İyi Niyetli Ebeveynler

İyi Niyetli Anne 1: Oğlumun bir kardeşi olacağını öğrendiğimizde sevinçle birlikte üzüldük de, daha çok küçük kıskanırsa nasıl baş eder ki diye. Kardeşini kıskanmaması için bebeği neredeyse hiç kucağımıza almıyoruz. Eğer bebeğe bir şey alıyorsak muhakkak ona da emsalini almaya çalışıyoruz. Eşe dosta da haber verdik, hediye getirirken ona göre getirmelerini rica ediyoruz ki kıskançlık oluşmasın.

Bu dengeyi sağlamak çok zor. Sonuçta biri dört yaşında diğeri bir aylık olmadı. Yeni doğanın ihtiyaçları çok farklı onun ihtiyaçları çok farklı. Elimizden geleni yaptığımız halde o kadar huysuzlaştı ki, kardeş diyemiyoruz evde. Adının anılmasına dahi izin vermiyor. Sanki hiç doğmamış evde yokmuş gibi davranıyor. Biz kardeşini de dahil edecek planlar kurmaya çalışsak, o gelmesin, ona alınmasın diye ağlama nöbetlerine giriyor. Biz üzülmesin, kıskanmasın, hırçınlaşmasın dedikçe her şey daha da sarpa sarmaya başladı. Çıldıracağım.

İyi Niyetli Anne 2: Bu aralar çok üzgünüz, sanırım kızım bu durumdan çok etkileniyor. Ölümlü dünya esasında, annem çok uzun süredir rahatsızdı, geçen ayda kendisini kaybettik. Son bir yıl annem bizimle yaşadı ve kızımla da yakından ilgilendi. Kızım da annemle olmaktan çok mutlu idi. Son aylarda yatağa düştüğü halde kızımın evciliklerinin bir parçası olmayı ihmal etmedi. Annemin öldüğü gün kızım kreşte idi. Ambulans çağırdık ama zaten vefat etmiş. Kızımın etkilenmesini istemedik bu olaydan. Eşim başka bir semtte oturan ablasını aradı, okuldan kızımı aldılar ve tüm cenaze sürecinde orada kaldı. O gelmeden annemin kişisel eşyalarını evden çıkardık. Odasını değiştirdik. Kızım gelince ananesini sordu, artık başka bir yerde yaşayacağından söz ettik. Oraya gitmek istediğini hala söylüyor ama olmaz deyip geçiştiriyoruz.

Elbette ağlıyorum hala, annemin kaybı kolay değil, fakat kızımın yanında hiç ağlamam. Onun üzülmesini istemem. Ölümü nasıl anlatırım ki ona (hıçkırıklara boğulur)

İyi Niyetli Baba: Bizimki okuldan çağırıyorlar deyince suçlu suçlu kesin dedim bir halt yedi. Aslında sakin bir çocuktur. Bazen annesi ile takışırlar ama çocuk işte. Öfkelenmemesini söyleriz, ağlar duvarlara vurur susar.

Öğretmenine bağırarak haksızlık yaptığını söylemiş. Sonrada kapıyı çarpıp çıkmış sınıftan. Evde de böyle eserekli halleri olurdu ama buna çok kızdım. Eve gelince büyüklerine öfkelenmemesini söyledim. Öfke iyi bir şey değil, zarar verdirir, insana pişman olacağı şeyler yaptırır. Hem ne olursa olsun öğretmene ya da başka bir büyüğüne saygısızlık yapmak da ne oluyor. Biz böyle bir aile değiliz senden utandım dedim. Ağlamaya başladı. Üzülünce o, ben de üzülüyorum. Bazen çocukları doğruları öğretmek ne kadar zor.

Bu hikayeler size tanıdık geldi mi bilemiyorum. Çocuk odaklı aile görüşmelerinde bu ve buna benzer bir çok hikaye dinlemişliğim vardır. Bu ailelerle çalışmanın zevkli ve güçlü yanı çocuk değerinin yüksek olmasıdır. Aslında bu aileler çocuklarına zarar vermek istemeyen, çocuklarını çok seven, iyi niyetli bir şekilde çocukların kendilerini kötü hissetmesini engellemeye çalışan insanlardır. Bir psikoloğun danışanlarından beklediği yüksek motivasyona sahip azimli bireylerdir kısacası.

Fakat çocuktan, doğaya aykırı bir şey beklemektedirler. Bu beklenti ananemin bir anısını canlandırıyor zihnimde. Ananem doğum sırasında birçok bebeğini kaybetmiş. Birinin doğumu ile ilgili şöyle bir anısından söz etmişti. Bebek ölü doğunca, ebe ve yanındaki kadınlar bebeğin eşini (plasenta) ocakta yaktılar, eşindeki can bebeğe geçsin de bebeği canlandırsın diye. İşe yaramamış elbette cılız ümit taşıyan bu eylem.

Düşünsenize 16 yıldır bebeği olamayan bir kadının doğumundasınız ve bu kadının hayatı 18 yaşından bu yana yitip giden bebeklerin yası, kucağına alacağı sağlıklı bebeğin özlemi ile yanıp tutuşurken yine ölü bir bebek kucağınızda. O anda ki çaresizlik ve bu durumu değiştirme arzusu ne kadar da yoğundur.

Biraz da üzerinizde ki baskıyı arttıralım. Dışarıda bu doğum yapan kadının eşi ve ailesi var. Size sağlıklı bir doğum karşılığı olarak servet bile vaat etmişler. Ailesi ise kızlarının artık sağlıklı bir bebek kucağına almasını istiyorlar. Çünkü kızları sağlıklı bir kadın ve ailesinin çocuklarla var olacağına dair inanç geliştirmiş, bunu esnetemiyor, bu düşüncenin alternatiflerinin olabileceğini bile bilmiyor. Bir de bu insanlara bebeğin akıbet hakkında bilgi vermek gerekecek. Bebeğin babası da öfkelenirse? Tam bir karmaşa.

Daha bitmedi. Baskı sadece odanın içinde ve dışında da değil, içinizden gelen kadınlıktan mı, annelikten mi, yoksa sadece insan olduğunuz için mi bilinmez derin bir hüzün de var. Güzel ve gürbüz bu kız çocuğunun şuan yaşaması için feda edemeyeceğiniz şey yok.

Trajedi yarattığımın farkındayım, ben ananemin ne annemden önceki doğum öykülerinin ne de sonra ki doğumlarının şahidiyim. Doğumu yaptıran ebenin ebeveyni olsa idim, yukarıda ki iyi niyetli anne ve babalardan biri olarak ne yapmam gerekirdi. Ebe olan kızımı nasıl o ortamdan kurtarabilir, nasıl olanları inkâr etmesini sağlatır ve teselli ederdim ki.

Anlatmaya çalıştığım şu ki hayattaki değişimler ve zorlu durumlar karşısında nahoş şeyler hissetmekten çocukları korurken bebeğin plasentasını yakan ebe gibi çaresiz ve çözümsüz tepkiler vererek çocukların hayata hazır bir yetişkin hale gelmesini beklemek ne kadar mümkün olabilir?

Allah’ın kanunlarında değişme olmaz. Kıskançlık, üzüntü, hırs, öfke, stres yaşamın içerisinde, yaşama yön veren ve olumlu taraf ve işlevleri yüksek duygulardır. Çocuklarımızın fiziksel görünüşü gibi, bazı çocuklarda (inanmayacaksınız ama biz yetişkinlerde de) kıskançlığın, öfkenin, kaygının dozu, boyunun uzunluğu, gözlerinin rengi gibi değişkenlik gösterir. Hayat ebeveynden bu duygu ile baş etme noktasında bir beceri geliştirmesini ve beceriyi çocuğa aktarmasını ister. O nedenle ebeveyn mi çocuğu büyütüyor, yoksa çocuk mu ebeveyni büyütüyor sorusunu soran bilgeler ince bir espri yapmamış gerçekliği ortaya koymuşlardır.

Öz benliğimize dönelim. Kıskancız, kayıplarımız karşısında üzülürüz ve yas tutmak isteriz. Sınırlarımız çiğnendiğinde, haksızlığa uğradığımızda öfkeleniriz ve tüm bunlarda öğrendiğimiz davranış kalıpları ile tepki veririz. O nedenle duygular evrensel davranışlar kültüreldir. Kısaca duyguların duygulardan kaçış mümkün değilken duyguları nasıl yaşayacağımıza dair yeni bir kültür ve davranış kalıpları geliştirebiliriz. Duygular varsa onlarla baş edebiliriz. İyi niyetli enerjilerimizin duyguların verecekleri enerjiyi yaşam ile en uyumlu şekilde yaşamak için duyguları fark etmek, yaşamak, ifade etmek, en uygun ve kabul edilebilir davranışsal kalıpları öğrenmek çocuklara sunacağımız en gerçekçi öğreti olacaktır.

NOT: Eğer duyguları reddeden bir tarzda onlarla baş etmeniz gerektiğini düşünen bir yetişkinseniz, anlaşılır bir yazı yazabildiysem, sizi de ikna ettiysem, siz de bu konuda biraz pişmanlık ve suçluluk hissettiyseniz, sakın bu duyguları inkâr etmeyin. Sevgili pişmanlığım, sevgili suçluluğum ne yapalım diye sorun. Size öğretecekleri şey, işlediği bir hatayı ortadan kaldırmayı Kabil e öğreten karganın metodu kadar etkili olacaktır.

Yorum Yapın

Navigate