SURİYE SORUNUNU ÇÖZMEK MÜMKÜN MÜ?

Kodların Şifresini Çözmek

Günümüzde sadece terör örgütleri değil, onları sahaya sürenler ve onları manipüle edenler de kodlarla konuşuyorlar. Nasıl her teröristin bir kod adı varsa, her terör örgütünün de bir kod adı ve her emperyal teşebbüsün de bir kod adı var. Mesela Anadolu coğrafyasını parçalamanın, Anadoluda bin yıldır düşmanlara taş çıkartacak bir ahenkle kardeşlik, barış ve birlik içinde yaşayan Kürt ve Türk topluluğunu birbirinden ayırıp birbirine düşman edip büyük İsrail’in kapılarını aralamanın adı, kod adı Kürt açılımı ve benzeri ifadelerdir. Yine bir devlet, bölge, millet ya da topluluğu tarumar etmenin adı, kod adı şimdilerde demokrasi getirmektir. Irak’da yapılan budur, Suriye’de yapılmakta olan budur. Kod alfabesini daha öğrenmemiş olan varsa, onlar emperyalizmin gönüllü ya da zoraki köleleri olmuşlardır, olmaya mahkûmdurlar.

Unutulası İki Konu

Suriye konusunda ikisi de birer yanlış başlangıç olan iki konunun, çözümün hatırına gündemden uzak tutulması gerekmektedir:

Bunlardan biri, pek çok ülkede olduğu gibi, Suriye’de de cetvelle çizilmiş haritanın unutulması gerekmektedir. Cetvelle çizilmek, kötü bir hatıradır, ancak onun an itibariyle çözüme bir katkısı olmadığından ve olmayacağından gündeme taşınması, laf kalabalıklığından başka hiçbir işe yaramayacaktır.

İkincisi, Suriye sorununun zorla oluşturulmuş olmasıdır. Bu süreç, insanı kahreden, akıl tutulması bir süreçtir. Milyonlarca insanı, kadın ve çocuğu yerinden yuvasından edip sığınmacı yapıp binlercesini öbür dünyaya hiç yere gönderdikten sonra namazı Şam’da kılsan ne yazar, başka yerde kılsan ne yazar, kılmasan ne yazar? Yatıp kalkıp namaz kılsan hangi günahına kefaret olur? Kıldığın namaz kul hakkına keffaret olur mu? Gavur askerini mahalleye buyur etmenin keffareti var mıdır? Bütün bunlara rağmen, bu ağır vebal, çözüme bir katkı sağlamayacağı için Suriye sorununun çözümü sürecinde hiç mi hiç gündeme gelmemelidir.

Maşaların Savaşı

Önceki savaşlar, merdane savaşlardı. Artık mertliğin tarih olduğu zaman bir hayli oldu. Karacaoğlan; “Tüfek icat oldu; mertlik bozuldu.” diyor ya, günümüzde bozulan mertlik bile bir erdemdir. Çünkü şimdi savaş meydanlarında sahadan seçilen maşalar vuruşturulmaktadır. Afganistan’da, Yemen’de, Libya’da savaşanlar hep maşalaştırılmış kardeşlerdir. Suriye de öyle. Rusya; Halep ve Şam yöresine yerleştirdiği askerlerini Çeçenlerden seçmiştir. Bölgede çok az sayıda coni bulunmaktadır. Çünkü coninin canı tatlı ve kıymetlidir; onun için yöreden devşirilen ileri karakollar“Kürtçülük” adı altında palazlandırılmakta ve pazarlanmaktadır.

Kardeşi Kardeşe Kırdırma Oyunu Boşa Çıkarılmalıdır

Suriye, bizim dünkü toprağımız, vilayetimizdir. Suriyeli, bugün aynı kaderi paylaştığımız kardeşimizdir. Suriye halkı ile din kardeşi, çoğu ile aynı zamanda kan kardeşiyiz de. Türkmeneli, Halep, Şam’da meskun ahalinin pek çoğu Türk asıllı Araplaşmış müslümandır. Bu konuda aktaracağımız tek bir pasaj dahi durumu ortaya koymak için yeterlidir:

            “…. oralara giden Türkler pek çabuk Araplaşmakta idiler. Azimzadeler, ki Suriye eşrafının başındadırlar. Konya’dan göçme “Kemik Hüseyin”in torunları idiler. Halep ailelerinden pek çoğu Türk aslındandı. Hepsini kaybetmiştik.”(1)

Hala da kaybetmeye devam ediyoruz. Sözün özü; düşmanın oyunlarını fark edip, hamasi nutuklarla birbirimizi kırma oyununu boşa çıkarıp namlunun ucunu kahpe düşmana çevirmenin zamanı çoktan gelmiştir. Bölgede yaşayan Türkçe, Kürtçe ve Arapça konuşan bütün unsurlar birbirlerinin ayrılmaz kardeşleri; amca, dayı, hala, teyzeleridir. Allah rızası için düşmanın oyununa gelmemeli, oyunu düşmanın başına sarmasını bilmelidirler. İslam’ın onlara kazandırdığı firaset, onlara bu kudreti verecek çaptadır, olmalıdır.

