TEK BİR HADİS

Günümüzde öne çıkan bir konuyu ele almak istiyorum; hadis ve sünnet konusu; hadis ve sünnetin değeri, yeri, sağlamlığı… Hadis ve sünnet birbirine benzer şeyler; Peygamberimizin davranışlarına sünnet diyoruz, O’nun sözlerine ve davranışlarının sözle ifadesine hadis diyoruz. Sonuç itibariyle hadis ve sünnet Peygamberimiz eksenli kavramlar. İslam’ın temeli tabi ki Kur’an-ı Kerim, bu konuda şüphe yok. Her Müslüman Kur’an-ı Kerim’i tereddütsüz, kayıtsız, şartsız kabul eder. Bu konuda farklı bir yaklaşım söz konusu olamaz. Kur’an-ı Kerim’in pratiği ise hadisler ve sünnetlerdir. Yani Kur’an-ı Kerim’i Cenabı Hak Peygamberimize vahyetmiş, bildirmiş, onun açıklamasını, uygulamasını, pratiğini, varsa insanların karşılaştığı problemler, Kur’an eksenine göre çözümlenmesini Peygamberimiz göstermiştir. Dolayısıyla Peygamberimizin örnekliği hiçbir zaman göz ardı edilemez. Ediliyorsa burada kesinlikle eksiklik vardır. Ya cahillik ya kasıt ya da yanlış anlama vardır. Bu kesin böyledir.

Üç Yaklaşım

Hadis-sünnet konusunda başlıca üç yaklaşımın olduğunu görüyoruz:

1.Bunlardan birisi, inkârcılar; bunlara göre Kur’an-ı Kerim vardır, başka bir şeye gerek yoktur.

2.Bir başkası, rivayetçiler; inkârcıların tam zıttı. Bunlar da önüne hadis diye nakledilen ne varsa bunun aslı astarı nedir, ne değildir araştırmadan, incelemeden, kritiğini yapmadan nakledenlerdir. Bakın aslında birbirine zıt görünen bu iki yaklaşım birbirinin kaynağı durumundadır. Biri öbüründen, öbürü diğerinden kaynaklanmaktadır. Onu bahane ederek nemalanma, yetişme, kök salma gayretindedir. Nasıl? Şöyle; hadisi kısmen inkâr ediyorlar. Bazen -inkâr edemeyecekleri durum olduğu zaman- manevra yapıyorlar. Bunun çok örneklerini gördük, görüyoruz. Dolayısıyla inkârcılar çok net bir durum sergileyemiyorlar, sergileyemezler. Konuyu bilmeyen insanlar karşısında konuşabilirler. Peki, konuyu bilen insanlar karşısında konuşabilirler mi? Emin olunuz konuşamazlar. Hiçbir şekilde konuşamazlar. Burada bir şeyi belirtmekte fayda var; bunların konuşmaları son derece yersiz, yanlış, temelsiz, tutarsız. Buna rağmen konunun uzmanı olan, konuya vakıf olan insanlardan fazla ses çıkmıyor. Niye çıkmıyor biliyor musunuz? Neresini ele alacaksın? Deveye sormuşlar ‘Neren eğri?’ Neresi doğru? Her tarafı eğri. Şimdi konuyu bilen insanlardan zaman zaman cevap verenler de oluyor. Konuyu nasıl ele alacaklar, hangi tarafından başlayacaklar? Yani bu inkârcı diye ifade edilen yaklaşım o kadar büyük hatalar yapıyor ki hangi birini ele alacaksın? Dolayısıyla bunları ele almak bir kitap mevzuu. Çok uzun soluklu konuşmalarla bu yanlış gösterilip izah edilebilir. Evet, bununla ilgili söylenecek çok söz var, ama şöyle özetlemeye çalışalım konuyu; hadis rivayetçileri var. Bunlar önüne gelen hadisi naklediyorlar. Yani aslında İslam âlimleri, hadisçiler hadislerle ilgili gerçekten çok muhteşem bir çalışma yapmışlar. Gerçekten yapmışlar. Hadisle ilgili pek çok ilim dalı ortaya konulmuş. Bunların her biri sağlam temellere bağlı. Farklı yaklaşımlar tabi ki var. Yani insanın olduğu yerde tabi ki farklı yaklaşımlar olacaktır ama sonuçta bunlar hadisleri çok sıkı bir şekilde araştırmışlar, incelemişler, kritiğini yapmışlar, tenkitini yapmışlar, ondan sonra belli prensipler ortaya koymuşlar, belli kriterler ortaya koymuşlar, güvenilir insanları kendi prensiplerine göre belirlemişler. Bundan dolayıdır ki kimi hadisler bir hadis kitabında varken bir başka hadis kitabında olmayabiliyor. Bunun sebebi nedir? Onun kriterine uymadığı içindir. Bazı hadisler de var ki; bütün hadis kitaplarında olduğunu görüyoruz. Böyle hadisler var. Veya pek çok hadis kitabında olan hadisleri görüyoruz. Bu da demek ki ne oluyor? Çok sağlam bir hadis yani ravileri, nakledilme şekli, ravilerin sağlamlığı, ravilerin kalabalıklığı, mutevatirliği… gibi pek çok açıdan bütün hadis müelliflerinin, derleyicilerinin kriterlerine uyduğu için hepsinin kitabına girme durumuna sahip olan hadisler. Bu gruptakiler hadisleri hadis kriterlerine uyup uymadığına bakmadan hadisleri almaktadırlar. Her önüne gelen rivayeti hadisi peygamber sözü olarak rivayet ettiklerinden hadis inkârcılarının düşüncelerine farkına varmadan hizmet etmektedirler. Birinci gruptakiler kadar bu anlayışta olanların da değerlendirmeleri son derece yanlıştır.

3.Şimdi üçüncü olarak da; Hadis âlimleri, İslam âlimleri ve onların yolunu takip edenlerin hadis kritiği yaparak, kendilerine ulaşan hadisleri sened ve metin tenkidinden geçirdikten sonra israiliyat ve uydurma sözleri hadis olarak nakledilenlerin arasından ayıkladıktan sonra atfedilen sözleri hadis olarak kabul edenler var. Bunlar aslında en doğru yaklaşıma sahip olanlardır. Çünkü bunlar hadisi kritik etmektedirler. Hadis âlimleri, İslam âlimleri ve onların yolunu takip edenler bu duruma, bu gruba dâhildirler. Ne yapıyorlar? Bir defa hadis usulü ortaya konulmuş. Farklı yaklaşımlar olmakla birlikte her bir yaklaşım aslında sahih hadisi ortaya çıkarma konusunda gösterilen gayreti gösteriyor. Hadis usulü var, bu hadis usulüne göre kritik edilen, ortaya konulan prensiplere göre – tabi ki bu prensipler Kur’an’dan, hadisten, akıldan çıkarılıyor – akl-ı selimin, sağduyunun kabul edeceği yaklaşımlar.

Kesinlikle böyle ve onun içindir ki kabul edilmiştir. Bu kritik yani hadisi olduğu gibi kabul edenler, hadisi mütalaa edenler, etüt edenler, değerlendirenler, kritiğini yapanlar, sağlamasını yapanlar; hadisi alıyorlar anlamlandırıyorlar. Yani Peygamberimiz onu hangi anlamda söylemiş? Onu sahabe nasıl anlamış, nasıl uygulamış, o hadisten nasıl bir uygulama ortaya çıkmış? Bütün bunları araştırıyorlar, ortaya koyuyorlar. Farklı yaklaşımlar varsa onların karşılaştırmasını yapıyorlar ondan sonra bir sonuca varıyorlar. Bu ilimdir. Bu gerçekten muhteşem bir çalışmadır. Yani göz ardı edilemeyecek bir çalışmadır. Olması gereken budur. Onun dışındaki yaklaşımlar kesinlikle yanlıştır ve birbirlerinin varlık sebebi gibidir. Yani hadis inkârcıları, her duyduğunu hadis diye nakledenlerin düştüğü duruma tepki olarak hadise mesafe koymaktadırlar. Bunun aksi olarak hadis rivayetçileri yani önüne gelen her şeyi rivayet edenler de kritiğini yapmadan, akla, mantığa, İslam’ın ölçülerine uygunluğunu araştırmadan her şeyi hadis diye nakledenlerdir. Bunun da pek çok örneğini görüyoruz. Bu konulara girerek konuyu uzatmak gereksizidir.

Kritiğin Şartı Ehliyet

Şunu da söylemek gerekir ki; hadislerin tabii ki kritiği yapılmalıdır. Ehil olan, bu işe vakıf, bu işi yapabilecek insanlar hadislerin kritiğini yapmalıdır. İlim ehli olarak, usulüne uygun olarak, gerektiği şekilde yapmalıdır. Bu doğrudur. Kur’an-ı Kerim “Ey akıl sahipleri! İlim ehline sorun.” buyuruyor ya, bu konuda ilim ehli, yetkin olan insanlar tabii ki müzakere yapmalıdırlar, etüdünü, kritiğini yapmalıdırlar. Bu, aslında tarihimiz boyunca yapılmıştır. Günümüzde yapılması gerekiyorsa yine yapılmalıdır.

Burada bu hadisler konusunda inkârcılar olsun, önüne gelen her şeye hadis diyenler olsun aslında İslam’a zarar vermektedirler. Nasıl mı? Şöyle: Şimdi mesela Peygamberimizin İstanbul’un fethiyle ilgili meşhur hadisi var. Bu hadis araştırıldığı zaman görülecektir ki sadece Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde var. Yani Kütüb-ü Sitte’ye dahi girememiş. Ama Ahmed bin Hanbel, bu hadisi sika olarak görmüş yani sahih olarak görmüş ve müsnedine almış. Bakın çok ilginç bir şey, yani altı hadis kitabının kriterlerine uymadığı için oraya giremeyen, ama Ahmed bin Hanbel’in kriterine uyarak onun müsnedinde yer alan bir hadis, tarihin seyrini değiştiren bir öneme sahip. Bu gerçekten önemli. Tek bir hadis, tarihin seyrini değiştiren bir öneme sahip. Şimdi biliyorsunuz; İstanbul 28 kez kuşatılıyor, 29.sunda Fatih Sultan Mehmet tarafından fethediliyor. İstanbul’u 28 kez, 29 kez kuşatan bu insanlar, işte o hadise istinaden yollara koyuluyorlar. Bunu anlamak lazım. Bu gerçekten kelimelerle anlatılmayacak muhteşem bir anlam. Yani Müslümanlar Kur’an’a teslim olmuşlar, hadise teslim olmuşlar. Hani bugün diyoruz ya; başım gözüm üstüne, demişler. İşte bu başım gözüm üstüne, demenin bereketini, bu samimiyetin karşılığını Cenab-ı Hakk onlara vermiş. Birinde vermemiş, ikisinde vermemiş, üçünde, dördünde, yirmi sekizinde vermemiş ama her biri o kutlu muştuya ulaşmak için yollara revan olmuşlar. Her biri aynı sevaba ulaşmışlar. Bir tanesi son noktayı koymuş.

Aziz okuyucu; Şu çok önemli: Müsteşrıkler/şarkiyatçılar/oryantalistler/batılı İslam araştırmacıları bir taraftan bilimsel araştırma yaparken öbür taraftan sinsi bir şekilde İslam’a darbe vurmanın çabasındadırlar. Açık yüreklilikle ifade edelim ki; hadis inkârcıları, farkında olarak olmayarak bu yanlışa düşmüş oluyorlar. Hadisler konusunda kafada şüphe uyandırmak, bu ümmete yapılacak en büyük kötülüklerden birisidir. Tabi ki şunu önemle belirtmemiz lazım; bir Müslüman Kur’an’a Kur’an gibi inanır teslim olur, hadise hadis gibi inanır teslim olur. Kur’an’ın yeri Kur’an’dır. Hadisin, sünnetin yeri hadis ve sünnettir. İkisinin arasında fark vardır ama ikisi de aynı kaynağa yöneliktir. Birisi kaynağı ortaya koymuştur. Birisi de kaynağın açılımını, pratiğini ortaya koymaya çalışmıştır. Bunları hiçbir zaman göz ardı etmememiz gerekir.

Önce Usul

Sözü fazla uzatmamak adına şunu kısaca ifade etmek gerek; bizim medeniyetimizde ilimlerin önce usulleri ortaya konulmuş. Fıkıhtan önce fıkıh usulü, tefsirden önce tefsir usulü, hadisten önce hadis usulü… Bu, aslında başka bilim dalları için de var. Mesela tarih metodolojisi var, hukukun metodolojisi var. Hemen her bilim dalının metodolojisi var. Bu gerçekten önemlidir. Bunun önemini en kısa şöyle ifade edebiliriz; vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir. Yani hedefe varamayışımızın sebebi usule sahip olmayışımızdır. Usul, metot çok önemli. Bugün hadis konusunda, tefsir, fıkıh konusunda usul bilgisi ne yazık ki verilmemektedir. Dolayısıyla her önüne gelen; hadis âlimi, fıkıh âlimi, tefsir âlimi gibi hareket etmektedir. Bu, gerçekten son derece önemlidir. Bütün bunlar çözümlenmelidir. Tabi ki insanlar kafasına takılan konuları müzakere etmelidirler. Ama bunlar bir usul çerçevesinde yapılmalıdır. Kimyanın alfabesini bilmeyen biri, laboratuarda deney yapmaya kalkarsa, laboratuarın havaya uçması mukadderdir. Dini ve sosyokültürel alanda ortaya çıkacak bir patlamanın etkisi ise, hem alan hem süre olarak laboratuar patlamasıyla kıyaslanamayacak bir genişliğe ve telafisi neredeyse imkânsız sonuçlara sebep olacaktır.

Yani uzmanlık gerektiren konuları uzmanlar, onun dışındakiler de yani müsait olanlar da kendi çapında bu işi yapmalıdırlar. Bunlar gerçekten önemli konular. Bazen çok önemli konular akıl karışıklığı ile, kelime oyunları ile, mantık oyunları ile önemsiz hale getirilmektedir. Bu, gerçekten çok tehlikelidir. İman sarsılırsa, teslimiyet sarsılırsa emin olun hiçbir şey kalmaz. Ama Allah’ın izniyle sarsılmayacağız. İmanımıza, İslam’ımıza, hadisimize, Kur’an’ımıza, medeniyetimize sahip çıkacağız. Bizim bir ıstırabımız var. Istırabımız budur. Cenab-ı Hakk bizi ilahi rızadan ayırmasın. İlahi rızayı kafamıza koyarsak, yollarımızın açıldığını, yanlışların birer birer ortadan kalktığını göreceğiz. Muhteşem Türkiye ülkümüz aslında bunun içindir. Emin olun, bunun içindir. Allah, bizi bu konuda teyit etsin, yardımcımız olsun, milletimizi uyandırsın, bize gayret versin. Cenab-ı Hakk, razı olduğu eylemlerde bulunma ve razı olduğu kullardan olma bahtiyarlığını inşallah bizlere lütfetsin. Âmin.

Yorum Yapın

Navigate