Tarihsel süreçte küresel ve bölgesel güçler, hem kendi menfaat ve güvenliklerini uzak mesafelerde koruma, hem de diğer devletleri tehdit ve baskı altında tutma gayreti ile Doğu Akdeniz’e yerleşme ve Doğu Akdeniz’i denetim altında tutma çabasında olmuştur.(1)
Rusya’nın güneye inme ve batılı güçlerin Rusya’yı engelleme çabası Doğu Akdeniz’i bir askeri mücadele alanı haline getirmiştir. Nitekim, Osmanlı Devleti Rodos, Girit ve Kıbrıs’ı elde bulundurmaya ciddi gayret sarf etmiştir.
Akdeniz’in jeopolitik ve jeostratejik açıdan en önemli adasının da Kıbrıs olduğunu söylemek mümkündür. Ada, bütün Ortadoğu ülkelerini kontrolünde bulunduran sabit bir uçak gemisi gibidir. Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün tamamen, Irak ve Mısır ise kısmen bu geminin menzilindedir. Ortadoğu bölgesinin kalbi, İskenderun- Basra- Süveyş üçgenidir. Kıbrıs, Sicilya, Malta adalarına, Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birleştiren Süveyş Kanalı’na sahip olması ve Dünya petrolünün yarıdan fazlasını ihtiva eden Ortadoğu ve komşu bölgelerini kontrol altında tutması nedeniyle hem bölgede bulunan devletleri hem de diğerlerinin ilgisini çekmektedir.
ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından Nil Deltası Havzası’nda yaklaşık 1.8 milyar varil petrol, 6.3 trilyon metreküp doğalgaz ve 6 milyar varil sıvı doğalgaz rezervi olduğunun tahmin edildiği, Kıbrıs adası çevresinde de 8 milyar varil olduğu söylenen petrol rezervinin değeri yaklaşık 400 milyar dolar civarında olduğu açıklandı. Yine “Heredot” olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda biri 1.45 diğeri 2 trilyon metreküp olmak üzere 3.5 Trilyon metreküplük doğalgaz bulunduğu ifade edilmektedir.
8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayımlanan raporda Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan Levant Havzası’nda 3.45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1.7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği yer almaktadır.(2) 2010 yılı verilerine göre Türkiye’nin 572, Avrupa’nın 30 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayabileceği belirtilmektedir.
Şimdi de Akdeniz’de ki küresel aktörleri gözden geçirelim:
İNGİLTERE:
Kıbrıs Adası’nda, biri Limasol, diğeri de Larnaka’da olmak üzere ve İngiltere toprağı sayılan “Ağratur” ve “Dikelya” üslerine egemen olması neticesinde Ortadoğu’yu yakından takip ediyor. Akdeniz’deki enerji jeopolitiği denkleminde GKRY’nin sözde Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) hak iddia edebilecek olmasına rağmen, bu günlerde İngiltere hiçbir iddiada bulunmaması dikkat çekicidir.
Amerika Birleşik Devletleri:
Girit Adası’nda bulunan Suda Üssü ile NATO Denizde Denetim Harekatı Eğitim Merkezi marifetiyle hem Doğu Akdeniz’i hem Ortadoğu’yu hem de Ege ve Karadeniz’i izlemesi yanında Akdeniz’de uçak gemisi dolaştırması, 6. Filonun Suriye nedeniyle bölgede bulunması.
ABD’nin en büyük petrol şirketlerinden olan Exxo Mobil’in 2019 yılı Şubat ayında GKRY’nin sözde ruhsat sahalarından 10 numaralı parselde 142 ile 227 milyar metreküp arasında değişen miktarda doğalgaz yatağı keşfettiği, son 3 yılın en büyük keşfi olduğu açıklamasında bulunuldu.(3)
RUSYA FEDERASYONU:
Doğu Akdeniz Havzası’nda üs edinme gayretlerini her dönemde sıcak tutmuş, 1977 yılından beri Suriye’de Tartus limanını bir lojistik üssü olarak kullanmaktadır. Yine devlet başkanı Putin 2013 yılında Akdeniz bölgesini Rusya’nın birinci derece ulusal çıkarı ilan etmesi ile başlayan süreçte 2017 yılının sonlarında Tartus yanında Hmeymim askeri üslerinin kalıcı varlığına yönelik çalışmaların başladığını ilan etmiştir.(4)
FRANSA:
Londra ve Zürih antlaşmalarının hilafına uluslararası hukuku aykırı sayarak 1 Mart 2007’de GKRY ile Baf kentinde bulunan Andreos Papandreu Hava üssünün kullanımı için askeri işbirliği antlaşması imzalamıştır.
