İslam’ın önündeki engel; yanlış İslam anlayış ve yaşayışı

İnsanlık, insan fıtratına uymayan ideolojilerin esareti altında inim inim inlerken az sayıda bir azınlık insanların emeği üzerinden zenginliklerine zenginlik katmaktadır. Gayri insani, gayri ahlaki ideolojilerin cenderesinden kurtulmak isteyenler, insan fıtratına uygun inanç sistemini, hayat nizamını bulmak için arayışlar içerisine girmektedir. İnsanlığı buhrandan kurtaracak, dünya barışını tesis edecek olan inanç sistemi İslam dinidir. Güvenliğin, huzurun, insanca yaşamanın yolu İslam’la tanışmaktan, islam dairesine girmekten ve islamı hakkıyla yaşamaktan geçer. 

İnsanları kendilerine kul köle yapanlar, onların üzerinden dünya hakimiyetini kurmak isteyenler insanların islam ile tanışmalarına engel olmak için ellerinden gelen her türlü imkanı kullanarak çaba sarf etmektedirler. Maalesef Müslümanlar ise yaşantıları ve eylemleri ile örnek olmaları gerekirken İslam’ın yanlış algılanmasına vesile olmaktadırlar.

Dünyanın en çok okunan kitabı olan Kur’an-ı Kerim Müslümanların ellerinden düşmez,  dilleri devamlı Kur’an’ı kıraat eder iken çok azı istisna edilirse Müslüman olduklarını iddia edenlerin genellikle okudukları ile amelleri birbirine uymamaktadır. İbadetlerin yanı sıra beşeri ve sosyal ilişkilerde dürüstlük, adalet, iyilikleri emir etme kötülüklerden vaz geçirme, fuhşiyattan uzak durma, salih amel… gibi hasletler vaz geçilmez özelliklerimiz olması gerekirken, ibadetleri belirli zaman ve mekanlara hapsederek ibadetler sonrası Rabbimizin emir ve yasakları dikkate alınmadan hayatlar devam ettirilmektedir. Dilde olan inanç gönüllere tesir etmediğinden, beşeri ve sosyal münasebetlerimizde gayri islami davranışlar kendini göstermektedir. Bunun neticesinde de Müslümanların üzerinde bulundukları islam coğrafyasında yaşanan sefalet, akan kan ve gözyaşları devamlı gündemde tutularak yanlış bir İslam algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

İbadetlerin çokluğu her zaman takva değildir

Müslümanın Müslümana kanı haram olmasına rağmen sözde islam adına ortaya çıkan gruplar düşmanlarına karşı birleşip birlikte hareket edecekleri yerde birbirleri ile savaşmayı tercih etmektedirler. Peygamber Efendimizin irtihalinden kısa bir müddet sonra ortaya çıkan harici anlayışa baktığımız zaman bu durumun yeni olmadığını görüyoruz. İnsanları yalnız ibadetleri ile değerlendirecek olursak Harici anlayışa mensup olanları her şeyleri ile takdir etmek gerekmektedir. Öyle ki bunlar, gece gündüz devamlı Kur’an okuyan, alınları ve bilekleri devamlı namaz kıldıkları için nasır tutan insanlardır. Dalından düşen olgunlaşmış bir hurmayı haram olur düşüncesi ile yemeyecek kadar helal ve harama dikkat eden insanlardır. Bu anlayış mensupları dış görünüş itibari ile müttaki olarak değerlendirilmeleri gerekirken yaptıkları eylemlere bakıldığı zaman ise bunların bırakın dindar bir insanı, dinden bihaber olanların dahi yapmayacakları eylemlerine şahit olunmaktadır.

Abdullah İbni Habbab’ın şehit edilmesi

Abdullah İbni Habbab hamile olan hanımı ile Nehrevan köprüsüne doğru yürürken bir harici grupla karşılaşır. Hariciler kimlik kontrolü ve Hakem konusundaki düşüncelerini öğrenmek üzere sorular sorarlar. Abdullah da sahabeden Habbab bin Eret’in oğlu olduğunu söyler.  Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer hakkında ne düşündüğünü sorarlar. Hayır ve sena ile onları anar. Hz. Osman’ı sorarlar. Evvelinde de ahirinde de haklı idi der. Peki Hz. Ali hakkında, hakeme müracaat etmesi ve sonrası hakkında ne düşünüyorsun derler.

Ali, Allah’ı sizden daha iyi bilir ve dinindeki ittikası sizden daha ziyadedir, cevabını verir. Bunun üzerine hariciler:

Sen havaya uyuyor ve kişileri, işleri ile değil, adları ile tanıyorsun. Allaha yemin ederiz ki, seni görülmedik bir biçimde öldüreceğiz.

Ellerini bağlayarak önce Abdullah’ı sonra da hamile eşini oracıkta öldürüyorlar.

Ameller niyetlere göre değerlendirilir

Rabbimiz, “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 93) buyurmaktadır.

Olayları ve şahısları değerlendirirken bağlı bulunduğu tarikatı, şeyhi, mezun olduğu okulu veya önünde yazan unvanı ile değil söz ve eylemlerinin inancımızdaki yerine göre değerlendirmek gerekir. Benim bağlı bulunduğum cemaat, parti… vb. ne yaparsa doğru diğerlerinin de ne yaparlarsa yapsınlar anlayışı gerçekleri görmemize engel olabilir.

Kişinin namazı, orucu, infakı, kıraati kısacası yaptıkları ibadetler insanları görünüş olarak aldatmamalıdır. Hz. Ali’nin haricilere, ‘dediğiniz söz olarak doğru ama niyetiniz yanlış’ dediği gibi, söz ve eylemler ile niyetlerin bir arada değerlendirilmesi gerekiyor. Peygamber Efendimiz (SAV) ” Şüphesiz ameller niyetlere göre değerlendirilir” buyurmaktadır. Bir başka defasında da “Şüphesiz Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Ancak amellerinize ve kalplerinize bakar.” (Müslim) buyurarak Müslümanları niyetlerinde samimi olmalarının gerekliliğini belirmiştir.

Yorum Yapın

Navigate