Kimin için Doğu Akdeniz?
Doğu Akdeniz ki, kimin için Doğu Akdeniz olduğunu insan biraz düşününce anlıyor. Bizim için doğu falan değil basbayağı güney sınırlarımızda münhasır alanlarımız içinde bir deniz iken kimin ağzı ile söylendiğini düşündükçe insanın midesi bulanıyor. Akdeniz’de birileri kendi başına kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölgeler ilan ederken kimsenin sesinin çıkmadığı halde Türkiye kendi bölgemizde doğal gaz ve petrol aramaya başlayınca dünya başımıza yıkıldı. Aslında merak ediyorum dünya mı başımıza çöktü, biz mi dünyayı başımıza topladık? Bu konuda çok endişeliyim. Tıpkı Suriye meselesinde olduğu gibi biz Esat’la kavga ettik ve uzlaşmaz bir tavır aldık, bütün emperyalistler Suriye’ye çöktü ama biz Suriye’nin yükünü çekerken; dünya Suriye’yi sömürmekle meşgul; biz ayaklarımız batağın içinde hareket kabiliyetini kaybettik. Üstelik biz hâlâ Esat’la görüşmüyoruz ve 50 milyar dolar gibi bir parayı Esat’a mülteciler üzerinden hediye ettik. ÖSO’ ya ödediğimiz bedeller cabası. Sahi Suriye’de son durum ne? Onun halkı için harcaması gereken parayı biz mülteciler için ödüyoruz; o da harcaması gereken para ile silah alarak; vatandaşlarını öldürüyor.
Yalnızlığımızın sebebi ne?
İktidar ve Cumhurbaşkanı, Akdeniz’de bütün kabadayılıklardan sonra geldiğimiz nokta bizim karşımızda AB ülkeleri Oruç Reis Antalya’da limanda! AB ve ABD’nin karşımızda olması yetmezmiş gibi BAE ve Bahreyn İsrail ile Amerika’da bize karşı normalleşme anlaşması yaptılar. Mısır karşımızda, Suudi Arabistan karşımızda, Suriye ile kavgalıyız, İran bizimle değil ve asla olmadı. Katar da bugünlerde karşımızda olanlarla ifade yerinde olursa flört ediyor. Yanımızda kim var? Azerbaycan’ı saymaz isek kimse? Libya’da askerlerimiz şehit oluyor. Ulusal Birlik hükûmeti, Mısır Devlet Başkanı Sisi ile görüşüyor. Türkiye’ye gelen dışişleri bakanını Türkiye’de iken görevden alıyor. Biz Rusya ile Libya meselesini ve Suriye meselesini görüşüyoruz. Rusya’nın Akdeniz’de ve Libya’da ne işi var veya Fransa’nın Akdenizde? Kimse bunu sorgulamıyor. Deli Petro’dan beri Akdeniz’e inerek üs kurmak isteyen Rusya artık Akdeniz’de üsleri var, Karadeniz’de olması gereken Rusya’nın Akdeniz’de varlığını kimse sorgulamıyor. Rusya bizim Kıbrıs ile ve Libya ile ilgili politikalarımızı sorguluyor. Fransa Baltık denizinden geliyor meşru (!) ama Türkiye kendi kıta sahanlığında petrol arıyor gayrimeşru (!?) Bu hale nasıl gelmiş olabiliriz?
Yunanistan kime güveniyor?
Akdeniz’de sınırlarımızın 2,1 KM yanımızda fakat Yunanistan’a 3500 KM den fazla uzaklıkta ama Yunanistan burasını silahlandırıp bize kafa tutuyor. Yunan Cumhurbaşkanı kadın geliyor adayı ziyaret ediyor. Savaşa hazır olduklarını söylüyor. Savunma Bakanımız Muhterem de “Yunanistan 18 adayı silahlandırmış!” diye açıklama yapıyor. Beyefendi uyan da balığa çıkalım. Siz kaç senedir devletin yönetiminde üst düzey görevlerdesiniz? Siz bu zaman zarfında nerede idiniz? 18 yıldır iktidarda olan iktidarınız Afrika’da mı hükûmet ediyordu? Yunanistan’ın cüretinin iki sebebi var. Birincisi Batı Hıristiyan dünyasının şımarık çocuğu olması ve koşulsuz desteklenmesi. İkincisi ise bizim devlet adamlarımızın iş bilmezliği ve basiretsizliğidir. Bugün hangisi yok? Basiretli devlet adamlarımız olsaydı 12 adalar kimde bugün olurdu? Yunanistan adaları silahlandırabilir ve yeni 18 adayı işgal edebilir mi idi?
