RENAN MÜDAFAANAMESİ

             Dört Halife döneminden beri İslâm dünyasına ve Türkiye’mize Batılılar her yönü ile saldırmaktadırlar. Biz bu yazımızı Renan’ın hayatı ve fikri yapısı ile Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un İslam ve ülkemizi hedef alan söz ve tavırları üzerine kaleme almış bulunuyoruz.

Hayatı ve Tahsili 

               28 Şubat 1823’te Fransa’nın Bretagne bölgesindeki Treguier kasabasında doğdu. Babası Philibert fakir bir denizci ailesindendir; annesi kocasının aksine çok dindar bir kadındı. Kız kardeşi tarafından zor şartlar altında yetiştirildi. Treguier’de bir Katolik okulunu bitirdi, ardından dinî tahsil için Paris’e gitti. Nicolas-de-Chardonnet Katolik Semineri’nde üç yıl kaldıktan sonra Saint-Sulpice’e kaydoldu. Burada felsefe, ilâhiyat, tarih ve Doğu dilleri (İbrânîce, Keldânîce, Arapça) okudu. Özellikle İncil’i okurken bu kitabın çelişkiler ve hatalarla dolu olduğu kanaatine vardı. Bunun için dinî ve dünyevî ilimleri birleştirmede başarılı gördüğü Protestanlığa yöneldi. 1845’te din adamı olmaktan vazgeçti. 

          1846’da lisans öğrenimini tamamladı. Ertesi yıl Sâmî dilleri tarihi ve mukayeseli yapısı üzerine yaptığı çalışma ile Volney ödülünü kazandı. Derinden etkilendiği 1848 Sosyalist İhtilâli üzerine, dininin ilim olduğu ve insanın sorunlarını ilmin çözeceği yönündeki düşüncelerini açıkladığı l’Avenir de la science: Pensées de 1848 adlı kitabını yazdı.

           Onun bu değişiminde kız kardeşi Henriette ile Marcelin Berthelot’nun önemli etkileri olduğu bilinmektedir. İbn Rüşd ve felsefesi hakkındaki tezini hazırlarken Doğu dillerinde kaleme alınmış metinleri incelemek için İtalya’ya gönderildi. Rimini, Ravenne, Bologne, Ferrare, Venedik, Padoue ve Vivence kütüphanelerinde araştırmalar yaptı. 12 Ekim 1892’de öldü.

Fikirleri ve Gezileri

1851’de Bibliothèque Nationale’e Yunanca ve Arapça yazmalar sorumlusu olarak tayin edildi. III. Napolyon’un Lübnan’a gönderdiği 6000 kişilik kuvvetle beraber Renan da arkeolojik kazı yapmak üzere kız kardeşiyle birlikte Lübnan’a gitti. Lübnan’daki kazılarda topladığı arkeolojik eserleri Fransa’ya gönderdi.

İlk seyahatinden dört yıl sonra Hıristiyanlığın asıl yayıcısı Saint Pavlus’un izlerini takip etmek için Mısır, Lübnan, Suriye, Yunanistan ve Anadolu’yu kapsayan bir yolculuğa çıktı (1864-1865). Bu sırada Süveyş Kanalı’nın açılmasına öncülük eden Ferdinand de Lesseps eşliğinde çalışmaları izledi. Büyük bir hayranlık duyduğu eski Mısır medeniyetinin Fenike medeniyetiyle ilişkisi konusundaki kanaatlerini kesinleştirdi.

Suriye’den sonra Anadolu’ya geçti; Antakya’da iyi karşılanmadı. Ardından eşiyle birlikte önce Atina’ya, tekrar Antakya’ya ve İzmir’den sonra İstanbul’a gitti (Haziran 1865). Eski Grek kültürüne duyduğu yakınlık ve modern medeniyetin bundan esinlenmiş olması gerektiği yönündeki kanaati bir hayranlığa ve mutlak bir imana dönüştü.

İstanbul’un uzaktan görünüşüne hayran kalırsa da Türklerin ahlâkı ve dış görünüşleri hakkında kullandığı çirkin sözler, Renan’ın sık değişen hırçın ve çelişkili karakterini gösterir. Renan’a göre artık Fransa, Doğu siyasetinin emrinde olacaktır. Ona göre II. Abdülhamid’in halifeliğe gelmesi, Avrupa devletlerinin yumuşak davranışından kaynaklanmıştır.

