AYRIŞMA VEYA MİLLİ MUTABAKAT

GETİRİN OYLAYALIM!

Başkanlık konusunda AKP’nin kamuoyunu hazırlamaya çalıştığı ve aldığı tepkiler karşısında umudunu keserek geri adım attığı günlerden bir gün muhalefet partilerinden MHP’nin genel başkanı Sayın Bahçeli; “Getirin oylayalım.” deyiverdi. Tıpkı AKP’nin ilk iktidarında düzgün yürüyen hükümet ortağı devam ederken erken seçim istediği gibi!

Sistemin değişmesi, AKP’nin tek başına iktidar olmasından sonra da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde;”Adayımız Erdoğan’dır” diyip partisinden aday göstermedi ve Sayın Erdoğan ile Cumhur İttifakı kurdular. Kurulan işbirliği mahalli seçimlerde de artarak devam etti.

İTTİFAK MI İŞBİRLİĞİ Mİ?

Mahalli seçimler sırasında Cumhur ittifakı denilen iş birliğinin karşı cephesinde olanlar zillet, şer ittifakı gibi isimlerle anıldı. Gerçek anlamda “1991 Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi (MHP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi’nin İttifakı”ndan sonra ülkemizde bir ittifaktan söz etmek mümkün olmamıştır. İktidar cephesi karşı cephede olanların ihanetlerinden, PKK ile işbirliğine gittiğinden, Ülkeyi dış mihraklara sattıklarından bahsederek ülkede vatandaşlar sınıflara ayrılarak ötekileştirildi.

CAMİLERDE AZALAN CEMAAT

Seçimlerin mahalli seçim olmasına rağmen “Beka Sorunu” gibi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz vicdanlara işlendi.1960 ve öncesinde ülkede filan partinin camisi, feşmekân partinin camisi diye ayrıldığı gibi camilere gelen cemaatler diyanet görevlilerinin vaaz edenlerin suçlamalarını duymamak için vakit namazlarına gitmemeye veya Cuma namazlarında vaazdan sonra camiye gitmeye başladılar.

Öylesine ayrışmalar yaşadık ki, aynı ailenin içinde farklı düşünen ve ayrı partilerin insanları birbirlerini çok ağır suçlamalarla itham ettiler. Her gün görüşüp sevişen insanlar, aynı caminin safında namaza durduğu halde birbirlerini gönül kıracak kadar ağır ithamlarla suçladılar. Vatandaş, ”Şükürler olsun ki mahalli seçimler bitti ve tam hayat normale dönecek.” “Sayın Cumhurbaşkanı da 82 milyonun ittifakından, mutabakatından bahsediyor.” Derken; Ana muhalefetin Genel Başkanı Ankara, Çubuk’ta fiili saldırıya uğradı. İfadelere bakılırsa Sayın Kılıçtaroğlu’nun şehit ailesi tarafından Şehit Cenazesine gelmemesi söylenmiş, fakat Kılıçtaroğlu gitmiş! Doğrumu yapmış? Elbette yanlış yapmış olabilir. Lakin orada gerekli güvenlik önlemlerini almayanlarda en az o kadar suçludur.

BU GÜN ONA DÜN DE SANA…

2010 öncesinde ki günlerde benzer olayları yaşadık ve bizzat AKP iktidarının bakanları şehit cenazelerinde tepki alıyorlardı. O zaman yapılanlar ne kadar yanlışsa bu gün yapılanlarda o kadar yanlıştır. Ne kadar Abesle iştigaldir ki hakkında bir sürü şayialar olan, ülkenin birliğine dinamit koyan bir adamın savunmasını 800 avukat üstlenmeye kalkıyor ve hükümet çevrelerinden yapılanın yanlışlığı telin edileceği yerde suçun savunma makamına geçiliyor.