YUNANİSTAN:
Girit, Kaşot, Kerpe ve Meis adalarını birleştiren hattı esas alarak GKRY, Mısır ve Libya ile MEB sınırı çizme çabaları sürmektedir. Yunan akademik ve siyasi çevreleri konuyu tartışmaktadır.(5) Bu alanlar ile Türkiye’nin Anadolu yarımadasından kaynaklanan deniz yetki alanları ile önemli ölçüde örtüşmektedir. Yunanistan kıyıdaş devletlerle ikili sınırlandırma antlaşmaları yapmak suretiyle Türkiye’nin petrol ve balıkçılık gibi kaynaklardan yararlanmasını engellemek ve Türkiye’yi uluslararası kamuoyu nezdinde emri vakilerle karşı karşıya bırakmak amacındadır.
Yunanistan’ın Mısır ve Libya ile görüşmeleri sürmekte olup, uygun bir zaman yakaladığında GKRY ile sınırlandırma antlaşması yapıp, MEB konusunu meclise taşıyarak tartışma yapmıştır.
Yunanistan, Libya’daki iç karışıklıkları fırsata çevirmek için tek taraflı olarak hidrokarbon rezervlerinin tespiti için sismik araştırma yapılması için Girit’in güneyi ve İyon Denizi’nde 3 Aralık 2011 tarihinde AB Resmi gazetesinde ilan etmiş, 2014 yılında ihaleye çıkmıştır.
Libya ile Girit arasındaki sınırlandırma da ise ortay hat esasına göre Yunanistan tarafından tek taraflı olarak belirlenen sınırlar göz önüne alında, Türkiye ile Libya arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında esas alınabilecek hattın sözde 15 numaralı parsel içinde kaldığı, sözde 20 numaralı parselin ise Türkiye – Libya arasında bir deniz yetki alanı sınırı çizilmesi halinde Libya’ya ait olacak deniz alanları ile çakıştığı görülmektedir. Böylece Yunanistan, hem Türkiye’nin hem de Libya’nın hakkını açıkça gasp etmektedir. Libya’nın 39.000 Kilometre kare hakkını, Türkiye’nin de 8.900 kilometre karelik alanını haksız yere oldu- bitti ile sahiplenmeye çalıştığı görülmektedir.
Türkiye- Libya deniz yetki alanları sınırlandırılmasına konu olabilecek deniz alanları ile çakışan Yunanistan ruhsat sahalarına Türkiye tarafından vakit geçirilmeksizin itiraz edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. İhaleye çıkılan sahalara itiraz halinde Libya ile Yunanistan arasındaki deniz yetki alanları sınırı Yunanistan ve GKRY’nin yetki alanları sınırlandırılması konusundaki adalara tam etki tanıyan tezleri doğrultusunda zımnen çizilmiş olacaktır.
Yunanistan, Girit, Kaşot, Çoban, Rodos, Meis hattını ilgili kıyı kabul ederek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den dışlamayı çalışmakta, GKRY ile birlikte Türkiye’ye sadece Antalya Körfezi ile sınırlı çok az bir kıta sahanlığı ve MEB alanı bırakmaya yönelik hareketinde uluslararası kurum/kuruluşlar ve üçüncü devletler tarafından üretilmesi tesadüfi değildir.
Yunanistan- Mısır ve Yunanistan-GKRY arasında ki deniz yetki alanlarının paylaşımına dair antlaşmaların imzalanması, milli hak ve menfaatlerimize zarar verebilecek en kötü senaryodur.(6)Bu durumun gerçekleşmesi halinde 189.000 kilometre karelik yetki alanımız 41.000 kilometrekarelik alan ile sınırlanacak yani 148.000 kilometrekarelik alan kaybedilmiş olacaktır.
Yunanistan tezinin geçersizliğinin ortaya çıkmasından korktuğu için Yunan bürokrasisi UAD’ye gitme seçeneğini, almış olduğu kararlar nedeniyle 2015 yılında ortadan kaldırmıştır. Yani Yunanistan 14 Ocak ve 16 Ocak 2015 tarihlerinde yaptığı iki ayrı beyanla UAD’nin yargı yetkisine 1994 yılında getirdiği çekinceyi genişletmiştir. Yunanistan, bahse konu bildiriminde ulusal savunma kapsamında gerçekleştirdiği savunma amaçlı askeri faaliyetler nedeniyle doğabilecek ihtilafları, UAD’nin zorunlu yargı yetkisi dışında bıraktığını da kayda geçirmiştir.(7)
SURİYE:
19 Kasım 2003 tarihinde, Suriye’nin karasularında ulusal egemenliğinin belirlenmesine ilişkin bir yasayı onaylamıştır. Buna paralel olarak karasularının esas hatlardan itibaren 12 deniz mili, bitişik bölgesinin ise 24 deniz mili ve 200 deniz milini aşmayacak şekilde münhasır Ekonomik bölgesi olduğunu Birleşmiş Milletlere bildirmiştir.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de Türk deniz yetki alanlarını kapsayacak şekilde 27 Nisan 2012 tarihli ve 28276 sayılı resmi gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla petrol ruhsat sahalarını ilan etmiştir. TPAO’ya verilen ruhsat sahaları ile Suriye’nin 25 Mart- 5 Ekim 2011 tarihleri arasında 6 aylık sürelerle ihale açtığı alanlarla çakıştığı görülmektedir.
