Ekonomik Kriz, Finansal teröristlerden mi yoksa yanlış politikalarımızdan mı kaynaklanıyor?

Dışardan borç alırken, bize güveniyorlar ki borç veriyorlar. Bize güveniyorlar ki fon yöneticileri bizim ülkemizi tercih ediyorlar diye çizilen pembe tablolar artık pembeliğini kaybederek grileşmeye başladı.

Döviz kurunda yukarı doğru meydana gelen dalgalanmalar, dövizin paramıza karşı aşırı yükselişi karşısında ekonomi yönetiminde bulunanlar hemen savunma mekanizmalarını harekete geçirerek; kalkınan ve gelişen(!) bir ülke olarak bizi çekemiyorlar, dışarıdan bizi çökertmek için operasyonlar düzenleniyor gibi hamasi nutuklarla vatandaşın gazını almaya çalışıyorlar. Ama her ne hikmetse bize operasyon çeken güçlerin, ülkelerin kimler olduğu somut olarak bir türlü dile getirilmiyor.

Dış güç diye belirttiklerimiz; İngiltere ise Cumhurbaşkanımız bizzat giderek orada görüşmeler yapmıştı. Bu güç, ABD ise aynı toplantılar orada da yapılmıştı. Her iki ülkede de yatırımcılar ülkemize davet edilmiş, fon yöneticilerine garantiler verilmişti. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ABD de temaslarda bulunmuş, Trump ile görüşmüştü. Cumhurbaşkanı bizzat yabancı yatırımcılara muhatabınız benim demişti. Rusya ile ise Suriye ve S 400 füze alımları için dostluklarımız ileri seviyede.  Kısacası içerde ve dışarda farklı bir politika, farklı bir söylem takip ettiğimizden vatandaşlarımız ekonomi üzerinde operasyon yapan dış güçlerin kimler olduğunu bir türlü öğrenemiyor, gerçeklerle bir türlü yüzleşemiyor.

Bizim gelişmemizi istemeyenler varsa niçin onlardan borç para alıyoruz? Gelişmesini istemediği, düşman olduğu bir ülkeye kim yatırım yapar? Kim gelişmesi, sıkıntılarından kurtulması için düşmanına yardım eder? Bize borç için kesenin ağzını açanlar; ülkemizi sıkboğaz etmek, borç ödeme vadesinde zorda kaldığımız dönemlerde de yeni bir düyunu umumiye için fırsat kollamak için mi borç vermektedirler?  Milletin üzerine kambur olan ve gelecek on yıllarını ipotek altına alan hazine garantili yatırımlarımızı dış güçlerin tavsiyeleri doğrultusunda mı yapıyoruz yoksa farkına varmadan yaptığımız bu çalışmalarla onların ekmeğine yağ mı sürmüş oluyoruz?

Yap işlet modeli Türkiye’yi borç batağına itti

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunulan soru önergesine, bakanın verdiği cevap, yap işlet modeli ile ihale edilen köprülerin Türkiye’yi borç batağına ittiğini resmi olarak doğrulamaktadır.

Osmangazi Köprüsü’ne 4 Milyar TL

Bakan Turhan, Osmangazi Köprüsü’nde 32 aylık araç geçiş garantisinin 38.9 milyon olmasına karşın Osmangazi Köprüsü’nden geçen araç sayısının 19.7 milyon olduğunu ve bu geçişlerden 1 milyar 328 TL gelir elde edildiğini açıkladı. Köprüden geçmeyen 19.2 milyon araç için verilen araç başına 35 dolarlık “geçiş garantisi ücreti”nin kamuya maliyeti ise yaklaşık 4 milyar TL oldu.

Yavuz Sultan Selim’de de aynı tarife

Bakan Turhan, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü ise 30 aylık sürede 37 milyon 212 bin 121 aracın kullandığını ve 433 milyon 611 bin TL gelir elde edildiğini açıkladı. Bu köprü için yüklenici firmalara verilen “araç geçiş garantisi” sayısı ise 125 milyon olduğu için buradan da ciddi kamu zararı doğdu. Araç başı yaklaşık 4 dolar geçiş garantisi verilen köprüde eksik kalan 87 milyon araç için devletin kasasından 2 milyar 88 milyon TL çıktı.

Kütahya’daki Zafer Havalimanı’da garanti sayısının sadece yüzde 4’ü gerçekleşti

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan, Kütahya’daki Zafer Havalimanı’da ‘garantili yolcu sayısına ulaşılamadığını’ ve bunun için de devletin şirkete 5 yılda, iç hat giden yolcu için 5 milyon 799 bin 246 euro, dış hat giden yolcu için de 20 milyon 892 bin 380 euro olmak üzere, toplam 26 milyon 691 bin 626 euro ödediğini açıkladı.

