BAE’NİN İSRAİL İLE İLİŞKİLERİNE ARAP BAKIŞI

Ortadoğu’da yayınlanan gazetelere baktığımızda değişik yorumların yapıldığını görürüz. Bahreynli yazar BAE’nin İsrail devleti ile aleni diplomatik ilişkiler kurmasını birçok konuda meydan okuma olarak görüyor.

Öncelikle bu karar zulmü, yağmayı ve yaşama hakkından başlayarak vatan, özgürlük ve onura kadar başkalarının haklarını istila etmeyi reddeden “hak mantığına “ meydan okumaktır.

İkincisi Müslümanlara özellikle Araplara meydan okumadır. Üçüncüsü: İnsan, halk, toprak ve mücadele olarak Filistin halkına meydan okumaktır. Dördüncüsü işgali suç sayan ve dönüş hakkını kabul eden uluslararası hukuka meydan okumadır. Yani uluslararası karar Siyonizm ile ırkçılığı eşit düzeyde tutmuştur. Beşincisi de Arap Birliği’ne meydan okuma yanında Körfez İşbirliği Konseyi’ne de meydan okumaktır.

BAE yöneticilerinin, yayılmacı düşüncelerini bir gün dahi gizlemeyen bir oluşumla ilişkileri normalleştirme treninin başına geçmek için ümmetin eksen sorunuyla irtibatlı “ kırmızı çizgileri” aşmaya sevk eden neydi?

Siyonist oluşum, Kudüs’ün tamamını işgal ettiğini açıkladı. ABD, Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı ve başka ülkelerin benzer adımları atması için temaslarını sürdürüyor. Arap ülkelerine saldırıyor, devamlı şekilde Tunus, Mısır, Lübnan, Suriye ve Irak’ın egemenliğini ihlal ediyor. Son olarak Suriye’nin koruduğu Golan tepelerini ilhak kararını açıkladı. Bunu Arap toplumunun caydırıcı gücünün kaybolduğu inancı ile yaptı.

BAE yöneticileri, İsrail’le diplomatik ilişkileri İsrail’den Batı Şeria kararının iptali değil askıya alınacağı vaadini aldıktan sonra kurduklarını dillendirdiler. Ancak İsrailli yetkili vakit kaybetmeden hiç kimseye ilhakın durdurulacağı yönünde vaatlerde bulunmadıklarını açıkladılar.

Müslümanlara, değerlerine ve kutsallarına saldıran bu siyasi küstahlık nerede başladı? BAE yöneticilerinin Arap- İslam özgürlük projesini hedef alan Arap yöneticilerinin başına gelmesi yeni bir olay değil. İslam mensuplarına bir gün dahi göz yummadılar. MOSSAD’ın, BAE’nin Dubai otellerinde yaptığı suikasta bile göz yumdular.

Asıl değişikliğin dönüm noktasının Arap Baharı olduğunu tahmin etmek zor değil. BAE’nin son on yılda olanlar göz önüne alınırsa Muhammed bin Ziyad, on yıldır iktidarda. Ziyad, İngiliz Hurst Askeri Akademisi’nden mezun oldu. Bu durum düşüncesini İngiliz siyaset aklına göre “gerçekçi” ve “pragmatist” yaptı. Şahsi emelleri ön plana çıktı.

BAE’nin bölgesel ve uluslararası rolünü genişletmek gerekiyordu. Bunun içinde Netanyahu hükümeti ile köprüler kurma yolu olarak kullanmaya sevk etti. Askeri eğitiminin kendini Arap ve İslam çevresinden miras kalan kültürden tedrici olarak uzaklaştırdığını, kendisini fırsatçılığa ve bencilliğe dayalı diplomasinin dehlizlerine sıkıştırdığını göz ardı etmemek gerekir.

Muhaliflerini çabucak ortadan kaldırdı, tutukladı, cezalandırdı, vatandaşlıktan attı. Bazılarını Tayland gibi uzak ülkelere sürdü. Bütün bunların sonunda BAE’nin elit kesiminin siyasi yalnızlık hissetmesinin BAE’ni İsrail güvenlik deneyimlerine dayanmaya sevk ettiği kesin. Bin Zeyd’in, Arabistan ile 2011’de Arap Baharı devrimlerinden birini vurmak için Bahreyn’i vurması, ABD ve İsrail desteğiyle zalim bir müdahaleye tepki verilmedi. 2017 yılında Suudi-BAE ittifakı Türkiye ve İran’la dış ilişkileri, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’yla iyi ilişkiler sebebiyle Katar’ı hedef aldı.

BAE’yi oluşturan küçük emirlikler, Körfez İş Konseyi’ni, Arap Birliği, Arap ve Müslümanlar nezdinde gelenek ve kanunları hiçe sayan Muhammed bin Zeyd’in gücünün boyutu ne?  Katar’ı hedef alması, Yemen Savaşı, Libya’nın istikrarını engellemek için Halife Hafteri desteklemesi tehlikeli girişimler olduğu kadar bölgede yeni krizlere yol açacak küstah eğilimlerdir.

Muhammed bin Zeyd’in bu adımlarının bölgedeki sonuçları kolay olmayacaktır.

(Bahreynli Muhalif yazar Said Şihabi’nin Kudsûlarabi gazetesindeki yazısından yararlanılmıştır)

 

Yorum Yapın

Navigate