Bayrak Dergisi 1249
8 Aralık günü Türkiye ve İslam alemi Kurban Bayramı’nı kutlayacak. Değerli, Bayrak okurlarının Kurban Bayramı’nı en halisane duygularımızla kutlarız.
Türkiye’miz ve İslam dünyasına bayram idraki, sevinci ve mutluluğu nasip etmesini Yüce Allah’tan (C.C) dileriz. Kurban Bayramı Yüce Allah’ın Müslümanlara bir ikramı VE EMRİ. Kurban Bayramı’nın bayram olarak lûtfeden her hangi bir beşeri güç değil. Onun için dini bayram.
Bu bayram günü hem Müslümanlar Allah’ın kendilerine emir buyurduğu görevleri yerine getirirler, hem de bu görevin idrakine ulaştıkları ve ifasını başardıkları için hamd ederler, sevinirler.
Bu sevincin ve coşkunun Allah’ın Müslümanlara emirleri arasında bulunduğu asla şüphe edilemeyecek olan Hac görevinin ifası esnasında bütün açıklığı ile derin ürpertiler duyarak görmek mümkündür.
Yüz binlerce Müslüman’ın Allah’ın evi etrafında yaptığı o içten yakarışlarda, yalvarışlarda, istiğfarlarda ve dualarda görmek mümkündür. Hac esnasında şeytan taşlama da Hac ibadetinin vaz geçilmez bir unsurudur. Şeytan taşlanmadan Hac olmaz diyebiliriz.
HACDAN HABER VERİR MİSİN?
Ve Hac esnasında insanoğlunu tevazuun derinliklerinde, yersiz üstünlük duygularından sıyrılmış olarak, insanların kabirlerinden çıktıkları veya kabirlerine kondukları halleriyle, üzerlerine birer bez parçası örtündükleri o mahşeri toplantı nasıl azametli bir toplantıdır.
Yüce Allah’ın huzurunda hesap görülmek üzere ve bütün insanların her biri iki muhafızın nezaretinde götürüp toplanacakları o kaçınılmaz ve büyük muhakeme gününde toplanacaklarını hatırlayarak toplanmak ne dehşetengiz, ne düşünülesi ve ne ibret alınası bir toplantıdır, haldir ve andır!
Orada bir tek söz duyulur, ufuklar çınlar: “Lebbeyk Allahüme lebbeyk! Lebbeyke la şerike leke lebbeyk! İnnel hamde vel niğmete leke vel mülk!..” Müslümanlar huşu içinde Hac’da, Allah’ın yüceler yücesi eşsiz hükümranlığını duyurur, en yüksek sesle haykırır ve her türlü şirki (puta tapıcılığı) mahkum ederler.
Ve bu en yüksek şahitlik sözü, yeryüzünün en ücra noktasındaki minarelerde ve müminlerin gönüllerinde ve dillerinde yankılanır, söylenir, duyulur, duyurulur. Ve bu Hac ibadetinin vaz geçilmez bir emri olarak kurban kesilir.
MÜSLÜMANLARI KURBANDAN NASIL CAYDIRSAK ŞEYTANLIĞI
Bu emrin ifasında hiçbir tereddüt yoktur ama “Müslümanları kurban kesme işinden nasıl etsek de soğutsak, vaz geçirsek, bıktırsak, uzaklaştırsak” oryantalist şeytanlığının desiseleri, aldatmacaları ortalığı fesada verir.
KEVSER SURESİNDE NE MÜJDELER VAR, NE MÜJDELER…
Bayramlar bütün Müslümanların en yüksek seviyede ve vicdanlarının derinliklerinde yapacakları durum muhakemesi ve vicdan muhasebesinin de doruğu olmalıdır. Çünkü Yüce Allah’tan ne isteyeceğini bilmek mecburiyetindesin duanda.
