Geçen yazımızda Arap gazete ve internet yayınlarında İsrail ile yapılan normalleşme çalışmalarını yazmıştık. Bu konuya devam ederken Arap Baharının onuncu yılına da bir göz atalım. Durum ne bu alemde dedik.
Tunus’ta başlayıp salgın gibi Mısır, Libya ve Suriye’ye geçen halk devrimleri, Arap ülkelerinde insanlara bir umut aşıladı. Yıllardır devam eden diktatör yöneticilerin idaresinde ezilen, açlık ve hayal kırıklığı içinde yaşayan halklar için özgürlük ve sosyal adalete giden bir yoldu.
Ne yazık ki günlerce meydanları dolduran insanların hayallerini yıktı. Bu durum Arap baharını sonbahara ya da Arap kışına döndürüverdi. Arap uluslarının çökmesine ve bazı ülkelerde bu günde devam eden iç savaş ve çekişmelerin içine düşmesine yol açtı. Tunus devriminden sonra başarısızlığının sebeplerini sıralayalım.
Arap devrimlerinin bir liderliğinin olmayışı en büyük etkidir. Sokaklara inen kitleler ülkelerin halklarının tüm kesimlerini kapsıyordu. Ne yazık ki vatansever liderler çıkaramadı. Diğer en önemli etkenlerden diğeri uluslararası ve bölgesel güçler bölgedeki kendi stratejik bakış açılarıyla örtüşen belirli eğilimleri yönlendirmek ve çıkarları doğrultusunda tasarlama girişimi içinde Arap devrimlerinin hattına girdiler. Bu müdahaleleri ile Suriye ve Libya’da olduğu gibi askeri müdahaleye kadar vardırdılar.
Yahudilerin Filistin’e yerleşmeden önce anavatan olarak tanımladığı yerlerden biri de Fas’tı. II. Hasan’ın Fas’ta tahta oturmasıyla (1960) ilişkiler su yüzüne çıkmaya başladı. II. Hasan 1965 yılında yapılan Arap Birliği zirvesinde MOSSAD’da kol kanat gererek Arap liderlerinin İsrail savaşı hazırlıklarını öğrenme imkânını sağladı. 1967 savaşında İsrail bu bilgilerle Arapları yenilgiye uğrattı.
- Hasan, 1986’da Şimon Perez’i Rabat’ta kabul etti. 1993’te Oslo görüşmelerinden sonra ilişkiler normalleşti. 1994’te Siyonist oluşumla karşılıklı ofis açılarak Yahudilerin Filistin’e dönmelerine imkânlar sağlandı.
İsrail, II.Hasan’ın 1999 yılında vefatı üzerine Yahudiler nezdinde yer ettiği tarihi sebep ile posta pulu basıldı. Filistin’de ikinci intifadanın patlak vermesiyle 2000 yılında ilişkiler donduruldu.
Eylül 2003’ te İsrail Dışişleri Bakanı Fas’ı ziyaret etti. 2007 Haziran’ın da yine İsrail Dışişleri Bakanı mevkidaşı Faslı Muhammed bin İsa ile Paris’te bir araya geldiler. 2009 Eylül’de Kral Muhammed döneminde İsrail Başbakanı Şaron ile Ortadoğu “barışı” için yol haritasını ele aldılar.
ABD Başkanı Trump’ın Aralık 2020’de Fas’ın Batı Sahra bölgesindeki egemenliğini tanıyan kararnamesiyle Fas’la İsrail arasındaki ilişkiler normalleşmeye başladı. Siyonist oluşumdaki Faslı Yahudi nesli yaklaşık bir milyon civarında. Yılda 50 bine yakın Yahudi Fas’a gidiyor. Normalleşmeden kaynaklanan Mağrib ülkeleri arasındaki ilişkiler bu durumda çözümsüz kalacağa benziyor.
Fas krallık rejimi kendi meşruiyetinin arkasına saklansa da ve dini abasını giyinse de ( Kral müminleri emiri ve Hz. Ali’ye dayanan sülalesine nispet ediliyor.) Arap kamuoyu anketlerine göre Fas halkının yüzde 88’i İsrail’i devlet olarak tanımıyor.
Fas ile İsrail arasındaki ilişkilerinin normalleşmesinin en somut göstergelerinden biri Filistin sorununun Batı Sahra sorununa satılmasıdır. Bazı solcu Siyonist gazetelere göre bu normalleşme “ işgale karşı işgal” dir. Fas halkının hafızasında da siyah bir noktadır.
Pervasız Trump’un kararnamesini Amerikan kongresi onaylamadıkça hukuki bir sonucu olamayacaktır. Fas’ın bu normalleşmesinin anlamı Siyonist varlığı Arap Fas’ın kalbine, Afrika’nın kuzeyine ve sınırlarımıza çağırmak, istihbarat, güvenlik ve askeri entegrasyondur. Yani Cezayir’in stratejik ulusal güvenliği için hayatı bir tehdit oluşturuyor.
Sonuç olarak normalleşme karşılığında iktidarda kalmak suretiyle rejimlerin pazarlık dosyasını İsrail elinde tutacaktır.
Not: Bu yazı: Ürdün el Gad ve Cezayir Şurûk gazetelerinden özetlenmiştir.
Özetleyen: İbrahim Ayan