Türkiye’nin Mısır’a sahip olması yerine İngiltere’nin orayı işgal etmesine razı olan Renan, “Müslümanlar sadece cinayet işlemesini bilir” gibi kin ve öfkenin ürünü olan iddiaları tekrarlar. İkinci imparatorluğun sona erişi üzerine 1870’te Collège de France’taki kürsüsüne dönen ve Fransa’nın Almanya ile barışması için çalışan Renan 1878’de Fransız Akademisi üyesi oldu. 29 Mart 1883’te Sorbonne Üniversitesi’nde “İslâm ve İlim” adlı meşhur konferansını verdi. 1884-1892 yılları arasında Journal Asiatique’in başkanlığını yaptı. Hayatının sonlarına doğru Histoire du peuple d’Israël adlı kitabını yazdı. 

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ı aynı kökten süren üç filize benzeten Renan, Hıristiyanlığın Yahudiliğin bir devamı, İslâm’ın ise Sâmî ırkının en son ve sade bir ürünü olduğunu iddia eder.  Ancak Renan bu konuya dinler tarihi açısından yaklaştığı, dinî düşünceleri ırkçı tezlere alet ettiği için daha ağır bir hata işlemiştir.

Avrupalılar’ın XVI. yüzyıldan itibaren üstünlük elde ettiğini, artık galibiyetin devamlı onların elinde olacağını, parçalanmış İslâm’ın yıkılmakta olduğunu, Avrupa medeniyetinin yayılabilmesi için İslâm devletlerinin siyasî idarelerinin yıkılması gerektiğini her fırsatta tekrar etmiştir. Avrupa Rönesansı’na İslâm dünyasının yaptığı katkıları tamamen inkâr eden Renan, “l’Islamisme et la science” adlı konferansında fikir ve kültür yönünden Müslümanların geri kalışını dinlerine bağlar.

         Abbâsîler devrindeki yükselmenin Müslümanların değil İranlıların eseri olduğunu ileri sürer. Bunun için İslâm tarihini üçe ayırır. Peygamber, dört halife ve Emevîler dönemi her türlü akılcılık ve bilimden uzaktır; çünkü olayların açıklanması sadece Allah’ın doğrudan iradesine bağlanmıştır. Abbâsîlerin idareyi ele geçirmesiyle başlayan ikinci devirde İslâm devletinin nirengi noktası değişmiş, Sâsânî medeniyetinin hâlâ mevcut olduğu Dicle ve Fırat yöresi merkez haline gelmiştir.

Yunan bilim ve felsefesiyle meşgul olan Nesturi Hıristiyanların çoğunlukta bulunduğu bu bölgede Abbasi halifeleriyle iş birliği yapmaları serbest düşünceyi doğurmuştur. Renan’a göre bu ikinci devir 1275’te her türlü bilim ve felsefeye karşı olan Türklerin yönetimi ele geçirmesiyle son bulmuş, bundan sonra İslâm ülkeleri hazin bir zihnî çöküş dönemine girmiştir. Renan’ın İslâm felsefesiyle ilgili görüşlerini onun Averroès et l’averroïsme adlı eserinde daha iyi görmek mümkündür.

Renan’a Tepkiler

İslâm Dünyasında Renan’a Karşı Tepkiler. Ernest Renan’ın Araplar ve İslâm hakkındaki düşünceleri Sorbonne’da verdiği 29 Mart 1883 tarihli konferansından çok önce çeşitli kitaplarında yayımlanmıştır. Ancak Müslümanların bu kitapları görmediği anlaşılmaktadır. Renan’a karşı ilk tepki Fransa’da o sırada çıkan el-Baṣîr adlı Arapça gazetede meçhul bir yazardan gelmiştir (26 Nisan 1883). Cemâleddîn-i Efgānî de içeriğinin kendisine ait olup olmadığı hususunda kuşku bulunan bir yazı ile Renan’ın iddialarına cevap vermiştir.

Nâmık Kemal’in Renan Müdafaanâmesi 1883’te yazılmış olup ilk defa 1908’de basılan elli altı sayfalık bir risâledir. Nâmık Kemal’in Midilli’de hapiste iken kaleme aldığı eser tartışmalara yeni bir katkı sayılmasa da Renan’ın İslâm dünyasında gördüğü en ateşli reddiye olması bakımından ilginçtir. Daha çok polemik tarzında yazılan Renan Müdafaanâmesi’nde Renan cehaletle suçlanmakta, İslâm bilim ve felsefe tarihindeki en büyük düşünürlerin Arap olduğu ileri sürülmekte, buna karşılık Renan’ın asıl çelişkiye düştüğü noktalar ihmal edilmektedir. Esasen yazarın kendisi de bu metni zayıf gördüğü veya tamamlamaya vakit bulamadığı için yayımlamamıştır.