İSRAİL:
17 Aralık 2010 tarihinde GKRY ile Münhasır Ekonomik bölge anlaşması imzalamıştır. 12 Temmuz 2011’de Münhasır Ekonomik bölge sınırlarını gösteren koordinatları Birleşmiş Milletlere bildirmiştir.
KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgen tarafından 25 Ocak 2011 tarihinde BM genel sekreterine bir mektup göndererek, İsrail ile GKRY’nin imzaladığı anlaşma ile GKRY’nin kendisini Kıbrıs’ın tek sahibi gördüğünü KKTC’nin haklarını yok saydığını, Ada’da tek bir makamın olmadığını, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran iki halktan biri de Kıbrıs Türkleridir ki Ada’nın doğal kaynaklarından eşit yararlanması gerekir. GKRY’nin yaptığı tüm antlaşmaları Kıbrıs Türk halkı olarak tanımıyoruz. Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgen mektuba KKTC’nin 106/3/ 2010 sayılı kınama kararını da eklemiştir.
LÜBNAN:
17 Ağustos 2010 tarihinde Lübnan Meclisi aldığı bir kararla deniz yetki alanları sınırlarını belirten bir kanunu onaylamıştır. BM Genel sekreterliğine 19 Ekim 2010 tarihinde sunmuştur.2011 yılı içinde ilan ettiği MEB’de yer alan parseller için 2017 Aralık’ta ihale açmış, 4 ve 9 nolu sahaları ENİ/TOTAL/ NOVATEK konsorsiyumu almıştır.
NATO:
2004 yılında itibaren NATO’nun “Etkin Çaba” ve müteakiben “ Deniz Muhafız Harekatı” ile bağlantılı olarak icra ettiği “Akdeniz Kalkanı Harekatı” bölgedeki muhtemel risk ve tehdit unsurlarına ve yasadışı faaliyetlere karşı caydırıcılık sağlanması açısından önem arz etmektedir. Riga Zirvesi (2006) sonunda yayımlanan “enerji güvenliğinin sağlanmasının önemini ve bu konudaki milli ve uluslararası girişimlerin desteklenmesi” bildirisinde vurguluyordu.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi:
GKRY, AB desteğini de alarak 2 Nisan 2004’te KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını yok sayarak “ Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında 21 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere MEB ilanında bulunmuştur. Hemen belirtelim ki Mısır, meşruiyeti ve yetkisi tartışmalı olan GKRY’i yerine Türkiye ile bir sınırlandırma antlaşması yapsaydı 11.500 kilometrekare daha fazla deniz alanına sahip olacaktı. Yine GKRY’mi, Mısır’ın hakkını gasp ettiği gibi İsrail’inde hakkını gasp ediyor. İsrail, Türkiye ile deniz yetki alanı sınırlandırması antlaşması yapsaydı, Afrodit sahasında 12 parselin tamamı ile 7,8 ve 11 nolu parsellerin bir kısmına sahip olabilecekti.
Doğu Akdeniz’de, GKRY’in sözde MEB’indeki uluslararası hukuka aykırı ruhsatlandırma ve sontaj faaliyetleri ile Türkiye karşıtı enerji işbirliği faaliyetleri, Yunanistan, AB, ABD, Fransa ve İtalya’nın iştiraki ile sürdürmektedir.17 Eylül 2019 tarihinde İtalyan ENİ ile Fransız TOTAL şirketleri arasında yapılan bir antlaşma ile GKRY’in sözde ruhsat sahalarından, 7 numaralı parselde %50 hak sahibi olacağı, TOTAL, ENİ’nin bulunduğu 2, 3, 8 ve 9. Sahalarda % 20-40 oranında paylaşacağı, Kore KOÇAS’ın ise %20 payla 2, 3 ve 9. Sahalarda yer alacağı açık kaynaklarda yer almaktadır.
