Hangi “Güvenli” Bölge

Ülkemizin bulunduğu coğrafi konum, ilgili ilgisiz pekçok emperyal gücün burnunu buralara sokmalarının nedeni olmuştur. İşin en ilginç yanı, buralara zahmet edip gelenler hep insan hakları, demokrasi, halkların özgürlüğü, silahların konvansiye edilmesi, insani yardım gibi iyilik maskeleriyle gelmişlerdir. Ama geride hep kan, gözyaşı ve acı bırakmışlardır. Bundan daha acısı; bütün bunlar olup dururken bölgeyi cehenneme çevirenler; dramı yaşayanlarca bütün olup bitenlere rağmen baş tacı edilmişlerdir.

Bu pisliğin ucu bize, ülkemize, milletimize dokunmuştur. Manevra yapmanın hiçbir anlamı yoktur. Şimdi, Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin Türkiye ayağı, güvenli bölge adı verilen güvensiz bölge ile başımıza sarılmak istenmektedir. Güvenli bölge söylemi de; barış, demokrasi, insan hakları, halkların özgürlüğü gibi parlak laflarla aynı amaca hizmet etmemelidir.

Ülkemiz sınırları içinde kurulacak bir sevk ve idare merkezi ile komşu bir ülkenin sınırları içinde güvenli bir bölge kurmayı haklı çıkaracak hiçbir neden olamaz. Böyle bir adım ile komşumuzla aramızdaki ilişkilere husumet karışmasını aleni hale getirmiş oluruz. Bizi güvenli bölge adlı güvensiz bölgeye zorlayan emperyal güç, yarın sadece seyirci kalırsa hiç şaşmamak gerek. Aslında istenen de budur. Her dem başımıza çuval geçirmek için fırsat kollayan bir müttefik nasıl bir müttefiktir? Bölgeye habire yığınak yapan, destek verdiği terör örgütünün adını değiştirerek yaptığı işe devam eden bir müttefik nasıl bir müttefiktir? Hiç güven vermeyen bir ortakla mı güvenli bölge kuracağız?

Güvenli bölge konusu, söylendiği kadar kolay bir mesele değildir.  Çünkü:

  1. Suriye’de evini barkını terketmiş olan insanlar, tekrar kendi memleketlerine dönmek isteyeceklerdir. Yıkılmış, harap olmuş da olsa, kendi evlerine dönmek isteyeceklerdir. Onların yeri orasıdır, güvenli bölge denilen geleceği meçhul muhayyel bir güvensiz bölge değil.
  2. Mültecilerin memleketlerinden başka bir bölgeye gönderilmeleri, yeni nüfus hareketliliklerine imkân vermek için mi yapılmaktadır? İlerisi için yeni potansiyel bölge oluşumuna zemin mi hazırlanmaktadır?
  3. Türkiye-Suriye sınırı boyunca oluşturulması düşünülen güvenli bölgenin uzunluğu yarıya indirilerek 900 km.den 450 km.ye düşürülmüştür. Bu, kalan 450 km.nin güvensiz bölge olması anlamına mı geliyor? Yarın bu güvenli/güvensiz bölgelerin istenildiği gibi manipüle edilebileceği anlamını çağrıştırmıyor mu?

4.Güvenli bölge adı verilen güvensiz bölge, konuşulduğu kadar basit ve kolay bir iş değildir. Oradaki taşınmazların devri için kim yetkilidir? Yetkiyi kimden alacaktır? Orada güvenli bölge oluşturulma girişimi yeni yıkımların kaynağı olmayacak mıdır?

5.Taşınmazların devrinde mülkiyet bedelini kim ödeyecektir? Bunu Türkiye yapacaksa neden yapacaktır? Emperyal güç yapacaksa bunu babasının hayrına mı yapacaktır?

6.Güvenli bölgenin yönetimi hep oluşturulan birim tarafından mı yürütülecek, yoksa ileride birilerine mi devredilecektir? Devredilmesi düşünülen birim, kulağa hoş gelen haliyle oranın yerel halkı mı olacak yoksa Kuzey Irak tipi bir yapılanma mı olacak?

Sözün özü; güvenli bölge konusu, sonu acı ve gözyaşı olan bir masal olmamalıdır.  Kimse kimseyi kandırmamalıdır. Türkiye, emperyal güçlerle dans etmeyi aklından dahi geçirmeyip bölge ülkeleri ve komşularıyla bölgesel sorunları konuşarak halletmenin yollarını aramalıdır.

  1. Hem Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etmek, hem de Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisindeki bir alanı güvenli bölge adıyla ayırmak; tutarlı bir yaklaşım mı?

Kolay değil ama iki seçenekten birini tercih etmek durumundayız: Ya komşularla ilişkilerimizi geliştirerek sükûneti sağlamak ve yıkılan bir ülkenin yeniden imarına yardımcı olmak; ya da cehennemin fitilini harlayarak cehenneme yeni alanlar katmak.

Dikkat edilmelidir ki; İran- Birleşik Devletler zıtlaşması, bir kurgulamadan öteye bir şey değildir. Dikkatler buraya çekilmektedir. Dikkatler oradayken Türkiye-Suriye hattı öne alınmak istenmektedir. Burada tongaya düşülürse, İran konusu kendiliğinden, sırası gelince devreye alınmış olacaktır.

Güvenli bölge masalı, şık görünümlü bir aksesuar içinde sevdirilmeye çalışılsa da Türk Milleti, güvenli bölgeye güvenmemektedir. Aksi iddia ediliyorsa halkın görüşüne müracaat etmekten kaçınılmamalıdır.

Güvenli bölge masalı terkedilmelidir. Türkiye’nin gölgesi varsa; orada güven vardır, olmalıdır.

Sözün özü şudur: Mehmetciğin süngüsünün parladığı yerde ancak güven ve huzur vardır. Ancak kiminle yol aldığımız,  hiç bir zaman göz ardı etmememiz gereken çok önemli bir noktadır. Suriye Milli Ordusu denilen yapı neyin nesidir? 1402 Ankara Savaşını tarihi bir hikaye olarak okumak, bir yarar sağlamaz. Tarihin tekerrür etmemesi için ibret almak şarttır.

Türk Ordusu, Türk Milleti ve Türkiye elbette başkalarıyla bir tutulmamalı; ama yanımızda yürüyenin kim olduğu asla ve asla bir an dahi akıldan çıkarılmamalıdır.

Allah yardımcımız olsun. Allah, düşmanı, tuzaklarının avı kılsın.

Yorum Yapın

Navigate