Batı Dünyası, İslâm Dininin ikinci kaynağı olan Sünnet ve Hadis’in güvenilirliği konusunda şüpheler ortaya atmıştır. Pozitif bilim, kalkınma, ilerleme vb. kavramların fazla revaçta olduğu on dokuzuncu asırda Batı Dünyası, ayetleri yanlış tefsir eden yayınlar yapmıştır.

Renan’ın bu konferansı verdiği yıllarda henüz İslam dünyasında yeterli fikri bir uyanışın olmayışı, İslâm’ın ilk devirlerine ait kaynakları gerek Müslümanlar gerekse ilim dünyasınca yeterince bilinmemesi, o dönemde İslam dünyasının hala klasik metottan kurtulamamış olması vb. hususlar; bu konferansa arzu edilen seviyede cevap verilmesini engelleyen belli başlı amillerdir

Renan’ın Tesirleri

Tanzimat nesli arasında olmasa bile, daha sonra gelen nesil Servet-i Fünuncular tarafından kısmen de olsa kabul gördü. Bu devir aydınları ile Ittihad ve Terakki kadroları Pozitivizmin etkisinde kaldılar. August Comte, Ernest Renan, Tain gibi fikir adamları Batıcı Osmanlı aydınlarının önderleri oldular. İslâm bilginleri bu tür dayanaksız iddialarla mücadele ettiler. Sebilürreşâd, Beyanü’l-Hak ve Ceride-i llmiyye gibi dergiler din ve terakki konusunda yazılmış makalelerle doludur. Dinin ilerlemeye engel olduğu hezeyanları yirminci asırda Marksistler tarafından da sık sık tekrarlanmıştır.

Macron’un Görüşleri

Özellikle sömürgecilik döneminde İslâm’ı dejenere etmek, reforma tabi tutmak, Müslüman ülkeleri ve halkları sömürmek, asimile etmek, köleleştirmek üzere nice projeler hazırlanmıştır. Halen bu kumpaslar bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de her fırsatta gündeme gelmektedir. Fransız Cumhurbaşkanının “Fransız İslâm’ı” önerisi, tarihin çöplüklerinde kalmış binlerce girişimden biridir. Çirkin karikatürlerle, Müslümanların peygamberine hakaret etmeyi fikir özgürlüğüne indirgeme de yine Fransızların arzuladığı Müslümanlıktır.

  Sonuç 

İslâm’ın son on yıldan beri gösterdiği gelişme, Batılıları endişeye şevketti. Bu propagandalar bir taraftan İslâm ülkelerinin aydın-bürokrat-öğrenci kesimleri üzerinde yoğunlaştırılırken, diğer taraftan İslâm ülkelerinin kendi aralarında birlik oluşturması çeşitli yollarla engellenmektedir.

Batılı yazar ve düşünürler yanında onları idare edenler de İslam karşısında dün nasılsa bugünde aynı düşünceleri paylaştıklarını Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un sözleri vesilesiyle servis etmişlerdir. Çünkü Osmanlının son döneminde düne kadar İslam ülkelerini sömürmek ve istedikleri gibi dizayn edememeleri onları bu tür akıl ve bilim dışı işlere yönlendirmiştir.

Halen dünyamızda belirli bölgelerde yaşayan Müslümanlara, İslâm dünyasındaki insanların din kardeşlerine zulüm, katliam ve tecavüzlere sessiz kalmak anlaşılır gibi değildir. Bu manzara karşısında Fransa’ya gösterilen tepkinin samimiyeti sorgulanmalıdır..

 Kaynaklar:

  1. Namık Kemal, Renan Müdafaanamesi,  Fuad Köprülü, 1962 Ankara.
  2. TDV İslam Ansiklopedisi, R maddesi.
  3. Melek Dosay Dökdoğan,  Renan’ı Yeniden Düşünmek, Ankara Üniversitesi, İslam Tarihi Yazıları. 

 

Yorum Yapın

Navigate