İnsan düşünen bir varlıktır. İnsan aklıyla ve bilimsel verilerden yaralanarak problemlerini çözmeye çalışır. Ancak var olan bir problemin çözümünde tek bir akıl ile konuyu bilen kişilerin aklından yararlanarak çözmesi arasında fark vardır. İstişare, problemlere ortak aklın bilgi ve tecrübesini katarak, çözüm üretebilme sanatıdır. Bu aynı zamanda ‘Akıl akıldan üstündür’ atasözünün de somut bir kanıtıdır. Bir işi ehline danışmanın İslam dindeki adı istişaredir.
İstişare
İstişare, görüş alışverişinde bulunma, fikir alma, danışma, herhangi bir konuda doğruyu bulmak için sahasında güvenilir uzmanların görüşüne başvurma, yöneticilerin halkın durumunu ilgilendiren konularda daha güzel ve yararlı sonuçlara varabilmeleri için uzmanlarla görüş alışverişinde bulunmaları anlamlarına gelir.
Şura Meşveret, Müşavere, İstişare…
Şûra danışma, görüş alışverişinde bulunma, yöneticilerin ve özellikle devlet başkanının görev alanlarına giren işler hakkında ilgililere danışıp onların eğilimlerini göz önünde bulundurmasını ifade eder. Meşveret, müşavere, istişare de şûra ile aynı anlamdadır.
Kur’an-ı Kerîm’de Şûra kelimesinin geçtiği, “Onların işleri aralarında şûra iledir”1 biçiminde âyeti şûranın Müslüman toplumun bir karar alma yöntemi olarak belirtildiği açıktır.
Şûranın Müslümanların diğer temel nitelikleri olan iman etme, namaz kılma, infakta bulunma ve zulmü engelleme konuları arasında zikredilmesi ve bu âyetin yer aldığı sureye ‘Şûra’ adının verilmesi de şûraya atfedilen önemin göstergesidir.
Sebe Kraliçesi Belkıs
Hz. Süleyman’dan, kendisine itaat etmelerini isteyen mektubunu aldığında Sebe Kraliçesi Belkıs’ın halkın temsilcisi konumundaki kişilerden nasıl davranması gerektiği hususunda görüşlerinin sorduğu bildirilmekte ve onların görüşlerini almadan hiçbir önemli meseleyi karara bağlamadığı yolundaki ayetler2 halkı ilgilendiren konularda iktidarın, toplumun temsilcilerine danışması istişarenin önemini ifade eder.
Hz. Peygamber Hem İstişareyi Emretti Hem de İstişare Etti
Hadislerde şûra, “Kişisel ve toplumsal düzeyde her iş bakımından doğru karar almanın gerekli bir yöntemi” diye tanımlanmıştır. Hz. Peygamber Müslümanlara şûrayı emrettiği gibi kendisinin de genel ya da özel işlerde ashabı ile görüş alışverişinde bulunduğu bilinmektedir. Sevgili Peygamberiniz ilk Müslüman toplumun var olma mücadelesinde belirleyici önemdeki her kararı ashabı ile istişare ederek almıştır. Bunlar arasında Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarının çeşitli aşamaları, Bey‘atürrıdvân ve Hudeybiye Antlaşması örnek verilebilir.
Hicretin 3. yılında (625) Kureyş’in savaşmak için Medine’ye yöneldiği öğrenilince Hz. Peygamber, Medine’de kalınıp savunma yapılması kanaatinde olmasına rağmen, müşriklerin şehir dışında karşılanmasını daha yerinde bulan çoğunluğun görüşüne uymuş ve savaş Uhud’da gerçekleşmiştir.
Hudeybiye’de yapılan antlaşma sebebiyle hayal kırıklığı ve büyük üzüntü yaşayan sahabelerine Resûlullah’ın üç defa emretmesine rağmen kurbanlarını kesip tıraş olmak için kalkmamaları üzerine eşi Ümmü Seleme ile konuşup tavsiyesine uyması da belirtilmesi gereken ilginç bir örnektir.
İnsanların namaza hangi usulle çağrılacağı gibi ibadetle ilgili bazı konularda da ashabı ile istişare eden Resûl-i Ekrem’in İfk olayında Hz. Ali ile Üsâme b. Zeyd’i çağırıp onların fikirlerini alması da onun istişare hususunda kişisel ya da toplumsal iş ayırımı yapmadığını gösterir.
4 Halife Döneminde İstişare
Hulefâ-yi Râşidîn halife seçimi, vali tayini ve savaşa karar verilmesi gibi kuralları bilinen, fakat kişiye ya da olaya göre karara bağlanması gereken işlerle Kitap ve Sünnet’te hükmü bulunmayan toplumsal sorunların çözümünde Resûlullah’ı takip ederek şûra yöntemine uygun davranmıştır.
Hz. Ebu Bekir’e biat edilmesi, dinden dönen ve zekât vermeyi reddeden kabile ve topluluklara savaş açılması, Kur’an kitap haline getirilmesi ve Hz. Ömer’in halife olarak belirlenmesi Hz. Ebu Bekir döneminde istişare yoluyla alınan önemli kararların örneklerindendir.