Oruç Reis niye limanda?
Kürsülerden başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bağırdınız tehdit ettiniz, şimdi ne demeye Oruç Reis limana çekildi? Milletin önünde etrafa ders verirken arada da diyalogdan bahsettiniz. Yunanistan hem adaları silahlandırdı hem de bütün taraftarlarını başına topladı ve topyekûn saldırıyor. Üstelik etrafındaki devletler Yunanistan’ın haksız olduğunu bildikleri halde onun yanında yerlerini alıyorlar. Tıpkı Osmanlı’yı yıkarken birlikte hareket ettikleri gibi bize karşı cephe alıyorlar. Rusya kimin yanında, Suriye’de Esat’ın, Libya’da Hafter’in, Akdeniz’de Yunanistan’ın… Siz S400’leri hatır için alın ve kullanmayın veya kullanamayın. Ama milyarlarca dolar milletin alın terini bize karşı güçlendirmek için bu ülkelere verin. Tıpkı 1. Dünya harbi sırasında İngiltere’den aldığımız ve Parasını ödediğimiz, fakat bize teslim edilmeyen gasp edilen Zırhlı gibi. Dün öyle bugün böyle, değişen ne? Siz ödeyin ama kullanmayın, kullanamayın. Enver Paşa politikalarını tekrar etmenin millete neye mal olduğunu anlamak için tekrar yaşamak mı gerekiyor.
Dış politika kürsülerden olmaz!
Kürsüden politikanın olamayacağını bu satırlardan, hele dış politikanın olamayacağını defalarca yazıp ikaz ettik. Eğer bir derdiniz varsa hem istediklerinizi elde edeceksiniz hem de ortalığı ayağa kaldırmayacaksınız. Halkınıza seslenmeniz belki sizi bir kısım insanımızın gözünde kahraman yapabilir ama millet kaybeder. Dış siyaset masada ve muhataplarınızla yapılır. Gün gelir halka açıklanmaz, söylenmez, söylenmemesi gereken şeyler olabilir. Bilmesi gerekenler bilir bu da kâfidir. Yapılacak işler ortalıkta bağıra çağıra yapılırsa ona siyaset değil mahalle kavgası denir ki onun da kaybedeni hep siz olursunuz. Oruç reis Antalya limanında, kimin emri ve kimlere şirinlik yapmak için çekildi? Tekrar sahalara, arama bölgelerine veya gitmesi gereken yerlere gidebilir mi göreceğiz. Türkiye güçlü bir ülkedir, fakat iradeyi icraya kadir devlet adamları olursa… Dün 12 adaları işgal eden sömürgeci ülkeler ile birlikte Yunanistan, Fransa’nın Korsika adasında Akdeniz de sınırı olan ülkelerle toplantı yapıyor peki, Türkiye atlas okyanusu ülkesi mi? Adamların aldığı karar Yunanistan’ın yanında olmak ve Türkiye’yi dışlamak ve bütün Avrupa Devletlerini tehdit(!) ettiğini iddia etmek. Kendi haklarına sahip olmakta geç kalan İktidarımız Avrupa devletlerini tehdit edecek (!) İnsanın gülesi geliyor.
Sıfır sorun veya safi sorun!
Sıfır sorun politikası ile başladığımız yolda komşularımız ile sorunlarımızın hesabını bilen yok! Eskiden iyi ilişkiler içinde olduğumuz komşularımız vardı şimdi bütün komşularımız ile sorunlar yaşıyoruz ve sorun yaşamadığımız bir tek komşumuz yok. Tehdit ettiğimiz söyleniyor; bizi tehdit etmeyen, ilaç için bir komşumuzun varlığını bilsek kurban keseceğiz. Defalarca yazdık, “Yunanistan şirret bir politika izler dikkat edilmeli” dedik. “Türkiye diyalog sözünü bırakmalı, gerekirse diyaloğu muhataplarınız istesin.” dedik ama herkesin ağzında sakız olan diyalog geldi can evimizden bizleri vurdu. Oruç Reis gemisi bizim kendi münhasır ekonomik bölgemizde, kendi deniz sahamızda çalışırken birileri ile kavgaya tutuşup milleti ayağa kaldırdık ve “Kimsenin hakkına tecavüz etmeyiz görüşebiliriz.” gibi sözlerle tavize hazır olduğumuzu herkese ilan ettik. Yunanistan kendisinin bile olmayan anakaramızın devamı olan küçücük Meis adasından dolayı koca Akdeniz’i sömürmek istiyor ama biz iki kilometre ötemizde çalışma yapabilmek için dünyayı başımıza topluyoruz. Bu hangi bilginin ve hangi politikanın eseridir Allah aşkına?
