KORONA’NIN KIRDIĞI PENCERE

 Çok güçlüyüz çook. Yerin dibinden göğün derinliklerine kadar her şeye hükmedebiliyoruz. Hiçbir şeyin kıymetini bilmesek de her şeyin ederinden haberimiz var. Sahip olduğumuz bunca imkân ne zamana kadar bizim olacak acaba? Bir insan ömrü boyunca ne yiyebilir, ne içebilir? Dede Korkut olsa “Bir insanın karlı dağ tepesinde malı olsa yığar, derer amma nasibinden fazlasını yiyemez” derdi. Mağazalar dolusu elbisesi olsa hepsini giyebilir mi? Behlül’ü Dânâ’nın hikmetli sözüyle neredeyse taparcasına bağlandığımız gücümüz, iktidarımız, makam ve mevkiimiz “bir bardak su ve bir avuç idrardan” ibaret değil mi?

VİRÜSTEN ÖNCE

Dünya ne güzel bir yer. Şenlik, şamata gırla gidiyor. “Vur patlasın, çal oynasın.” Altta kalanınsa canı çıksın!

Kendinden başka kimseyi düşünmeyeceksin. Varsa yoksa “ben.” Çağımız birey çağı. Her aklına geleni, her gönlüne eseni düşünmeden yapacaksın. Açlar, yoksullar, hastalar, sakatlar, ihtiyarlar, bin bir dertle çaresizlik girdabında kıvrananlar umurunda olmayacak. Akrabalık da ne? Komşu da kimmiş? Doğalgazımız, klimalarımız çalışıyor ne diye muhtaç olacakmışım komşunun külüne? Yediğim önümde, yemediğim arkamda, yan gelir yatarım. Bilmediğim bir şey olursa “google”a bakarım.

Selam vermeyeceksin kimseye. Hal hatır sormak hepten enayilik.  Birine “Merhaba” diyecek olsan mutlaka senden bir şey ister. Benim kendi çocuklarım var. Hatta onlardan bile sorumlu değilim. Kendileri kazanıp kendileri yesin haytalar. Kimseye zırnık koklatmayacaksın.

Bir mülteci çocuk ölürken bizi kastederek “Sizi Allah’a şikâyet edeceğim” demiş. Edersen et. Hep bu gazetelerin, televizyonların şımartması, abartması zaten.

 

Gazze açık cezaevi gibiymiş. Çocuklar oyun oynamak için bile sokağa çıkamıyorlarmış. Sokağa çıkanları İsrailli askerler öldürüyormuş.

 

Avustralya alev alev yanıyormuş. Yansın, bana ne? “Suyumuzu çok içiyorlar” bahanesiyle 17 Ocak 2020’de helikopterlerden tüfeklerle ateş ederek on bin deveyi öldürmüşler. Develerin hakkını da savunacak değiliz artık! Salih peygamber miyim ben?

 

Cinayet işleniyormuş, kadınlar acımasızca öldürülüyormuş. Çocuklar uyuşturucu müptelasıymış. Arsızlık, hırsızlık kol geziyormuş kimin umurunda? Tuzum kuru benim. Karnım tok, sırtım pek. Ne diye düşünüp kafa yoracakmışım bu meselelere?

 

Boğaza nazır villam, garajımda lüks, antika otomobillerim hatta helikopterim ve pistim bile var. Dünya yanmış, yıkılmış umurumda değil. Utanmadan bir de beni kıskanıp “Kapitalizmin oyunu bunlar” diyorlar. Kapitalizmden daha iyi bir şey var mı dünyada? Ben bu hale kapitalizm sayesinde geldim ama cahiller bunu da anlamaz ki…

 

EYVAH VİRÜS!

