KAZANMAK, KAZANMAK MIDIR?

Politika ocağından yükselen dumanlara bakılırsa yeni bir seçim kazanı kaynatılmakta!  İktidar partisi ve destekçileri, ateşi harlamak için o kazanın altına yeni kütükler sürmekte…

Seçim planlanır da yeni düzenlemeler unutulur mu? İllaki, oyların nasıl devşirileceği, diğer partilerin defterlerinin nasıl dürüleceği konusunda yine keskin hesaplar, adrese teslim yasalar için hummalı çalışmalar başlatıldı.

Vatandaşın, “düğün değil bayram değil nerden çıktı bu sandık?” demesi lüzumsuzdu!

Çoğunluğun, “biz geçim gailesinde, siz seçim sevdasındasınız,” diye yadırgaması da anlamsızdı!

Bazılarının, “Korona’nın  maddi ve manevi yıkımıyla mücadele edilmesi gereken bir zamanda sorumlular tutturmuş bir seçim teranesi” diye eleştiriler yapması da haddi aşmak ve abesle iştigaldi!.. Her şeyin en iyisini bilen iktidar ve yancıları yapılacak diyorlarsa tabii ki seçim yapılmalıydı!

Seçime gidilecek mi, gidilecekse hangi yasalar nasıl eğilip bükülerek gidilecek, bilmiyoruz… Birtakım anketler yaparak kazanmayı garanti gördüklerinde hemen seçim, riskli gördüklerinde tehir edilmiş seçim söz konusu… Ölçecekler, biçecekler, karar verecekler!   Tabii ki  şeytani siyasetin çarpık hesaplarını deşifre etmeye bizim zamanımız da, dergimizin sayfaları da yetmez!…  Bu nedenle konuyu zamana ve halkın irfanına havale ederek esas konumuza geçelim.

 

YAŞASIN KAZANMAK

 

Konumuz; kazanmak… “Her şey kazanmak için!” ilkesiyle çıktıkları kutsal(!)  koşuda ipi göğüsleyenlerin zafer mi kazandığını yoksa ülkeyi hezimete mi taşıdığını birlikte seyreylemeye ne dersiniz?

İktidardakiler, “Girdiğimiz her seçimi kazandık” demekteler… Kazanmaktan muratları çok oy almaksa el hak doğru! İktidar partisi kurulduğundan bu yana istisnalar bir yana tüm seçimlerde en çok oyu aldı…

Belediye Başkanı da oldular, Milletvekili de oldular… Şöyle ya da böyle bütün meclisleri de doldurdular. Yapılan tüm referandumlardan her istediklerini aldılar…  İktidar oldular, hükümetler kurdular… Bakan,  Başbakan ve dahi Cumhurbaşkanı oldular… Tebrikler!..  İyi de, sahiden kazandılar mı?

Durumu anlamak üzere hem iktidar partisi mensuplarına, hem de onlara destek olan değerli vatandaşlarımıza bazı soruları sormanın vaktidir!  Onlar, bu soruların cevabını bize değilse bile, kendi kendilerine vermeliler… Kazanmak iştiyakını bir yana bırakarak, samimiyetle,  akılla, objektif vicdan ve erdem terazisiyle, cevaplamalılar!

 NEREDEEEN NEREYE  

Ana sorudan başlayalım!

Ey iktidar mensupları, sizlere ve size oy veren, destekleyen herkese içtenlikle cevaplanmasını umarak dostça soruyoruz:

Hayalini kurduğunuz, idealize ettiğiniz Türkiye bu muydu?  Lütfen taraf olarak değil objektif olarak söyleyiniz; sahi, tasavvur ettiğiniz, arzuladığınız “Yeni Türkiye” bu muydu?

Açalım soruyu şimdi!

Hani maneviyatı yüksek, dindar, ahlaklı nesiller yetişecekti ya; başarıldı mı?.. İstatistiklere inanmıyorsanız sokaklara bakınız; dinden uzaklaşma, dünyevileşme, ateizm ve deizm artmadı mı? Din paspas olup dinbazlık artmadı mı?  Keza ahlaksızlık ateşi alev alev her yanı sarmadı mı?

