İnsanı bilge kılan şey, yine onun binlerce kitabı yalayıp yutarcasına okuyup bir nevi ayaklı kütüphaneye dönüşmesi değildir kuşkusuz. Kitap sahifelerinde yüksek bir heyecanla gezindiği kadar, hayatın en ücra mahfillerinde de hakikat yürüyüşüne çıkabilmeli insan. Dahası, hiç yüksünmeden çilenin en kırçıl olanına yaslanıp hakikatin hakikatine hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmaksızın sadakat ve samimiyetle bakabilmelidir. Müspet liderlik için evvela onurlu bilgelik gereklidir. Çünkü ahlâkın özü bile ancak onurlu bilgelikle elde edilebilir. Sorgulanmayan bir hayatı, yaşanmaya değer bulmayan her hakikat adamı için bilgeliğin sırrı ne ise müspet liderliğin sırrı da odur.
Mâtürîdî, kendilerine itaat edilmesi gereken ‘Ulu’l Emr’ in yani emir sahiplerinin yöneticiler değil bilginler olduğunu söyler. Kalıcı bir liderlik örnekliği için bilimin ve ahlâkın izinden yürümeye her yönetici azami gayret sarf etmeli ki toplumsal yaşam için üstün bir ahenk tesis edilebilsin. İtaatin doğrudan bilginler ya da yöneticilerden öte temel ilkelere bağlandığı siyasal ve sosyal bir sitemde ancak müspet liderliğin ışığı parıldamaya başlar. Gücü tekelleştiren tek adamlık rejimlerinde hem ortak akıl hazinesi hem de bilgelik sevgisi yok olur. Oysa müspet liderlik için, zengin bir yetişme vesilesi olan ortak akıl hazinesi ve bilgelik sevgisinin, büyük infilak noktalarının kapatılmasında hayati önemleri vardır.
En Güzel Örnek
Tarihi belge ve bilgiler bu büyük infilak noktalarını ancak onurlu bilgeliğe yaslanarak tek tek kapatabilen nice müspet liderlerin gelip geçtiğini bize haber verir. Allah elçileri, müspet liderliğin en güzel siyasi ve ahlâkî örneklerini vererek bu âlemden göçüp gittiler. Ateşe atılmak gibi en zorlu imtihanlardan geçen İbrahim Aleyhisselamın bilgeliği kıvama erince, Allah onu insanlığa rol model olarak büyük bir lider kılacağının müjdesini verir. İbrahim Peygamberin ektiği tohumlar asırlar sonra iki kutlu elçi Davut ve Süleyman eliyle büyük bir medeniyetin yükselmesine vesile olur. Zalimlere karşı zırhını kuşanan Davut’a demir daha da yumuşatılır ve tüm elçiler gibi ona da onurlu bilgelik armağan kılınır. Allah’tan kalabalık kavmine hükmedebilmek ve iyiyi kötüden ayırabilmek için anlayışlı yürek isteyen Hz. Süleyman’a, uzun ömür ve zenginlik yerine bilgelik istediği için dileği kabul edilerek ona hikmetli ve anlayışlı bir yürek, ayrıca dilemediği halde zenginlik ve izzet de verilir. (*)
Gerçek hükümdarın kendisi olduğunu söyleyen Allah, son elçinin bilgeliğinin artması için ona dua etmesi gerektiğini söyler. Çünkü bilgelik artmadan ne kaygı sonlanabilir ne de müspet liderlik yapılabilir. Üretimin ve verimin kaliteli bir hal alması; kaygının yerine güven, korkunun yerine ümit duygusunun yükselmesine bağlıdır.
Son elçi, gül resulün müspet liderliği o kadar büyük bir etki uyandırmıştır ki ona inanmayan dünya çapında şöhret sahibi nice entelektüel, onun medeniyet kuruculuğunu baş döndürücü bir devrimsel ilerleyiş olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bilgeliğin çok katmanlı gücünün farkında olan aydınlar tüm insanlığı kucaklayan büyük medeniyet yürüyüşünde Hz. Muhammed’in derin izler bırakan tarihi rolünü vurgulamaktan geri durmamışlardır. Tüm hukuk ve ahlâk kurallarının acımasızca çiğnendiği ümmî bir toplumdan en hayırlı bir ümmet çıkarılmasına vesile olmak bile elbette onun onurlu bilgelikte ne kadar yükseldiğini gösterir. Eğer görevlendirildiği topluma sert ve kaba davranmış olsaydı, etrafındakilerin dağılıp gideceklerine tanık olacağını haber veren son ilahi kitap, onun şahsında en güzel örnekliğe dönüşen merhamet ve adalete özellikle vurgu yapar.
Tüm bunların yanında “Muhammed ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz?” ilahi uyarısıyla, karizmatik liderliğin büyüsüne kapılmanın bir toplumu nasıl travmatik süreçler içine sokacağına dair ince bir gönderme yapılır. Kendine değil, sürekli hakka ve kurtuluşa çağıran kutlu elçinin onurlu bilgeliği kuvvetlendiren bir kadro liderliği inşa etmesi, kendinden sonraki siyasal toplumun erken dönemde parçalanmamasına sebebiyet verir. Toplumları uçurumun eşiğine yuvarlayan karizmatik otoriteden medet umanlara inat “adeta demokratik otoritenin” en çarpıcı misallerini tüm siyasi hayatında görebiliriz.
Tarihin seyrini değiştiren yüksek şahsiyetlerin onurlu bilgelikten beslendiğini hangimiz inkâr edebiliriz. Daha kötüye giden durumu iyiye, doğruya, güzele eviren müspet liderlerin rotayı doğrultucu müdahaleleri olmasa, insanlık geçirdiği sosyal ve siyasal buhranlardan nasıl çıkış yolu bulabilirdi kendine? Kriz dönemi toplumlarının müspet liderliğe olan ihtiyacı şiddetlendikçe tarihin etkin aktörlüğü kurumsal olarak bir merak duygusunu fazlaca uyandırabilir insanda. Bu merak duygusunun dosdoğru bir ilgi ve bilgiyle taçlanması müspet liderliğin iyi anlaşılması için olmazsa olmazı ifade eder. Siyasi ve kültürel alanlarda boy gösterip iyi hal üzerinde yol aldığını belirten, böylelikle en sahte makyaj usulleriyle saf ve sade vatandaşın gönlünü çelebilen şarlatanların tuzağına düşmemek için müspet liderliğin mana ve mahiyeti üzerinde etraflıca düşünmek icap eder.
Şarlatan Ve Kahraman Farkı
Bize düşen mütevazı görev, nice şarlatanlarla aldatılan kitleleri gerçek kahramanlarla tanıştırmaya çabalamaktan ibarettir aslında. Bu anlamda tarihten önemli bir kesit sunarak şarlatan ve kahraman farkını açığa çıkarmaya gayret edelim biraz da.
Horasan ve Mâverâünnehir valisi olan Cerrah b. Abdullah; Türklerden Müslüman olanların sayısının artmasıyla haraç ve cizye verenlerin azalacağını, dolayısıyla hazine gelirlerinin düşeceğini, üstelik bunların Müslümanlığının da şüpheli olduğunu, kendince bu durumun önüne geçmek için Mevalinin sünnet olma şartının getirilmesi gerektiğini halife Ömer b. Abdülaziz’e bir mektupla bildirir. Bunun üzerine Halife, “Allah Muhammed’i sünnetçi olarak değil davetçi olarak gönderdi” der. Bundan bir müddet sonra da bölgede çıkan bazı karışıklıklar sebebiyle fitne çıkaran Horasanlıları kırbaçla cezalandırmak isteyince Halife buna çok sinirlenir ve “Vallahi sen fitne ve fesat çıkarmaya onlardan daha yatkınsın” diyerek valiyi azarlar, onu görevden alır. Böylece Halife’nin onurlu bilgelikle şekillenmiş müspet liderliğiyle, Emevilerin Horasan bölgesindeki Türklerin de Müslüman olmasını geciktiren tüm gayri İslami uygulamalara bir son verilir. İslam tarihinde ikinci Ömer olarak vasıflandırılan Ömer b. Abdülaziz ölene kadar müspet liderliğin tesirleri büyük ölçüde hissedilirken, onun ölümüyle İslamlaşma sürecinde kesintili devirler yeniden başlar, baskı, şiddet ve zorbalığa dayalı yönetim anlayışı siyasi iktidara yön vermeye devam eder.
İbn-i Haldun’a göre, bilimlerin anası olan tarihin izinden yürüyerek üzerinde durduğumuz mevzunun anlam çeperlerini düşünsel melekelerden kuvvet ala ala genişletebiliriz. Peygamberler tarihi bize gösterir ki onları daima yalanlayanlar “mütref” diye ifade edilen toplumun önde gelen liderleridir. Kötülük üretim merkezi gibi çalışan liderlerin sürekli gerçeği karartma girişimleri ancak onurlu bilgelik vasfını diri tutan müspet liderlerce deşifre edilebilir. Çünkü siyasi ve sosyal hadiselerin arka planını görebilme yetisi çok hummalı ve hikmetli bir gayret neticesinde çok az sayıdaki bir insan grubuna bahşedilir. Akıl ve kalp gözünü ifade eden basiret kavramı kesin ve keskin bir görüşün kıyı bucağında yıllarca çile çekenlerin kavrama ufkuna açılıverir en çok.
Bu üstün kavrayış ufkuyla bugün tek dünya devleti ve tek dünya dini için küresel işgal planları yaparak milyonlarca insanı ev hapsine mahkûm etmeyi başaranların nasıl bir dünya tasavvur ettiklerine dair ince keşifler yapabiliriz pekâlâ. Kötülüğün planlı ilerlediğini bildiğimiz halde, iyiliği savruk bir halde bırakmadan onu muntazam bir düzene kavuşturmuyor olmamızın bedelini her geçen gün tüm yeryüzü mazlumlarının ödeyeceğini unutmayalım. Onurlu bilgeliği müspet liderlik şartı olarak onaylamayan toplumlara Allah’ın deri altına dezenfektan enjekte edilmesini önerecek kadar ileri giden siyasi liderleri bela olarak göndermesi mi beklenmelidir.
Bilginlerin itibardan düştüğü ve güç sahibi bilgiçlerin toplum aydınlanmasında lüzumsuz roller üstlendiği bir karanlık çağda, müspet liderliğin gün ışığına çıkmasının onurlu bilgelikten geçtiğini kabul ve takdir eden toplumlar en nihayet felah bulur. Çünkü hiçbir müspet lider kendi toplumuna kurtuluşu tek adamlık şartına bağlı kılmaz. Ve O, Allah’ın toplumları haksız yere helak etmeyeceğini, toplumun kaderini yine toplumun kendisi belirleyeceğini hiç çekinmeden anlatıverir. Ne mutlu o müspet liderlerin ardından hakikat izi süren gönül fedailerine ne mutlu hakikatten başka hakikat bilmeyen ölümsüzlüğün tavizsiz erlerine…
(*)Bakınız: Enbiya 21/79; Sad 38/35, 36, 37, 38.