Temel Bilgiler
Libya, 1.759.541 km2 yüzölçümüne sahip, büyük bölümü çöl olan bir kuzey Afrika ülkesi. Kuzeyinde Akdeniz, doğusumda Mısır, batısında Cezayir, güneyinde Nijer ve Çad, güney doğusunda Sudan, batı/kuzey batısında Tunus yer alıyor. Resmi dili Arapça. Arapça’nın yanısıra Berberice de konuşulan mahalli bir dil. Para birimi Libya dinarı. Altıbuçuk milyon insanın yaşadığı ülkede kişi başı GSMH 14. 479 dolar(*). Ülkenin Akdeniz’e yakın yerlerinde göze çarpan bir umran dikkat çekiyor. Şehirler de genellikle buralarda yer alıyor. Ülkenin ortasından güneye doğru gidildikçe biteviye uzanan bir çöl sizi bekliyor. Buralarda şehir hayatı olmadığı gibi köy ve vaha yerleşimlerine rastlamak da seyrek olarak mümkün. Ama buraların zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğu biliniyor. Dünyanın en kaliteli petrolünün Libya’da olduğu biliniyor. Libya’nın ortalarında yer alan Sabha şehrinden sonra güneyde büyükçe bir şehre rastlamak mümkün değil.
Tarihçe-i Libya
Libya’nın Kartaca, Bizans, Doğu Roma, Emevi, Abbasi, Osmanlı devletlerince hükmedilen topraklardan olduğu biliniyor. Libya adının Berberilere verilen adın Latince’dan evrimleşmesi sonucu ortaya çıktığı tezi savunuluyor.
647 yılında Abdullah B. es-Sa’d komutasındaki Emevi ordusu, Libya’yı Arap İslâm topraklarına dâhil ediyor.
1553’de Turgut Reis, Libya’yı Osmanlı sınırlarına dâhil ederek günümüze kadar uzanacak bir bağ kuruyor. Osmanlı egemenliğinin zayıflaması sonucu paşalar ve dayılar dönemleri yaşanıyor Libya’da. Dayılar döneminde yarı özerk sayılabilecek bir yönetim uygulanıyor; Osmanlı’ya bağlı ama dış antlaşmalar yapabilme hakkına sahip.
1835’de Osmanlı egemenliği yeniden tesis ediliyor. 1911’de İtalyan işgaline sahne oluyor Libya. Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa, Eşref Kuşçu gibi Osmanlı kurmay ve bürokratları başta Trablus olmak üzere Libya’da önemli görevler ifa ediyorlar ve merkezin uzaklığına ve şartların zorluğuna rağmen Libya halkının yanında yer alıyorlar ve yerel halkı düşmana karşı milis kuvvetleri halinde organize ediyorlar. Trablusgarp Savaşı sonrası yapılan Uşi Antlaşmasına göre Libya hukuken Osmanlı devletine bırakılsa da fiilen İtalyan egemenliği devam ediyor.
Bu dönemi takiben Ömer Muhtar, İtalyanlara karşı tarihin ender savunmalarından birini yapıyor; bütün imkânsızlıklara rağmen yerel halkı teşkilatlandırıyor ve İtalyanlara karşı koyuyor. Çöl Aslanı Ömer Muhtar, tutsak edilip sözde İtalyan mahkemesince yargılanıyor ve 16 Eylül 1931’de idama mahkûm ediliyor. Onun, savunmasını büyük bir onur ve gururla yapması ve İtalyan tezleri için “Kâğıt üzerindeki bir takım hikâyelerden ibaret” ifadesini kullanması, gerçekten her türlü takdirin üstündedir. O, inanmış ve Allah’a teslim olmuş gerçek bir halk kahramanı, gerçek bir İslâm mücahididir. Libya’nın bugünkü bataklığa saplanmasında, Libya’da onun yüksek ideallerinin zaafiyet göstermesi olduğu gibi, Libya’nın bugünkü bataklıktan çıkmasının ipuçları da onun mübarek mücadelesinde gizlidir.
Libya’nın İtalyan işgalinden kurtulması 10 Şubat 1947’dir.
Libya, İkinci Dünya Savaşı sonrası Fransa ve Birleşik Krallığa bırakıldı.
1949’da BM’lerce Libya’nın bağımsızlık kararı alındı. BM’deki görüşmelerde Libya’yı Mısır’da sürgünde bulunan Şeyh İdris temsil etti.
24 Aralık 1951 yılında Libya, BM aracılığı ile bağımsızlığına kavuşan ilk ülke oldu ve Libya’nın başına Şeyh İdris getirildi.
1969’da genç bir subay olan Kaddafi yönetimi askeri darbe ile devirerek Albay rütbesiyle Libya’nın başına geçti.
Devletin adı, Kaddafi zamanında Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi, Kaddafi’den sonra Libya, Ocak 2013’den itibaren Libya Devleti oldu.
Kaddafi
Kaddafi, “deli” ve ilginç bir adamdır. “Millici” olduğu için emperyal güçlerce sevilmesi beklenemez. Onun hakkında pek çok şey söylenebilir. Önemlilerinden bir kaçını satırbaşları halinde sıralayalım:
1974 Kıbrıs çıkartmasında emperyal güçlere rağmen açıkça Türkiye’nin yanında yer almış ve Türkiye’ye açık destek vermiştir. Başbakan Abdüsselam Callud’u Türkiye’ye göndererek tavrını açık ve net olarak deklare etmiştir.
Yaser Arafat’ın Filistin Sürgün Hükümetine alenen destek verdi.
İslâm Sosyalizmi denilen ucube bir açılıma imza atmış ve Yeşil Kitabı yayınlamıştır.
Başbakan Erbakan’ı çölde/vahada çadırda ağırlayarak Türkiye’de çok uç noktalarda izahlara konu edinilen uygulamayı yapmıştır.
Libya’da kendince milli bir ekonomi takip ederek devleti milletinin hizmetkârı yapmıştır. Eğitim, üretim ve evliliklere önemli ölçüde devlet desteği sağlaması dikkat çekicidir. Libya petrollerini millileştirmesi bir yandan devletin elini güçlendirirken, öbür yandan emperyal iştihanın gazabını üzerine çekmiştir.
pkk ile aradaki mesafeyi tutarlı bir şekilde yürütemediği konusunda yaklaşımlar vardır. Bununla ilgili şu söylenebilir: Emperyal güçlerin kontrolündeki zehirli enformasyonun zehrini dinamik devlet yapısı anlayışı ile panzehire çevirmek, Türkiye’nin görevi olmalıdır.
Kaddafi’nin daha çok “efelenmelerine” emperyal güçler tahammül göstermediler. 18 Mart (dikkat buyurun) 2011 tarihinde Birleşik Devletler öncülüğündeki Fransa ve Birleşik Krallığın da bulunduğu koalisyon güçleri Libya’ya çıkartma yaptılar. Türkiye, onlara lojistik destek sağladı. Sadaret-i uzma makamının başı önce; “Nato’nun Libya’da ne işi var?” derken sonra, “Nato, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil için Libya’ya girmelidir.” vecizesini teleffuz etti. Müdahale, BM Güvenlik Konseyinin şu isnadına göre yapılıyordu: Güvenlik konseyi kararlarının ihlali ile baskı ve şiddetin artması. Bu kararın yerindeliğini anlamak için tek bir soruya verilecek cevap yeterli olacaktır: Libya’da baskı ve şiddet; koalisyonun Libya’ya ayak basmasından önce mi vardı, sonra mı var?
Kaddafi’den Sonra
Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesi, Libya iç savaşının fitilini ateşledi. İstenen de tam olarak buydu.
2014 yılında seçimler yapıldı. Seçim sonuçları, istenen sonucu elde edecek şekilde idi: İki kazanan vardı:
- Temsilciler Meclisi’ni Hafter kazanmıştı. Merkezi, Mısır sınırına yakın Tobruk kenti idi.
2.Ulusal Mutabakat Hükümetini ise Fayiz es-Serrac başkanlığındaki heyet kazanmıştı.
Bir de hiçbir tarafa dâhil olmayan ve belki de sürecin sonucunu belirleyecek olan güneydeki aşiretler.
Birleşik Devletler, Mısır, BAE, S. Arabistan, Fransa ve Rusya Hafter’i desteklerken; BM ve AB Serrac’ı destekliyordu.
2011’deki çıkarmayı yapan koalisyonun ana elemanlarından ABD ve Fransa Halife Hafter’i desteklerken; diğer elemanlardan AB çatısı altındaki İngiltere ile Türkiye Serrac’ı destekliyor.
Eski işgalci İtalya her iki tarafla da görüşümeler yaparken ağırlığını Hafer’den yana koyuyor.
Mısır’da yönetim Hafter’i desteklerken, halk desteğine sahip İhvan Serrac’ı destekliyor.
Deniz Mutabakatı
Libya Ulusal Hükümeti ile Türkiye arasında bir mutabakat zabtı imzalandı. Bu mutabakat, Türkiye ile Libya arasında önceleri akdedilmiş olan karşılıklı hak ve menfaatleri yeni bir zapt altında güncelleyen bir mutabakattır. Takaddüm açısından iyi, ama kayıp ve kazanım dengesi açısından hassasiyetler barındıran bir belgedir. Terazinin hareketi, çıkarlarımızı da etkileyecektir. Oysa Türkiye, Libya’nın Libyalılara ait olduğunun Libyalılarca tescili için gayret göstermeli idi.
Berlin Konferansı
19 Ocak 2020’de Almanya’da Libya Konferansı düzenlendi. Konferansta alınan kararlardan; dışarıdan askeri destek olmaması, kalıcı ateşkes ve silah ambargosunun denetimi konuları öne çıkıyor. Alman basını, konferansı, sonu belli olmayan bir sürecin başlangıcı olarak niteliyor. Esasen istenen de bu değil mi? (Benzer kararlar, 1990’lı yılların ortalarında Bosna Hersek için de alınmamış mıydı? Srebrenitsa’yı kaç kişi yüreğinin ta ortasında hissediyor, Allah aşkına kaç kişi, kaç kişi?)
Konferansler serisi devam edeceğe benziyor. Bunlar, paylaşma sürecinin zamana yayılması ve hazmı kolaylaştırma süreci olarak değerlendirilmelidir.
Körük
BBC’nin verdiği haber dikkat çekiyor: Lübnan bandıralı BANA adlı yük gemisi, Türkiye’den Libya’ya silah ve mühimmat taşıdığı suçlamasıyla İtalya’nın Cenova limanında bekletilerek mürettebat sorguya alınmış ve geminin seyir haritasını tesbit için personelin cep telefonlarına el konulmuş.
ABD resmi makamlarının; Libya’da tarafların yeni saldırılar için hazırlıklar yaptığını söylemeleri de düşündürücüdür. Bu, tarafları kışkırtmanın nazik ifadesinden başka bir şeye benzemiyor gibi.
Sonuç Ve Çözüm
Bu iş nereye varacak ve bu işin bir hal çaresi var mı?
Lafı uzatmak gereksiz. Ayrıntıya girmeden ipuçları verelim:
Hiçbir dış güç Libya’ya burnunu sokmamalı idi.
Sultan Abdülhamid Han, İstanbul Kabataş’da aşiret çocuklarının devlet şemsiyesi altında okutulduğu Aşiret Mektepleri kurmuş idi.
Gazi Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan ve Erzurum’a doğru uzandıktan kısa bir süre sonra emperyal İngiliz ajanlarından önce davranarak doğudaki aşiret beyleri ile gizlice görüşerek millî mutabakatı sağlamıştı (stratejik takaddüm).
Cennetmekan Ömer Muhtar’ın o topraklarda hatırası kalmışsa, çıkış yolu onun izlemiş olduğu yoldur: İslâm’ın ve dahi o kızgın toprakların kardeş kıldığı çil yavrusu gibi dağıtılmış mazlum insanların, imanın ve vatanın selameti için bir araya gelip birlik oluşturmaları elzemdir (aşiretlerin dayanışması).
Libya bizim dünkü toprağımız ve gözbebeğimizdir. Muhteşem Türkiye, acılara derman olacak ilaçtır. Kadir Mevlam bu gayrete zeval vermesin ve bu kutlu çabayı zaferle taçlandırsın.
(*)Bu rakamın Kaddafi’den miras kalan bir oran olduğunu, bilmem söylemeye gerek var mı? Ülkemizin 2019 yılı GSMH’nın onbin doların altında olduğunu söylersek, Libya’nın GSMS’nın Türkiye’dekinin birbuçuk misli olduğu rahatlıkla görülecek ve Libya’nın ekonomik refah seviyesi görülmüş olacaktır. Bu, aynı zamanda Libya’ya neden bu kadar ilgi gösterildiğinin de izahıdır.