GKRY’nin yaptığı antlaşmalarda yer alan 7 numaralı parselin bir bölümü ile 2, 3, 8 ve 9 numaralı sahalar KKTC’nin TPAO’ya verdiği ruhsat sahaları ile çakışmaktadır. GKRY ve Yunanistan’ın izlediği, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi’ne hapsetmeyi öngören yaklaşımın Avrupa’nın değişik üniversiteleri de desteklemektedir. Seville üniversitesinin yayımladığı harita örnek gösterilebilir.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku:
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku açısından olaya baktığımızda, Münhasır Ekonomik Bölge karasularının (MEB) ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren en fazla 200 deniz mili genişlikte bir alan da, deniz yatağı ve toprak altı ile üzerindeki suların canlı ve cansız doğal kaynaklarını araştırma, işletme, muhafaza ve yönetim hakkını ilgili devlete tanımaktadır. (8)
MEB ilan etmek için 1982 BMDHS’nin 75inci maddesi gereğince sahildar devletin ilan ettiği MEB’i gösteren harita yayımlayarak veya coğrafi koordinatlara ilişkin listeleri gerektiği şekilde yayımlayarak bunların bir nüshasını BM Genel Sekreteri’ne göndermesi gereklidir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ:
Doğu Akdeniz’deki paylaşım savaşı iyi anlamak için Girit Adası’nın statüsüne iyi bakmak gerekir. Bunun içinde Türkiye’nin 30 Mayıs 1913 Tarihli Londra, 10 Ağustos 1913 Tarihli Bükreş, 14 Kasım 1913 Tarihli Atina ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşmalarının asıllarını gözden geçirmemiz gerekiyor.
Sinan Meydan’ın Yüzyılın Kitabı’nda Osmanlı Balkan Savaşı’nı kaybedince Girit Adası, 30 Mayıs 1913’teki Londra ve 10 Ağustos 1913’teki Bükreş Antlaşmasıyla kesin olarak Yunanistan’a bağlandı. Acaba gerçek öyle mi?
30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması’nda Girit Adası, Müttefik devletlere (Yunanistan, Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan) verilmiştir. Bu durumda Girit’te Yunanistan’ın hakkı dörtte birdir. Girit Adasını etrafındaki 14 adacık ve kayalıklar Osmanlı Devleti egemenliğinde kalmıştır. Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’ın Girit Adası üzerindeki haklarından feragat etmesi üzerine Girit Adası’nın dörtte üçü Osmanlı Devleti’ne geçmiştir.( Bükreş Antlaşması)
Osmanlı Devleti ve Yunanistan 30 Mayıs 1913 Londra antlaşmasının 5. Maddesi de dahil olmak üzere uygulayacakları konusunda anlaşmışlardır. (Atina Antlaşması 14 Kasım 1913) Yunanistan, 1-14 Kasım 1913 Atina Antlaşması’nın 15. Maddesini uygulayacağını teyit etmiştir. Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren’in yayımladığı Türk Kıta Sahanlığı ve MEB sınırlarına Girit adasının 4/3 si yok. Yani 156.614 Kilometre kare olup,78.200 Kilometrekare eksiktir. Dr. Cihat Yaycı’nın Türk Kıta Sahanlığı tezi de Girit’in4/3 nü almıyor. Yani 159.954 kilometrekare olup 74.860 kilometrekare eksiktir
Türk Kıta sahası olması gereken 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması md.4.5, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması md. 12.15, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi Md. 76 ve Md.121 e göre Türk kıta sahanlığı Girit’in 4/3 ‘ünü de içine alan 33 derece 45 dak.00 saniye Kuzey, 23derece 20dak.00saniye doğu ile Kıbrıs adasının güneyinden yani 33derece 40 dak 00saniye kuzey ile 32 derece 16 dak 18 saniye doğu arasındadır.(9) Eastmed Türk Kıta Sahanlığından geçiyor.
Sonuç olarak diyoruz ki ülkem idarecileri bir an önce Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarını belirleyip Birleşmiş Milletler Sekreterliğine bildirmeli ve ülkemizin çıkarlarını korumalıdır.
Kaynaklar:
- Cihat Yaycı Doğu Akdeniz’in paylaşımında mücadele ve Türkiye s.21
- Cahit Yaycı Doğu Akdeniz’in paylaşımında mücadele ve Türkiye s.9.11.12
- Cahit Yaycı Doğu Akdeniz’in paylaşımında mücadele ve Türkiye s.22
- Hürriyet gazetesi 26 Aralık 2017
- Energypress gr. 12 Mart 2019
- Cahit Yaycı Doğu Akdeniz’deki Hukuk ve siyaset 29 Mayıs 2019
- 7-Dr. Cihat Yaycı Doğu Akdeniz’in paylaşımında mücadele ve Türkiye s.64-65
8-1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi madde 55-85
9- Kurmay Albay ümit Yalım eski MSB genel sekreteri konferansı