Hz. Ömer devlet teşkilâtının oluşturulması yanında yasama, yürütme ve yargılamaya ilişkin konularda sahabenin önde gelenleriyle istişare etmiş, kararlar ancak ortak bir yaklaşıma ulaşıldıktan ya da en azından ağırlıklı görüşün ortaya çıkmasından sonra yürürlüğe konulmuştur.
Hz. Ömer’in kendisinden sonraki halifenin seçimi için oluşturduğu altı kişilik heyet İslâm tarihinde ‘ehlü’ş-şûrâ/ ashâbü’ş-şûrâ’ diye anılmış, bu heyetin seçilmesi ve çalışma şekli ‘emrü’ş-şûrâ’ adıyla anılır olmuştur.
Türkler, Devlet İşlerini ‘Kenges’ Yoluyla Yürütürlerdi
Eski Türk devletlerinde hükümdarların çok sayıda danışman bulundurduğu ve birer danışma kurumu olarak kurultayların düzenlendiği bilinmektedir.
Müslüman olduktan kısa bir süre sonra İslâm dünyasında hâkimiyeti üstlenen Türkler, devlet işlerini danışma yoluyla yürütme geleneklerini İslâm’ın bu ilkesiyle kaynaştırarak devam ettirmişlerdir. Şûra prensibini belirtmek için ‘kengeş’ (işlerde danışma, görüşme, düşünme) kelimesinin kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Türk devlet geleneğinde kurultayın başlangıçta dinî tören, bayram, yeme içme toyu, eğlenme ve yarışmayı ifade eden genel bir toplantı iken daha sonra önemli meselelerin müzakere edilip tartışıldığı ve kararların ittifakla alındığı bir müessese haline geldiği ve şûra prensibinin ilk örneğini teşkil ettiği söylenebilir. Kurultaylarda sadece siyasî ve askerî işler değil ülkeyi ilgilendiren her türlü mesele görüşülerek karara bağlanırdı.
Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular ve ‘Divan’ı Âla’
Devlet yönetiminde şûranın önemli bir yerinin bulunduğu Karahanlılar’da hükümdarlar genellikle danışma meclislerinden çıkan kararlara göre hükmederlerdi.
Gazneliler’de Sultan, danışma meclisinde alınan kararı uygulayıp uygulamamakta mutlak yetkili olmasına rağmen belli ölçü ve sınırlamalarla da olsa meşveret ilkesine başvurulurdu.
İdarî yapısının teşekkülünde şûra, töre, kut gibi kavramların önem taşıdığı Büyük Selçuklular’da devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, ‘Dîvân-ı Âlâ’ denilen büyük divanla önemli kararların istişare edilerek kararlaştırıldığı müşavere ve meşveret meclisleri vardı. Ülkenin çözüm bekleyen meseleleri bu divanda tartışılıyor, alınan kararlar Selçuklu sultanı tarafından genellikle kabul ediliyordu.
Büyük Selçuklular’daki şûra prensibi, en büyük karar ve meşveret organı Dîvân-ı Âlâ Anadolu Selçukluları’nda biraz değişikliğe uğramakla birlikte devam etmiştir.
Osmanlılarda önemli devlet meseleleri çeşitli askerî, mülkî erkânın ve ulemanın fikirlerine başvurulan meşveret meclisinde çözülürdü.
Fıkıhta Şura
Fıkıhta şûranın yapılması vacip kabul edilmiştir. Bu görüş ayrıca şûrayı müminlerin temel özellikleri arasında sayan âyet, Hz. Peygamber’in kavlî ve fiilî sünneti ve Hulefâ-yi Râşidîn’in uygulamaları ile desteklenmektedir. Klasik fıkıh doktrininde nelerin şûraya konu olabileceği hususunda bir tasnif bulunmamakla birlikte nasla düzenlenen meselelerin şûra konusu yapılamayacağı ittifakla kabul edilmiştir. Yani İslam dinine göre, herhangi bir konuda ayet veya Hz. Peygamber’in hüküm ihtiva eden hadisi ya da uygulaması varsa istişareye başvurulmaz. Hz. Peygamber’in vahiyle bildirilen şer‘î hükümlere dair ashabı ile istişare etmemesi bu anlayışın temel dayanaklarındandır. Sahabenin içtihada açık alanda şer‘î hükümlerin tespiti dâhil bütün konularda birbirleriyle istişare ettikleri bilinmektedir.
İstişare Kimlerle Yapılır?
Bireysel işlerle ilgili istişarede fikir alınacak kimselerin nitelikleri danışılan işin türüne göre değişir. İstişare bir meselenin dinî hükmünü öğrenmek için yapılıyorsa danışılan kişinin âlim ve âdil (dindar ve güvenilir) olması gerekir. İstişare dünyevî meselelerle ilgiliyse danışılan kişinin muhakemesi sağlam, tecrübeli, dindar, danışılan meseleyle ilgili özel amacı veya çıkarı bulunmayan biri olması gerektiği belirtilmiştir. Danışılan kimsenin güvenilir olması her çeşit istişarede ortak bir şarttır. Bu şart, özellikle, “danışılan, kendisine güven duyulan kimse demektir.”3 hadisine dayandırılmaktadır.
Kişisel veya toplumsal bir mesele hakkında ehil kişilerin fikrine müracaat edilmesi, sağlıklı çözümler üretilebilmesi adına hayatî önem taşır. Ortak akıl, tek kişinin aklına göre daha geniş, daha etraflı düşünür. Bazen hiç akla gelmeyen çözüm ve öneriler, birkaç kişiye danışılması sonucunda daha isabetli sonuçlar ortaya çıkarır. Ortak aklın varlığı tarihi süreç içerisinde kurumsallaşarak günümüzde düşünce kuruluşlarını meydana getirmişlerdir.
Bireyler, kurumlar ve toplumlardan gelecek için fikrî hazırlık düzeyi yüksek olanlar, geleceği şekillendirebilmek konusunda etkilidirler. Ancak geleceğin istenilen şekilde oluşması için düşünce üreten, hazırlık yapan, bireyler, kurumlar ve ülkeler arzu ettikleri geleceği hazırlama konusunda daha başarılı sonuçlar elde edebilirler.4
Düşünce Kuruluşları, Yaptıkları Araştırmalarla Karar Alıcıların Politikasında Etkili Olmayı Hedeflerler(!?)
Düşünce kuruluşları, yaptıkları araştırmalarla karar alıcıların politikasında etkili olmayı hedefleyen ve aynı zamanda halkı gündemde olan konuya göre bilinçlendirmeyi hedeflerler. Özellikle küresel ve bölgesel güç olmayı hedefleyen ülkelerde dış politika, siyaset ve ekonomi gibi konularda ne gibi stratejilerin izleneceği gibi konularda önemli oranda siyasilere değişik alanlarda çalışmalarıyla alternatifler sunarak katkı sağlarlar. Düşünce kuruluşları bir ülkede o ülkenin değerleri ile barışık, ülkenin çıkarları çerçevesinde, ülkenin gerçeklerine uygun planların, stratejilerin üretildiği, ülkenin sorunlarına çözümler arayan kurumlardır. Düşünce kuruluşları bir ülkenin üniversitelerle beraber beyni konumundadır.
Başta ABD ve diğer Batılı ülkeler olmak üzere dünyanın gelişmiş ülkelerinde düşünce merkezlerinin niceliksel hem de niteliksel olarak oldukça güçlü oldukları görülmektedir. Özellikle ABD’de faaliyet gösteren düşünce kuruluşları gerek Amerikan iç ve dış politikasını şekillendirme noktasında gerekse dünya politikasını yönlendirme adına yoğun bir çaba içerisindedir.5
Türkiye gibi jeostratejik ve jeopolitik konumumun önemli olduğu bir ülke, düşünce merkezlerinin gücünü kullanma konusunda yeterli düzeyde olmadığı bir gerçektir. Türkiye düşünce kuruluşlarının varlığına ve onlardan yararlanma yoluna gitmeye zihin olarak ta hazır değildir.
Liderlik ve Rehberlik İçin Bilimsel Düşünce Şart!..
Türkiye gibi bölgesel liderliğe soyunan bir ülkenin düşünce kuruluşları anlamında çok daha ileri düzeylere gelmiş olması gerekir. Düşünce üretiminin ne kadar önemli olduğunu anlaşılamaz ise başkalarının inşa ettiği dünyalarda yaşanmaya mahkûm olunacaktır. Akıllar ve zihinler yabancı unsurların işgali altına girebilir. Düşünce kuruluşları çoğaltılmaz genç beyinlerin yetiştirilmez ve bu tür merkezlere her türlü destek olunmazsa sadece diğer güçlü aktörlerin hamlelerinin izlenmesi durumunda kalınabilir.
Ülkemizin gelişebilmesi için insanımızın kolaycılığı terk etmesi, okuması, düşünmesi, tartışması gerekmektedir. Günümüzde eğitim, sağlık, ekonomi, politika, savunma stratejileri, insan hakları, enflasyon, bankacılık, faiz, sigortacılık, çevre problemleri, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işçi hakları, kadın hakları, organ ve doku nakli, genetik mühendisliği, şirketler, siyasi partiler, vakıflar, dernekler gibi hayatın her alanında orijinal fikirlere ihtiyaç vardır. Bu da bol bol beyin fırtınası yapan, düşünen fikir üreten genç ve dinamik insanlarla olacaktır.
………………..
- Şûra/ 42; 38.
- Neml/ 27; 28-33
- Tirmizî, Edeb, 57
- http://www.arguden.net/makale.aspx?id=379
- http://www.ataum.gazi.edu.tr/e107_files/sayi7/05-Bilal-Karabulut.pdf