Çuvaldız

Evveet değerli okurlar, yazarınız Çuvaldız bir ay sonra yine sizlerle. Eee, günler yine çarçabuk geçti, yıldan bir ay daha eskidi ve Çuvaldız yine sizlerle buluştu. Önceleri olduğu gibi ne yazık ki bu sefer de satırlarım yine karabasan konularla dolu. Gönül ister ki hep iyi şeyler için karalayayım satırlarımı. Lakin bu ülkede bu öyle kolay bir şey değil…

Her Zarar Edeni Satmak Mı Gerekir?

Caminin birinde Hoca cemaate sesleniyormuş. “Ey cemaat, camimizin elektrik, su, yakıt giderleri bir hayli arttı. Üstelik camide boya ve badana da yapmak gerekti. Sizin anlayacağınız topladığımız paralar giderleri karşılamaya yetmiyor. Esnaflara bir hayli borçlandık.” deyince Temel hemen söze girmiş, “Hocam, madem hep zarar edeyruk, camıyı kapatalum.” demiş. Temel aklı işte…

Biliyorsunuz, Sakarya’da kurulu olan tank palet fabrikasının önce BMC’ye devredilmesi, sonra da Katar’la ortaklık yapılması bir hayli ses getirdi. Konu kapandı derken bir vekilin maksadını aşan sözleri ise konuyu tekrar alevlendirdi.

Tank palet fabrikası konusu tekrar alevlenince Erdoğan, önce fabrikanın “zarar eden bir fabrika olduğu için satıldığını” söyledi çok geçmeden de “yapılan işlemin adı satış değil, işletme devridir.” dedi. Yani satmamış devretmişiz! İyi de niye?

Sizlere aşağıda bir çizelge veriyorum. Bu yıllara göre devletimizin bütçesi. Hep açık görüyorsunuz değil mi? Başka ne görecektik Sayın Çuvaldız devri saltanatta, der gibisiniz. Ben de bu ne ki derim.

Yıllar İtibariyle Bütçe Açığı (Bin TL)
Yıl Bütçe Geliri Bütçe Açığı Açık/Gelir
2006 173.483.430 4.642.603 %2,7
2007 190.359.773 13.707.910 %7,2
2008 209.598.472 17.432.090 %8,3
2009 215.458.341 52.760.844 %24,5
2010 254.277.435 40.081.289 %15,8
2011 296.823.602 17.783.190 %6,0
2012 332.474.895 29.411.791 %8,8
2013 389.681.985 18.542.575 %4,8
2014 425.382.787 23.369.550 %5,5
2015 483.386.422 22.918.578 %4,7
2016 554.431.000 29.258.000 %5,3
2017 630.349.066 47.373.251 %7,5
2018 757.834.311 72.615.209 %9,6
2019 875.796.214 123.693.219 %14,1

Reisin beyanatlarından sonra sözlüklere baktım. Devir karşılığı olarak “bir malın mülkiyetini ya da bir mal üzerindeki hakkı bir başkasına aktarma” yazıyor. Yani devir eşittir satış! Geldiklerinden bu yana işleri zaten hep satış. Her şeyi satmışlar, tank palet, diğer sattıklarının yanında çerez kalır.

Hepsi de kendi iktidarlarına ait aşağıdaki bütçe rakamları devletin artan bir biçimde hep zararda olduğunu gösteriyor. Ben de “Madem devlet zarar ediyor, o zaman devleti kapatalım.” diyorum. Sayın Çuvaldız, olur mu öyle şey, o zaman nasıl saltanat sürecekler, diye soruyorsunuz. Haklısınız, o halde işletmesini devretsinler. Ne de olsa satış sayılmaz!

Tank Palet Sadece Palet Mi Yapar?

Diyeceksiniz ki, Sayın Çuvaldız adı üstünde tank paleti yapar, daha ne yapsın ki. İşin aslı hiç de öyle değil. Evet, tank palet fabrikası tank paleti yapıyor. Amma sadece tank paleti değil, çok daha fazlasını yapıyor. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra başlatılan ambargo üzerine 1975 yılında başlayan milli savunma sanayi hamlesinin bir ayağı olarak faaliyete başlıyor tank-palet…

Tank-palet fabrikası, 1975 yılında hayırsever bir iş adamının hibe ettiği araziye vatandaşlarımızdan toplanan para ile kuruluyor. Fabrikanın ilk görevi, M60 tanklarının başta paletleri olmak üzere, zırh ve diğer aksamlarının tamir ve tadilatı oluyor.

Daha sonra, M60 tanklarının adeta benzin içen motorları daha az yakıtla çalışan daha güçlü dizel motorlarla değiştirilir. Sonra Almanya’dan alınan Leopar tanklarının gelişiminde de önemli görevler yüklenir.

Sadece tanklar değil, ZPT denilen zırhlı personel taşıyıcılarını tamir eder, yedek parçalarını üretir. Kullanma süresi dolup, hurdaya ayrılması gereken binlerce tank ve zırhlı araç bu fabrikada yenilenir. Bu şekilde savunma bütçesine milyarlarca dolarlık tasarruf ve katkı sağlar.

Kundağı motorlu top denilen arazi koşullarında hareket edebilen top ve fırtına obüslerinin yapım ve montajları da bu fabrikada yapılır.

Tank-palet fabrikası, aynı zamanda önemli bir test merkezidir. Zırhlı ve paletli araçların testleri burada yapılarak kabulleri sağlanır.

Görüldüğü gibi tank-palet fabrikası, öyle iddia edildiği gibi sadece tank paleti yapmıyor, ondan da öte daha önemli hizmetler yapıyor.

Fabrikanın savunma sanayisine katkısının yılda 250 milyon doların üzerinde olduğu ifade ediliyor. Yani herhangi bir zarar söz konusu değil. Kaldı ki zarar ediyor dahi olsa böyle bir fabrikayı faaliyet konusunda hiçbir tecrübesi olmayan bir kuruluşa devretmek, yanına da Katarlıları katmak mı lazım? Ben verdim oldu diyorsanız, ben olmadı, olmamalı derim. Siz ne dersiniz değerli okurlar?

Paletinin Derdine Düşüp Tankı Unuttuk

Tank-palet fabrikasının ve yanında da devasa bir arazinin BMC ve Katar ortaklığına devredilmesini konuşuyoruz da “2020’de TSK’ya teslim edilmeye başlanacaktı, ne oldu şu bizim Altay tankına?” diye sormuyoruz.

Biliyorsunuz Altay tankını Koç-Nurol ortaklığı geliştirdi. Ancak ne olduysa siz şöyle bir kenarda durun bizim Ethem bu işi üstlenecek deyip 2018 yılında işi BMC’ye verdiler. Fazla değil on sekiz ay sonra gelin, dağda bayırda bir aslan gibi dolaşacak ilk Altay’ı görün dediler.

Tamam, BMC’nin zırhlı araçlar konusunda biraz tecrübesi var, lakin tank çok farklı bir zırhlı araç. Zırhını, yürüyüş ve silah sistemlerini, elektroniğini ve yazılımlarını halletsek bile motor ve şanzıman olmayınca sadece yerine çakılı çelikten bir kale.

BMC Altay’ı yapmak için “Bana alt yapı lazım.” deyince, buyur sana tank palet fabrikası hem altını yapar hem de üstünü, diye koskoca bir fabrikayı hediye ettiler, hem de bedava arazi ile birlikte.

Yani un, yağ ve şeker hazırdı. Önceden helvanın nasıl yapılacağı da ortaya konmuştu. BMC helvayı, daha doğrusu Altay tankını yapacak biz de milletçe gururlanacaktık.

Dediklerinden sonra tam beş “altı ay” geçti, lakin hiçbir yerden bir Altay bile geçmedi. Sebebi sonra anlaşıldı. Zira motor ve şanzıman bulunamamış! Koç-Nurol ortaklığına motor ve şanzıman verecek Almanlar, ipe un serip BMC’ye dirsek çevirince iş iyice sarpa sarmış!

Sözleşme gereği 2020 Mayısında teslim edilmesi gereken tanklar ortada görünmeyince alev bacayı sarar ki hem de ne sarar. Önceleri Korelilerle daha sonra başkalarıyla görüşülür, lakin olmaz.

Elimizde bir fabrika, burada da M60’ları, Leopar tanklarını adam eden mühendisler ve ustalar var, 5-6 tane Altay yaptırıp bari avansımızı alıp cebe atalım telaşına düşülür. Bu defa da fikri mülkiyet hakları önlerini keser, lisans sorunu çıkar.

İnternette test sürüşü yapan bir Altay tankının görüntüleri dolaşıyor ve yedek tank motorlarıyla bir miktar tank yapıldığı söyleniyor, lakin ortada bir tane dahi tank yok! Olsa, ne törenler yapılacak.

Değerli okuyucular, yukarıdaki satırları yazmak bana, okumak da size elem veriyor, biliyorum. Ne yazık ki ülkemiz belirli savunma sanayi alanları dışında hemen her alanda bu durumda.

Ahbap-çavuş ilişkileriyle, yandaş ve paydaşlarla işi götürmeye çalışmak değirmeni döndürmüyor. Bu döngü sadece Altay’a özgü değil, hemen her işte durum aynı. Gönül isterdi ki burada dağda ve taşta salına salına gezinen Altay tankını konu edineyim, hep birlikte sevinip, hep birlikte gurur duyaydık. O günleri görmek bize nasip olur mu, bilmem.

Devlet Niye Hep Zarar Ediyor?

Devlet gelirleri, başta vergi gelirleri olmak üzere, vergi dışı gelirler, sermaye gelirleri, özel gelirler ve işletme gelirleri, özel bütçeli idarelerin gelirleri ve düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri gibi kalemlerden oluşur.

Devlet giderleri ise başta cari harcamalar, cari giderler ve cari transferler olmak üzere, sermaye harcamaları, sermaye giderleri ve transferleri ile faiz ve borç ödemelerinden oluşur. Bütçede esas, bütün giderlerin gelirlerle karşılanmasıdır. Ancak, bu her zaman mümkün olmayabilir.

Giderler gelirlerle karşılanamayınca ya giderler kısılır ya da açık borçla kapatılır. Önceki sayfada yer alan rakamlar devletin sürekli borçlandığını gösteriyor. Bu durum sadece AKP iktidarına özgü değil, önceki iktidarlar döneminde de böyleydi.

Ülkemizdeki en son denk bütçeyi Erbakan Hoca yapmıştı. Sonra çırağı geldi, işleri tersine çevirdi. Önce IMF’yi ülkemizden def ettik diye öğünürdük şimdi tefecilerin ellerine düştük neredeyse.

Borcu borçla ödediğimiz son dönemlerde devlet giderlerde kısıtlamaya gitti mi? Hayır, tam tersi itibardan tasarruf olmaz, itibarımızı artıyor diye saray üstüne saray kondurma yarışına girdik.

Yıllar sonra Kıbrıs’ta Maraş’ta sahilleri kamuya açtık, itibardan tasarruf etmeyip tam yedi uçakla pikniğe gittik. Eee, nereden nereye. Kamyonların kasalarına doluşup pikniğe gittiğimiz o günlerden uçaklara doluşup pikniğe gittiğimiz bu günleri de gördük ya ne gam.

Gerçi yedi uçağa doluşanlar her ne kadar halkın kendisi olmasa da cumhuru temsil eden ve de ona yandaş olanlar. Demokrasi dediğin de zaten tam da bu, dolaylı temsil değil mi?

Devletin zirvesinde saltanat ve şatafat sürerken diğer harcamalar yerli ve yerinde mi? Öyle olmalı. Yoksa her gün bir yolsuzluk haberi çıkar, taa sağır sultan bile duyardı. Yoksa çıkıyor mu? Yok canım, vatan hainlerinin uydurmasıdır onlar.

Sayın Çuvaldız, hadi yazılıp çizilenlerin tamamı vatan hainlerinin kaleminden çıkanlar diyelim, ya Sayıştay raporlarına ne diyeceksiniz? İnceledikleri her ihalede yolsuzluk üstüne yolsuzluk…

Yok canım. Hâlbuki dünya kadar da yol yaptılar. Demek ki bazı yerleri unutmuşlar. Hemen oralara sonra da aya dört şeritli yol yapar; geçenden, yok yok geçmeyenden bolca alır düzeltiriz be Çuvaldız.

Önceki sayfadaki veriler işte bu anlayışın sonucu Bir tarafta saltanat ve har vurup harman savurma, diğer tarafta ise hemen her işte karşımıza çıkan yolsuzluklar. Sonuçta ödenen borçlara karşı yeni borçlar. Ödeyen millet olduktan sonra kim takar. Hem utanmamak lazım, ne de olsa IMF’yi def ettik, uzaklardan baktırır olduk ya, bu yetmez mi?

Yorum Yapın

Navigate