YÜREĞİMİZ YANGIN YERİ

Aladağ’ın başı duman. İnsanların hali yaman… Çocukların sığınacak duldaları yok. Çırpınıyorlar kafesteki serçeler gibi.

Sıcakkanlı insanların diyarı ne büyük bir acı yaşadı. Bu sefer bizi kavuran sıcaklar değil, çocuklarımızdan geriye kalan ateş… Geceler hiç bu kadar uzun olmamıştı. Kararmamıştı gündüzler böyle…

Aladağ…  Başına düşen karlar soğutur mu içini? Diner mi anaların yüreklerindeki yangın? Her baba bir Yakup şimdi. Yakub’un bir umudu vardı, kokusunu alıyordu Yusuf’un. Nasıl yandı kim bilir minicik bedenlerin canları? Bu acı nasıl anlatılır, nasıl dayanılır buna? Denizlerin gözü olsa kurumaz mı? Aladağ’ın kalbi olsa erimez mi?

Ne desek boş, ne söylesek az. İhmalleri konuşmak, denetimleri sıklaştırmak geri getirir mi giden canları? Bu acının ortasında suçlu arayanlara, dini ve dindar insanları karalamaya çalışanlara, vicdanıyla yüzleşmek, kendini muhasebe etmek yerine cevap üreten, hâlâ yanlışlıkları savunmakta direnen sözüm ona dindarlara ne demeli bilmem ki?

Dağ başında solan o köy çocukları… Aslında onların minik bedenleri yanmadı o yangında. Bizim insanlığımız kül oldu. Canlı cenazeler haline geldiğimiz gerçeğini bir kere daha vurdu yüzümüze…

Yorum Yapın

Navigate