 

Sokaklar bomboş. Kimse evinden dışarı çıkamıyor. İnsanlar kendi evinde hatta odasında sessizce bekliyor. Kendi elini kendi yüzüne süremiyor. Burnuna, gözüne dokunamıyor. Eşine, çocuklarına sarılamıyor. Bir anda her şey değersizleşti. Mal mülk, iş güç, dünya önemini yitirdi. Bütün bunlara sebep Çin’de yarasa yiyen insanlardan bulaştığı söylenen bir virüs. Gözle görülmeyen ama dünyayı perişan eden bu virüsün adı Korona. Covid-19 da deniyor.

 

Salgın aldı başını gitti. Herkes ağzını maskeyle kapatmış. Tek tek dolaşsalar da sanki bir eyleme hazırlanıyor gibiler. Şu siyah maske takanlar peçeliler olmasın! Ölüm korkusu sardı herkesi. İnsanlar birbirlerinden kaçıyor, temas yok. Sanki kıyamet koptu. Hani hesap gününde kaçacaktık birbirimizden?

 

İzolasyon, karantina, temassız yaşam hayatımızın bir parçası haline geldi. Bayramları bile evde kutluyoruz sokağa çıkmadan. Ne çok şey sığarmış daracık evlerimize de haberimiz yokmuş.  Balkonlardan müzik ziyafeti veren ünlüler, kapanan mekânların yokluğunu giderebilecek mi? Okunan ezanlar cemaatsiz camilerin hüznünü bölecek mi? Kâbe daha ne kadar dayanabilecek yalnızlığa?

 

Sadece kendisini sevdiğini sananlar başkalarını sevmeye başladı mı acaba? Kapı komşudan gelecek bir tıkırtı, balkona konan üç beş serçe katılaşmış yüreklerde yeşertebilecek mi sevgiyi? Doğdukları günden beri karantinada olan Filistinli çocuğun halini anlayacak mı? Hayvanların da hayatı bizimle paylaştıklarını fark edecek mi?

 

Televizyon kanallarında varsa yoksa Korona haberleri. Test sayısı, vaka sayısı, entübe hasta, iyileşen hasta, filyasyon, grafikler ve ölen insanların sayısal ifadesi? İnsan sayıyla ifade edilmeye başlandı mı tuz kokmuş, dağ tükenmiş demektir. Eşya envanteri çıkarır gibi, bir deneyin malzemelerini sayar gibi insandan bahsetmek, hele “bizim ölümüz sizin ölünüzden daha az” deyip bunu övünme sebebi saymak akıl alsa da gönlün alacağı iş değil. Her insan başlı başına bir dünyadır ve “karganın yavrusu kargaya şahin görünür.” Siz hiç evinizden öteki dünyaya sevdiğinizi yolcu ettiniz mi? Etmediyseniz yazdıklarımı anlayamazsınız. Ölümler çare olmuyor insanın aymazlığına.

 

Bu ev hapsi kaç gün, kaç ay, kaç yıl sürecek? Bütün ihtiyarlar ölecek mi? Onlar sırtımızda kambur mu? Mahallenin sesini yeniden ne zaman duyulacak?

 

Virüsün bilimsel açıklaması ne? Dini yönden salgına yaklaşım nasıl olmalı? Herkesin anlamaya çalıştığı şey dünyada olan biten ne?

 

DÜNYADA OLAN ŞU:

 

Dünya ferahladı. Çiçekler boy verdi. Kara yerler yeşerdi. Yunuslar geldi Haliç’e. Yabani hayvanlar korkusuzca ziyaret etti şehirleri. Kuzey kutbundaki ozon tabakasının çatlağı kapandı. İnsan dışında her şey fıtrata, fabrika ayarlarına döndü. Irmağın akışı, kurdun kuşun sesi duyuldu Bulutlar daha bir yaklaştı yeryüzüne, yıldızlar daha bir yakın dünyamıza. Farkında olalım ya da olmayalım ne çok şeye tahakküm ediyor, ne çok canlının hakkını gasp ediyormuşuz meğer. Hepsi bizden kurtulup nefes aldı.

