“Avrupa Medeniyeti dediğimiz medeniyetin tüm kaynağı, Müslümanlardır, İslam’dır.” Hunke, Macar Şarkiyatçısı, “Hilalin Gölgesindeki Avrupa ” isimli kitabından.
Yeryüzünde hiçbir millet, bugünkü Türk-İslam Milletinin sahip olduğu mirasa sahip değildir. Dünyanın en zengin kültür mirasına ve sanat hazinesine sahip olan milletimiz hiçbir konuda şan şöhret arzusu; isim yapma sevdası ve para hırsı ile hareket etmemiştir. Türkleri harekete geçiren nedenler Türklerin idealleri, Hakk’ın rızası ve halkın gönül hoşnutluğu olmuştur. Çünkü Türkler, insanlara faydalı olmayı, insanların ihtiyaçlarını gidermeyi dini ve insani görev bilmişlerdir. Türk-İslam tarihinin icat ve keşiflerle dolu oluşu, ihtiyacın yanında kuvvetli bir kabiliyetin, ince duygu ve zevkin gaye ile birleşmiş olması ile izah edilebilir.
Fakat Tanzimat’tan sonra yabancılaşmanın getirdiği dejenerasyonla her fi krin altına yabancı bir isim, her icat ve keşfi n sonuna yabancı adlar koyma alışkanlığı başlamıştır. Böylece aslan payını aslan olmayanlar almış, daha evvel bulunan, bilinen şeylere yeni sahipler bulunmuştur. Bugün Batıya mal edilen icat ve keşifl erin çoğu, nereden nasıl alındıkları veya bulundukları belli olmayan icat ve keşifl erdir.
Şimdi Türk-İslam milletinin insanlık âlemine sunduğu bazı icat ve keşifl eri, aşağıda teker teker belirtelim:
Tıp Alanındaki Keşifler:
İslam tarihinde Müslümanlar, doktorluğu sadece öğrenmekle kalmadılar, aynı zamanda tıpta yeni yeni ufuklar açarak, birçok şubelerini de kurdular. Mesela operatörlüğün mucidi Ebul Kasım Zehravi’dir. “Fenni ispençiyari” denen eczacılık da yine Müslümanlarca keşfedilmiştir. Madenlerden ilaçlar yapmak da ilk defa Müslümanlardan öğrenilmiştir. Şemsettin Günaltay, Zulmetten Nura Felç gibi hastalıklarda sıcak ilaçlar yerine soğuk ilaçlar kullanılması, ameliyat yapılırken uyutucu ve uyuşturucu ilaçlar verilmesi, göz hastalıklarında ak suyun ameliyatla çıkarılması, sarılık ve kolera gibi hastalıklara ilk defa deva bulunması hep İslam tabiplerinin eseridir.
Corci Zeydan, Medeniyeti İslamiye Tarihi, cilt: 3 sayfa:364-366
Eski Müslümanlarda yalnız erkeklerden değil, kadınlardan da doktorlar, hatta operatörler vardı. Endülüs de El Hafi d’in kardeşi ile kızı meşhur tabiplerdendi. Şam’da Beni Hut kabilesinden Zeynep, göz tedavisinde ve cerrahlıkta maharetiyle şöhret yapmıştı.
Corci Zeydan, Medeniyeti İslamiyet Tarihi, c.3, s.364-366
Operatör Ebul Kasım’ın “Fenni Veladet” denen ebeliğe ait kitabından da anlaşılıyor ki, o zaman Endülüs’te, bazı ince operasyonlar yapacak derecede mahir kadınlar varmış.
Şemsettin Günaltay, Zulmetten Nura
Râzi’nin Keşifleri: (850-932)
Müslümanlarda ilk büyük tabip olarak gördüğümüz Razi’nin künyesi, Ebu Bekir’dir. Horasan’ın Rey şehrinde doğup, asıl adı Muhammed’dir. Avrupa’da “Hhazes” ismiyle tanınan Razi’ye Şark’ın Calino’su deniliyordu. C
arra de Vaux, Les Penseurs de I’islam, C.2, s.262
Bağdat’ta inşa edilecek bir hastanenin yerini tespit için, her semtte etler astırmış ve az çürümeye elverişli olan yere hastaneyi yaptırmıştır. Çiçek ve kızamık hastalıklarını ilk tetkik eden o’dur. Razi, bütün Avrupa üniversitelerinde İbn-i Sina ile mütevazi olarak okutulurdu.
Prf. Dr. Tricot Royer, İbn-i Sina, kısım 1, Etüd.2
Kaytan yakısını bulan, kalp sektelerinde hacamat (kan alma)yı kullanan, hummalı hastalıklarda soğuk su tedavisini yapan O’dur. Razi’nin en önemli keşifl erinden biri de böbrek ve mesanedeki taşları ilaçlarla parçalatması veya ameliyatla çıkartmasıdır. Bu itibarla o, operatörlüğün ilerleyişine de amil olmuştur. Razi’nin eserleri, 1509’da Venedik’te, 1528 ve 1548’de Paris’te basılıp yayınlanmıştır.
Gaustave Le Bon. Civilisation de Arabes