Politik dil ve basiretsiz politika…
Alman Dışişleri Bakanı’na “Hans” diyerek ilk ismi ile hitap edince insanlar sizin yanında mı yer alıyor? Şu an Almanya bizim yanımızda mı, Yunanistan’ın yanında mı? Diplomatik dili bile bilmeyen insanların bakanlığı ancak dünyanın bütün sömürgecilerini böylece başınıza toplar. Ehliyetsiz kişilerle dış politika üretmek, emirle ülkenin savunması, sanayi, ekonomisi, hayvancılığı ve tarımı buraya kadar. İşte sağlıkta geldiğimiz nokta… “Savaş siyasetin son noktasıdır.” Yani siyaseten yapamadığınız, söz ile başaramadığınız hedeflerinize silahla, savaşla varırsınız. Önce görüşür, konuşur, elinizdeki belge ve delilleri ortaya koyar ve neticeye ulaşmak için iradenizi ortaya koyarsınız. Meşru haklarınıza ulaşmakta sıkıntı çekerseniz diplomatik olarak tehdit edersiniz. Lakin bütün bunlar diplomatik bir dille ve muhataplarınıza olur, halka kürsülerden söylenmez. Aksi, dışarıdaki muhataplarınıza,” Benim size karşı farklı bir düşüncem yok, iç politikam gereği halkıma mesaj veriyorum.” Demek istemişsinizdir. Bu da zaten ikili ilişkilerde muhataplara söylenir. İktidarımız ben taviz vereceğim ama halkımla sorunum var diyorsa o zaman muhalefet ne yapıyor? Niye yanlışa dur demiyor? Yanlışı düzeltmek için çaba harcamıyor? Sıfır sorunun mucidi Beyefendi ekranlarda eski iktidarını eleştiriyor. ”Bu yanlışların temelinde benim görüş ve politikalarım da var.” Demiyor.
Tarih tekerrürden ibaret olmamalı
Tarih bilenler bilirler. Yakın tarihimizin yüreklerimizdeki en derin yaralarından birisi. Musul ve Kerkük’tür. Lozan görüşmelerinde İngilizlerin direnmesi neticesinde net bir karar alınmamıştır. Çözüm, İngiltere’nin oyunu olarak; sorunun çözümünü Türkiye’nin üyesi bile olmadığı “Milletler Cemiyetine” havale edilmiştir. Sözüm ona, şer ittifakı milletler cemiyeti, Kerkük ve Musul’u bizden alıvermiştir. Böylece kadim Türk yurtları elimizden çıkıp gitmiştir. Burada Türkiye’nin aldanması düşmanlarının idaresinde olan “Milletler Cemiyetine” güvenmesidir. Sorun sadece iktidarımızda değil bir o kadar da muhalefet partilerinde. Tarih tekerrür ediyor. Tıpkı İttihat ve Terakki ile karşısında muhalif partiler gibi… İktidar yanlışlarından ders almadığı gibi hep kendini tekrar ediyor. Biz de yanlışları göstermekte hep tekrar etmek durumunda kalıyoruz. Türkiye Büyük devlet olduğunu yapacağı politikaları ve icraatı ile göstermelidir. Türkiye bölgesinde kendi haklarını gücünün de farkında olarak yapması gereken faaliyetleri yapacak, savunucusu olacak. Bağırıp çağırmadan; fiilî olarak yapması gerekenleri yapacak rahatsız olanlar varsa tek adım geri atmadan ve icraatına devam ederken görüşecek. Geri adım attığınız zaman ileri adımların atılması siyaseten zorlaşmasına meydan verilmemelidir.