Bu arada 2012-2016 yılları arasında 4 milyon 73 bin 18 yolcu garantisi verilmesine rağmen 170 bin 534 yolcu havalimanını kullandı. Yani garanti sayısının sadece yüzde 4’ü gerçekleşti.

Yatırım politikalarımız yeniden gözden geçirilmeli

Borçlanma politikamızı ve yatırım politikalarımızı yeniden gözden geçirmek, radikal kararlar almak zorundayız. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafi konum, tarihi ve kültürel sorumluluklarımızdan dolayı bölgede emelleri olan emperyalist güçler hiçbir zaman güçlü ve müreffeh bir Türkiye istemezler. Unutmayalım ki emperyalizmin emrindeki finansal teröristler ellerinde bulundurdukları ekonomik güç ile önce hedefteki ülkeyi borçlandırırlar daha sonra da alacaklarına karşılık mal varlıklarının üzerlerine çökerler.

Finansal Teröristlerin oyunlarına dikkat

“Eski İngiliz İmparatorluğu ve Yeni Dünya Düzeni (YDD) İmparatorluğu arasındaki paralellik şaşırtıcıdır. Öyle ki, eski dünya düzenindeki İngiliz Krallığı, amaçlarına ulaşmak için saldırgan askeri güçlerini kullanırken, YDD İmparatorluğu’nun elitleri çoğunlukla finansal terörizmi kullanıyorlar. Büyük Asya bankacılık krizi, iki imparatorluk arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları bütün çıplaklığıyla ortaya çıkardı.  İngiliz İmparatorluğu, İngiltere’deki fabrikalarının üretimlerini sağlamak için, diğer ülkelerin doğal kaynaklarını aşırarak kuruldu. Kırmızı ceketlilerin (İngilizler için kullanılmıştır) diğer ülkeleri işgalleri sonrasında, yerel kültürler bertaraf edilerek, İngiliz yaşam biçimiyle değiştirildi. Wall Street’te yükselen YDD İmparatorluğu diğer ülkelere verilen borçlar ve yatırımlar ile inşa ediliyor. Balık oltaya geldiği anda YDD’nin finansal teröristleri misinayı yukarı çekiyorlar ve hiç şüphe duymayan bu kazazedeleri havada kupkuru bırakıyorlar. Oltaya gelenler kurtarılmak için yalvarır durumda kalıyorlar. Bu gibi durumlarda imdada IMF yetişiyor. Özelleştirme, ticaretin serbest bırakılması ve diğer istikrar programlarıyla hedefteki ülkelerin kaynaklarını kesiyor ve bu ülkelerin yüzlerini YDD elitlerine çevirmesini sağlıyorlar. Aynen İngiliz İmparatorluğunun daha kaba yöntemlerle yaptıklarına benzer şekilde. IMF işgallerinin hemen sonrasında yerel kültürler, aynı Kraliçe Viktorya zamanında olduğu gibi maddeci batı yaşam tarzlarıyla ikame ediliyorlar…” (1)

Her şeyi tozpembe görmeyelim. Finansal teröristlerin açmış oldukları kredilere güvenerek geleceğimizi karartacak yatırımlara girmeyelim. Hem dış güçlere meydana okuyup hem de onların ülkemize gelip yatırım yapmalarını veya fonlarını değerlendirmelerini istemeyelim.

Dışarıyı suçlarken biraz da kendimizden kaynaklanan hatalarımız var mı onun üzerinde de kafa yoralım. Son 19 yılda tam 15 seçim yapmışız. Bir seçim bitiyor arkasından yeni bir seçim için tekrar sandık başına gidiyoruz. Son yapılan mahalli seçim ve arkasından yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi yapılmadan 2020 yılında bir erken seçim olur mu tartışmaları yapıyoruz. Her seçim de yeni bir seçim ekonomisi uygulamasını getiriyor. Seçime gitme lüksünden ve hazineden seçim yardımı savurganlığından biran önce kurtulmalıyız.

Ekonomide yaşanan olumsuzlukları dışarıya bağlayarak gerçekleri örtmeyelim. Yaşanan bir kriz ve hissedilen krizin sonuçları var. Hamasetle çözülen hiçbir kriz olmamıştır. Krizi kabullenip akılcı çözüm yolları ile problemlerin üzerine gidelim. Suçun sahibi olmaz ama sahiplenilmeyen suçun yaptığı tahribat telafisi imkansız sonuçlar meydana getirebilir.

  • Yaşar Erdinç, Para Harekatı S.22, “Wall Street’s financial terrorism: New weapons, same old imperialism. By Bob Djurdjevic, Chronicles, [5 December, 1997]” (Wall Street’in* finansal terörizmi: Yeni silahlar, aynı eski emperyalizm. Yazan Bob Djurdjevic, Chronicles dergisi, 5 Aralık 1997.

Yorum Yapın

Navigate