Duanın adabı arasında tavsiye edilen onda devamlılıktır, sabırdır. Esası itibariyle yüce Allah ve onun şanlı Peygamberi efendimiz ve değişmez öğretmenimiz (salat ve selem ona olsun!) duada sabır ve sebatı tavsiye buyuruyor. Duanın, müminin gerçekçi ve evrensel bir muhasebeye dayanan, çözüm üreten, yapıcı ve metin bir irade sahibi olarak yaptığı duanın gönüllerde en ufak bir maddi ve manevi kirin kalmamasını sağlayan bir arıtma ve durultma sağladığını görebiliriz.
Kısaca dua müminin zeka, akıl ve gönlünü sürekli terbiye etmektedir. Kur’an’ı Kerim’de çok açık olarak, Resulullah’a verilecek çok yüce bir mertebeyi Allah Sevgili Peygamberine lûtfediyor. Hazreti Peygambere lûtfedilmiş oğlan çocuklarının yaşamayıp, vefat etmeleri üzerine Mekke müşriklerinin o insanlık önderini haşa, “soyu kesik” diye alaya almağa yeltenmeleri üzerine teessüre düşen Allah’ın Resulüne, Yüce Allah işte bu mübarek Kevser suresini lûtfetmişti.
KEVSER SURESİNİN MÜJDELER UMMANI…
Hatırlayınız yüce Allah Şanlı Kur’an’ında Kevser suresinde şöyle buyuruyor:
1- “ Muhakkak biz sana Kevser’i verdik!
2- “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve Kurban kes.”
3- “ Muhakkak ki soyu kesik olan sana buğz edendir!”
Bu sureyle Cenabı Allah hem Resulüne, “Kevser”i veriyor, hem de Peygamberine Rabbimiz için namaz kılmasını ve kurban kesmesini emrediyor.
Kevser suresinde Yüce Rabbimizin Hazreti Peygamber’e yapılan büyük haksızlık ve edepsizlik karşısında haklı bir teselli ve mükafat olarak lûtuf buyurduğu Kevser inayeti karşısında, şükrane olarak yapılması istenen ve beklenen nedir?
Allah için namaz kılmak ve Allah için kurban kesmek! Ve herkes için, elbette başta Müslümanlar olarak sakınılacak, kınanacak en kötü hal açıklanıyor: Asıl soyu kesik olan ve kesilesi olan Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’e (S.S) buğz edendir.
Acaba o insanlığın rahmet Peygamberini ve onun yolunu kesmek isteyen bedbahtlar, nasıl bir soy kesikliği ile tehdit ediliyorlar, acaba farkındalar mı? Yazıklar olsun onlara…. Asıl soyu kesik ve kesilesi olanlar -Allah korusun- ona buğz edenlerdir…
KURBAN HAKKINDA NOTLAR…
Kurban Allah’ın Rasulü için farz, ümmeti için ise vaciptir.
Tekrar edelim Kurban Allah’ın Resulü için farzdır, ümmeti için de Medine’de Zilhicce ayının 10. günü Kurban Bayramı ve namazı meşru kılınmıştır… Kurbanın ne zaman, nasıl kesileceği, fıkıh kitaplarında ayrıntılarıyla anlatılır.
Ama şurası apaçıktır ki, kurban etme eylemi ancak Allah için yapılır. Ve yüzyıllardan beri de İslam dünyasında meşhur olmuş bir uygulamadır. Bir vaciptir. İnkarı ise şüphesiz tehlikelidir.
MÜSLÜMANLAR VE GAYRİ MÜSLİMLERİN İÇİÇE YAŞADIKLARI YERLERDE KURBAN KESMEK
Yer yüzünün pek çok noktasında da, özellikle Müslümanların kafirlerle iç içe yaşadıkları yörelerde kurban Müslüman’ın ayırt edici özellikleri arasında saymakta devam ettiği bir uygulamadır. Bu uygulama Hıristiyanlık gibi Budizm gibi dini ananelere sahip ülkelerde yadırganmakta ve eşletiri konusu olmaktadır.
Kurbanın icrası sırasında görülen ve hoş görülemeyecek aksaklıklar, ne yazık ki hoyratça tenkit edilmekte ve alaya alınmaktadır. Bu tenkitte aşırılık, gerçekten maksadını aşmakta ve ayıp olmaktadır.
İnsan Latin ülkelerinde biçare bir öküzün beygir üstüne tırmanmış bir cellat tarafından işkence ile doğranması ve kanın akıtılmasını binlerce kişinin çığlık çığlığa alkışlamasının nasıl bir aşağılık ruhu haline sürüklediğini görerek ürpermeden edemiyor. Hangi vicdan ve insaf sahibi insan bir boğanın veya öküzün, can çekişerek kanının akıtılmasını spor olarak, eğlence olarak algılayabilir?
Galiba Katolik dünyasının ruh terapisi üzerine çalışmak isteyen psikiyatristler, bize sorarsanız bu saplantının tedavisinden yola çıkmalıdırlar! Aynı saplantı Budizm dünyasında yok mudur? Orada da ineğe tapılmakta, her şeyi mukaddes sayılmaktadır! İneğin her şeyi mukaddes olduğuna göre dışkısı da idrarı da mukaddes ve mübarek… Onun için sokaklarda Hint ineklerinin idrar yapmaları ve gübre bırakmaları gayet normal, hatta mukaddes…
İnsanın aklı almıyor ama işte bazılarının dini bu…
Es kaza Budistlerin bulunduğu bir yerde yaşıyorsanız affedersiniz sığır cinsinden bir kurbanlığı kesemezsiniz. Neden mi, çünkü bir Budist komşunuza göre siz onun ilahına tecavüz ettiniz.
Gelin ünlü şairlerimizden Tevfik Fikret’in sözüne itiraz edin bakalım. Ne demiş şair: “Beşerin türlü dalaletleri -yani sapkınlıkları- var! Putunu kendi yapıyor, kendi tapıyor!”
Hindistan’da sığır cinsi -haşa- ilah yapılıyor. Katolik Hıristiyanlarda ise, kanlı işkencelerle sığır telef ediliyor, çılgınca alkışlanıyor!
Bunlar beşerin dalaletleri değil mi? Bu sapıklığın felaketini ancak insan olunca, yani Müslümanlığının görünür görünmez kültürü etkisiyle insan olunca anlayabiliyorsunuz. Evet beşerin ruh durumunu ortaya koyan iki tablo. Hıristiyan Batı medeniyetinin hastalıklı öğretmeni Katolik dünyasında ve Budist dünyasında iki feci hastalık.
Peki biz? Bizimki ise başka bir alem… Ama biz Müslümanlar ne halde olursak olalım Kurban Bayramlarını, Ramazan Bayramlarını kutlamağa devam edeceğiz. Hem de şanla, şerefle, sevinçle ve de yüksek bir medeniyete mensup olmanın ve bu medeniyetin temeli olan “La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah” deyebilmenin hazzı, şevki ve gururu ile bayramımızı yapacağız. Allah’ın buyurduğu gibi.
Neyi keseceğiz, kesebiliriz, imkanımız ölçüsünde, kesilebileceklerden keseceğiz. Allah için namaz kılacağız ve Allah için kurban keseceğiz ve bayram yapacağız! Çünkü bu yüce Allah’ın emridir.
Ve bileceğiz ki, Allah’ın rızasına ulaşmak yüce hedefi amaçtır. O’na ancak Allah için yaptığımız güzel ameller ulaşır… Elbette kurban kesmenin sadece usulü çerçevesinde kurban edilip kanı akıtılacak kurbanlıkların, usulüne uygun olarak kanını akıtmakla değil, O’nun rızasına ulaşmak üzere kurban kesmekle olduğunu bileceğiz…
19 EYLÜL BASINIMIZIN KARA EYLÜLÜ OLARAK TARİHE GEÇECEK!
İslam, dünyamızın ziynetidir. Dünyayı en yüksek ahlaki ideallere göre düzenleme ve düzeltme iradesini mümine verir ve bu sorumluğu üslenmesini buyurur. Onun için İslam, bu dünyayı Allah’ın iradesine uygun hale getirme görevini mümine yükler.
Allah’ın rızası dibi yüce bir ülküye ulaşabilmek hayra yönelmek, şerden ve şerirden uzaklaşmakla, ona karşı tavır almakla mümkündür. Bu yüzden mesela “Rahman ve rahim olan Allahın adıyla başlar”ken, önce “kovulmuş şeytanın şerrinden de Allah’a sığınırız.” İşte onun için insanı dünyada olup bitenlerden haberdar etmekle bir ulaklık görevi yapan basın dünyamızı da değerlendirme durumundayız.
İnsanlar size haber veriyorsunuz diye para verip gazetenizi alıyor, radyonuzu dinliyor, televizyonlarınız seyrediyor. Basında iyi niyetle görevlerini ifa etmeğe çalışan insanlara bir diyeceğimiz yok. Bizim lehimizde olan haberleri de aleyhimize olan haberleri de hoşgörüyle karşılarız. Yeter ki peşin hüküm olmasın, küstahça karalama yapılmasın.
Şimdi Bayrak okuyucularına ve Bayrak vasıtasıyla Türk Milleti’ne, bu millete bir 19 Eylül kara günü yaşattıkları için bazı gazete ve televizyonları şikayet ediyoruz.
19 EYLÜL REZALETİNİ UNUTMAYACAĞIZ, SİZ DE UNUTMAYIN!
Bu bir 19 Eylül kara günü hikayesidir. Geçtiğimiz günlerde küresel kriz çıktı. Mahalli seçimler yaklaşmakta. Türkiye siyaseti çarşafa, pkk ile yapılan temaslar sonucu yapıldığı anlaşılan Apo’nun daha rahat iletişim kurabilmesi amacıyla İmralı cezaevinin genişletilip ıslah edilmesine, kapatma davası ve Ergenekon davasına kilitlenmiş.
Sayın Başbakan mahalli seçimler için devletin bütün imkanlarını hoyratça ve sorumsuzca kullanarak atıp savurmakta, gürlemekte. Gündemi değiştirmekte, germekte ve meşgul etmekte iken başörtüsünü iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne baş vuran CHP şimdi partisine çarşaflı üyeler almakta.
Bunun yanında bir başka parti alevi açılımı yapmakta iken 19 Eylül günü basının çok tirajlı ve gene sorumluluk duygusu ise azalmış bazı üyeleri, ne yazık ki bir aklı almaz dezenfermasyon çabasına bilerek, bilmeyerek ortak oldu. Haysiyet katilliği yaptı, namus cellatlığına soyundu. Ve Türkiye’de ferdi insan hak ve hürriyetlerinin nasıl hoyratça çiğnenebildiğini gösterdi. Bu tarih, akıl, vicdan ve haysiyet sahibi tüm vatandaşların ve insanların belleğinden silinmeyecek bir kara leke olarak kaldı.
SAYIN AYDIN DOĞAN’IN HÜRRİYET’İ, FİLANIN STAR’I, FALANCANIN TARAF’I İLE BAŞBAKAN GİBİ Mİ KONUŞMALI?
19 Eylül’de haysiyetlere ve namuslara dil uzatılmasının, iftira savrulmasının üzerinden haftalar geçti. Günlerden beri Hürriyet, Star gazetelerinde yapılan çirkin iftirayı adam gibi düzeltmelerini bekliyoruz. Tekzip ve açıklama hakkını kullanmak için kanuni süreyi sabırla bekledik. Çıt çıkmadı, şimdi kanuni süresi içinde adını andığımız gazetelerin sahiplerini, genel yayın müdürlerini, sorumlu müdürlerini göreve çağırıyoruz:
Haysiyetli insanlar başkalarına haksız olarak zarar verince, özür diler ve verdikleri zararı öderler. Sayın Hürriyet, Star ve Taraf gazetelerinin patronları ve iftiraname yazan yazıcıları sizden her haysiyetli insanın yapacağı görevi yerine getirmenizi bekliyoruz.
Gazetelerinizin, ekranlarınızın ve mikrofonlarınızın şeref ve haysiyet cellatlarının iğfal ve idlâl kampanyalarına alet edilmemesini sağlamanız gerektiğini acaba sizlere nasıl anlatsak…
Binlerce insanın haysiyet ve şerefine leke sürmenizin hesabını vicdanınızda vermenizi bekledik, acaba çok şey mi bekliyoruz?