 

Çözüm Olmak Zorunda

Suriye sorunu, emperyal iştihanın bölgemizin başına sardığı başbelası bir sorundur. Çözümü zor, fakat mümkündür. Formül şudur: İki mutabakat, bir gurup. Şöyle ki:

1.Adana Mutabakatından asla taviz verilmemelidir. Adana Mutabakatının özü, Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Bu, titizlikle korunmalı ve asla bundan ödün verilmemelidir.

2.Soçi Mutabakatına sadık kalınmalıdır. Soçi Mutabaktı, Suriye’nin demokratik bir anayasaya sahip olmasını tazammun etmektedir. Gerçekten de Suriye’de Suriye’nin tüm katmanlarını içine alan kapsamlı, kucaklayıcı, adil, barışçıl, hürriyetçi ve kardeşleştirici bir anayasa yapmak; vaz geçilmez bir ihtiyaçtır.

3.Bütün bu iş ve eylemleri, Suriye’nin Dostları Yüksek Daimi Konseyi yürütmelidir. Bu konsey, Suriye’nin komşularından oluşmalı; konsey üyeleri, üye ülkelerin devlet ya da hükümet başkanlarından oluşmalı, dışişleri bakanları da başkanların vekilleri olmalıdır. Suriye’nin komşuları; Türkiye, Irak, Ürdün, Lübnan ve İsrail’dir. İsrail’in dost olmadığı ortada iken onu konuşmak gereksizdir. Suriye’nin dostları arasında olmazsa olmaz iki ülke olmalıdır. Bunlar Türkiye ve İran’dır. Olmaması gereken ise özellikle iki ülke vardır: Birleşik Devletler ve Rusya Federasyonu.

Komşu ülkelerin dostlukları, güvenirlikleri, dayanıklılıkları gibi konular elbette tartışmalıdır. Ancak ne yazık ki eldeki kumaş budur. Burada zaafiyeti güce çevirecek iki ana dinamik vardır: Bunlardan biri, Türkiye ve İran’ın konuyu samimiyet, cesaret ve donanımla omuzlamalarıdır.

Öbürü ise, diğer devlet yönetimlerinin zaafiyetini o ülkenin sahiplerinin/ halkının doğrultmaları konusunda sorumluluk almalarıdır.

Bunlar, yapılabilir ve yapılmalıdır da. Aksi takdirde herkes gözyaşını şimdiden tedarik etmelidir. Çünkü görünen köy kılavuz istemez.

Gözönünde Bulundurulacak İki Husus

Bütün iş ve eylemlerin yapılmasında göz ardı edilmemesi gereken iki husus vardır:

1.Suriye müslümanları her türlü mezhebi tutum ve yaklaşımdan titizlikle kaçınıp müslüman kimliği ortak paydasında buluşmalı; düşmanın her türlü hile ve oyununa karşı hazırlıklı olup asla tuzağa düşmemelidir.

2.Suriyeli üst kimliği şemsiyesi ile Suriye’de yaşayan istisnasız herkesin temel hak ve hukuku garanti altına alınmalı; herkes bu konuda kendisini güvende hissetmelidir.

Bütün zoraki misafirler evlerine gönderilmeli, mükünse hiç bir ilişikleri bırakılmamalı, değilse mümkün olan en az seviyeye indirilmelidir (gözlemcilik gibi).

Burada asıl görev, Türkiye ve İran’a düşmektedir. Türkiye ve İran ferasetle bu işe ağırlıklarını koyarlarsa –evvel Allah- bu iş, çözüm sürecine girecektir.

Bütün iş ve eylemler yapılırken provakatif gelişmelere karşı hazırlıklı olunmalı, stratejik takaddüm uygulanmalıdır.

Bütün bunlar mümkündür, tabii istenirse.

Türkiye; Irak, Kuzey Irak, Ürdün, Lübnan, İsrail, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan, Birleşik Devletler… ile görüşmekte, ama Suriye ile görüşmemektedir. Türkiye komşularıyla rivayetle değil vicahetle görüşmelidir.

Almanya’daki veya başka bir Avrupa ülkesindeki Suriye Konferansı, leşi üleşme dalaşından başka ne olabilir? Bir konferans olacaksa, bunu, Türkiye ve İran birlikte adam gibi yapmalıdırlar, yapabilirler. Bunlar yapılmadıkça, yapılan konuşmalar, masal seviyesine bile ulaşamayan lafu güzaftan öteye geçemeyecektir.

Hiçbir zorluk ya da kolaylık sizi gevşekliğe sevketmemelidir: Muhteşem Türkiye, bir zaruret ve savsaklanamaz bir ihtiyaçtır. Allah, bu gayreti mansur ve muzaffer kılsın. Amin.

 

(1) Atay, Falih Rıfkı, Çankaya, Profil,141.

Yorum Yapın

Navigate