 

Kimsesizlerin kimsesi olunacaktı hani? Sokakların evsiz insanlarla, çöplerden beslenmeye çalışanlarla dolmasını bu hedefle nasıl bağdaştırıyorsunuz?

Ayrıca soralım, alkol, sigara, uyuşturucu bağımlılığının hızla yaygınlaşmasından ve ne acıdır ki intiharların böylesine artışından sorumluluk duymuyor musunuz?

İşsiz gençlerin sayısında rekor üstüne rekor kırılması; umudunu yitiren, hayat coşkusunu yitiren gençlerin, çaresizliği, umutsuzluğu yüreğinizi dağlamıyor mu?  Ya istismara uğrayan çocukların artışı, sizi kahretmiyor mu?

 

Kadınların hayallerinin gözyaşı dökmesi, çilenin çaresizliğin kadınları hiçliğe sürüklemesi, kadına şiddetin sınır tanımaz oluşu, yuvaların, ailelerin çöküşü sizin kafalarınızı çatlatmıyor mu?

Her şey “oy” mu?

Ey iktidar, bütün oylar sizin olsun! Lütfen alın… Bütün oyları alın; ama ne olur bize çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı, ailelerimizi, saadet yuvalarımızı geri verin! İnsanların mutluluklarını, geleceklerini, hayat coşkularını, ideallerini, inançlarını iade edin; dilediğiniz kadar reyler sizin olsun!

 

Sorularımıza biraz daha hızlı olarak devam edelim izninizle.

Nerede hukukun üstünlüğü? Nerede özgür basın? Temel insan hak ve özgürlükleri ne oldu? Çağdaş demokrasi nerede?.. Ya terör; sahi terör bitti mi?

Üretimde, sanayide, teknolojide hangi dünya markalarımızı sayabilirsiniz acaba? Tarım, ormancılık, hayvancılık nereye gidiyor? Ekonomi ölüm döşeğinde, hala anlaşılmıyor mu?

Bunca yıllık iktidarınızda; eğitimde, bilimde, kültürde sanatta hangi dünya çapında başarılar sağladık? Ve sporda dünyada ses getiren hangi başarılara imza attık?

Başımıza çuval geçirildiğinde ses çıkarmadığınız o günden bu yana dış politikada hep çuvalladığımızı, kapıkulu edildiğimizi fark etmiyor musunuz?

Yolsuzlukla mücadele diyordunuz ya isterseniz pembe gözlüğünüzü çıkarıp bakınız, yolsuzluk batağına kimler saplandı?

 

Sorular, sorular… Dostane sorularımızla daha fazla canınızı sıkmayalım! Zaten bu sorulara objektif cevap verdiğinizde diğer soruları da kendi kendinize yönelteceksiniz muhtemelen… Şimdi biraz açımızı değiştirelim.

 

EHEM, MÜHİMME MÜRECCAHTIR

 

Ehem mi, mühim mi?.. Malum, “mühim” önemli olan anlamındadır. “Ehem” ise en önemliyi, çok daha önemli olanı işaret eder. Siz, kazanmak “mühim” sandınız ve o uğurda tüm değerleri yerle yeksan ettiniz. Oysa “ehem” ülkemizin ve insanımızın durumuydu onu görmek istemediniz. Siz asıl ehemmiyetli olanı kendi mühiminize tercih edemediniz!

 

Siz zafer sarhoşu oldunuz ama bütün halk baş ağrısı çekiyor. İktidarınız saltanatız; saltanatınız ise tahribatımız oldu. Yanıldınız ve “Sırat-ı Müstakîm”in  “Servet-i müstakim” olduğunu sandınız! Bunca yıldır bahşedilen tek başına iktidar olma imkânını hoyratça heba ettiniz.

 

Keşke muvaffak olsaydınız, inanın başarınız bizleri de mutlu ederdi! Gönülden alkışlardık, adaletinizi baş tacı ederdik emin olun! Zira aslına bakarsanız sizinle aynı mahallede değilsek bile yakın mahalledeyiz, aynı muhitin insanlarıyız… Amma ne yazık ki her şeyin altını üstüne getirdiniz. Size yakın olan bir takım siyasiler, yazarlar, aydınlar dahi artık, “inandığınızı söylediğiniz değerlere yarar değil zarar veriyorsunuz” diye ikaz etmekteler. İnsanlar artık sizin yüzünüzden inançlı olduğunu, sağcı olduğunu, muhafazakâr olduğunu söylemeye utanır oldu.

 

MUHAFAZAKÂRLIK

 

“Mahafaza”nın kaybolduğu sadece “kâr”ın söz konusu olduğu bir “muhafazakâr”lık dönemindeyiz!.. “Karşı Yaka”da olanlar aynısını yapsa şiddetle tenkit edeceğimiz pek çok yanlış davranışı, “Bizim Yaka”dakiler yapınca göz yuman, hatta o yanlışları kutsayan bir taraftayız… İnsanlığı, sevgiyi, ahlakı, vicdanı, hakkı, adaleti unutmuş; başörtüsü, sakal, cübbe, gösterişli camiler, aksatmadan “hayırlı Cumalar”  mesajları çekmek  gibi şeklin ve belli ritüellerin merkeze yerleştiği patolojik bir dindarlığı yaşıyoruz!.. Dindarlığın yanında milliyetçiliğin de menfaatçiliğe, yağmacılığa, şöhrete dönüştüğü, milli değerlerin tecavüze uğradığı bir kanattayız.

İşin gerçeği, muhafazakârlığın bu müflis hazan mevsimi, mensubu olduğumuz Millet Partisi taraftarları olarak bizlerin canımızı yakıyor, bu gidişatı onaylamıyoruz; tam aksine dindarlığın ve milliyetçiliğin gerçeğini diriltmek için çırpınıyoruz… Bilesiniz ki biz asla sizin günahlarınıza, ayıplarınıza ortak olmadık ve olmayacağız… Ne var ki; dindarsanız ve milliyetçi iseniz ister istemez bu anomali yakada, ya da daha toptancı tanımla “sağ” yakada görünüyorsunuz.  Tamam, öğreti farlılıklarımız, söylemlerimizi, yöntemlerimizi ve eylemlerimizi biçimlendiriyor ve sizlerden ayrıştırıyor amma yine de “sağ” cenahtayız. Tabiatıyla bu açıdan da vebal altında olduğunuzu hatırlatmak zorundayız.

 

SAĞ BOZULMUŞ DA, SOL KUSURSUZ MU?

 

Yeri gelmişken şunu da söylemeden geçmeyelim! Akılla, bilimle, ahlakla arasına bir hayli mesafe koymuş “sağ” ayıplı, tamam da öte yanda “sol” masum mu?

“Sol”un ayıpları, kusurları da saymakla bitmez. Onların da sosyalist soslu kapitalist aşa kaşık sallamalarına da, ulusal değerleri ve Atatürk’ü maske olarak kullanıp “çağın ruhuna(!)” uygun olarak çıkarları için takla atmalarına da, kızgın tavaya düşen su misali buharlaşmalarına da çok tanık olduk. Tabii ki solun yıllar boyu dindarları küçümseyen, baskılayan ötekileştiren daha ötesi zulmeden hatalarını da unutmadık… Sözün özü, sol ya da sağ açısından genel bir “çürümüşlük” aşikâr. Ne iktidar ne iktidardan türeyen aynı yolun yolcusu yeni partiler ne muhalefetin gediklileri bu çürümüşlükten bağlantısız değiller.

 

“Sağ” cenahta görünen, sağın tüm değerlerini muhafaza eden,  ama sağın içine yuvarlandığı bütün yanlışları da reddeden MİLLET PARTİSİ ise, “Sol”un yanlışlarını baştan elemekle beraber; doğru olan müşterek değerlerimizi savunarak, başından beri sürdürdüğü uzlaşmacı, barıştırıcı çizgisinde ilerlemektedir.

 

SON SÖZ

 

İktidardaki dostlarımız ve onlara destek olan bütün kıymetli vatandaşlarımız lütfen dikkat! Korkuyla sindirilmiş yığınların sessiz çığlıkları ve onca mazlumların ahları iktidarınızı ters yüz etmeden evvel tövbe ile yönünüzü doğruya, hak ve hakikate çevirmenizi tavsiye ediyoruz.

KAZANMAK, KAYBETMEMEKTİR! KAYBETMEMEK İSE İLLE DE KAZANMAK DEĞİLDİR!

 

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate