AVRUPA’NIN ARSIZ VE ŞIMARIK ÇOCUĞUNUN KOMPLEKSİ

Zaferler ayını kutladığımız şu günlerde ülke güvenliğimiz yine bir tehdit ve gündemle karşı karşıya. Türkiye ülke güvenliğini sağlamak amacıyla Libya ile yaptığı Navtex Antlaşması ve sonrasında Akdeniz’de doğal gaz araştırma çalışmaları yapması, Doğu Akdeniz’de hiçbir hakkı olmayan emperyalist batılı ülkeleri hayli rahatsız etmiş ve Yunanistan’ı da şoka uğratmıştır.

Türkiye’nin Oruç Reis Araştırma Gemisiyle doğalgaz araştırma çalışmaları yapması ve Türk silahlı kuvvetlerinin teyakkuzda bulunması Yunan yöneticilerini çaresiz bırakmıştır. Bu doğrultuda Yunanistan Ulusal Güvenlik Danışmanı bir televizyon programında ”Maalesef Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de araştırma yapmasını engelleyemedik “ diye itirafta bulunarak istifa etmiştir.

Beslemenin kompleksi

Yunanistan geçmişte olduğu gibi bugünde batılı devletleri de arkasına alarak Türkiye’ye saldırılarda bulunmaya devam etmektedir. Yunanistan’ın bu gibi davranışları aşağılık duygusundan başka bir şey değildir. Yüzyıllardır başka milletlerin yönetiminde besleme olarak varlığını devam ettiren Yunan halkları İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Panslavizm politikalarıyla ve desteğiyle Osmanlı devletine karşı isyan ettirilerek devlet kurmuşlardır. Bu aşağılık duygusuyla hareket ederek birliklerini sağlamak içinde Türk milletini asırlık düşman ilan etmişlerdir. Bu durumu Prof. Dr. Osman Turan da “Filhakika eski Rus beyanına ve Slav âlimlerinin de tetkiklerine göre siyasi teşkilat ve devlet kurma kabiliyetinden mahrum bulunan Slavlar bütün eski ve Orta çağlar boyunca Türk ve Cermen kavimlerinin idaresinde esir olarak yaşıyor ve bu sebeple de tarihte değil coğrafyada mühim bir mevki alıyorlardı” sözleriyle açıklamıştır. (1)

Tarih boyunca esir yaşayan, kendisini ispatlama duygusuyla hareket eden Yunanistan varlığını sürdürebilmesi için Avrupa devletlerine muhtaçtır. I. Dünya Savaşında İtilaf devletlerinin safında yer alan Yunanistan sürekli batının arsız ve şımarık çocuğu olmuş, olmaya da devam etmektedir. Avrupa’nın desteğiyle devlet kurmuş, yine onların desteğiyle 15 Mayıs 1919 İzmir’i İşgal ettikleri gibi Anadolu’yu da işgale kalkmışlardır. Lozan Antlaşması’yla da Anadolu’ya 580 Km. uzaklık olmasına rağmen 12 Adayı da sahiplenmişlerdir. Üstüne üstlük İstanbul’u başkent yapma, Batı Anadolu’yu Yunanistan’a bağlama “Megola İdea” gibi bir hayalle de yanıp tutuşmaktalar. Bu da yetmezmiş gibi Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminin (GKRY) Ege ve Kıbrıs Adasındaki Türk varlığını ortadan kaldırmak için 1960’lı yıllardan bu yana geliştirdiği politikayla günümüzde tüm Doğu Akdeniz’i Türk denizciliğine kapatmaya, enerji kaynaklarından Türkiye ve Kıbrıs Türk’ünün en ufak bir pay almasını engellemeye ve Türkiye’yi daracık bir koridorda hapsetmeye çalışmaktalar.

“Türkler karşısında 12. Ve 15. Yüzyıllar zarfında, derin bir aşağılık duygusuna düşen Bizanslılar Türklerin üstünlüğüne ve kendilerinin de sukutlarına dair öyle bir inanca sahip olmuşlardı ki bu inançlarını bizzat yarattıkları efsâne ve kehanetlerle örtmüş ve kendi inkırazlarını bu suretle de hızlandırmışlardı.” Avrupa’nın ve Rusya’nın himayesinde kurulan küçük Yunanistan Osmanlı İmparatorluğunun uğradığı emperyalist gailelerden cesaret alarak bu eski sukut efsanelerini tersine çevirmeğe ve Türkler aleyhinde hayali zaferlere dair bir takım yeni dini efsane ve kehanetler uydurmağa giriştiler. Kilise ve eğitim teşkilatları ile yeni nesillerin şuurlarına yerleştirdiler. Binlerce Müslüman Türk’ü katlettiler. Göçe zorladılar.  Batı Trakya’da Türk kültür ve medeniyetine ait eserleri de zamanla ortadan kaldırdılar. İnsansız adaları Uluslararası antlaşmalara rağmen Türkiye’ye karşı silahlandırdılar.

Bununla beraber Yunanlılar yine bu ölçüsüz emellerin cazibesinden bir türlü kurtulamamış ve Türkiye aleyhine haçlı seferleri hazırlamaktan da vazgeçmemiştir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz de bilimsel araştırma yapma çalışmaları karşısında şok olan Yunanistan soluğu Almanya’da almış Merkel’den yardım istemiştir. Fransa Savaş gemisi göndererek Araştırma gemimizi taciz etmeğe ve vazgeçirmeğe çalışmıştır. Avrupa’nın arsız ve şımarık çocuk olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yunanistan’ın hâlâ Fener patrikhanesine bağlı kaldığını ve hatta anayasası ile de İstanbul’u dini merkez saydığını unutmayalım.

Düşman her zaman düşmanlığını yapmağa devam etmektedir. Bundan böylede devam edecektir. Yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik önemi de Avrupalı emperyalist devletlerin iştahını kabartmaktadır. Dört bir yanımız ateş çemberi. Birleşik Arap emirlikleri (BAE) ile İsrail Arasında normalleşme anlaşması yapıldı. Yunanistan İsrail, Fransa, Lübnan ve Mısır ile Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) anlaşması imzaladı. Yunanistan parlamentosundan da geçirdi. Emperyalist güçler İleri, güçlü, mutlu Türkiye’yi istemiyorlar. Avrupa devletleri de Türkiye’ye karşı sürekli Yunanistan’ı bir silah olarak kullanmaktadır. Bugün Türkiye’ye karşı ASALA, PKK, DEAŞ ve PYD’yi kullandıkları gibi.

Besle kargayı

Aslında Yunanistan’ın arsızlaşması ve şımarmasında ülkemizdeki iktidar mensuplarının da gafleti ve delaleti var. İlericilik iddiaları ile milli, dini ve kültürel değerlerimizi sarsmağa çalıştılar. Anadolu’yu vatan haline getiren milli ve İslami mukaddesata ve türbelere yasaklar koydular. Tarihi abideleri yok olmağa terk ettiler. Evliya ve kahramanlara ait menkıbeleri gelecek nesillere eğitim yoluyla öğretmediler. Tarihi şahsiyetlerimizi aşağıladılar. Dini geri kalmışlığın nedeni olarak göstermeye çalıştılar, tarih ve din düşmanı bir nesil yetiştirmeye çabaladılar. Uydurma Hristiyan ve Bizans ziyaretgâhları ihdas ettiler. Tarih kitaplarımızda Yunan tarihini okuttular. Yunan mitolojik eserlerini tercüme ederek okul kütüphanelerinin raflarını bunlarla doldurdular. Fethin sembolü olan Ayasofya camiini müzeye dönüştürdüler. Anadolu’daki diğer kiliseleri restore edip ibadete açarak adeta Anadolu’yu Bizanslaştırmak istediler. 1970’li yıllarda “Türkiye’nin Kıbrıs Politikası yoktur. Dostlarımızla aramızı açamayız.”  dediler. “ Kıbrıs ne ki Timsahın kuyruğu mesabesinde!” diyecek kadar ileri gittiler. Cumhurbaşkanı Denktaş’ı “Git Kıbrıs’ta konuş” diyerek kovdular. Kıbrıs Türk’ünü Annan Planı ile Rum’un kaderine terk etmek istediler. Lozan Antlaşmasıyla bize bırakılan 18 adanın işgal edilmesine göz yumularak Yunanistan’ın ekmeğine yağ sürdüler. Daha çok arsızlaşmasına ve şımarmasına neden oldular. Sürekli Yunanistan’ın masa başında galip gelmesini sağladılar. Atalar ne güzel demiş “Besle kargayı oysun gözünü”

 Meşru haklarımız kullanılmalıdır.

Türkiye Yunanistan’ın bir oldu bittiğiyle karşı karşıyadır. Yunanistan Türkiye’nin ve Libya’nın içinde bulunduğu kaostan yararlanmak istemektedir. Türkiye bu konuda Uluslararası Adalet Divanı’nın Libya-Tunus ve Libya- Malta kıta sahanlıklarının belirlenmesine dair davalarda verdiği kararların önemli olduğunu bilmeli, Yunanistan’ın ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’de oldubittiyle yürütmeye çalıştıkları politikanın geçersiz kılınması için meşru haklarını ve bütün gücünü kullanmalıdır.

Gün bir olma, iri olma ve diri olma günüdür. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesi ekonomik mesele olmaktan öte, Türkiye’nin varlık ve beka meselesidir. Ülkemizin güvenliği açısından da önemlidir. Bu mesele aynı zamanda partiler üstü bir meseledir. Dün bunu görmemezlikten gelenlerin “Kıbrıs’ta ne ki? Diyenlerin bugün doğal gaz söz konusu olunca Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’a önem vermeleri bir anlam ifade etmez. Böyle düşünenler de politik şuur yok demektir. Olaya ticari gözle baktıklarını gösterir. Böylelerinin durumu, pusula okumasını bilmeyen gemi kaptanlarına benzer.

Milli devlet güçlü iktidar

Türk milleti milli, dinî, insanî ve demokratik duygulara sahip bir millettir. Devletini baba bilir. İktidar sahipleri de milli devlet anlayışı içerisinde hareket eder. Selçuklu, Osmanlı devletleri de bunun en büyük ve güzel örnekleridir. Bu bağlamda milli devlet anlayışı içerisinde hareket edilmeli Türkiye Musul’dan Girit’e kadar tarihi haklarını aramalı ve savunmalıdır. Çin’den Adriyatik denizine kadar Türk varlığı da unutulmamalıdır. Bütün Strateji uzmanlarının görüşleri alınmalı göreve davet edilmeli, Ben yaparım düşüncesiyle hareket edilmemeli mecliste grubu olsun olmasın muhalefet partilerin görüşleri alınarak hareket edilmeli ve düşmanın politikalarına karşı güçlü politikalar üretilmelidir.

Yunanlılara tarihte saldırganlıklarının karşılığını “ Malazgirt’te Türk süvarilerine, Teselya’da Türk süngülerine, Sakarya kayalıklarına çarparak ve İzmir’de denize dökülerek aldıkları unutturulmamalı, diplomasi alanında kazanılan zaferlerle de bir kez daha ders verilmelidir. Unutturmamakta elbette ki, tarih, vatan, millet, din ve devlet şuuruna sahip ehil ellerin yani Muhteşem Türkiye sevdalılarının iktidarıyla mümkün olacağı aşikârdır.

Kaynakça:1. (Prof.Dr. Osman TURAN Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi S.14)

 

 

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate