YOL AYRIMINDAYIZ

Bayrak Dergisi 1252

GÜNEYDOĞU ANADOLU’YA MUSSALLAT EDİLEN TERÖRÜN SONLANDIRILMASI İÇİN AKP İKTİDARI VE İŞBİRLİKÇİLERİ TÜRK MİLLETİ’NE PROJELERİNİ AÇIKLAMALIDIR!..

‘DEMOKRATİK AÇILIM’ YAHUT ‘GÜNEYDOĞU ANADOLU MESELESİ’NDE YOL AYRIMINDAYIZ!

“Bir de sakının o fitneden ki, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz. Hem bilin ki, Allah azabı şiddetli olandır.”

(Kuranı Kerim, Enfal suresi, 25. ayet)

Vatanın bölünmezliğini ve milletin birliğini korumaya  yemin edenlerin, pkk’nın silahsızlandırılması için kimlerle, neyi müzakere ettiğini millet bilmek istiyor!..

SAYIN GÜL FIRSATTAN MI, MECBURİYETİNDEN Mİ BAHSETMİŞTİ?

Sayın Gül kendisinden öncekiler ve bazı askeri eşhas gibi, “Türkiye’nin bir numaralı meselesidir, ona ister Güneydoğu Anadolu meselesi, ister terör veya Kürt meselesi’ deyin” diyerek Tanzimat’ın genç, tecrübesiz ve bilgisiz ama iyi niyetli sultanından başlayarak kim bilir kaçıncı kez tekrarlanan ve Türkiye’nin dikkatini bu mesele üzerine çeken devlet başkanı ünvanını hak etmişti! Ve zihinlerde bazı tereddütlerin uyanmasına da sebep olmuştu. Dış politik ortam meselenin çözümü için çok müsaitmiş?! Türkiye bu fırsatı kaçırmamalıymış?!! Biz çözmezsek eğer, başkalarının çözümüne razı olmak zorunda kalabilirmişiz??!

Bu yoldaki ifadelerin imkan mı, yoksa tehdit anlamına mı geldiğini çözmek basbayağı bilmece çözmek gibi… Sayın Cumhurbaşkanı bu tür değerlendirmelere nasıl ulaştı bu tespit ve değerlendirmeyi hangi meşru platformlarda nasıl müzakere etti, bilmiyoruz???

Şimdi bu konuşma ile başlayan tutarsızlık, belirsizlik ve prensipsizlikle, Türkiye’nin varlığını ve geleceğini ilgilendiren hayati süreçte yeni bir kavşağa doğru sürükleniyoruz. Neden mi?..

TERÖRLE MÜCADELEDE SİLAHLI MÜCADELE DIŞINDA YAPILMASI GEREKENLER YAPILDI MI?

Sayın İlker Başbuğ’un değerlendirmelerinden birini hatırlayınız. Sayın Başbuğ terörle mücadele konusunda Türk silahlı kuvvetlerinin kararlılıkla bu mücadeleyi sürdürme azminde olduğunu söylüyor, ancak terörün bitirilmesi için alınması gerekli ekonomik, sosyal, psikolojik çalışmalara olan acil ihtiyacı da dile getiriyordu.

Askerin bu değerlendirmesi, terörle mücadelenin alfabesi mahiyetinde olan gerçeklerin bir mahcubiyet ve zafiyet içinde bir tekrarı gibi idi. Eğer meşru bir hükumet varsa, askerin bir durum değerlendirmesi yapması söz konusu ise bu değerlendirmenin eksiği ile artısı ile sorumlu hükumette ve özellikle Milli Güvenlik Kurulu’nda yapılması gerekmez mi idi? Hele zafiyetlerden de bahsedilecekse??? Diğer taraftan bu gerçeği değişik şekillerde de dile getirebilirdiniz. Bu durumda, terörizmle mücadele konusunda bilgi sahibi olan milletin varlık ve beka davası konusunda hassas olan kamuoyunun, bu açıklamadan sonra terörle mücadeleden sorumlu hükumetin, sosyal, siyasal, diplomatik ve kültürel alandaki samimiyetini, bilgisini, ehliyetini sorgulaması dakaçınılmazdı.

DEMOKRATİK AÇILIM, TERÖRÜ AZDIRACAK MI, BİTİRECEK Mİ?

Ancak Sayın Başbuğ’un bu açıklamasından bir süre sonra TSK aleyhine şiddetli ve insafsız bir karalama kampanyası başladı. Ve ondan sonra da, pkk’nın dağdan indirilmesi için kampanya üstüne kampanya yapıldı. Önce Kürt meselesi dendi, böylece 90’lı yıllarda Sayın Demirel ve İnönü’nün ‘Kürt realitesini tanıma’ kampanyasının ötesine geçilmiş oluyordu… Sayın Başbakan, ‘Kürt meselesi benim meselem’ dedi, çıktı. Acaba askerin silahlı mücadele dışında alınması gerekli olduğunu söylediği sosyal, siyasal, diplomatik ve ekonomik tedbirler ve politikalar bunlar mıydı?

TERÖRLE MÜCADELE KONUSUNDA İKTİDARIN ZAFİYETLERİ VE SIKINTILARI

Önce ‘Kürt meselesi’ dendi, sonra ‘barış ve kardeşlik’, daha sonra da ‘demokratik açılım’ dendi! Önemli olduğu besbelli olan, bir milletin birlik davasını tehdit eden bir ağır saldırının hayati, can alıcı bir mesele olduğu, Türkiye’nin birinci meselesi olduğu apaçık! Ama bu meselenin çözümü için tutulan yol ve sarf edilen mesai ne getiriyor? Düne kadar Apo ve pkk ile arasına mesafe koymadığı için Sayın Başbakanın görüşmediği ve yok saydığı BDP’nin ne dediği belli ve bundan sonra da ne katkı sağlayabilecek?

BDP’nin Irak temsilcisi olan generalin aylar önce Türkiye’yi, pkk’yı muhatap almaya davet ettiğini herhalde hatırlıyoruz. Ayrıca Kuzey Irak’a askeri müdahale söz konusu olduğu zaman bugünkü Sayın Başbakanımız Kuzey Irak’a müdahale konusunda bin bir dereden su getirmiş ve aylar sonra Kuzey Irak’a yapılması düşünülen müdahaleye ABD’nin icazeti alınmış güç bela oda çık kısa süreliğine… Ve günlerce dağ taş bombalanmış, sonra harekâtın bir kaç gün içinde sona erdirilmesi ABD Başkanı tarafından istenmişti ve harekata son verilmişti…

Ve kamuoyu da tatmin edilmişti..? Ama tahmin edildiği gibi sonuç alınmamıştı. Kış şartları altında başarıyla gerçekleştirilen askeri manevra ile Türk Milleti’nin gurur ve güven duygusu cilalanmıştı.

İSRAİL VE ABD’NİN ÖCALAN’I TÜRKİYE’YE TESLİM ŞARTI NEYDİ?

Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi o zamanki DSP ve MHP’nin ortak hükumet kurmalarına imkan veren oy artışı sağlamıştı bu iki partiye. Ve gariptir rahmetli Ecevit, Apo’nun “bize neden teslim edildiğini anlayamadığını”? söylemişti. Bu konu hala aydınlanmış değil, aradan şu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen. Açıklandığına göre yabancı istihbarat servislerinin yardımı ile Türkiye’ye teslim edilen paketin teslim şartları varmış!? O tarihten itibaren Apo’nun hayat serüvenine bakarsak, olanların ve olmayanların o teslim şartnamesinde yazılı olduğu ortaya çıkıyor.

Yani Apo üzerinden ve Apo kanalıyla bazı devletlerin siyasi ve askeri operasyonlar yaptıklarını anlayabiliyoruz. Anlaşılıyor ki, dostlarımız bize Apo’yu kendi politikaları istikametinde kullanmak kaydıyla vermişler ve her iktidar da ona uymuş. İdam cezası kaldırılmış, örgütü ile temas imkanları temin edilmiş. Ve Apo’nun o tarihten bu yana dostlarımızın ön gördüğü çerçevede bakımını üslenmişiz. Yani Apo o günlerden bu yana bir mahpus değil, Güneydoğu Anadolu meselemizin çözümünde bir alelade figür değil, emperyal politikaların aleti imiş, siyasi aktörmüş, siyasi ve askeri liderlik yapmasına katkı sağlamışız!!?? Türkiye’de iktidar ve söz sahibi olanların dirayetine bakar mısınız?

 İMRALI, SURİYE, KUZEY IRAK, BAĞDAT, ERBİL VE ABD KOMİSERLİĞİ ARASINDA KOŞUŞTURAN TÜRKİYE?

Dostlarımız bize Apo’yu “kendi politikaları istikametinde kullanmak kaydıyla vermişler ve her iktidar da ona uymuş. İdam cezası kaldırılmış, örgütü ile temas imkanları temin edilmiş. Ve Apo’nun o tarihten bu yana dostlarımızın ön gördüğü çerçevede bakımını üslenmişiz. Yani Apo o günlerden bu yana bir mahpus değil, Güneydoğu Anadolu meselemizin çözümünde bir alelade figür değil, ana aktörmüş???

Bu planın ana hatlarıyla MİLLET’E açıklanması gerekmiyor mu? Anaların göz yaşını dindirmek gibi insani, vicdani bir görevi üstlendiğini söyleyen iktidarın vatanın bütünlüğünü teminat altına almak ve ülkenin bölüneceğinden endişe eden insanlara teminat vermek, şüpheli davranışlardan vaz geçmek görevi yok mudur? Türkiye’nin aynen İrlan’da gibi 26 özerk bölgeye bölünmesi ve bir de bayrak dalgalandırılması, bu demokratik açılımın aktörlerinden olduğu anlaşılan bu projenin büyük bir fesat ve Allah esirgesin felaket sebebi olmayacağını Sayın Başbakan göstermelidir. Milyonlarca ananın, babanın vicdanlarını rahatlatmalıdır. Gene milyonlarca ananın, çocuğun bir savaş faciasının ateşine ve kanlı felaketine itilmeyeceğini göstermeli. Bir cihan imparatorluğunun kahpece ve alçakça taksim ve tasfiyesinin sonucunda, büyük belalar ve facialardan kurtularak Anadolu ve Trakya’ya sığınabilen ve vatanını yedi düvele karşı fedakarca savunan engin müsamahalı bu halkın, kendi öz vatanında ne bölünmeye izin vereceğini ne de tehditlerden yılacağını kimse ama hiç kimse düşünmemelidir. Anaların göz yaşına saygılı olduğunu söyleyenlerin ülkenin bir kardeş kavgasına itilmesi halinde bilmemek özrü onları sorumluluktan kurtarmaz.

NE ANALAR AĞLASIN NE DE MİLLET!

Hangi vicdansız bir ananın yüreğinin yanmasını isteyebilir, kim yüreklere ateş düşmesini isteyebilir? Anaların yüreğine ateş düşmemesini isteyen insan şehidinin mezarı başında, göz yaşlarını akıtan ananın dileğine, ‘vatanım bölünmesin’ duasına sağır kalabilir mi? Kalpleri sağırlaşmış olanlar dışında kim kalabilir, Sayın Başbakan? Anaların göz yaşına saygınız varsa, projelerinizin vatanın bölünmez bütünlüğüne zarar vermeyip, güçlendireceğine anaları inandırmanız gerekiyor! Açık, dürüst ve samimi…

PROJENİZİ TÜRK MİLLETİ’NE AÇIKLAYIN, TEMİNAT VERİN SAYIN BAŞBAKAN!..

Muzip bir milletvekili sormuş, ‘bu gizli celsede İmralı veya Kandil veya Erbil de bulunacaksa buna mı gizli celse diyoruz’ anlamında söz söylemiş. Apo’nun zaman zaman yayınladığı bildirileri ile, Kandil, Erbil, Bağdat ve ABD komiserliğinden yapılan açıklamalar zaten Apo’ya yüklenen siyasi misyonu da kalın çizgileri ile gösteriyor!

Emareler Güneydoğu vilayetlerimizle ilgili olarak bazı projelerin, dışarda ve içerde kapalı kapılar arkasında müzakere edildiğini ve milletin parça parça verilen haberlerle hazırlandığı ve kabul edemeyeceği hususları hazmettirme yolunda olduğunu gösteriyor. Bu yol gayri samimidir ve yanlıştır, bundan vaz geçilmelidir.

TÜRKİYE’DE 26 ÖZERK BÖLGE, İKİ KÜLTÜR, İKİ DİL NE ANLAMA GELİYOR?

Şimdi pkk’nın başının ve şimdiye kadar da onun siyasi sözcüsü ve propaganda örgütü durumundan kurtulamayan BDP’nin ‘barış süreci’nin uzaması ve daimi hale gelmesi için öne sürdüğü önerilere baktığımızda nelerin Türkiye’ye dikte ettirmeye yeltenildiğini görüyoruz? Ya bunları kabul edeceksiniz ya da savaşırız! Bunu söyleyenler Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları mı yoksa bir düşman devletin muharip gücü veya ultümatom veren elçileri mi? Şartlara bakınız, birinci şart; pkk’nın tasfiyesi amaçlanmayacakmış? O zaman İçişleri Bakanı neye koşuşturuyor, neyi konuşuyor? Türkiye’nin terörü tasfiye etmek hedefi yok mu? Bu hedeften vaz mı geçtiniz yoksa? pkk’nın silahsızlandırılmasının başka bir anlamı var mı?

Sözün kısası ilk bakışta BDP yetkililerinin açıkladığı projeler, Türkiye gerçeklerine yabancı, aykırı ve hatta tehlikeli. Barış ve birlik içinde bir arada var olma hedefinden çok uzak. Kısaca iki dilli ve iki kültürlü bir sosyal, idari ve siyasi yapılanmanın tasavvur ve teklif edilebilmesi üzerinde ciddiyetle ve hassasiyetle durmak gerek… Her şeyden önce bu projelerin ilmi analize tabi tutulup değerlendirilmesi şart. Elbette değerlendirme her türlü peşin hükümden uzak olarak, tehdit, baskı ve şantaja da pabuç bırakmayarak yapılmalı. Tamamen bilim, hakkaniyet ve milletin birliği ve bütünlüğüne esas, ölçü ve hassasiyetlerini teminat altına alan bir proje olmalıdır. O zaman bu projeleri ortaya koyan insanlar saygıya layık, alkışlanmaya değer bulunur.

MEŞRU TALEPLERE EVET, SEVR BÖLÜCÜLÜĞÜNE HAYIR!

Bu projeler yıllar evvel Türkiye’ye Türkiye’nin en karanlık gününde dikte edilmeye yeltenilmiş projeler değil mi? Bu hayaller, Türkiye’nin varlık ve birliğini sağlamak şöyle dursun, bu tür hayallere saplanan ülkeleri Belçika, Yugoslavya, Çekoslovakya örneklerinde görüldüğü üzere parçalanmak felaketiyle sonuçlanmış değil midir? Dil ve kültür gibi ihtisas isteyen bir işin, masa başında ahkam keserek çözümü mümkün değil, bilmeyiz anlatabildik mi? Elbette Türkiye bu konuda ülkenin birlik ve beraberliğine saygılı olmak kaydıyla bütün Türkiye’ye daha fazla hürriyet getirecek samimi ve gerçekçi projeleri sonuna kadar kararlıkla desteklemelidir. Bayrak bu tür gerçekçi, milli, hürriyet ve demokrasi projelerini sonuna kadar destekleyecektir.

******************************************

  1. BÖLÜM

AKP APO İLE KONUŞTUĞUNU İTİRAF EDİYOR AMA MUHATAP ALMAMIŞMIŞ(!?)

Yakın bir zamana gelesiye kadar, AKP iktidarının Apo ile temasta olduğu, hatta muhatap saydığı, AKP tarafından şiddetle ve hatta nefretle reddedilen bir iftira idi sanki. Ama emareler ve Apo’nun yaptığı sürekli yalanlamalar İmralı’nın Türkiye’ye karşı yöneltilen terörist faaliyetlerin önemli merkezlerinden birisi, hatta birincisi olduğu gerçeğinin ortaya çıkmış olması. Zaten iktidar da bir şekilde bu temasın yapılmakta olduğunu doğruluyor. İngiliz Başbakanının söylediği ‘şeytanla bile görüşürüm’ lafı şimdi can simidi gibi kullanılıyor. Neymiş devlet görüşürmüş? Elbette devlet, devletse görür, bilir… Türk toplumunun kafasındaki devlet imajı budur. Cahil, aciz devlet ve devlet faaliyeti olmaz…

MİLETİ DÜŞÜNMEYE DAVET

Apo’yu birileri size neye teslim etti ve siz bu figürü nasıl değerlendirdiniz? I992’lerde sıfırladığınız terörü, hangi zaaflarınız ve yanlışlarınız, sizi müzakereye, terör örgütünün şartlarını kabule ve teslimiyete zorluyor? Bunun neresinde çözüm var, bunun adı teslimiyet değil mi? Bu nokta üzerinde milletin düşünmesi ama gereken dikkatle düşünmesi gerek

FESAT VE İHANET TOHUMLARININ BULAŞTIRILDIĞI SEVR ANI?

Sağlıklı düşünebilmek için bu meseleyi tarihi bütünlüğü içinde ele almak gerek. Olay, Türkiye’nin her hangi bir noktasında, yöresinde vatandaşların ekonomik, sosyal ve kültürel şartlardan şikayeti midir, yoksa bu tür haklı şikayetlerin Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü bozma istikametindeki ve yıllar önce emperyalist devletlerin Türkiye’yi tasfiye amacıyla ortaya koyduğu çirkin taleplerin üstüne bir şal örterek yeniden dillendirilmesi mi? Bu emperyalist isteklerin en açık şekilde ortaya konduğu tarihimizin en karanlık ve meşum anını hep beraber hatırlamakta yarar görüyoruz.Kendini hangi kavmi kökenden bilirse bilsin, Türkiye’ye sadakat borç ve görevi olan tüm sağduyulu vatandaşları, iktidar ve muhalefet dahil tüm politikacıları, bu satırları yeniden hatırlamaya ve üzerinde ciddiyetle düşünmeye çağırıyoruz. Hatırlayalım:

 TEKRARLANAN AYNI NAKARAT: ‘YEREL ÖZERKLİK’ YEMİ, KÜRT BÖLÜCÜLERİNE SEVR FELAKET BELGESİNDE VAAD EDİLMİŞTİ!

Sevr’de Osmanlı İmparatorluğu düveli muazzamanın sömürgesi haline getiriliyor, imparatorluğun eyaletleri işgal ediliyor, Irak ve Suriye’de sözde bağımsız devletler oluşturuluyor, anavatan Anadolu’da doğuda ve batıda düveli muazzamanın kışkırtıp organize ettiği Yunan ve Ermeni istilasının hedefi haline getiriliyor ve Doğu Anadolu’da bir Ermeni yurdu oluşturuluyor bu mıntıkada önce özerk sonra bağımsız olabilecek bir Kürt yerel özerkliği oluşturulmak isteniyordu. Şimdi metni görelim:

Tarihimizde karanlık bir sahife olan ve 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr’de imzalanan (sözde) Barış anlaşmasının 62. Maddesine göre,

“Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin 3. ıı/2 ve 3.fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu anlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinden her birinin atadığı bir komisyon hazırlayacaktır… Bu plan, Süryani-Geldaniler ile bu bölgelerin içindeki diğer etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır.”…Ayrıca aynı ihanet belgesinde o günkü İngiliz, Fransız, İtalyan emperyelist hükümetleri imzalattıklarıSevr Özerkliğinin bir aşamasında 64. Maddede “Türkiye’den ayrılma ve bağımsızlık, adına Türkiye’yi bölme hıyanetini senete sokmuş bulunmakta??(Metni daha ayrıntılı incelemek için bakınız; Osmanlı İmparatorluğunun Çöküş Belgeleri, Seha Emeray, Osman Olcay, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları. No 409)

Peygamberimizin, ‘Ayağımın altındadır’ diyerek reddettiği kavmiyetçilik zehri ile zehirlenmiş bulunan Kürt kavmiyetçileri şimdi bu meşum rezalet ve ihanet belgesinde Müslüman Türk Milleti’nin İstiklal Mücadelesi ile yırtıp atıp yok ettikleri bu çirkin belgeye sarılıyor, üstünü boyayarak halka yeniden yutturmak istiyorlar! Türkiye’de tüm samimi ve masum vatandaşlarımızın bu fitneye karşı uyanık olması gerek. Bu fitne ateşini sağduyumuz, imanımız ve basiretimiz, birlik ve kardeşlik ruhumuzla söndürmemiz gerek… Hatırlayalım içine sürüklendiğimiz süreç nasıl başlamıştı:

‘DEMOKRATİK AÇILIM’, PKK’NIN SİLAHSIZLANDIRILMASI İÇİN KİMLERLE NEYİ MÜZAKERE EDİYOR?

Sayın Gül kendisinden önceki mevkidaşları yani sivil ve askeri selefleri gibi, Türkiye’nin bir numaralı meselesi olarak, Güneydoğu Anadolu meselesi ve terör veya Kürt meselesi diyerek eslafa uymuş ve Türkiye’nin dikkatini bu mesele üzerinde yoğunlaştırmıştı ya, şimdi bu hayati konuda yeni bir kavşaktayız.

Sayın İlker Başbuğ’un son değerlendirmelerinden birini hatırlayınız. Sayın Başbuğ’un, Türkiye’nin seneler boyu sürmüş bulunan terörle mücadelesinin özeti ve sonuçları hakkındaki açıklamaları çarpıcı idi. Sayın Başbuğ, terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu mücadeleyi sürdürmeğe kararlı olduğunu söylüyor, ancak terörün bitirilmesi için alınması gerekli ekonomik, sosyal, psikolojik çalışmalara olan acil ihtiyacı dile getiriyordu. Ancak bu açıklamadan bir süre sonra TSK aleyhine şiddetli ve insafsız bir karalama kampanyası başladı. Ve ondan sonra da, pkk’nın dağdan indirilmesi için kampanya üstüne kampanya yapıldı. Önce Kürt meselesi dendi, böylece 90’lı yıllarda Sayın Demirel ve İnönü’nün ‘Kürt realitesini tanıma’ kampanyasının ötesine geçildi, Sayın Başbakan “Kürt meselesi” benim meselem dedi çıktı. Acaba bunlar askerin silahlı mücadele dışında alınması gerekli olduğunu söylediği sosyal, siyasal, diplomatik ve ekonomik tedbirler miydi?

 KRİTİK KAVŞAKTAYIZ! YA FİTNE KUDURACAK YA BARIŞ SULTAN OLACAK

Önce Kürt meselesi dediler, sonra barış ve kardeşlik, daha sonra da demokrasi dendi! Önemli olduğu besbelli olan, bir milletin birlik davasını tehdit eden bir ağır saldırının hayati, can alıcı bir mesele olduğu, Türkiye’nin birinci meselesi olduğu apaçık. Ama bu meselenin çözümü için tutulan yol ve sarf edilen mesai ne getiriyor? Düne kadar Apo ve pkk ile arasına mesafe koymadığı için Sayın Başbakanın görüşmediği ve yok saydığı BDP’nin ne dediği ne diyeceği belli değil mi? BDP’nin Irak temsilcisi generalin aylar önce Türkiye ile PKK’yı muhatap almaya davet ettiğini herhalde hatırlıyoruz. Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi o zamanki DSP ve MHP’nin ortak hükümet kurmalarına imkan veren oy artışı sağlamıştı bu iki partiye… Ve gariptir rahmetli Ecevit, namı diger Apo’nun “bize neden teslim edildiğini anlayamadığını”(?) söylemişti. Bu konu hala aydınlanmış değil, aradan şu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen. Açıklandığına göre yabancı istihbarat servislerinin yardımı ile Türkiye’ye teslim edilen paketin teslim şartları varmış!? O tarihten itibaren Apo’nun hayat serüvenine bakarsak, olanların ve olmayanların o teslim şartnamesinde yazılı olan hususlar olduğu ortaya çıkıyor. Dostlarımız (?!) bize Apo’yu “kendi politikaları istikametinde kullanmak kaydıyla vermişler ve her iktidar da ona uymuş. İdam cezası kaldırılmış, örgütü ile temas imkanları temin edilmiş. Ve Apo’nun o tarihten bu yana dostlarımızın ön gördüğü çerçevede bakımını üslenmişiz. Yani Apo o günlerden bu yana bir mahpus değil, Güneydoğu Anadolu meselemizin çözümünde bir alelade figür değil, ama aktörmüş???

Türkiye bir terör örgütü elebaşısıyla pkk militanlarının dağdan indirilmesini konuşuyor? Ve uygulamaya de geçiyor? İçişleri Bakanının yol kazası dediği rezalet olmasa çok şey olacakmış. Anlaşılıyor ki mızrak çuvala sığmamış?.. pkk’nın silahsızlandırılması Suriye, Irak (Bağdat, Erbil) ile İçişleri Bakanın yaptığı çalışmaları okuduk. Bu çalışmaların nelerden ibaret olduğunu ana muhalefet sormuş, cevap gizi celsede açıklarız olmuş. Muzip bir milletvekili sormuş, bu gizli celse bilgileri anında Apo’ya ulaştırılacağına göre gizli celsenin neresi gizli olabilir? Nitekim pkk’nın siyasi uzantısı durumunda olan bir parti sözcüsü gizli celse yapılmasına karşı çıkıyor.

İktidarın büyük bir gizlilikle uygulamasına başladığı projenin milletten gizli yürütüldüğü apaçık… Çünkü saklı projenin esasları üç aşağı beş yukarı belli olmuş gibi… Milletin kaderi üzerinde vahim etkiler yapacak bu projeyi AKP iktidarı verdikleri sözleriyle, yapılacakları açıklamak mecburiyetindedir.

HAÇLI ZALİMLERİN KANLI RÜYASINA PEMBE ŞAL ÖRTME GERÇEKÇİ DEĞİL KRİTİK KAVŞAKTAYIZ! YA FİTNE KUDURACAK YA BARIŞ SULTAN OLACAK!

Gelelim Apo’nun önerilerine. Birinci şart, pkk’nın tasfiyesini amaçlanmayacakmış? O zaman İçişleri Bakanı neyi konuşuyor? Türkiye’nin terörü tasfiye etmek hedefi yok mu? pkk’nın silahsızlandırılmasının başka bir anlamı var mı?

pkk’nın, BDP yetkililerinin açıkladığı projeler, hayal mahsulü ve zararlı fantaziler… esasta ‘iki dilli ve iki kültürlü bir sosyal ve siyasal yapı’ tasavvur ve teklif edilebiliyor. Bunu düşünenlerin ne kadar gayri ciddi ve sorumsuz olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya geçmesinin Türkiye’ye birlik ve mutluluğu getireceği söylenmesine rağmen, bu tür hayallere saplanan ülkeleri Belçika, Yugoslavya, Çekoslovakya örneklerinde görüldüğü üzere toplulukları ayrıştıran, parçalayan ve felaketle sonuçlanan zehir etkisi yapıyor. Dil ve Kültür gibi ihtisas isteyen bir işin, masa başında ahkam keserek çözümü mümkün değil. Allah izin verirse yukarıda örnek olarak sıralanan ülke ve topluklarda ne sonuçlar alınmış? Bu hayati konuyu ayrıntılı olarak önümüzdeki sayılarda delilleriyle inceleyip aydınlığa kavuşturmak istiyoruz.

APO İLE KONUŞULUYOR MU, MUHATAP MI ALINIYOR?

Yakın bir zaman gelesiye kadar, AKP iktidarının Apo ile temasta olduğu, hatta muhatap saydığı, AKP tarafından şiddetle ve hatta nefretle reddedilen bir iftira idi sanki. Ama emareler ve Apo’nun yaptığı sürekli yalanlamalar İmralı’nın Türkiye’ye karşı yöneltilen terörist faaliyetlerin önemli merkezlerinden birisi, hatta birincisi olduğu gerçeğinin otaya çıkmış olması. Zaten iktidarda bir şekilde bu temasın yapılmakta olduğunu doğruluyor. İngiliz Başbakanının söylediği ‘şeytanla bile görüşürüm’ lafı şimdi can simidi gibi kullanılıyor. Neymiş devlet görüşürmüş?..

CUMHURİYET VE DEĞİŞİM?

Bir imparatorluk mirasının yeni bir siyasi yapılanmada var olması, yaşatılması gayretinin bir sonucu olarak, Türkiye; ‘cumhuriyet rejimi’ ile tanıştı. Bu bir değişimdi, ama bu değişim Fransız ve Rus ihtilalcilerinin çok kanlı ve zorlu değişimi gibi olmasa da zorlu bir değişimdi. Fatih’le ‘üç taç’a kavuşmuş olan ve her biri üç dünyanın ayrı ayrı liderliğini sembolize eden ‘üç taç’a veda ediliyordu?! Roma imparatorluğunun veraset tacı, İslam dünyasının hilafet tacı ve Türk dünyasının sultanlığı… Sevr’de Osmanlı imparatorluğu ‘düveli muazzama’nın sömürgesi haline getiriliyor, İmparatorluğun eyaletleri işgal ediliyor, Irak ve Suriye’de sözde bağımsız devletler oluşturuluyor. Anavatan Anadolu’da doğudan ve batıdan ‘düveli muazzama’nın kışkırtıp organize ettiği Yunan ve Ermeni istilasının hedefi haline getirilen bölgesi haline getiriliyor ve Doğu Anadolu’da bir Ermeni bölgesinde bağımsız bir Kürt siyasal yapılanması dikte ediliyordu.

SEVR’E NASIL GELİNDİ?

Türkiye bir cihan devleti Olan Osmanlı İmparatorluğunun 1683 Viyana Muhasarası sonrasında başlayan mağlubiyet ve arkasından gelen bozgun sürecinde Haçlı emperyalist devletlerince parçalanma ve sömürülme sürecine girmişti. İmparatorluğumuzun içine düştüğü ekonomik, sosyal, idari ve askeri zafiyet asırlardır dillerine doladıkları kirli gönüllerinde yaşattıkları parçalama, sömürme ve imha projelerini uygulama fırsatı veriyordu.

İslam medeniyetini ve bu medeniyetin koruyucusu Osmanlı imparatorluğunu tasfiye etmek nihai amacı için Rumların, Bulgarların, Sırpların ayaklanmasını sağladılar. İmparatorluğunun bu birleşik Haçlı saldırılarına karşı koyacak ekonomik, teknik, bilimsel kurumlarının zaafiyetinin artması ile birlikte kayıplar kayıpları koğaladı. Sıra Hristiyan tebanın koparılmasından sonra Müslüman toplulukların tahrikine gelmişti. Önce Vahhabi isyanı, daha sonra Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa isyanı, Müslüman topluklar arasında yayılan menfi milliyetçilik cereyanı Araplardan, Arnavutlarla birlikte sonra da Kürt beyleri ve aşiretlerine de sirayet ettirildi…

GÜNAHSIZLARI DA YAKACAK FİTNE ATEŞİNİ TUTUŞTURMAYIN!

Şimdi ‘yerel özerklik’ teklifinden sonra Türkiye çok dilli, çok kültürlü bir yapıya sürüklenmek isteniyor. Bu tekliflerin hangi kirli ilham kaynaklarından süzüldüğü de belli. Bu teklif ve projeleri de konuşacağız, tartışacağız, önümüzdeki sayılarda Allah izin verirse…

Ancak şu kadarını söyleyelim Türkiye’de yaşayan etnik kimliklerin orijinini, yakınlığını uzaklığını konuşmanın sanki anlamı yok… Mesela Türklerle Kürtlerin soy tarih Türkiye çok dilli, çok kültürlü bir yapıya sürüklenmek isteniyor. Ve Türkiye’nin kültür birlikteliğine, beraberliğine ilişkin, binlerce tarihi, ilmi delil getirseniz, bu delilleri soğukkanlılıkla müzakere etme imkanını azaltan bu menfi atmosferin bu menfi tesirinin yok edilmesi peşin hükümlerin, korkuların kaybedilmesi gerekiyor.

Türkiye çok dilli, çok kültürlü bir yapıya sürüklenmek isteniyor. Beş bin yıl boyunca çok büyük zaferler şerefler yaşamış olan Müslüman Türk Milleti’nin bütün ayrıştırma çabalarına rağmen bu oyuna gelmeyeceği, birlikte ve var olma iradesini dosta düşman kabul ettireceğinden eminiz.

BAYRAK

Yorum Yapın

Navigate