NEDEN BU ŞİDDET?

Şiddet hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda. Evde, sokakta, iş yerinde her gün birileri saldırıya uğruyor. Kadına, çocuğa, hayvana yönelik şiddet neredeyse sıradan bir olay haline geldi. Peki herkes karşısındayken, hep birlikte “şiddete hayır” derken neden bu kadar arttı, nasıl önüne geçeceğiz bu şiddetin? Bu soruları cevaplayabilmek için öncelikle şiddetin altında yatan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik nedenleri araştırmak ve anlamak gerekir.

Bireysel açıdan bakıldığında şiddet ve saldırganlık davranışını tetikleyen en önemli neden engellenme duygusudur. Kişi isteğine ulaşamadığında ya da istemediği bir durumla karşılaştığında, bununla baş edebilme gücünü, yeteneğini kendisinde bulursa çözüme yönelik bir davranış gösterir. Sorun çözmekte başka yöntemler geliştiremeyenler ise hele de şiddet uygulayan bir modelle büyümüşlerse, şiddeti zorlandıkları an devreye sokacakları bir yöntem olarak görebilirler. Sıkıntı ve üzüntülerinin,yaşadığı olumsuz durumun suçunu başkalarına ve dış olaylara yükleyen insanlar daha kolay şiddete başvurabilirler. Sorun çözme becerisinin yetersizliği, davranışlarının sonuçlarını düşünememe ve kontrol edememe, sorumluluk alma ve empati yeteneklerinin zayıf olması, şiddeti görmüş yaşamış olmak bireysel risk faktörleri arasında sayılabilir.

Giderek artan şiddet olaylarını sadece böyle bireysel nedenlere dayandırmak tabiî ki mümkün değil. Toplumsal sorunlar, caydırıcı-önleyici tedbirlerin yetersizliği,medyanın normalleştirici etkisi gibi pek çok unsur detaylı araştırmalar ve çalışmalar yapılmasını gerektiren konu başlıklarından bazıları. Özellikle vurgu yapmak istediğim husus yazılı, sözlü  medyanın normalleştirici etkisi üzerine. Bir canın zarar gördüğü, şiddete ilişkin haberlerde “arkadaşlık teklifini reddettiği için….”, “kendisinden ayrıldığı için….”, “kıskançlık nedeniyle…”, “kendisine yol vermeyen ….“ şeklinde başlayan neden-sonuç cümleleri maalesef yapana değil “yaptırana!” döndürüyor okları. Diğer yandan da “reddeden, boşanan, terk eden,yol vermeyen,borcunu ödemeyen vb kişilerin karşılaşacağı tepkilerden biri de şiddettir” bilgisini! beyinlere kazıyor.

Yaşadığımız tablo o kadar ağır ki; kadına yönelik şiddet denilince  çocuklarının gözleri önünde katledilen ,sokaklarda saldırıya uğrayan anneler,eşler geliyor aklımıza maalesef. Son bir yılda öldürülen kadın sayısı 440! Halbuki şiddetten bahsetmek için bir hayatın sona ermesi, kan dökülmesi, bir elin kalkması gerekmez. Sevgi ve şefkati esirgeme, sürekli  aşağılama, hakaret etme, alay etme, yok sayma, umursamama, bağırma, azarlama, izole etme, tehdit etme de şiddet tanımı içinde yer alan davranışlardır. Kolaylıkla ağızlardan çıkıveren, düşünülmeden sarf edilmiş   sözler de can yakar, hem de çok. Sözlü şiddet, fiziksel şiddetin de habercisi, işbirlikçisidir genellikle. Kötü sözler söylemeyi adet haline getirmiş, eşine çocuklarına sözlü şiddet uygulamakta bir mahsur görmeyenlerin hiç de az olmadıkları bir gerçek.Canlıya zarar vermekten men eden, kadını emanet olarak gören bir dinin mensupları olarak durumumuzu  Nevzat Tarhan hocanın bir paylaşımında okuduğum cümle, fazla söze gerek kalmadan özetliyor: Konuş ey Aişe, ferahlayalım diyen Peygamberin “ sus be kadın” diyen ümmeti olmuşuz.

Gelelim çocuklara;

ŞİDDET ÖĞRENİLMİŞ BİR DAVRANIŞTIR.

ÖĞRETİLMEMİŞ ŞEYLERİN SONUCUDUR.

Çocuklar:

  • Televizyonda izledikleri bir dizi, film ve hayran oldukları bir oyuncunun rolünden,
  • Şiddet içerikli bilgisayar oyunlarından,
  • Şiddet ya da suç içerikli davranışları normalleştiren arkadaşlarından,
  • Şiddet uygulayan ve şiddeti onaylayan aile ve çevresindeki büyüklerden öğrenebilirler.

Öyleyse nasıl vakit geçirdiklerini, ne izlediklerini, izlediklerinden ne anladıklarını, kimlerle vakit geçirdiklerini, aile olarak tutumlarımızı gözden geçirmeliyiz ki mümkün olduğu kadar az şiddet sahnesine maruz kalsınlar. Eğitsel açıdan baktığımızda; olumsuz bir davranış olan şiddet öğreniliyorsa, olumlu davranışları da öğretebiliriz demektir. Mesela sorun çözme becerisini, empatiyi, duygularını ifade etmeyi, başkalarının haklarına saygıyı,öfke kontrolünü, yaşam hakkının kutsallığını, zihinsel gücün fiziksel güçten daha etkili olduğunu…  Kendiliğinden öğrenilemeyeceğini bilerek, ailelerin ve eğitimcilerin çabalarıyla elbette.

Ailelerin, eğitimcilerin, medyanın, yöneticilerin duyarlılıklarının artması; önleyici-caydırıcı tedbirlerin hızla ve daha etkili şekilde hayata geçirilmesi; medyanın verdiği mesajların düzenlenmesi; çocukların insani, duygusal özelliklerinin en az ders başarısı kadar önemsenmesi ve bilinçli-planlı olarak geliştirilmesi çözüme önemli katkı sağlayacak adımlar.Toplum olarak da şiddetin sorunlarla baş etmede bir yöntem ya da  çözüm seçeneği olmadığını, yeni ve çok büyük sorunlara yol açtığını öğrenmek için daha çok sayıda acı tecrübeye ihtiyacımız yoktur umarım.

 

 

 

ÖFKELENİNCE NEDEN BAĞIRIRIZ?

Hintli bir hoca öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.

Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince hoca “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”

“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.


Daha sonra hoca öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.

 

(hikaye alıntıdır)

 

Yorum Yapın

Navigate