TEKERRÜR EDEN TARİH

Ne yazık ki, bu ülkenin insanları yine basiretsiz devlet adamları yüzünden; 1980 öncesinde şehirler, mahalleler, sokaklara varana kadar ayrışmış ve ülkenin insanları teröristlerin elinde gerçek anlamda oyuncak haline gelmişti. Sokaklarda masum vatandaşlar teröristler tarafından izdihamlar arasında veya kurşunlarla hayatlarını kaybetmişti. Olaylara bakınca; “Acaba tarih tekerrür mü ediyor.” diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Bu ülke ayrışmaya ve teröre çok insanını verdi. Çok evladını şehit verdi. Ülkenin ve milletin çok canı yandı. Çok canımız yandı.

Türkiye Büyük Selçuklu ve Büyük Osmanlı Devletlerinin bakiyesi ve onların mirasına sahip, onların misyonuna sahip bir Ülkedir. Türk milleti Onların mirasına sahip bir millettir. Türk milleti Balkanlarda çok yetim, mağdur insan bırakarak Anadolu’ya dönmüş, dönmek zorunda kalmış bir millettir.

TÜRK MİLLETİNİN GÖREVİ BÜYÜK

Türk milleti; Mağrip ülkelerinden tutunda Aden Körfezine kadar, Endonezya’nın Aceh Sultanlığı’nın bakiyesi insanlarına kadar, Kafkaslarda bıraktığı mağdur Türk illerine kadar,  21. Yüzyılın esirleri Doğu Türkistan’a kadar Afrika’nın ucunda ki halklara varana kadar beklenen, özlenen bir millet. Onun için birlik ve dirliğe her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Türk milleti Kerkük-Musul-Golan-Bayır Bucak’da ki bekleyen insanlar için, birlik dirlik ve güce, gelişmeye, zenginliğe ihtiyacımız var. Ülkemizin birlik ve dirliğine göz dikmiş, beynelmilel devletler ve onların hizmetkârlarının ülkemiz üzerindeki hesaplarını bozmak için birlik, dirlik ve güçlü olmaya ihtiyacımız var.

Dünyanın neresinde bir Türk ve Müslüman varsa, nerede bir zulüm gören varsa onların korunması sağlık ve refahı için bizim güçlü olmaya ihtiyacımız var. Bizim için değil mazlumlar için bizim birliğe ve dirliğe, güçlenmeye ve güçlü olmaya ihtiyacımız var. Bizden çok bizi bekleyen, bize güvenen kardeşlerimiz için ihtiyacımız var.

Ülkenin birlik-dirlik ve üniter yapısının korunması; ülke insanının tek millet olduğunun idrakinde olması için öncelikle devlet adamlarının kardeşlik ve barış dilini kullanası gerekir.

BİRLİK İÇİN BARIŞ DİLİ…

Ülkenin her kurum ve kademesinde, her biriminde, camisinde, okulunda, STK’ların da hep barış dilinin hâkim olması gerekir. Bunun için Türkiye’de yaşayan milletimizin hassasiyetlerine çok dikkat edilmelidir. Ayrılıkları kaşımak ve kanatmak yerine birlikteliklerimizi öne çıkarmak ve artırmak esas olmalıdır.

Hanefi Mezhebinin kurucusu İmamların büyüğü Hz. İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Yine Büyük imamlardan İmam Yusuf (RA)’a vasiyetinde;” Bir kişinin yüz tane özelliği varsa ve doksan dokuz tanesi kötü bir hali iyi ise o kişiyi iyi haliyle an.” Diyor.

Alt alta veya yan yana sıraladığımızda insanımızın ayrıldığı konuların yanında birleştiği ortak değerler milyon kere fazladır. Her şey bir tarafa bizi bir arada tutan; vatan, din, tarih ve kültür birlikteliğimiz. Diri durmamızı sağlaması gereken şey ise ülkemizin her an düşmanlarının saldırısı altında olma tehlikesidir. Kaldı ki bizim yetişmemiz gerekin, acılarına merhem olmamız gereken bir Türk-İslam coğrafyası vardır ve bu coğrafya çok büyük bir coğrafyadır. Anadolu ve batı Trakya’dan ibaret değildir, İslam coğrafyasından bile büyük coğrafyadır.

BİRLİĞE İHTİYACIMIZ VAR.

Müslüman Türk milletinin misyonunu dikkate aldığımızda bizim mutabakata (Mutabıklık, muvafıklık, uygunluk, bir konuda anlaşma.) değil birliğe, bir olmaya, dirliğe ve güçlü olmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü mutabakat ayrı kültür, ayrı milletler, kavimler arasında olur. Bu ülkenin topraklarında yaşayan, bu ülkenin bekası için endişe eden bir tek millet vardır o da Müslüman Türk Milletidir. Diğer ayrılıklarımızın hepsi bizim kökenimizi atamızı belirleyen alt kimliklerdir.

Türk milleti hiçbir zaman ırkçı bir millet olmadı. Türk milletinin bir din ve kültün kavramı olduğu tarih boyunca İnsanımızın yaşadığı ana kara Anadolu’ya sadece Türklerin değil bilhassa Avrupalıların Türkiye demesiyle bellidir. Hareketin Başlangıç noktası Anadolu faaliyet noktası ise Tüm Türk-İslam dünyası ve mazlum milletlerin yaşadığı coğrafyadır. Yani Dünyanın merkezi Türkiye, merkez millet ise Müslüman Türk Milletidir.

Ne kadar üzülsek yeridir. Siyaset adamlarımız iktidar uğruna ülkede bir kısım muhataplarını ötekileştirir, tek milletten birçok millet çıkarma yanlışlığına düşerken; millette bilgisiz ve iktidar hırslı politikacıların yaptıklarına oy vermek ve desteklemek suretiyle çanak tutmuştur.

 

AYDIN YAFTALI İNSANLAR!

Basit, bilgisiz, ihtiras ve gücün yanında yerini alan, aydın yaftalı insanlar her zaman basın ve yayın yoluyla, gazete sayfalarını ve televizyon ekranlarını işgal ederek; milletin gerçeklere ulaşmasını engellemişlerdir. Pek çoğunun hiç bilgileri olmadığı halde ekranlardan her konu hakkında fikir serdettiler, gazete sayfalarında çalakalem ülkenin ayrışmasına zemin hazırlamışlardır.

Bu gün Milletimizin mutabakattan önce birlik ve dirliğe ihtiyacı vardır. Bir olmaya güçlü olmaya ve aynı idealler uğruna, ayrı gayretle ve aynı ruhla önüne tarih ve geçmişimizin koyduğu hedeflere koşmaya ihtiyacı var. Bizim bu gün hasretle ve muhabbetle kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Bu gün her günden daha fazla barış dilini kullanmaya ihtiyacımız var.

GAFLETTE İHANETTE AYNI KAPIYA…

Her kim birilerinin önümüze koyduğu bölme, parçalama ve ihanet planlarına sarılarak ülkenin bölünmesine, kardeşliğin bozulmasına hizmet ediyorsa hangi taraftan olarsa olsun en büyük ihaneti bilerek veya bilmeyerek işleyen odur. Her kim şehitlerimizin acısını, sorunlarımızın ortak paydada konuşulmasını bilerek veya bilmeyerek engelliyorsa bilsin veya bilmesin ihanet içinde değilse bile gaflet içindedir; bu da ihanetle eş değerdir. Her kim bu ülkenin birliğini bozuyorsa hangi makamda olursa olsun, hangi statüde olursa olsun ister sokaktaki vatandaş ister devlet adamı aynıdır değişmez. Bu millet Hem istiklal düşmana karşı durmayan ve istiklali desteklemeyen ister işbirlikçi, isten işbirlikçi din adamı kılıklı hainler aynıdır. Yunus’un ifadesiyle; “Dervişlik olsaydı sarıkla hırka/Bizde alır idik otuza kırka.”  Sahte derviş ve müteşayıh’lardan yüz çevirip; İnsanların kılık kıyafetlerini ölçü almaktan vazgeçip hakikate gelmemiz gerekir. Hem dinimizi korumalı hem de tarihin tekerrür etmesine ülkemizde artık engel olmalıyız.

 

 

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate