Evet, Türkiye bütün bir millet ve zenginlikleri ile Türk Milleti olarak Afrin’i ve güvenliğimiz için gelecek lüzumlu harekâtlara gerekirse gövdesini koyarak desteklemelidir. Ancak müsebbiplerinin, olayların buraya kadar gelmesine sebep olanların kamuoyu tarafından millet tarafından bilinmesi gerekir.

Bugün Fırat Kalkanı’nda ki şehitlerimiz, Afrin harekâtındaki şehitlerimiz ve yaralılarımız yanlış politikaların sonucunda yapmak zorunda olduğumuz harekât sebebiyle yaralanmış ve şehit olmuşlardır. Ülkenin maddi ve manevi zarara uğramasına ve bu kadar Mehmetçik’in şehit olmasına, milletimizin yıllarını kaybetmesine sebep olanlara bir yaptırımı olması gerekmez mi?

 

Şehitlerimizi Rahmetle Anıyor ve Milletimize Sabır Diliyoruz

Elbette bugün bu harekâtlar zorunludur ve yapılması gerekir, bu nedenle kahraman ve fedakâr Mehmetçiklerimizi Allah’tan (CC) hıfzı-ı emanına teslim ederken milletimize sabırlar diliyoruz. Lakin buna sebep olanların hak ettikleriyle yüzleşmesi gerekir.

Yorum Yapın

Navigate