SUÇ KİMDE, SUÇLU KİM?  

 

Gün geçmiyor ki vicdanımızı sızlatan, yüzümüzü kızartan bir haber duymamış olalım. Ufacık çocukların akıl almaz şekilde öldürülmeleri, kaçırılmaları, kadınların cinayete kurban gitmeleri, kreşlerde dövülen çocuklar, huzurevlerinde hırpalanan yaşlılarımız, sorgusuz sualsiz gazilerimizin darp edilmeleri, eşlerinin, çocuklarının gözü önünde kurşunlanmaları yaşadığımız hayatın ne kadar dehşet verici boyutlara ulaştığının da bir göstergesi. Eskiden namlı kabadayılar bile kadınların, çocukların yanında kimseye el kaldırmazmış.

 

Konuya gazetelerin 3. Sayfa haberleri gibi bakmak ya da gündelik yorumlarla geçiştirmek yerine daha genel bir yaklaşımla değerlendirmek çabasındayız.

Kime “bir dokunsanız bin ah” işitiyorsunuz. Halinden memnun olan yok. Aileler çocuklarından yakınıyor, çocuklar ana babalarına dargın, gelin kaynanadan memnun değil, kaynana gelini beğenmiyor, öğrenci öğretmenini suçluyor, öğretmen onlardan daha dertli. Kardeşler arasında fitne cirit atıyor. Kıskançlık dörtnala koşuyor damarlarımızda. İnsanlar fazla tamah eder oldu paraya pula. Yaşadıklarımız ziyan akla.

Akrabanın akrabaya yaptığını akrep yapmıyor. Küsler her gün çoğalıyor,“incir çekirdeğini” doldurmayan bir mazeretle birbirine dargın ölüyor insanlar. Kimi bir avuç toprak derdinde, kimi bir ağacın dallarını sayıyor, kimisi de hatırı rafa kaldırmış yalnızca paranın sesini duyuyor, öylesi de var ki yetim malıyla doyuyor. Lafa geldi mi çiğ yumurta soyup, insanların gözünü boyuyor.

Millet patlama noktasına gelmiş. Tetiğe basmak için bahane arıyor. Yok “bana yan baktın”, yok “gözünün üstünde kaşın var dedin”, yok şöyle, yok böyle, sonra da toplum oluyor  köle. Nefsine köle, inadına köle, gururuna köle… Artık ne yaparsan yap nafile. Adam bir kere “Nuh” dedi de “peygamber” demedi mi vay haline… Kimler çare bulur acep bu derde?

Trafiğe çıkamıyor insanlar. Hatta aynı otobüsün içindeki onlarca insanın hayatını tehlikeye atarak şoföre saldırabiliyor. En küçük bir tartışmada bıçaklar çekiliyor, silahlar konuşuyor… Adliye koridorlarındaki görüntüler işin cabası. Ne olacak bu insanların hali? İçinde yuvarlandığımız bencillikten nasıl kurtulacağız? Ozanın diliyle “Ben bu derdin hangisine yanayım? Bendeki yaralar türlüdür türlü…”

Eskiden annelerimiz çoluk çocuk kavgalarına karışmazlardı. Küçük bir didişme olsa herkes kendi çocuğuna “Sus! Kabahât sendedir” derdi. İşi büyütmezlerdi. Aileler arasında ciddi bir kavga olursa büyükler, aklı erenler girerdi araya. Barıştırır, kucaklaştırırlardı insanları. Şimdi ne söz dinleyen kaldı, ne de sözü dinlenen…

Sayılı soluklarımız tükenip, dünya üzerinden bizler de geçip gitmeyecek miyiz? İnsanların gözünü niçin kan bürür? Gönlü niçin kinlenir? “Kabahât samur kürk olmuş kimse alıp sırtına giymemiş” der atalar asırların imbiğinden geçen tecrübeyle. Bu kürkü biraz da biz giysek. Kendimizi karşımızdakinin yerine koysak. Epiktetos’un söylediği gibi “Komşunun hizmetçisi bir bardak kırmış olsa onu yatıştırmak için bunun bir kaza olduğunu söylersin. O halde senin bardağın kırıldığı vakit de komşunun bardağı kırıldığı zaman ki kadar sessiz olmalısın.” (Epiktetos, 1967: 29) diyebilsek. Sözgelimi çocuğumuz birisini dövse “Oh, eline sağlık” diyeceğiz neredeyse ama bizim çocuğumuza birisi fiske atsa dünyayı başına yıkarız alimallah. Niçin iğneyi kendimize batırmıyoruz? Niye suçu hep başkasında arıyoruz? “Suçlu benim, herkes suçsuzdur” levhasını başucumuza asacağımız günler gelmeyecek mi? İşaret parmağımızı sallayarak karşımızdakini suçlarken diğer üç parmağımızın kendimizi işaret etmesi boşuna mı? Vücudumuzun diline de kapalı kulaklarımız. Kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de istemedikçe imanımız kemâle erer mi?

KADIN CİNAYETLERİ UTANÇ VERİCİ

Toplumumuzun kadın cinayetleriyle sarsılması en hafif ifadeyle utanç vericidir. İnsan onurunu ayaklar altına alan bu canilik daha çok da yakınları, sözüm ona eşleri tarafından yapılıyor. Acımasızca katlediliyor kadınlar. “Kadınları Allah emaneti” olarak görmeyen bir neslin dramı bu. Bir kısım insanlar da “Kadın ayrı bir birey. Niye emanet kabul edilsin” gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. Kimseyle tartışmak niyetinde değiliz. Şu kadarını söyleyelim ki;  kadını, çocuğu  Allah emaneti kabul etmek onların üzerinde titremek, gözümüz gibi korumak ve her türlü tehlikeye karşı kendimizi siper etmek gibi yüce bir duyguyu, nezaketini barındırır içinde. Evlendiği kadını Allah’ın bir lütfu ve emaneti olarak gören kimse onun canına kıyabilir mi? İslam toplumları inancından, ideallerinden uzaklaştıkça maalesef cehaletin kurbanı oluyor ve bütün ilahi dinlerde zikredilen “Öldürmeyeceksin” emrini hiçe sayıyor.

Yeri gelmişken Hz. Peygamberin kutlu sözlerinden birisini hatırlamanın tam zamanı:

Adiy b. Hatim “Ben Resulullah’ın yanında iken bir adam geldi yolunun kesilmesinden şikâyet etti. Peygamberimiz: ‘Ey Adiy, Sen Hire şehrini gördün mü?’ diye sordu. ‘Hayır görmedim, ancak duydum’ dedim. Bunun üzerine: ‘Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire’den tek başına kalkıp Ka’be’yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak!’ dedi.”  (Buhari, Menâkıb, 25 Hadis No: 5537, Hac, Kadınların Haccı Bölümü)

Bu arada Hire; Irak, Necef civarında bir yer. (TDV, 2014: 122) Eşkıyaların yol kestiği, şerli insanların hüküm sürdüğü bir bölge. Peygamberimiz ne muhteşem bir hedef gösteriyor. Böyle bir yerde bir kadının tek başına korkmadan ve zarar görmeden yolculuk yapması çok önemli. İnşallah bu müjde gerçekleşir; gelecek çağlar yeni bir asr-ı saadetin yaşandığı, İslam Rönesansının gerçekleştiği, ihtiyarların horlanmadığı, çocukların ezilip üzülmediği, kadınların hakarete uğrayıp,  cinayete kurban gitmediği, esenliğin, güvenin ve barışın hâkim olduğu mutlu çağlar olur.

GEÇİNMENİN EVRENSEL KURALI

Kavga etmeye bayılıyoruz. Geçinmenin bir yolu olmalı dostlar. İnsanlarla geçinmenin bir kuralı yok mu? Yüceler Yücesi Allah bizi tanışıp kaynaşalım, dost olalım diye yaratmadı mı? Sahi başımız dara düştüğünde, içimizi hafakanlar basıp kavga edecek hale geldiğimizde Allah’ın kutlu kelamına müracaat ediyor muyuz hiç? Semayı direksiz durduran, “Ol” deyince olduran o görklü sultan bize sayısız lütufta bulunur da geçinmenin sırrını vermez mi?

Açıp bakalım kitabına. Kulak kabartıp gönül verelim hitabına. Esirgemek, bağışlamak, affetmek yakışır O’nun yüce şanına. Gerisi kalmış insanın izanına, irfanına…

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde önle. O zaman seninle aranda düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” (Kuran, 41:34)

İşte geçinmenin evrensel kuralı. Bu prensibi hayatımıza kılavuz edebilirsek kavga biter, mutluluk gönle bağdaş kurar. Nefret beyninden vurulur, kalpler durulur, iblis beyhude yorulur, insanlar birbirine sarılır. Allı bir turnanın kanadında Kaf dağına bile varılır.

Gönülleri bir eyleyen, âlemleri nur eyleyen “Adı güzel kendi güzel Muhammed” billur dudaklarından mutluluk güneşi sağarak “Dostunla çok sıkı fıkı olma, gün gelir düşmanın olur. Düşmanına da fazla sert davranma. Bir bakarsın dostun olur” (Tirmizi, Birr ve’s Sıla, 60) deyip insanlarla münasebetlerimizi düzenleyen altın bir ölçü vermiyor mu bize?

“Tebessüm etmenin sadaka” olduğunu bizlere öğreten rahmet peygamberinin izini takip edebilirsek kavga yanımıza yaklaşabilir mi? O kutlu yolu unutursak “ay dolanır, yıllar geçer” ama mutluluk bize selam vermez.

Kendimize ne zaman geleceğiz acaba? Yunus’ları dünyamıza ne zaman çağıracağız? “Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu? / Ömür dediğimiz şey küsecek kadar çok mu?” diye inleyen şarkılarımıza hiç kulak vermeyecek miyiz? Adam gibi yaşamak, dünyayı cennete çevirmek varken, yangını körüklemeye, ortalığı tozu dumana katmaya ne gerek var?

Kavga etmeye bayılıyoruz. Sahi, kabahat kimde, suçlu kim?

KAYNAKÇA

Dakuki, Hüseyin Ali. “Hîre”, İslâm Ansiklopedisi, ( C:1, ss:122-124) TDV yy., Ankara.

Epiktetos (1967) Düşünceler ve Konuşmalar. (Çev. Burhan Toprak),İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul.

Kur’an-ı Kerim 41/34 (Fussılet sûresi)

Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi. (1984)  (Çev: Babanzade

Ahmet Naim ve Kamil Miras) TDV yy., Ankara.

Tirmizi (2007) (Çev. Abdullah Parlayan) Konya Kitapçılık.

Yorum Yapın

Navigate