Hekimlik dünyanın en eski mesleklerinden biridir. Bizim coğrafyamızda Lokman Hekim ismi hekimlerin babası sayılır. İbn-i Sinalar bunun devamıdır. Anadolu Selçukluları döneminde açılan şifa haneler bunun devamıdır.
Şifahanelerin Selçukluda yayılmasına karşılık Osmanlıda aynı gelişmeyi göstermediği, örneğin Edirne şifa hanesi gibi eserlerin varlığına pek fazla rastlamıyoruz. Sarayın hekim başı genellikle geleneksel tıp bilgisiyle yetişmiş insanlardan seçilmesi bunun bir göstergesi gibidir.
Osmanlıda İlk tıp öğretimine, kurum olarak Rumların 1802 yılında açtıkları ve 1812 yılında kapatılan mektep akla gelir. Yine Osmanlıda modern anlamda ilk tıp eğitimi veren kurum 1827 yılında “Tıphane-i Âmire ve Cerrah hane-i Mâmüre” olmuştur. 1838 yılında Tıp hane ve Cerrah hane birleştirilerek “Dar’ül Ulum-u Hikemiye-i Osmanniye ve Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” adını almıştır. Tıp hanenin eğitim dili Fransızca, Cerrah hanenin dili Türkçedir. Burada yetişen hekimler büyük oranda askeri birliklerde, orduda ve savaşlarda görev yapmaktadırlar.
Osmanlıda ilk sivil tıbbiye “Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye” adında 1864 yılında açılmış, ancak 1867 yılında Askeri Tıbbiye içinde sivil doktorların yetiştirilmesine başlanmış, yetişen doktorlar 1874 yılında diplomalarını almışlardır. 1870 yılında “Gülhane Askeri Tabet Tatbikatı Mekteb-i ve Seririyatı” Dr. R. Rieder, Dr. Dr. Doyle yönetiminde hizmete başlamıştır.
1877-1878 Osmanlı Rus savaşı pek çok doktorun cephelerde bulaşıcı hastalıklardan ölmesine sebep olmuş, Osmanlı Avrupa basınına ilan vererek ücretle doktor getirmiş Balkan Cephesinde, Kafkas Cephesinde özellikle Plevne ve Erzurum’da görevlendirmiş, gelen doktorların bir bölümü tifo, tifüs, kolera hastalıklarına yakalanarak ölmüşlerdir: Dr. Caharles Rayn anılarında bunları ayrıntılı olarak anlatır.
Bu arada misyonerler, özellikle azınlıklara yönelik yürüttükleri misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde Antep, Harput, İzmir, Beyrut, Erzurum Trabzon, Merzifon İstanbul gibi pek çok şehirde tıp eğitimiyle birlikte hastaneler kurarak hastaları tedavi etmişlerdir.
Osmanlı ikinci tıp fakültesini 1903 yılında Şam’da kurmuş, Birinci Dünya Savaşı’na kadar hizmetini sürdürmüştür. Bu arada 1890 sonrasında Eczacılık Mektebi, Baytar Mektebi açarak eczacı ve veteriner yetiştirmeye, çiçek aşısı mektebi kurarak aşı çalışmalarını da başlatmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar çok sayıda doktor, eczacı, veteriner yetiştiren Osmanlı ne yazık ki bu savaşta bu insanların büyük bölümünü kaybetmiştir. 1923 yılında ülke genelinde 138 veteriner, 554 doktor, 69 eczacı, 136 ebe, 4 hemşire 800’e yakın memur görev yaparken 1937 yılında 1391 doktor, 1497 eczacı, 436 ebe, 356 hemşireye ulaşılmıştı.
Cumhuriyetle birlikte Tıbbiye, İstanbul’da doktor yetiştirmeye devam ederken 1928 yılında kurulan Dr. Refik Saydam Enstitüsü özellikle aşılar ve halk sağlığı alanında büyük atılımlara girmiş, 1933 yılındaki “Üniversite Reformuyla” birlikte İstanbul Üniversitesi bünyesinde Tıp, Eczacılık, Veterinerlik fakülteleri toplanarak ülkenin ihtiyacı olan sağlıkçılarını yetiştirmek için gayret gösterirken ebe ve hemşire okulları açarak bu konudaki eksiği gidermeye çalışmıştır.
Bu yıllarda Verem, ülke için en önemli sağlık meselelerinden biri olmuş, bunun için “Verem Savaş Dernekleri” kurularak ciddi mücadeleler verilmiştir. Bu arada bugün Korona virüsüyle başarılı mücadele eden Cerrahpaşa, İstanbul, Çapa, Hacettepe, Ege, Atatürk, Karadeniz Tıp fakülteleri açılarak ülkenin ihtiyacı olan doktorları yetiştirmiş, bu sahada dünyaca ünlü hekimlerin yetişmesine temel hazırlamıştır.
Geçen yıllar içerisinde hastaneler, sağlık ocakları, verem savaş dernekleri inşa edilerek yurt sathında sağlık hizmetleri giderek büyümüş ve günümüze gelinmiştir. Devlette devamlılık bu alanda net olarak görülmektedir. Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Numune Hastanelerinde çalışan, Tıp Fakültelerinde çalışan, Yurt dışında görev yapan doktorlarımız eczacılarımız, ebe ve hemşirelerimiz olmuştur.
Pek çok ülkede Korona virüse karşı sıkıntı yaşanmasına karşılık Türkiye’de bu hastalıkla, bu virüsle eğer başarılı mücadele verilip sonuç alınıyorsa, bu Osmanlıdan gelip Cumhuriyetle büyüyen, dünya çapındaki birçok başarıya imza atan doktorlarımızın ve Cumhuriyetin kazanımları sayesinde olmuştur. Bu başarı bir guruba, bir partiye nispet edilemez. Bu başarı 193 yıllık acı tatlı, varlık, yokluk içinde mücadele veren Türk Doktorlarının ve onlara bu imkânı sağlayan Türk Milletinin ve 1920 yılında kurulan Sıhhat Vekaleti yanı Sağlık Bakanlığının olmuştur.
Sonuç olarak Korona-19’a karşı yürütülen mücadele; “iki yüz yıllık tecrübenin oluşturduğu, Sağlık Bakanının, bilim kurulunun, kahraman Doktor, Hemşire ve sağlık personelinin ölümüne gösterdikleri gayret, çaba, vefa bu başarıyı sağlamıştır”.