 

VİRÜSTEN SONRA

 

Eski çağlar ne salgınlar gördü. Kara Ölüm Veba artık bulaşacak insan kalmayınca bitmemiş miydi? Tifosu, Veremi, Kolerası, İspanyol Gribi, Sarsı, Mersi ve daha nicesi aklımızı başımıza devşirdi mi? Yoksa zamanla her şeyi unutup gittik mi çarçabuk? “Kara kış kararıp kalmaz.” Bu salgın da geçer elbet. Karacoğlan boşuna mı “Kara gündür gelip geçer/ Gamlanmam gönül gamlanma” diyor.

 

Virüsten sonra dünya değişecek mi? Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı artık? Her şey tastamam eskisi gibi olacak. Nereden mi biliyorum. Soracağım sorulara aldığım cevaplardan:

 

Cinayetler bitecek mi? Savaşlar duracak mı? Zengin fakir ayırımı ortadan kalkacak mı? Yoksulluk bitecek mi? Sömürü yeni kılığıyla can yakmaya devam etmeyecek mi? Artık dünyada hırsızlık yapılmayacak mı? Arsızlık rağbet görmeyecek mi? Güçlüler zayıfı ezmeyecekler mi? İnsanların çoğu gündelik hayat sürmeyecek mi?

 

Yemek yenmeyecek, su içilmeyecek mi? Çılgınca tüketim bitecek, lüks ve israf duracak mı? Eskisi gibi alışverişe devam etmeyecek miyiz? AVM’leri, lokantaları, otelleri kapatacak mıyız? Lizbon stadı ve bütün statlar seyircileri beşik gibi sallamayacak mı? Futbol başta olmak üzere spor müsabakaları tarihin tozlu sayfalarında kayıp mı olacak? Taraftar guruplarını nereye hapsedeceğiz? Seyahatler kısıtlanacak, ülkeler arası turizm akışı rafa mı kalkacak? Uçak, otobüs, tren ve gemiler hem yük, hem insan taşımayacak mı? Dolar tedavülden mi kalkacak?

 

Yine ormanlar yanacak, bitki örtüsü solacak, hayvanlar aç bırakılacak,zulüm, şer ve kötülük her köşede yolumuzu kesecek.

 

İNSAN HEP AYNI

 

Tarihin sosyolojik incelemesi bize göstermiştir ki her çağda insanın karşılaştığı problemler üç aşağı beş yukarı aynıdır. Sadece mahiyet değiştirmektedir. Değişen kılıktır. Kabuk soyuldukça aynı öz ortaya çıkmaktadır. Kabil’den bu yana pek çok yöntem geliştirilmiş olsa da cinayet aynı kalmaktadır. Kan dökülmekte, diş sökülmektedir. Takas veya trampanın yerini çağdaş kurumlar alsa sömürü bitmemekte insanın acısı, çektikleri hep aynı kalmaktadır. Elbette ilk çağlarda trafik kazalarından söz edemeyiz. Tekerleğin icadı eski olsa da otomobil yeni. Diyeceğim şu ki; kağnı kullanalar da lüks otomobillere binenlerde aynı kavgayı yapıyor. Mızrağın yerini mertliği bozan silahlar alıyor o kadar.

Çağlar insanın özelliklerini yok edemiyor. Her çağda aceleyiz mesela. Nankör insanlar her zaman var. Pintilik hiçbir toplumda kabul görmüyor, her mecliste kınanıyor cimriler. Cahillik aklı başında kimsenin kabul edebileceği bir haslet değil. Kimse zalimin yanında yer almak istemez. İnsanoğlu her çağda dünyaperesttir. Mala fazlasıyla düşkündür. Hırs bürür gözünü. Tez sevinir, çabuk umutsuzluğa düşer. Bu hal yeni bir salgına, yeni bir tufana kadar devam edip gider.

Yorum Yapın

Navigate